Allah’a olan güçlü imanı, Allah korkusu ve Allah’a karşı olan içli sevgisi, Müslümanın en önemli yaşam kaynağıdır. İnsan ancak bu sevgiyle maddi ve manevi olarak güç bulur, sağlıklı ve dengeli bir ruha sahip olur. Allah sevgisi insana her yönde güç ve ümit verir. Kişi, bedenen ve ruhen hiç azalmayan bir çaba ve canlılık içerisinde olur. Her an, çok sevdiği Rabbimiz olan Allah’a kavuşacağının, Allah’ın kendisini müjdelediği ahirete geçeceğinin ve Allah'ın cennet lütfetmesinin ümidi içindedir. Allah’a olan sevgisi mümine müthiş bir kararlılık ve irade verir. Aklını açar, daha sağlıklı ve Allah’ın razı olacağı şekilde düşünmesini sağlar. Olaylara akılla bakmayı, herşeyi akılla değerlendirmeyi öğretir. İnsanın fiziki anlamda da sağlığına vesile olur. İnsanın bedeni, ruhunun mükemmelliği ile daha dinç ve daha sağlıklı olur. Ruh bedene direk olarak etki etmektedir. Ruhtaki iman coşkusu, Allah sevgisi, imanın gücü, insanın cildine, vücut direncine, gülmesine, ses tonuna ve birçok fiziki özelliğine olumlu etki eder. Allah sevgisini ve bundan kaynaklanan sevgi çeşitliliğini yaşamayan insanların ortak özelliği ise, fiziksel anlamda hasta olmasalar da, bu kimselerin hastalıklı bir görüntüye sahip olmalarıdır. Vücut, insanın ruhundan aldığı emirle hastalanmaya, sıkılmaya, halk arasında bezginlik olarak tarif edilen ruh haline eğilim gösterir. Örneğin böyle insanların yürüyüş şekilleri de önemli bir belirtidir. Canlı, şevkli bir ruhla değil, eğik durarak, bıkkın bir görüntü sergileyerek yürürler. Aynı şekilde ruhlarındaki bu önemli boşluk seslerine de etki eder. Rahat, huzurlu, canlı ve neşeli değil, kötü ve dinleyene sıkıntı veren bir ses tonuyla konuşurlar.
Oysa Allah sevgisini coşkun bir şekilde yaşayan bir kişinin, yürüyüşü sesi, bakışı bu modelden çok farklıdır. Allah’a olan sevgisinin gücüyle her tavrı, sesi, bakışları daima şuurlu, akıllı ve dikkatlidir. Allah’ı seven, Allah’ın yarattıklarına karşı da sevgiyle, muhabbetle, sevginin verdiği dikkatle bakar.
Ruhlarında sevginin eksikliğinden kaynaklanan boşluğu yaşayanlar, fiziksel anlamda canlı olmalarına rağmen, hem bedenen hem ruhen bu canlılıktan uzak bir görünüm sergilerler.
Böyle bir şuur açıklığı içerisinde olan Müslümanın sevgiyi yaşarken, azla yetinmesi değil, sürekli Allah’tan daha fazla sevme gücünü istemesi gerekir. Vicdanlı ve Allah’tan korkan bir insanın Allah'ın yarattığı güzelikleri sevme kapasitesi de çok yüksektir. Müminin sevgi arayışı, imanının derinliğiyle doğru orantılıdır. Allah’a olan imanının gücü ve coşkusu arttıkça, sevgi gücü de artar. Bu kişinin, belirli bir çaba sonucunda elde edeceği bir şey değildir. Allah iman sahibi, samimi olan her Müslümana bu hissi verir. Bu güzelliği onun kalbine ilham eder. Ama elbetteki mümin bu nimeti elde edebilmek için sürekli olarak samimi dua eder, bunu Allah’tan şiddetle ister. Çünkü Müslüman Allah’ı hep daha fazla, daha coşkulu ve daha samimi sevmenin ihtiyacı içindedir. Allah'ı ve Allah’ın yarattığı güzellikleri sevmede bir sınırı yoktur. Allah'ı herkesten ve herşeyden çok daha fazla ve derin bir sevgiyle sevmesine rağmen, bununla yetinmediği için sürekli olarak Allah’a, Allah’ı çok daha da fazla sevmek için dua eder. Allah’a olan sevgisi arttıkça, Müslümanlara ve Allah’ın yarattığı tüm güzelliklere olan sevgisi de artar. Kalbi Allah sevgisiyle dolu olan bir kişinin bir nimete duyduğu sevgi ile, böyle bir sevgiden yoksun olan bir kişinin hisettiği sevgi birbirinden çok farklıdır. Belki bu nimete baktıklarında ikisi de aynı güzelliği görürler ama, Allah’ın bu iki kişinin ruhunda yarattığı etki birbirinden tamamen farklıdır. Samimi Müslümanların, Allah’ın verdiği en büyük nimetlerden birisi olan “sevgi gücünü” çok iyi kullanmaları ve Allah rızası için sevgiyi yaşamada önlerindeki tüm engelleri kaldırmaları gerekir. En büyük engellerden birisi kişinin bu konuda iradesini kullanmayıp ruhunu tembelliğe alıştırmasıdır. Allah’ın verdiği bu imkanı gereği gibi değerlendirmeye yanaşmamasıdır.
Örneğin insanın önünde bir boya tenekesi olduğunu düşünelim. Onun içinden parmağıyla alıp boya yapmaya kalksa ne denli yetersiz kalacağı ortadadır. Bunun yerine tüm imkanlarını kullanarak bol bol aldığında ise, hem zamanı, hem boyayı en iyi şekilde değerlendirip, amacına da en hızlı şekilde ulaşacaktır. Müslümanın Allah’ın tecellilerini severken de ruhunu en derin güçte kullanması; sözleriyle, samimiyetiyle, tavırlarıyla bu sevgisini en mükemmel şekilde ortaya koyması gerekmektedir.
SONUÇ
Gerçek ve samimi sevgi; Allah’ın yalnızca Müslümanlara verdiği, dünyada ve sonsuz ahiret hayatındaki en büyük nimetlerden birisidir. Allah’ın rızasını amaç edinmeyenler ve Kuran ahlakını yaşamayanlar için, gerçek sevgi onların hiçbir zaman ulaşamayacakları büyük bir nimet kaybıdır. İnsanların birçoğu sevginin taklidini yapıp, sevgiyi yaşıyormuş gibi görünmeye çalışabilirler. Ancak herşeyin yaratıcısı olan Yüce Rabbimiz Allah, Allah sevgisini yaşamayan ve iman etmeyenlere bu sevgiyi vermeyeceğini, ancak iman edenler için bir sevgi kılacağını Kuran’da kesin bir gerçek olarak şöyle bildirmektedir:
“İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır.” (Meryem Suresi, 96)