Teröristlerin önemli özelliklerinden biri kitle ruhu ile hareket etmeleridir. Kitle ruhu ile hareket eden kişiler gerçekte kendi başlarınayken yapamayacakları şeyleri yapabilmekte, şuursuzluk ve iradesizlik içinde hareket edebilmektedirler. Dünyanın pek çok ülkesinde terör grupları içinde yer alan birçok akılsız ve cahil insan, neyi niçin yaptığını dahi bilmeden, kalabalığın ve sloganların etkisiyle duygusal bir histeriye kapılır, sürü psikolojisi içinde gerçekte kendi iradesiyle yapmayacağı kitle suçlarına karışır.
Rus anarşizminin kurucusu olan Michael Bakunin ve öğrencisi Nechayev, kendilerine göre ideal bir teröristi şöyle tanımlamaktadır:
"İdeal terörist, yasal düzen ve medeni dünyanın tüm yasal, manevi ve diğer kurumları ile ilişkisini kesen kişidir... Yalnızca bir tek bilim tanır: Yok etmek." (http://www.teror.gen.tr/turkce/propaganda/eleman/ozellikler.html)
Bakunin'in ve Nechayev'in bu sözlerinden de anlaşılacağı gibi teröristler maddi ve manevi tüm kurumlarla bağlantılarını kesen, dolayısıyla bütün ahlaki değerleri reddeden ve bu kurumları kendilerine bir engel ve düşman olarak gören kişilerdir. Bakunin bir başka sözünde ise "Bir teröristin tek bir gayesi olmalıdır, acımasız imha!.. Bu gayeyi göz önüne alarak, yorulmadan ve soğukkanlılıkla her zaman ölmeye ve buna mani olan herkesi kendi elleriyle öldürmeye hazır olmalıdır" demiştir. Terörizmin el kitabı olarak tanımlanan Devrimci El Kitabı'nda bir teröristin nasıl olması gerektiği şu cümlelerle açıklanır:
"... Kendine karşı sert davranışta olan devrimci, sevgiye, dostluğa, minnettarlığa hatta şerefe bile yer vermeyerek başkalarına karşı da sert olmalıdır. Sadece erişilmesi kendine zevk, tatmin ve ödül getirecek devrimci davanın soğuk ihtirasına yer vermelidir." (http://www.teror.gen.tr/turkce/propaganda/eleman/ozellikler.html)
Bu sözler terörün karanlık yüzünü de tüm açıklığıyla ortaya koymakta ve terörün barış, hoşgörü ve sevgi üzerine kurulu İslam diniyle tam anlamıyla zıt taraflarda olduğunu göstermektedir. Çünkü Allah "Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve güvenliğe (Silm'e, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır." (Bakara Suresi, 208) ayetiyle insanlara barışın gerçek kurtuluş olduğunu, aksinin -yani savaşın ve çatışmanın ise- şeytanın izini takip etmek olduğunu bildirmiştir.
Terörün Kitle Psikolojisi
Teröristlerin bir diğer önemli özellikleri de kitle ruhu ile hareket etmeleridir. Bu kitle içinde kişisel düşünceler, kişisel seçimler eriyip yok olmakta, herkes tek bir amaca yönelmektedir. Kitle ruhu ile hareket eden kişiler gerçekte kendi başınayken yapamayacağı şeyleri yapabilmekte, şuursuzluk ve iradesizlik içinde hareket edebilmektedirler. Dünyanın pek çok ülkesinde terör grupları içinde yer alan birçok akılsız ve cahil insan, neyi niçin yaptığını dahi bilmeden, kalabalığın, sloganların etkisiyle duygusal bir histeriye kapılır, sürü psikolojisi içinde gerçekte kendi iradesiyle yapmayacağı kitle suçlarına karışır. Bir anda eli kanlı bir katile, saldırgan bir protestocuya, insanlık dışı eylemleri yapabilecek bir teröriste dönüşebilir. Tek başınayken sessiz, sakin gözüken bir kişi, bir terör grubunun içine girdiğinde birlik olup bir evi ateşe verebilir, bir yabancıya sebepsiz yere saldırabilir, bir işyerini yağmalayabilir, topluca insanları katledebilir, hatta kendisini bile ölüme atmaktan çekinmeyebilir. Terörist grubun içinde yapılan telkine kendisini teslim eder ve çokluğun kendisine verdiği güçle şuursuzca söyleneni yapar. Terör eylemlerine katılanların çoğu, irade ve vicdanları zayıf olduğu için, kitle psikolojisi içinde çözülmüş, "sürü" haline gelmişlerdir. Muhakeme ve yargı tamamen ortadan kalkmış, bunun yerine aşırı ve abartılı duygular, şiddete eğilim ve saldırganlık hakim olmuştur. Böyle kişiler tahriklere açık olur, hoşgörüsüzdür, hiçbir kural tanımazlar.
Bu "kitle psikolojisi"nin yanlışlığı, insanın kendi akıl ve iradesiyle hareket etmesi gerektiği bir Kuran ayetinde şöyle açıklanmaktadır:
"Hakkında bilgin olmayan şeyin ardına düşme; çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur." (İsra Suresi, 36)
Terörizmin Asıl Kaynağı: Üçüncü Dünya Fanatizmi
Tarihsel örnekler, sözde "İslami terör" olarak adlandırılan ve son dönemde dünya gündemine oturan tamamen gerçek dışı olan bu olguyu anlamak açısından oldukça aydınlatıcıdır. Çünkü bugün de İslam adına ortaya çıkarak terör uygulayanlar veya bunu destekleyenler -ki bunlar İslam dünyasındaki küçük bir azınlığı temsil etmektedir- İslam'dan değil Peygamberimiz (sav) döneminde yaşamış bazı kavimlere hakim olan "bedevi karakteri"nden yola çıkmaktadırlar. Bedeviler İslam'ın özünü hiçbir şekilde anlamamakta, bir barış, huzur ve adalet dini olan İslam'ı, kendi sosyal ve kültürel yapılarından kaynaklanan barbarlığa alet etmeye çalışmaktadırlar. Bu barbarlığın kaynağı ise, "Üçüncü Dünya Fanatizmi" olarak adlandırabileceğimiz, insan sevgisinden nasibini almayan kişilerin akılsızlıklarıdır.
Şu bir gerçektir ki, son bir kaç asırdır İslam dünyasının dört bir yanındaki Müslümanlar Batılı güçler veya onların uzantıları tarafından zulme uğratılmıştır. Sömürgeci Avrupa devletleri, Batı tarafından desteklenen yerel sömürgeciler (örneğin İsrail) veya Batı tarafından desteklenen yerel baskıcı rejimler, Müslüman kitlelere büyük acılar yaşatmıştır. Ama bu, Müslümanların Kuran'a göre anlaması, yorumlaması ve tepki vermesi gereken bir durumdur. Kuran'da hiçbir zaman "zulme karşı zulüm" uygulanmasına izin verilmez.
Müslümanların, kendilerine karşı uygulanan zulme karşı elbette tepki duymaları, bunu uygulayanlara buğz etmeleri meşru bir haktır. Ama bu hiçbir zaman gözü kapalı bir nefrete, adaletsiz bir husumete neden olmamalıdır. Allah, bu konuda Müslümanları "... bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah'tan korkup-sakının" (Maide Suresi, 2) hükmüyle uyarmaktadır.
Üçüncü Dünya fanatizminin İslam'la hiçbir ilgisi bulunmadığının en önemli göstergesi, bu fanatizmin yakın zamana kadar komünist ideoloji ile özdeşleşmiş oluşudur. Bilindiği gibi günümüzdeki Batı karşıtı terör eylemlerinin benzerleri 1960'lı ve 70'li yıllarda da Sovyetler Birliği'nden destek alan komünist örgütler tarafından gerçekleştirilmiştir. Komünist ideolojinin etkisini yitirmesiyle birlikte, söz konusu örgütleri doğuran sosyal yapıların bir kısmı İslam'ı kullanmaya çalışmaktadır. Eski komünist söylemlerine İslami bazı kavramlar ve semboller katarak oluşturmak istedikleri bu "din kisvesine bürünmüş vahşet", gerçekte İslam'ın özünü oluşturan ahlaki değerlere tamamen aykırıdır.
Bu konuda belirtilmesi gereken son bir husus da, İslam'ın herhangi bir millete veya coğrafyaya ait olmadığıdır. İslam, Allah'ın insanlara yol gösterici olarak indirdiği son dindir ve tüm insanlığa hitap etmektedir. Müslümanlar, inandıkları hak dini her kültürden her millete anlatmak, tanıtmak ve onların kalplerini İslam'a ısındırmakla yükümlüdürler.
Dolayısıyla, İslam adına ortaya çıkarak terör uygulayan, baskıcı rejimler oluşturan, dünyayı güzelleştirmek yerine çirkinleştiren kişi ve gruplara karşı tek bir çözüm vardır: Gerçek İslam'ın ortaya konması, anlatılması, kitleler tarafından anlaşılması ve yaşanması.
Terörün en önemli özelliklerinden biri hedefini rastgele seçmesidir. Ayrım gözetmeden hedef belirlenmesi, korkunun yayılmasının en önemli nedenlerinden biridir. Çünkü bu, hiçbir insanın güvende olamayacağı anlamına gelmektedir. Eğer herhangi birisini hedef alması için özel bir neden yoksa, o zaman hiç kimse güvenlikte olmayacaktır. Potansiyel hedef kendisini korumak için hiçbir şey yapamaz. Çünkü terörist kendi kurallarına göre yargılar ve kendi seçtiği yer ve zamanda harekete geçer. Bu da siyasal terör eylemlerinin önceden tahmin edilemeyeceğini ve keyfiliğini ortaya koyar.