Time dergisinin 7 Haziran 2004 tarihli sayısında "Nasıl Böyle Kilolu Olduk? (How We Grew So Big?)" başlıklı bir yazı yayınlandı. Söz konusu yazıda, günümüz toplumlarının başta gelen sağlık sorunlarından obezlik konu ediliyor, çeşitli yaş grupları arasında obezlik oranları, obezliğin yol açtığı diğer sağlık sorunları ve sağlık kuruluşlarınca obezliğe karşı yürütülen çalışmalar gibi konularda bilgiler aktarılıyordu.
Kısaca tanımlayacak olursak obezlik, bir memelinin, yağ olarak depolanan doğal enerji rezervlerinin normal seviyelerin ötesinde artış göstermesi ve sağlık sorunlarına yol açtığı durumdur. Belli bir miktarda beden yağı; enerji depolama, ısı yalıtımı, darbelerin emilmesi (etkisinin azaltılması) ve diğer bazı fonksiyonlar açısından gereklidir. Aşırı yeme ve hareketsizlik durumlarında, normalin üstünde miktarlarda yağ depolanmaya başlanmakta ve obezlik ortaya çıkmaktadır. İnsanların, vakitlerinin çoğunu bilgisayar ve televizyon başında geçirdiği, kalori değeri yüksek besinlerin kolayca bulunduğu ve bu besinlerin tüketimlerinin reklamlarla teşvik edildiği toplumlarda, obezlik yaygın bir sorun olarak öne çıkmaktadır. Bir insanın, obez olup olmadığı, vücuttaki yağ miktarının beden ağırlığına oranına göre değerlendirilmektedir.
Her fizyolojik fonksiyon gibi, yağ depolama da genlerle kontrol edilen bir fonksiyondur ve uzmanlarca yaklaşık 20 ila 30 genin obezlikle bağlantılı olduğu tahmin edilmektedir.
Aşırı kalori alımı ve hareketsizlik, canlıyı aşırı kilolu hale getirebilir, çeşitli faktörlerden ötürü obezlik popülasyonda yaygınlık kazanabilir. Ancak bu durum canlıyı başka bir tür canlıya dönüştürmez yani bir evrimleşme meydana getirmez. Örneğin yanda resmi görülen obez laboratuvar faresi gibi bireyler, bir fare popülasyonunda ne kadar yaygınlık kazanırsa kazansın, o fareler başka canlılara, örneğin tavşanlara dönüşmeyecektir.
Kısacası, obezlikten söz ederken aşırı yağ depolamanın sebeplerini evrimin iddialarıyla bağdaştırmaya çalışmak için hiçbir bilimsel sebep bulunmamaktadır.
Ancak evrimciler, evrim teorisini bir dogma olarak benimsedikleri için insanın diğer tüm fizyolojik fonksiyonlarında olduğu gibi yağ depolamanın da evrimle ortaya çıktığı masalını ortaya atmaktadırlar. Nitekim Time makalesinin yazarı Michael D. Lemonick"in de evrim inancını körükörüne benimsemiş olduğu görülmektedir. Lemonick, yazıda, obezliğin sözde evrimsel kökenine dair bir hikaye anlatmaktadır. Bu noktada obezliğin kökenlerinin aslında genlerde bulunduğunu ve bu genlerin milyonlarca yıllık hayali bir süreçte, sözde "evrim kanunları"na maruz kaldığını iddia etmektedir. Buna göre insanın hayali evrim sürecinde kıtlıklarla mücadele ettiği hikayesi anlatılır. Bu hayali süreçte insanın bulabildiği her lezzetli şeyi yemek zorunda kalması nedeniyle de obezliğin ortaya çıktığı öne sürülür.
Öncelikle Lemonic"in kullandığı, "evrim kanunu" ifadesi hiçbir bilimsel dayanağı olmayan boş bir laftır. Bilim, tekrarlanabilir ve gözlemlenebilir olguları inceler. Evrim teorisinin türlerin başka türlere dönüştüğü iddiası ise -Lemonick’in de aslında çok iyi bildiği gibi- gözlemlenmesi mümkün olmayan ancak bir dogma olarak yaşandığı kabullenilen bir süreçle ilgilidir. Bir olgunun kanun olarak tanımlanması, ancak çok sayıda deneyde istisnasız olarak tekrarlandığının gözlemlenmesiyle mümkün olur. Buna göre bilimde kanun, tekrarlanabilir ve gözlemlenebilir olgular, örneğin fizik ve kimya deneylerinde gözlemlenen olgular hakkındadır. Evrim teorisi ise geçmişte yaşandığı bir dogma olarak kabul edilen ancak hiçbir şekilde tekrarlanır olmayan bir süreçle ilgilidir. Önde gelen Darwinist zoolog Ernst Mayr, tarihsel bilimin alanına düşen evrim teorisiyle; gözlemlenebilir ve tekrar edilebilir bilim arasında kesin bir ayırım yapmıştır:
"...Darwin, bilime tarihsellik getirdi. Evrim biyolojisi, kimya ve fiziğin aksine, tarihsel bir bilimdir. Bir evrimci [sözde] zaten gerçekleşmiş olay ve süreçleri açıklamaya çalışır. [Doğa] Kanun[ları] ve deneyler, böyle olay ve süreçlerin açıklanması için yetersiz tekniklerdir. Bunun yerine, açıklanmaya çalışılan olaylara yol açan özel bir senaryonun ilgi çekici bir rekonstrüksiyonundan meydana gelen tarihsel bir anlatım oluşturulur". 1
Görüldüğü gibi evrimi bir kanun kabul eden bilim değil, dogmatik bir düşünce yapısıyla hareket eden Lemonick’tir.
İkincisi, obezliğin genlerle bağlantılı olduğunu belirttikten sonra anlatılan evrim masalı da geçersizdir. Çünkü insanın bir özelliğinin belli genlerle bağlantılı olduğunu belirtmek, bu genlerin bu özelliği kodlayıp kontrol edecek şekilde nasıl evrimleşmiş olabileceğine dair hiçbir bilimsel açıklama oluşturmaz. Bir uzay mekiğinin fırlatma sistemlerinin belli bilgisayarlarla kontrol edildiğini belirtmek, nasıl o bilgisayarların ortaya çıkışına dair bir bilgi ortaya koymazsa, obezliğin de genlerle bağlantılı olduğunu belirtmek, o genlerin evrimle ortaya çıktığı hikayesini doğrulayacak bir bilgi ortaya koymaz. Popüler yayınlarda evrim propagandası uğruna sıklıkla başvurulan ve yanlışlığı gözardı edilen bu bakış açısını eleştirmiş evrimcilerden biri de John Maynard Smith"tir. Bir evrim biyoloğu olan Smith, bu konuda şunu söylemiştir:
"X özelliğini devreye sokan geni bulduğunuzda bunun nasıl evrimleşmiş olduğunu da anlayacağınız fikri, saçmalıktan ibarettir" 2
Obezliğin insanın sözde evrimi sürecinde yiyecek kıtlığına bağlı olarak geliştiği iddiası da hiçbir şekilde bilimsel olmayan bir masaldan ibarettir. Evrim propagandasının başlıca araçlarından olan bu gibi hikayelerin anlatımı, sadece hayalgücüne dayalı spekülasyonların bilimsel gerçekler olarak tanıtılması yoluyla toplumun yanıltılmasına yol açar. Evrimci paleontolog Stephen J. Gould, bu durumu şöyle açıklamıştır:
"Evrim biyolojisi, anatomi ve ekolojiyi kayıtlandıran ve sonra hangi kemiğin neden o şekilde göründüğü ya da bu canlının neden orada yaşadığıyla ilgili tarihsel veya adaptasyonla ilgili açıklamalar üretmeye çalışan, spekülatif bir argüman şekliyle ciddi derecede engellenmiştir. Bilim adamları bu masalların hikaye olduğunu bilirler; maalesef, bunlar profesyonel literatürde fazlasıyla ciddi ve gerçeksel alınırlar. Daha sonra bunlar [bilimsel] "gerçekler" haline dönüşür, popüler literatüre girerler." 3
Nature dergisinin editörü Henry Gee de bu hikaye anlatımının bilimsel olmadığını şöyle ifade etmiştir:
"Mesela insanın (sözde) evriminin; vücudun duruşu, beyin hacmi ve el-göz koordinasyonunda gerçekleşen gelişmelere dayandığı ve bu gelişmelerin de ateş ile alet üretimi gibi teknolojik başarılarla dilin kullanımına yol açtığı söylenir. Ancak bu gibi senaryolar subjektiftir. Deneylerle asla test edilemezler, öyleyse bilimsel değildirler. Genelde kullanımda olmaları bilimsel testlere değil, sunumlarındaki otoriteye ve iddiaya dayanır." 4 (vurgu bize aittir)
Bu sebeplerden ötürü, Time makalesinde ortaya konan evrimci iddia, bir dogma olarak benimsenen bilim dışı hikayeden ibarettir. Time dergisini, Darwinizm’in bilimsel bulgular karşısında çürütülmüş köhne bir teori olduğunu kabullenmeye davet ediyor, bir dünya görüşü olarak benimsediği Darwinizm’e bilim dışı propaganda ile destek vermekten vazgeçmesini tavsiye ediyoruz.
Notlar:
1. Time yazısında klasik bir evrimci taktik izlenmekte ve evrim telkini vermeyi amaçlayan ancak hiçbir bilimsel değeri olmayan, "şempanzelerle yolumuzu ayırdığımız son yedi milyon yıllık sürede" ya da "maymun kuzenlerimiz" benzeri ifadeler kullanılmaktadır. İnsanın evrimle ortaya çıktığına dair hiçbir bilimsel bulgu bulunmamaktadır. Evrimciler son derece yetersiz bir fosil kaydını hayalgücü ve ön yargı ile kendi dogmatik inançları doğrultusunda yorumlamaktadırlar. Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. http://www.darwinizminsonu.com/insanin_kokeni_01.html
2. Yazıda lezzetli yiyecekleri yemenin memelilerde sözde içgüdüsel olarak evrimleştiği gibi bir iddia öne sürülmektedir. Bu iddia, konuyu açıklıyor görüntüsü vermeyi amaçlayan ama gerçekte hiçbir şekilde bilimsel açıklayıcılığı bulunmayan bir kelime oyunundan ibarettir. Dahası, evrimle açıklanır görüntüsü verilen durum aslında evrim için bir açmazdır. İçgüdülerin evrimle açıklanamaz oluşunu bizzat Darwin’in kendisi de kabul etmiştir. Bu konuda bkz.
http://www.netcevap.org/sabah031007.html
1-Ernst Mayr, "Darwin"s Influence on Modern Thought," Scientific American, Vol. 283, No. 1, July 2000, p. 80
2- "Games and theories", New Scientist, issue 2399, 14 Haziran 2003, sf 48
3- Stephen Jay Gould, "Introduction," in Björn Kurtén, Dance of the Tiger: A Novel of the Ice Age (New York: Random House, 1980), xvii-xviii
4- Henry Gee, In Search Of Deep Time: Beyond The Fossil Record To A New Hıstory Of Life, The Free Press, A Division of Simon & Schuster, Inc., 1999, sf. 5