İngiltere AB’den Neden Ayrılmak İstiyor? Söylenemeyen Gerçek Neden?
ucgen

İngiltere AB’den Neden Ayrılmak İstiyor? Söylenemeyen Gerçek Neden?

1710

Devletler arası ilişkiler bireylerin arasındaki ilişkiler gibidir. Birliktelikler, yakınlaşmalar ve anlaşmalar eğer sevgi ve güvenle desteklenmezse, ilişkiye bir soğukluk hakim olur ve ayrılık fikirleri ortaya çıkar. İngiltere’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde de son yıllarda buna benzer bir soğukluk oluştu ve İngiliz halkının bir bölümü Avrupa Birliği’nden çıkma yanlısı bir kamuoyu oluşturmaya başladı. Politikacıların da bu talebi gündeme getirmesi ile İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden muhtemel ayrılığı gündeme geldi.

İnsanlar yalnız yaşamak istemez. Yalnız yaşayan insanlar kendini güvende hissetmez ve kapasitelerini tam anlamıyla kullanamazlar. Devletler de böyledir. Her devlet bir birliğin içinde, bir paktın içinde yer almak ister. Böylece kendisine yöneltilebilecek olası tehlikelere beraber göğüs gerebileceği müttefiklerinin olacağını, ürettiği malları kolaylıkla satabileceği garantili bir pazarının olacağını ve ekonomik dayanışma gereken anlarda yanında dostlarının olacağını düşünür. Bu anlamda Avrupa Birliği, eksikleri olsa da uzun süre Kıta Avrupası için toparlayıcı bir işlev gördü. İngiltere ve Avrupa Birliği’nin yolları bundan yaklaşık 40 yıl önce kesişti. Bundan 40 yıl önce, İngiltere için hem dış ilişkiler hem de endüstriyel anlamda farklı bir dünya vardı. Dönemin Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) tüm dünya ekonomisinin %40’ını oluşturuyordu. AET, İngiltere’yi kendisine çekmek için özellikle ekonomi faktörünü ön plana çıkarmıştı ve bu nedenle İngiltere’nin katılma kararı halk tarafından da desteklenmişti. Önümüzdeki 10 yıl içinde ise AB’nin (Eski ismiyle AET) dünya ekonomisindeki payının %15’in altına düşeceği öngörülüyor. Dolayısıyla İngiltere’nin Avrupa Birliği’nde kalma kararı alsa dahi, bu kararda ekonomi belirleyici bir faktör olmayacak.

Öte yandan, İngilizlerin büyük bir kesiminin AB’den ayrılmak istemelerinin temel nedeninin ekonomi olmadığı da açıktır. Peki kapalı kapılar ardında konuşulan, fakat yüksek sesle itiraf edilmeyen gerçek neden nedir? İngiltere’deki AB tartışmalarına baktığımızda kamuoyu önünde konuşulan sebebin ekonomi olduğu belirtilse de aslında asıl rahatsızlığın kültür kaynaklı olduğu hissediliyor. Tartışmalar hep göçmen politikaları üzerinde kilitleniyor. İngiltere köklü bir tarihe sahip ve Avrupa Kıtasında medeniyetin gelişmesine vesile olmuş kültür öncülerinden biri. İngiliz kültürünün eleştirilecek çok fazla yönü olduğu gibi örnek alınacak da çok fazla yönü var. Türkler ve İngilizler yüzyıllar boyunca çeşitli sebeplerle kültür alış verişinde bulunmuştur. Bugünün Türkleri için giyim stili denince nasıl İtalya akla geliyorsa, kaliteli kumaşlar, sofra adabı, bahçe kültürü gibi kavramlardan bahsedilince de İngiltere akla gelir. Bugünün demokratik anayasalarının Avrupa temeli olan Magna Carta’yı da içine alan birçok dünya çapında etkili fikir hareketi İngiltere’den çıkmıştır. 

İngiltere’de göçmenlerin sıkça ırkçı saldırılara maruz kaldıkları bilinen bir gerçektir. Ülkedeki irili ufaklı birçok partinin de propagandalarını ırkçı politikalar üzerinden yürüttüğü de görülmektedir. Irkçılığın her türlüsü lanetlenmelidir ve ırkçı politikalara sonuna kadar karşı çıkılmalıdır. Hiçbir insan cildinin rengi, etnik kökeni, dini ya da başka bir nedenden ötürü küçük görülemez, zulüm göremez, dışlanamaz, ikinci sınıf insan muamelesi göremez. Bu çok büyük bir ahlaksızlık ve her dinde yasaklanan bir çirkinliktir. Ancak bunun yanı sıra bir ülkenin kendi kültürüne sahip çıkması da hemen ırkçılık gibi anlaşılmamalıdır. İngiltere’nin göçmen politikaları anlamında Avrupa Birliği’nden şikayetçi olması sadece İngiliz genlerine sahip insanlarla bir adada yaşama isteğinden kaynaklanmamaktadır. Tabi ki bu görüşlere sahip, ırkçı yaklaşımlarla göçmenleri dışlayan bir eğilim de mevcuttr. Ancak halkta ülkelerindeki seçkin, kaliteli ve en üst seviyede medeni standartları korumak istediği de bulunmaktadır. Ancak bunun çözümü göçmenlere kapılarını kapamak değil, göçmenlerin eğitimi konusunda ciddi bir yatırım yapılması ve sivil toplum kuruluşlarını bu yönde teşvik etmek olmalıdır.

Hayat kalitesindeki bozulma tüm dünya için bir tehlikedir. İslam alemi de böylü bir sorunla karşı karşıyadır. Medeniyetin muhafazası ve kalitenin koruma altına alınması her ülke için birinci derecede önemlidir. Medeniyet kalitesini bozmaya çalışan, yeşil alanlara zarar veren, medeni hayatın gereklerinden uzak bir yaşam tarzını hedefleyen kişiler varsa, göçmen ya da yerli halk farketmez, devlet bu konuda kültürel tedbir almakla, hukuki önlem, yaptırım ve kapsamlı eğitim politikalarıyla buna çözüm bulmakla sorumludur.

Avrupa Birliği, Avrupa kültürünü birleştirici bir çatı olarak son derece önemlidir. Kurumsal olarak demokrasinin öğelerini üye ülkelere standart bir yaptırımla uygulatması önemli bir katkıdır. Şu an manevi heyecanını kaybetmiş olan Avrupa Birliği toplumları kültürel anlamda etki gücünü de yitirmiş durumdadır. İngiltere’nin bu birlikten ayrılması, başka ayrılıkları da körükleyip birliğin dağılmasıyla sonuçlanabilir. Bu nedenle de İngiltere’nin kendi kültürünü koruma altına almasına yönelik düzenlemeler yapmasını, göçmenlerin de haklarını koruyacak şekilde kabul ederse, buradaki kalite artışı kıta devletlerine de sirayet edebilir ve kıta genelinde pozitif bir hareketlenme olabilir. Şunu da hatırlatmalıyım ki Avrupa Birliği’nin en önemli ihtiyacı manevi bir dirilmedir.

Adnan Oktar'ın Weekly Blitz'de yayınlanan makalesi:

http://www.weeklyblitz.net/2014/06/uk-want-leave-eu-truth-spoken/

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER