Çocuğunuz muhtemelen hayatınızdaki en önemli kişidir. Kahkahası, gülüşü, ilk adımları, okuldaki ilk günü, onunla ilgili herşey özeldir. Bunların hepsi sonsuza dek sevgiyle anılacak güzel hatıralardır. Onun iyi olması sizin için oldukça önemlidir ve ihtiyaçları daima sizin ihtiyaçlarınızdan önce gelir. Sadece mutlu olmasını istersiniz ve başına gelebilecek herhangi bir kötülüğü engellemek için elinizden gelen herşeyi yaparsınız.
Olması gereken de budur; çünkü çocuklar Allah’ın yarattığı en güzel nimetlerdendir; masumdurlar, saftırlar, tatlıdırlar ve hayat doludurlar. Herkes çocuğunun mutlu ve güvende olmasını ister.
Fakat dünyada böyle bir sevgi ve ilgi görmeyen milyonlarca çocuk olduğunu hiç düşündünüz mü? Bugün dünyadaki 230 milyon çocuğun çatışmalardan etkilenen bölgelerde yaşadığını, yetişkinlerin bile karşı karşıya gelmemesi gereken korku ve travmalar yaşadıklarını biliyor muydunuz? Peki ya dünya tarafından yürek parçalayıcı zorluklarla karşı karşıya kalmaya bir başlarına terk edilen 7,5 milyon Suriyeli çocuk hakkında durup düşündünüz mü hiç?
Tamamen harap edilmiş bir ülkede, evsiz, savunmasız kalan Suriyeli çocuklar sürekli bir tehlikeyle ve her köşede bir korkuyla karşılaşıyorlar. Yanı başlarında tetikçiler, durmayan varil bombası sağanağı, sevdiklerinin korkunç ölümü, açlık, taciz, suistimal karşı karşıya kaldıkları zulümlerin sadece birkaçı... Eğer Avrupa’da “ölüm yolculuğu” denen her tarafı dökülen teknelerden birine binebilirlerse; denizde boğulma tehlikesi ile karşı karşıya kalıyorlar. Eğer Avrupa’ya ulaşırlarsa; aşağılanma, reddedilme ve hatta daha da kötüsü, insan kaçakçıları onları bekliyor.
Peki ya komşu ülkelere mülteci olarak sığınan çocuklar?
Başka bir yerde yardım aramak için ülkelerini terk eden ve yanlarında kıyafetlerinden başka hiçbir şeyi olmayan 3.2 milyon Suriyelinin yarısı çocuk. Sıcak çöllerde günlerce yürümekle geçen çetin bir yolculuktan sonra, varacakları yere ulaştıklarında ikinci bir travma ile karşılaşıyorlar: Dünya Suriyelileri görmezden geldiği için, Türkiye’nin komşuları olan Lübnan, Ürdün ve Irak harikulade bir vicdan örneği göstererek milyonlarca mülteciye kapılarını açtı. Fakat, hayat özellikle Lübnan, Ürdün ve Irak’ta mülteciler için çok zor. Sözde mülteci kampı olduğu iddia edilen alanlar, çamur üzerine inşa edilmiş plastik çadır yığınından ibaret. Düzenli elektrik ve su olmamakla birlikte temel yaşam standartlarından genellikle yoksunlar. Batı’daki çocukların küçümsediği okul, arkadaş gibi konular Suriyeli mülteci çocuklar için çoğu zaman sadece bir rüyadan ibaret.
Bu çocuklar genç yaşta yaşlanıyorlar ve yetişkin hayatının zorluklarını yaşıyorlar: Ailelerine bakmak, yoğun emek isteyen işlerde çalışmak ve istismarı göze almak zorundalar. Örneğin; Ürdün’deki Zaatari Kampı’nda yaşayan 12 yaşındaki Badr, sadece bir dolar alabilmek için bir saat ağır yük taşıyor. Hiç şikayet etmiyor. Aksine, diğerleri gibi, o da şükrediyor çünkü en azından artık güvende.
Her çocuğun hakkı olan sevgi, şefkat ve merhamet onun yaşadığı yere göre değişir mi? New York’ta bolluk içinde yaşayan bir çocuk, Suriyeli yetim bir çocuktan daha fazla sevgi ve ilgi mi hak ediyor?
Bu çocuklara yardım etmek her birimizin sorumluluğu çünkü zulme seyirci kalmak zulmün ta kendisidir. Bu çocukları hiçbir zaman katlanmamaları gereken acı ve sıkıntıdan kurtarmak için elimizden gelen herşeyi yapmak görevimiz. Aksi takdirde, akan her kan damlası, yaşadıkları her acı dolu an, döktükleri her gözyaşı yardım etmeyenlerin sorumluluğu olur.
Adnan Oktar'ın Gulf Daily News'de yayınlanan makalesi:
http://www.gdnonline.com/Details/85443/What-it-means-to-be-a-Syrian-child