Günümüzde çok iyi bilinen bazı gerçekler hakkında geçmişte bilimsellikten ve akılcılıktan uzak bazı iddialarda bulunuldu. Birçok bilim adamı gerek dönemlerinin geri kalmış bilimsel düzeyleri, gerekse sahip oldukları bazı yanlış kişisel fikirleri dolayısıyla birçok bilimsel yanılgıya sebep oldu. Tarihte gerçekleşmiş bu gibi bilimsel yanılgılara verilecek en büyük örnek ise yaşamın kökeni üzerine ortaya atılmış iddialardan biri yani Darwinizm'di...
Evreni Dünya Merkezli Zannetme Yanılgısı
Batlamyus MS. 2. yy`da, o dönemin ilim merkezi olan İskenderiye`de yaşamış bir bilim adamı ve düşünürdü. İçinde bulunduğu evreni tanımak ve dünyanın evrendeki konumunu keşfetmek isteyen Batlamyus uzun süre gökyüzünü gözlemledi. Güneş'in, Ay'ın ve yıldızların hareketleri üzerinde düşündü. Sonunda ise bir karara vardı: Evrenin merkezinde Dünya vardı. Ona göre, Dünya hareketsiz olarak duruyor; Güneş, Ay, gezegenler ve tüm yıldızlar ise onun çevresinde dönüyorlardı. Batlamyus`un büyük ilgi gören bu çalışmaları birçok dile çevrildi. Dünyanın evrenin merkezinde olduğunu öğrenen insanlar, bu fikirden çok hoşlandılar. Batlamyus`un iddialarını ortaya attığı ilk yıllarda, bazı bilim adamları bu iddiaların üzerinde değerlendirmeler yaptı. Ancak bu bilim adamları, iddialardaki birtakım çelişkilerin varlığını fark etmelerine rağmen, Batlamyus`a verilen büyük destekten ötürü susmak zorunda kaldılar. Katolik Kilisesi, Batlamyus modelini büyük bir coşkuyla benimsedi. Bu nedenle de çelişkileri zamanla ortaya çıkan bu modelin terk edilmesi öyle kolay olmadı. 15. yy`a gelindiğinde ise, bazı gelişmeler yaşanmaya başlandı. İlk olarak, Kopernik Batlamyus`un fikirlerinde büyük yanlışlıklar olduğunu ortaya koydu. Kopernik dünya merkezli evren inancına kesin olarak karşı çıktı. En sonunda, gerçeğe ulaşıldı: Dünya evrenin merkezinde değildi. Günümüze kadar yapılan araştırmalar sonucunda ise, Dünya'nın Güneş çevresinde dönen bir gezegen; Güneş'in Samanyolu Galaksisi'nin içindeki milyarlarca yıldızdan biri ve de Samanyolu`nun ise sayısı bile tespit edilemeyen yıldız kümelerine sadece bir örnek olduğu ortaya çıktı. Batlamyus modeli, uzun zaman astronominin temeli sayılmış, ama büyük bir yanılgı olduğu sonradan anlaşılmıştı.
Ateşin Oluşumu
1600`lü yılların sonuna doğru ise, bilim tarihi bir başka yanılgıya sahne oldu. Ateş ve saçtığı alevler her devirde insanların ilgisini çekmişti. O döneme kadar henüz sırrı keşfedilememiş ateşin kaynağı üzerinde düşünen insanlardan biri de Alman bilim adamı G. E. Stahl`dı. Stahl araştırmaları sonucunda, ateşe ``flojiston`` adı verilen gözle görülemeyen bir maddenin yol açtığını ileri sürdü. Stahl`a göre flojiston nesnelere girip çıkabilen bir maddeydi. Flojistona sahip bir nesne hızla yanarken, flojistonun olmadığı nesneler ise yanmıyordu. Yanan maddelerden duman çıkması, bu maddelerin yanarken küçülmeleri ve hafiflemeleri, flojistonun bu maddeleri terk etmesi olarak yorumlandı. Araştırmalarda, yanan maddelerin üzerlerinin kapatılmasıyla veya toz ve toprak atılıp söndürülmeleriyle flojistonun çıkışının engellendiği ve böylece ateşin söndüğü düşünülüyordu. Ancak zamanla, metallerin yanarken küçülmemeleri veya hafiflememeleri flojistonun gerçekliği hakkında bazı kuşkuların doğmasına neden oldu. 1700`lü yılların sonunda ise havanın farklı birkaç gazın karışımı olduğu keşfedildi. Bu farklı gazların farklı biçimlerde yanmaları da flojiston kuramıyla açıklanmaya çalışılırken, oksijen gazıyla ilgili yapılan araştırmalardan biri kuramın sonunu getirdi. Antoine Lavoisier adlı bilim adamı oksijen gazı içinde yaktığı bir metali gözlemledi. Bu gözlemi sonucunda yanan metalin ağırlığının arttığını, oksijen miktarının da azaldığını fark etti. İşte bu deney insanlara ateşin kaynağını da gösterdi. Nesneler oksijen aldıkları için yanıyordu. Flojiston isimli görünmeyen madde ise asla varolmamıştı.
Darwinizm Yanılgısı
Bu örneklerden de açıkça görüldüğü gibi, günümüzde çok iyi bilinen bazı gerçekler hakkında geçmişte bilimsellikten ve akılcılıktan uzak bazı iddialarda bulunuldu. Birçok bilim adamı gerek dönemlerinin geri kalmış bilimsel düzeyleri, gerekse sahip oldukları bazı kişisel fikirleri dolayısıyla birçok bilimsel yanılgıya sebep oldu. Aslında tarihte gerçekleşmiş bu gibi bilimsel yanılgılara verilecek en büyük örnek, yaşamın kökeni üzerine ortaya atılmış iddialardan biriydi. Bu yanılgı, evrim inancıyla materyalist dünya görüşünün birleştiği ‘Darwinizm`di.
Teoriyi Charles Darwin adlı İngiliz doğabilimci ortaya attı. Darwin, içinde yaşadığı dönemin yetersiz bilimsel imkanları nedeniyle yanılmıştı. Yaşamın basit bir yapıya sahip olduğunu ve rastlantılarla doğup gelişebileceğini sanmıştı. Hayvanlardaki doğal çeşitlenmenin sınırsız olduğunu, uzun zaman verildiğinde her türün başka bir türe dönüşebileceğini zannetmişti. Bu yanlış varsayımların üzerine bir teori kurdu. Teorinin yanlışlığı ise 20. yüzyıldaki gözlem ve deneylerle ortaya çıkacaktı. Ancak Darwinizm'in önceki bilimsel yanılgılardan önemli bir farkı vardır: Hala bu teorinin ısrarlı savunucuları vardır. Bunun nedeni ise, söz konusu teorinin 19. yüzyıldan bu yana insanların düşüncelerine egemen olan materyalist felsefenin en önemli dayanağı olmasıdır.
Ancak tarihteki her yanılgı gibi Darwinizm'in de gerçek yüzü ortaya çıkmıştır. Teoriyi ayakta tutan sözde bilimsel varsayımlar birer birer çökmüştür.