Aylardır devam eden seçim maratonu sonucunda 45. ABD Başkanı Trump'ın yönetimi devralmasının ABD ve tüm dünya için hayırlara vesile olmasını diliyoruz.
Trump'ın, bir zamanlar dindarlık, refah, zenginlik, mutluluk, özgürlük, kültür, kalite, bilim, teknoloji, sanat ve estetiği en ileri düzeylere taşımanın sembolü haline gelmiş “Amerikan rüyası”nı yeniden hayata geçirmesini bekliyoruz. Bu, benim ABD için en büyük temennim olarak yıllardır her fırsatta dile getirdiğim bir konuydu. Nitekim, Sayın Trump da seçim sonrası yaptığı konuşmasında, "Amerikan rüyasının yeniden kurulması" müjdesini verdi.
Aynı konuşmada Trump'ın, 'bütün Amerikalıların başkanı olacağı’nı belirtmesi de kendisine oy vermeyen seçmenler, özellikle ülkede yaşayan azınlıklar açısından oldukça rahatlatıcı bir haber. Bilindiği gibi, kampanya boyunca Trump'a yönelik en büyük eleştiriler, onun Latinler, zenciler, Müslümanlar gibi azınlıklara yönelik bazı ifadeleri üzerinden yapıldı. Seçim atmosferi, maksat aşımı, bilgi eksikliği gibi nedenlerden ötürü sarf edilmiş olabilecek bu gibi ifadeler, rakiplerinin de abartması, çarpıtması ve kışkırtmasıyla söz konusu azınlıklar üzerinde ciddi bir korku ve endişe sebebi oldu.
Gerçi, Trump seçim sonrasında bu konulardaki sözlerinin kasıtlı olarak çarpıtıldığını ve değiştirildiğini özellikle vurguladı. Ancak, ister istemez meydana gelmiş olan bu tedirginlik ortamını acilen yatıştırmak ve ön yargıları gidermek için her kesimi kucaklayan sevgi ve birlik mesajlarını sık sık vermesi, bunu politikalarına yansıtması son derece önemli.
Irkçılık, ayrımcılık, bölgecilik aslında ABD’de bazı kesimlerin 3 asırlık sorunları. Ku Klux Klan vahşeti, ABD İç Savaşı gibi deneyimler hep bu sorunların birer neticesi. Trump muhaliflerinin sanki daha önce ABD’de bu sorunlar hiç yokmuş da bunlar Trump’la birlikte aniden oluşmuş gibi izlenim vermeye çalışmaları, samimiyetsiz bir demagojiden başka bir şey değil.
Örneğin, polisin yıllardır siyahi vatandaşlara yönelik uyguladığı şiddet ve cinayet suçunun giderek artması, ırkçı saldırıların yaygınlaşması, adaletin bu olaylar karşısında çoğunlukla sessiz kalması ayrımcılık sorunlarından yalnızca bir kaçı.
Diğer yandan, Ortadoğu'daki işgal ve savaşları meşru ve haklı gösterebilmek amacıyla tüm Müslümanları “terörist”, “tehlikeli” ve “suçlu” gibi gösterme hezeyanları da yeni değil. Bu, bazı çevrelerin on yıllardır yürüttükleri bir başka çarpık politika. Bu politikalar sonucunda ABD toplumunun bir kesiminde Müslümanlara karşı gelişen önyargılar uzun zamandır varolan bir hastalık.
Kısacası, bazı fırsatçı muhalif çevrelerin oluşturmaya çalıştıkları imajın aksine ABD'deki İslamofobi’nin sorumlusu Trump değil.
Bununla birlikte, İslamofobi’ye karşı önlem alması ve bunun siyasi ve sosyolojik nedenlerini ortadan kaldırması yeni başkanın en öncelikli konularından biri olmalı.
Çeşitli kaynaklarda aktarılan veriler, İslamofobi'nin ABD toplumunda gün geçtikçe büyüyen bir yara haline geldiğini gösteriyor. 2011'de Maryland Üniversitesi'nin düzenlediği bir anket Amerikalıların %61'inin İslam'a karşı negatif görüşe sahip olduğunu ortaya koymuştu. Bu olumsuz bakış açısı son yıllarda belli kesimlerde daha da gelişti. Maalesef kimi zaman bu önyargılar nefret suçlarına da dönüşüyor. 2015'te, San Bernardino ve Paris saldırıları sonrasında ABD'de Müslümanlara ve camilere yönelik nefret suçları üçe katlandı.
Geçtiğimiz sene danışmanlık firması 416Labs tarafından açıklanan bir çalışma, New York Times Gazetesi’nin kapak ve başlıklarına yansıyan İslam ve Müslüman portresinin, kanser, alkol ve kokainden daha olumsuz imaj içerdiğini olduğunu gösterdi. Çalışma, İslam ve Müslümanlara ilişkin yayınlanan konuların hemen hiç olumlu kelime içermediğini ve bu konularla ilgili başlıkların yalnızca %8'inin olumlu bir ima içerdiğini tespit etti.
Görüldüğü gibi, belirli medya grupları İslamofobi’nin ABD'de tırmandırılmasında kilit görev yapıyor. Medyanın bu rolü Huffington Post'ta yayınlanan "Is America Becoming More Islamophobic?" başlıklı makalede şöyle açıklanıyor:
"Kitlesel medyanın her türlüsünde İslamofobi şahlanmış durumda. Argo'dan Zero Dark Thirty'e, American Sniper'a kadar geçtiğimiz yıllarda Oscar'da yarışan filmler, beyaz Amerikalı kahramanlar tarafından bozguna uğratılan öfke ve şiddet dolu Amerikan karşıtı Müslüman kitleleri konu edindi. Şiddete ve terörizme eğilimli Müslümanlar, Homeland gibi yakın zamandaki ödüllü televizyon dizilerinin de ana temaları. Müslümanların ABD haber medyasındaki verilmek istenen imajları da 2010'dan beri düşüşte. MediaTenor'un bir araştırmasına göre, 2010'da Müslümanlar hakkında yayınlanan haberlerden yalnızca %40 civarındakiler olumsuzdu. 2013'lerde ise haberlerin neredeyse üçte ikisi Müslümanları olumsuz bir görünümde ve genellikle şiddet ve terörle bağlantılı olarak tasvir ediyor."
İlginç olan, İslamofobi’yi körükleyen her türlü dezenformasyon ve provokasyon faaliyetini yürüten çevreler ile Trump'ı seçim öncesi yerden yere vuran, seçim sonrası kendisine karşı şiddetli ve acımasız bir yıpratma kampanyası başlatan, binlerce insanı sokağa döken çevreler aynı. Bunlar, büyük çoğunluğu İngiltere merkezli, bir kısmı da onların uzantısı olan çeşitli Amerikan medya ve düşünce kuruluşları. Yani, aynı ağdan beslenen siyasiler, gazeteciler, akademisyenler, yorumcular vs.
Trump'ın İslamofobi’ye kesin son vermesi en başta insani ve vicdani bir görev. Amerika, önyargıların hakim olduğu değil, inanç ve ifade özgürlüğünün yaşandığı, insanların birbirine potansiyel düşman gözüyle değil, “komşunu seveceksin” düsturuyla yaklaştığı bir ülke olduğunda daha güçlü olacaktır. Hristiyanlar ve Müslümanlar birbiriyle kavga etmek zorunda olan iki medeniyetin değil, birlikte tüm dünyaya güzellik ve huzur getirecek iki medeniyetin temsilcisidir. Amerikalı Müslümanlar ülkelerini sevmekte, Amerika’yı inşa eden değerlere saygı duymakta ve iyi birer vatandaş olmak istemektedirler. Amerikalı Müslümanları dışlayan değil yaşadıkları topraklara değer katan bireyler olarak görmek her iki tarafı da mutlu edecektir.
Elbette Müslümanların da yukarıda sözünü ettiğimiz kötü niyetli çevrelerin yanıltıcı yönlendirmelerine kapılmadan Sn. Trump'ı daha dindar daha barışsever ve güzel bir Amerika inşa etmesi için desteklemesi son derece önemlidir.
Sevgisiz ve çatışma isteyen insanların etkisini zayıflatmanın yolu barış, dostluk, demokrasi, inanç özgürlüğü gibi ortak değerlerde ittifak etmektir. Sayın Trump'ın, göreve getirmeyi planladığı kadrolarını dine, maneviyata önem veren, Darwinizm'e, eşcinselliğe şiddetle karşı insanlardan seçmesi ise bu ittifakın kolaylıkla sağlanabileceğinin göstergesidir.
Adnan Oktar'ın New Straits Times & Only Kashmir'de yayınlanan makalesi:
http://www.nst.com.my/news/2016/12/194783/trump-should-address-islamophobia
http://onlykashmir.in/trump-should-address-islamophobia/