“Müslüman Savaşları Çağı”nın Sonu ve Yeni bir Altın Çağ
Bugün dünya, tarihte hiç olmadığı kadar yaygın bir çatışma ortamı içinde. 2016 yılında 70 ülkeyi kapsayan 56 çatışma devam etmekte. Batı bu çatışmaları çoğunlukla izlemekte, bunları sonlandırmak için ciddi bir çaba harcamamakta. Bu sakıncalı siyasi tutuma karşı batıda zaman zaman muhalif sesler yükselmekte. Bu sesleri susturacak ideoloji ise Samuel Huntington gibi siyaset bilimcilerinden gelmiştir.
Samuel Huntington 1991’den itibaren yazdığı makaleler ile 20. Yüzyıl tarihini savaşlarla açıklamakta, 21. Yüzyıl içinde tahminlerde bulunmaktaydı. Bu yazılarda “dünya tarihinin geldiği noktada savaş ve yıkımların kaçınılmaz olduğu” mesajı verilmektedir. Huntington’a göre 21. Yüzyıl’daki savaşlar tarihin diyalektiğinin önlenemez sonucuydu. Madem savaş olması bilimsel bir kaçınılmazlıktı, o zaman milletlere düşen bu savaşları önlemek değil en yüksek menfaati sağlayabilmek olmalıydı. Bu bakış açısı milyonlarca kişiyi; katliamlara, ölümlere ve masumların can vermesine karşı hissiyatsız hale getirdi. Toplumlar, savaşları sadece kendi menfaatleri açısından değerlendirmeyi doğru gördüler ve sadece çıkarlarının peşinden koşmayı kendilerine prensip olarak benimsediler.
Huntington 1948’den itibaren Amerikan politikasını şekillendiren kadronun bir parçasıydı. Savaş teorilerini kaleme aldığı ilk makalesi “Medeniyetler Çatışması” yazısı olmuştu. Huntington yazısında, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle Batı’nın dünya hükümranlığının önündeki en büyük tehlikeyi “İslam” olarak göstermekteydi. Doğal olarak Batı’nın bir sonraki büyük savaşı da, kaçınılmaz olarak İslam medeniyetine karşı olacaktı.
Medeniyetler çatışması tezini, 2001 yılında yayınlanan “Müslüman Savaşları Çağı” başlıklı makalesi izledi. Huntington bu yeni makaleyle İslam dünyası ile Batı’nın savaşı tezini daha ileri götürüyordu. Makalenin ana fikri Müslümanların diğer tüm medeniyetlerden daha fazla savaştıkları ve dünyayı daha tehlikeli hale getirdikleri idi. 11 Eylül saldırıları da sadece Müslüman savaşlarının ABD’ye yansımasıydı. Huntington makalesi ile Müslümanları hedef tahtasına koymaktaydı. Makalenin ardından geçen 15 yıl içinde Afganistan ve Irak işgal edildi. Tunus ve Mısır’da ihtilaller oldu. Suriye, Libya ve Yemen iç savaşlar yaşamak zorunda kaldı. Huntington 2008 yılında öldüğü için göremedi ama milyonlarca masum Müslüman, onun ideolojik olarak destek verdiği savaşlar ile can verdi.
Bugün Huntington artık hayatta değil. Fakat onun yerini alan savaş ve zulmü meşru gösteren kalemler yazılarına devam ediyor. Bu teorisyen kadrolar, insanlığın gelişmesi için savaşın gerekli olduğunu öğreten çarpık bir eğitim sisteminin sonucunda oluştu. En güçlü olanın, en egoist olanın hayatta kalacağı bir düzene inanıyorlar. Oysa İslam ahlakı, gelişmenin merkezine fedakârlığı, paylaşımcılığı, dostluğu, ittifakı ve dayanışmayı koymuştur. İslam dünyasının geleceği birleşmede, ortak hareket etmede ve bu oyunlara karşı el birlik bilimsel anlamda mücadele etmededir. Bu savaş ortamı, ancak İslam milletleri birleştiğinde, kurşundan kaynatılmış binalar gibi tek bir parça olarak hareket ettiğinde sona erebilir. Önümüzdeki dönem Huntington’un iddia ettiği gibi “Müslüman Savaşları Çağı” değil, “Müslümanların ve dolayısıyla tüm dünyanın Yeniden Altın Çağı” olacaktır.