Teröre karşı savaş kavramı ilk ortaya atıldığında, fikrin savunucuları kısa süre içinde gelişmiş silahlarla bu sorunun hallolacağını düşünüyor ve Ortadoğu ülkelerine demokrasiyi kısa sürede getireceklerine inanıyorlardı. Hedef seçtikleri bölgeler İslam ülkeleriydi; ama hiçbiri Müslümanlara fikir sormadılar. Terörle mücadele adına onların ülkelerine bomba yağdırırken; darbelerle, ayaklanmalarla demokrasi getirmeye çalışırken, Müslümanların gerçekte neyi istediğini merak etmediler. İşte bu nedenle ne kısa sürede biteceğine inandıkları terör sona erdi ne de Ortadoğu ülkelerine gerçek anlamda demokrasi geldi.
Batılı bazı kesimler, bu stratejik hatanın hala farkına varmış değiller. Radikal örgütlerin, çoğunlukla, intikam ruhuyla ortaya çıkmış birer reaksiyon grupları olduğunu görememekte ve onlara karşı reaksiyon geliştirmekteler. Daha fazla silahlanmak, radikalizme öfkesinden dolayı tüm Müslümanlara savaş açan bir kısım radikal sağcı kesimleri desteklemek bir çözüm gibi sunuluyor. Radikalizmi durduracak asıl çözüm ihmal ediliyor; bunun yerine bütün Müslümanlar hasım ilan ediliyor.
Geçtiğimiz günlerde Avrupa Birliği Dışişleri ve Savunma Bakanları Konseyi Brüksel’de toplandı ve "Avrupa Savunma Yapılanması" meselesini görüştü. Görüşme sonrası yapılan açıklamada, AB Dışişleri ve Savunma Bakanlarının savunma işbirliğini güçlendirdikleri ve bunun daha fazlasının da yapılacağı, amacın Avrupa Birliği vatandaşlarını korumak olduğu belirtildi. Açıklamada ayrıca AB’nin, kendi güvenliği ve savunması için daha büyük sorumluluklar üstleneceği de ifade ediliyordu.
Savunma bakımından, kurulduğu günden beri NATO gücüne sığınan AB'nin, ortak bir savunma sistemi kurma projesi çok gerçekçi bulunmasa da, bu girişimin asıl amacını incelemekte fayda vardır. Avrupa Birliği, dış saldırı tehditlerinden uzak ve NATO tarafından korunan bir yapıdır. Savunmayı geliştirme fikri elbette her ülkenin hakkıdır; fakat buradaki girişim, daha çok "iç tehditlere" yönelik olarak yapılmıştır. Söz konusu iç tehdit her ne kadar radikalizm olarak gündeme getirilse de, bu kapsamın içine Müslümanlar; özellikle de ülkelerinden kaçmak zorunda olan mülteciler dahil edilmiştir.
Bunun elbette sınır ötesi bazı hedefleri de vardır. Toplantıda alınan temel kararlardan biri, AB tarafından sürdürülmekte olan Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Mali ve Somali'deki askeri eğitim misyonu görevlerinin yönetimini üstlenecek özel bir personel oluşturmaktır. AB'nin özellikle Afrika üzerindeki siyasi, ticari ve askeri hakimiyeti çok iyi bilinmektedir. AB, alınan bu kararlarla Afrika'daki askeri hakimiyetini daha da güçlendirmeyi amaçlamıştır. Afrika'daki çeşitli radikal ve siyasi hareketlerin çoğunlukla Avrupa'nın müdahil olmasıyla şiddet yoluyla bastırıldığı hatırlanmalıdır. Zaten zorluk içindeki Afrika halkı, bu şiddet ruhu içinde daha fazla radikalizm belasıyla karşı karşıya kalmaktadır. Şiddet, şiddeti beslemektedir.
Genel hatlarıyla bakıldığında, NATO'dan bağımsız olarak AB bünyesinde oluşturulmaya çalışılan bu savunma ittifakının asıl hedefini İslam ile bağdaştırmak yanlış olmayacaktır. Gitgide radikal sağa doğru kayan AB yönetimleri gün geçtikçe tonlarını daha öfkeli bir şekle dönüştürmüş ve birbirleriyle bile uzlaşamaz hale gelmişlerdir. Gerek mültecilere, gerek Müslüman toplumlarına yönelik bazı kesimlerden gelen öfkeli uyarılar ise, AB idarecilerinin bir kısmının terörle mücadeleyi yanlış anladığını ve İslam'a cephe alarak büyük bir hataya düştüklerini gözler önüne sermektedir. Radikal İslam'ın çözümünün gerçek İslam olduğunun farkına varamamaktadırlar.
Ortak bir savunma yapılanması projesi, daha fazla asker, silah, bomba ve öfke anlamına gelmektedir. Avrupa, bütün bunların radikalizme bir kalkan olacağını zannetmektedir. Bu aldanış içinde, radikalizmin silahtan ve öfkeden beslendiğini anlayamamış gözükmektedir. Bunun radikalleri yıldırmayacağını, aksine intikam ruhunu daha da güçlendireceğini, bazı barışçıl Müslümanlar arasında ise burukluk ve güvensizlik yaratacağını hesap edememektedir. Avrupa, oldukça fazla sayıda Müslüman barındıran bir kıtadır. Bu kıtada Müslümanların kendilerini dışlanmış hissetmeleri, birlik ve beraberlik ruhunun büyük ölçüde zedelenmesine neden olacaktır. Bütünlüğünü kaybetmiş bir Avrupa Birliği ise gücünü ciddi şekilde kaybedebilir. Bu, ne Avrupa ne de dünya için güzel bir tablo değildir.
Bir kısım Batı, eğer gerçekten radikalizmle mücadele etmek azmindeyse ve bunu gerçekten insani değerler ve barış uğruna yapmak istiyorsa o zaman çözümü Müslümanlarla ittifakta aramalıdır. Çözüm için gerçek Müslümanlara danışmalı, radikalizmdeki yanlışları gerçek İslam'dan öğrenmeye çalışmalıdır. Mücadele yöntemlerini kendi doğrularına göre değil, Kuran'a göre geliştirmeyi denemelidir. Kendi doğrularını dayatmaya çalışan, bunu yaparken de nefreti ön plana çıkaran bir üst akıl modeli, hiçbir zaman tasvip edilmeyecektir; nefreti artırmaktan başka da bir işe yaramayacaktır.
Fakat eğer bazı kesimlerin amacı, radikalizmle mücadele adı altında şiddet ortamını körüklemek ve böylelikle Müslüman alemini birbirine kırdırıp yok etmek ise, bu baştan başarısız bir plandır. Ancak, her ne kadar gerçekleşmeyecek olsa da böyle bir planın Müslüman alemi içinde büyük tahribatlar yaratmakta olduğu aşikardır. Bu durumda yine görev, gerçek Müslümanlara düşmektedir. Sorunlarını sevgi ve birlik yoluyla çözemeyen bir kısım Batı'nın aksine Müslümanlar, kendi aralarında sevgi ve birlik yolunu benimseyerek güzel bir örnek olmak ve sarsılmayacaklarını göstermek zorundadırlar. Bu, özellikle İslam alemi üzerinde fesat planları yapanlara iyi bir ders olacak, radikalizme açılan tüm kapıları kapatacak ve nefretle her şeyi çözeceklerini sananlara örnek teşkil edecektir. Bu, aynı zamanda Batı'yı da kapsayan bir barış ortamının ilk adımı olacaktır.
Dünyada barışın inşasını yapmakla yükümlü olanlar Müslümanlardır. Bu, barış dini olan İslam'ın üzerimize verdiği yükümlülüktür. Barışı inşa etmek, İslam'ı, sorunların kaynağı olarak göstermeye çalışan kesimlere, çözümün kaynağının İslam olduğunu gösterecektir.
Adnan Oktar'ın New Straits Times & Riyadh Vision'da yayınlanan makalesi:
http://www.nst.com.my/news/2017/04/226657/wests-strategic-mistake
http://www.riyadhvision.com.sa/2017/04/09/the-wests-strategic-mistake/