Münafık sevgiyi bilmez ve Müslümanlar arasındaki samimi sevgiden çok rahatsız olur. Sinsi oyunlarla, sahtekar metotlarla dünyadaki maddi birçok nimeti elde edebilir ama ruhundaki şeytanlık ve alçak karakteri nedeniyle ‘hiçbir zaman için gerçek sevgiyi yaşayamayacağını’ bilir. Bu haliyle ne onun başkasını; ne de bir başkasının kendisini sevmeyeceğinin farkındadır. İşte bu da, münafık için büyük bir ‘yürek acısı’dır.
Bu acı ve ‘asla elde edemeyeceği bu nimete karşı duyduğu kıskançlık’, münafığı her türlü alçaklığı yaparak ‘intikam almaya’ iter. Allah bir Kuran ayetinde münafığın, Müslümanlara zarar verebilmek ve onlardan intikam almak için başvuracağı yöntemlerden bazılarını şöyle haber vermiştir:
Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık,
Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan),
Hayrı engelleyip sürdüren, saldırgan, olabildiğince günahkar,
Zorba-saygısız, sonra da kulağı kesik. (Kalem Suresi, 10-13)
Ayette de açıklandığı gibi münafık, aşağılık, zorba, saygısız ve saldırgan bir mahluktur. Her türlü hayrı ve güzelliği engelleyebilmek için elinden geleni yapar. Müslümanlar hakkında seri yalanlar uydurarak, iftira atarak, aralarında söz getirip-götürerek, asılsız haberler taşıyarak ve yalan yere yeminler ederek Müslümanlara karşı mücadele verir. Bu aşağılık yöntemlerle, Müslümanların arasını açabileceğini, onları birbirlerine düşürebileceğini ve böylece aralarındaki sevgiyi yok edebileceğini düşünür. Bir Müslümanın yanına gidip, “Falanca şöyle bir şey dedi, bilmiyorum tabi tam olarak kimi kastetti ama, bana sanki senden bahsediyormuş gibi geldi” der. Bir başkasına yanaşıp “Şu kişiyi seninle ilgili konuşurken duydum; bir konudan dolayı sana biraz kızmış herhalde” der. Yine bir başka Müslümana da, “Şu kişi senin yaptığın işi pek beğenmemiş, uzun uzun eksiklerini anlattı” der.
Bazen de bu sinsiliğini ‘o an için ispat edilmesi mümkün olmayacak’ konuları kullanarak yapar. Örneğin “Geçen gün şu şahsı gördüm, sana çok ters bakışlarla bakıyordu” der. Ya da “Sen iyi ki o tarafa dönük değildin de görmedin; falanca senin kıyafetine çok küçümseyen bakışlarla baktı” der. Münafığın bu fitneci sözleri baştan sona yalana dayalıdır. Dahası bunların her biri aslında günlük hayata dair çok sıradan ve önemsiz konulardır. Müslümanların da üzerinde duracağı, büyüteceği, vakit ayırıp gündem yapacakları, üzerinde uzun uzun yorumlar yapacakları mevzular da değildir. Ama münafık bu sıradan konularla bile olsa, fitne çıkarmak, Müslümanlar arasında ayrılık oluşturmak, kalplerinde burkuntu meydana getirmek, birbirlerine olan saygı, sevgi ve güvenlerini zedelemek ister. Ayette bildirildiği gibi, ‘alabildiğine ayıplayıp kötüleyerek’, ‘Müslümanlar arasında birbirleri hakkında haber taşıyarak’, ‘yalan söyleyerek’, ‘iftira atarak’, ‘konulara eklemeler-çıkarmalar yaparak’, ‘basit bir şeyi abartılı kelimelerle çarpıtarak’ sinsice oyunlar oynar.
Ancak münafık bazen de ‘açıkça çirkeflik yaparak’ Müslümanları birbirlerine düşürmeye çalışır. Alenen saldırganlaşarak, bağırıp çağırarak, öfkeyle, züppe ve küstah bir üslupla, ‘bir Müslümanın sözde ne kadar kötü huylu, ne kadar art niyetli ve sahtekar olduğu’ yalanını anlatmaya başlar. Sözlerinin tamamen ‘iftiradan ibaret olduğu’ açıktır. Bu nedenle de Müslümanlar onun hiçbir iddiasına itibar etmezler. Ama içindeki kin, öfke ve kıskançlık bir türlü yatışmadığı için, anlattıklarına inanılmamasının da ayrı bir samimiyetsizlik olduğunu iddia eder. Müslümanları adaletsizlikle, bir tarafın sözüne inanıp, diğerini haksız yere korumakla itham eder. Yalanlarının ve çirkefçe metotlarının ardı arkası kesilmez. Hırsını alamadığı için, bu tür yöntemlerle ‘sürekli olarak Müslümanlar hakkında aynı iftiraları atmaya, aleyhlerinde bir fikir oluşturana kadar onları kötülemeye’ devam eder. İstediği, Müslümanların ona, “Evet, şu kişi gerçekten çok kötü bir insanmış; sahtekar ve samimiyetsizmiş” demeleri ve ‘ona artık güvenmediklerini, onu sevmediklerini söylemeleri’dir. Çünkü münafık ancak Müslümanlar arsındaki sevgiyi yıprattığını düşünürse rahatlar.
Allah Kuran'da münafıkların, ‘hayrı engelleyen” kimseler olduklarını da bildirmiştir (Kalem Suresi, 12). Müslümanların hoşuna gidecek, onlara nimet olacak, onları mutlu edecek, huzur getirecek, hayırlı ve güzel olan her şeye engel olmak ister. İşte ‘sevgi’ de Müslümanların en önem verdikleri nimetlerden biri olduğu için, münafık bu hayır ve güzelliği de mutlaka onlardan uzaklaştırmaya çalışır.
Ne var ki, Müslümanlar asla bir münafığın şeytani zekasının ürünü basit yalanlarla, iman eden bir insan hakkında kanaat değiştirmezler. Aksine o kişiye yaptığı alçakça tavırlar ve attığı kalleşçe yalanlar nedeniyle, o Müslümana olan sevgi ve şefkatleri daha da artar.