|
9 Ocak 2000 tarihli Milliyet gazetesinde, gazetenin genel yayın yönetmenliğini de yürütmekte olan Sayın Yalçın Doğan"ın köşesinde, "Milyon Yıl Sonra: İnsan Bize Benziyor" başlıklı bir yazı yayınlandı. Yalçın Doğan bu yazısında insanın maymunlarla aynı ortak kökenden geldiği yönündeki Darwinist iddiayı savunuyordu. Yalçın Doğan"ın bu iddiaya "delil" olarak sözünü ettiği en önemli konu ise, insan ve maymun DNA"ları arasında % 99"luk benzerlik bulunduğu yönündeki klasik evrimci anlatımdı. Doğan şöyle yazıyordu:
"İnsan ve maymun... Eski tez... Modern bilim bu benzerliği artık iyice kanıtlıyor... İnsanın en yakını maymunlar. Hatta bu benzerlik son bulgularla yüzde 99"a çıkıyor."
Yalçın Doğan"ın sözünü ettiği insan ile maymun DNA"ları arasındaki benzerlik konusu, evrimcilerin topluma yönelik bir propaganda malzemesi olarak kullandıkları, son derece çarpıtılmış bir bilgidir. Gerçekte ise maymunlar ile insanlar ne de bir başka canlı sınıfı arasındaki genetik ya da biyokimyasal karşılaştırmalar, Darwinist teoriyi desteklememekte, aksine yalanlamaktadır.
İnsan, Maymun, Solucan ve Patates
Öncelikle belirtmek gerekir ki, yeryüzünde yaşayan canlıların birbirlerine yakın DNA yapısına sahip olmaları beklenmedik bir durum değildir. Canlıların temel yaşamsal işlevleri birbiriyle aynıdır ve insan da canlı bir bedene sahip olduğuna göre, diğer canlılardan farklı bir DNA yapısına sahip olması beklenemez. İnsan da diğer canlılar gibi proteinlerle beslenerek gelişir, onun da vücudunda kan dolaşır, hücrelerinde her saniye oksijen kullanılarak enerji üretilir.
Dolayısıyla canlıların genetik benzerliklere sahip olmaları, ortak bir atadan evrimleştikleri iddiasına delil olarak gösterilemez. Evrimciler, eğer ortak atadan evrimleşme teorisini delillendirmek istiyorlarsa, birbirinin atası olduğu iddia edilen canlıların moleküler yapılarında da bir ata-torun ilişkisi olduğunu göstermek zorundadırlar. Oysa, birazdan inceleyeceğimiz gibi, bu yönde hiçbir somut bulgu yoktur.
Bu hatırlatmanın ardından "insan DNA"sı ile maymun DNA"sı arasındaki benzerlik" konusunu ele alalım. Evrimci yayınlarda bu bilgi bir tür slogan haline gelmiştir ve çoğu insan bunu Darwinizm"in çok büyük bir ispatı sanır. Eğer bu konuda biraz daha geniş bir araştırma yapılırsa, çok daha ilginç başka canlıların DNA"sının da insanınkine benzerlik gösterdiği görülebilir.
Bu benzerliklerden biri, insan ile nematod sınıflamasına ait solucanlar arasındadır. New Scientist dergisinde aktarılan genetik analizler, nematod solucanları ve insan DNA"larında %75"lik bir benzerlik ortaya koymuştur. Bu elbette insan ile nematodlar arasında sadece %25"lik bir farklılık bulunduğu anlamına gelmemektedir! Eğer evrimcilerin kurguladığı soyağacına bakılırsa, insanın dahil edildiği Chordata sınıflaması ile Nematoda sınıflamasının 530 milyon yıl önce bile birbirlerinden ayrı oldukları görülür. Bu durum açıkça göstermektedir ki, iki farklı canlı kategorisinin DNA zincirlerindeki benzerlik, bu canlıların ortak bir atadan evrimleştikleri iddiasına delil oluşturmamaktadır. (1)
Evrimcilerin "insan ile maymun arasındaki genetik benzerlik" konusunda kullandıkları örneklerden bir diğeri, insanda 46, şempanze ve gorillerde ise 48 kromozom bulunmasıdır. Evrimciler, kromozom sayılarının yakınlığını evrimsel bir ilişkinin göstergesi sayarlar. Oysa eğer evrimcilerin kullandığı bu mantık doğru olsaydı, insanın maymun kadar yakın bir akrabasının daha olması gerekirdi: "Patates"! Çünkü patatesin kromozom sayısı goril ve şempanze ile eşittirıı: 48. Bu durum, DNA benzerliğinin evrime kanıt oluşturmayacağının çarpıcı bir göstergesidir. (2)
Evrimcilerin bu konuda yaptıkları tek şey, bilgileri seçici olarak kullanıp bunların arasından propaganda malzemesi oluşturmaktır. İnsan ile maymunun ortak bir atadan geldiğini iddia ettikleri için, insan DNA"sı ile maymun DNA"sı arasındaki benzerliği ön plana çıkarmaktadırlar. Eğer insanların en yakın akrabalarının solucanlar veya patatesler olduğunu öne sürüyor olsalardı, bu kez üstte verdiğimiz bilgilerden propaganda malzemesi oluşturacaklardı.
Oysa konuya bu gibi sınırlı örneklerle değil de, bir bütün olarak bakılırsa, canlıların arasındaki biyokimyasal karşılaştırmaların Darwinizm"i desteklemediği, aksine yalanladığı görülmektedir.
Biyokimsayal Karşılaştırmalar Darwinizm"i Yalanlıyor
Sayın Yalçın Doğan, Milliyet"teki yazısında moleküler biyolojideki gelişmelerin Darwinizm"i doğruladığını öne sürmektedir. Oysa son 20-30 yıldır farklı canlıların biyokimyasal yapılarını karşılaştırmak için yürütülen çalışmalar, beklenenin aksine, evrimciler açısından hiç de sevindirici olmayan sonuçlar ortaya koymuştur. Çeşitli canlılardaki protein dizilimleri laboratuvarlarda analiz edildikçe, ortaya Darwinist soyağacını alt-üst eden sonuçlar çıkmaktadır.
Örneğin insandaki sitokrom-c proteini bir atınkinden 14 amino asit farklıyken, bir kangurununkinden yalnızca 8 amino asit farklıdır. Yine Sitokrom C dizilimi incelendiğinde, kaplumbağaların insanlara kendileri gibi bir sürüngen olan çıngıraklı yılanlardan daha yakın olduğu görülür. Bu durum evrimci bakış açısına göre yorumlandığında kaplumbağaların yılanlardan çok insanlarla yakın akraba oldukları gibi anlamsız bir sonuç çıkacaktır.
Benzer gerçekler hemoglobin proteini için de bulunmuştur. Bu proteinin insandaki dizilimi lemurunkinden 20 amino asit farklı iken, domuzdakinden yalnızca 14 amino asit farklıdır. Durum diğer proteinler için de yaklaşık olarak aynıdır.
Evrimcilerin bu durumda, insanın evrimsel olarak kanguruya, attan daha yakın olması ya da domuzla lemurdan daha yakın akraba olduğu gibi sonuçlara varmaları gerekir. Oysa bu sonuçlar, şimdiye kadar kabul edilmiş tüm "evrimsel soyağacı" şemalarına aykırıdır. Protein benzerlikleri şaşırtıcı sürprizler doğurmaya devam etmektedir. Örneğin:
Cambridge"ten Adrian Friday ve Martin Bishop ellerindeki "beşparmaklı canlıların protein dizilimi" verilerini analiz etmişlerdir. Hayret verici bir şekilde, yaklaşık bütün örneklerde insan ve tavuk, birbirlerine en yakın akraba olarak eşleşmişlerdir. Bir sonraki en yakın akraba ise timsahtır. (3)
Yine, bu benzerliklere evrimci bir mantıkla yaklaşıldığı takdirde, insanın en yakın evrimsel akrabasının tavuk olduğu gibi saçma bir sonuca varmamız gerekmektedir. Paul Erbich, moleküler analizlerin çok farklı canlı sınıflarını birbirine yakın gibi gösteren sonuçlar verdiğini şöyle vurgular:
Yaklaşık aynı yapı ve fonksiyonlara sahip proteinlere (homolog proteinler), filogenetik olarak değişik, hatta birbirinden çok farklı canlı sınıflarında gittikçe artan sayılarda rastlanmaktadır (örneğin, omurgalılardaki, bazı omurgasızlardaki ve hatta bazı bitkilerdeki hemoglobin gibi). (4)
South Carolina Üniversitesi Tıp Fakültesi"nden biyokimya araştırmacısı Dr. Christian Schwabe, moleküler alanda evrime delil bulabilmek için uzun yıllarını vermiş bir bilim adamıdır. Özellikle insülin ve relaxin türü proteinler üzerinde incelemeler yaparak canlılar arasında evrimsel akrabalıklar kurmaya çalışmıştır. Fakat çalışmalarının hiçbir noktasında evrime herhangi bir delil elde edemediğini pek çok kereler itiraf etmek zorunda kalmıştır. Science dergisindeki bir makalesinde şöyle demektedir:
Moleküler evrim, evrimsel akrabalıkların ortaya çıkarılması için neredeyse paleontolojiden daha üstün bir metod olarak kabul edilmeye başlandı. Bir moleküler evrimci olarak bundan gurur duymam gerekirdi. Ama aksine, türlerin düzenli bir gelişme kaydettiğini göstermesi gereken moleküler benzerliklerin pek çok istisnası olması oldukça can sıkıcı görünüyor. Bu istisnalar o kadar çok ki, gerçekte, istisnaların ve tuhaflıkların daha önemli bir mesaj taşıdıklarını düşünüyorum. (5)
Schwabe"nin relaxin proteini üzerinde yaptığı çalışmalar oldukça ilginç sonuçlar ortaya koymuştur:
Yakın akraba olduğu bildirilen türlerin relaxinleri arasındaki yüksek değişkenliğin yanı sıra, domuzun ve balinanın relaxinleri bütünüyle aynıdır. Farelerden, Yeni Gine domuzundan, insandan ve domuzdan alınan moleküller, birbirlerinden yaklaşık %55 uzaktır. Buna rağmen insülin, insanı şempanzeden daha çok domuza yakın kılmaktadır. (6)
Schwabe, insülin ve relaxin dışında diğer pek çok protein dizilimlerini karşılaştırdığında da aynı gerçekle yüz yüze gelmiştir. Relaxin ve insülin türlerinin ortaya koyduğu istisnalar dışında, evrimin öne sürdüğü türden düzenli bir moleküler gelişmeyi yalanlayan pek çok protein türü olduğunu belirten Schwabe şunları söylemektedir:
Relaxin ve insülin aileleri, moleküler evrimin klasik "tek ağaçtan evrimleşme" yorumu karşısındaki yegane istisnalar değildir. Anormal protein benzerliği örnekleri, görünürde açıklaması ancak hayal gücüyle sınırlandırılabilecek bir sayıyı kaplamaktadır. (7)
Schwabe, canlılardaki lizozimler, sitokromlar ve pek çok hormonların da amino asit dizilimlerinin karşılaştırılmasının evrimciler açısından "beklenmedik sonuçlar ve anormallikler" ortaya koyduğunu belirtmektedir. Schwabe, tüm bu kanıtlara dayanarak, proteinlerin hepsinin hiçbir evrim geçirmeden başlangıçtaki yapılarına sahip olduklarını, ve moleküller arasında, aynı fosiller arasında olduğu gibi, hiçbir ara geçiş formu bulunmadığını savunmaktadır.
Moleküler Biyoloji Evrimi Reddetmektedir
Ünlü Avusturalyalı moleküler biyolog Prof. Michael Denton, Evolution: A Theory in Crisis (Evrim: Kriz İçinde Bir Teori) adlı kitabında, Darwinizm"in iddialarının en açık olarak moleküler biyoloji alanında elde edilen bulgular tarafından geçersiz kılındığını belirtir. Denton, bu konuda şu yorumu yapmaktadır:
Moleküler düzeyde, her canlı sınıfı, özgün, farklı ve diğerleriyle bağlantısızdır. Dolayısıyla moleküller, aynı fosiller gibi, evrimci biyoloji tarafından uzun zamandır aranan teorik ara geçişlerin olmadığını göstermiştir... Moleküler düzeyde hiçbir organizma bir diğerinin "atası" değildir, diğerinden daha "ilkel" ya da "gelişmiş" de değildir... Eğer bu moleküler kanıtlar bundan bir asır önce var olsaydı... organik evrim düşüncesi hiçbir zaman kabul görmeyebilirdi. (8)
Özetlemek gerekirse, canlılardaki benzer organlar ya da benzer moleküler yapılar, bu canlıların ortak bir atadan evrimleştikleri teorisine hiçbir destek sağlamamaktadır. Aksine, bu benzerlikler, canlılar arasında kurulabilecek her türlü hiyerarşik evrim şemasını imkansız hale getirmektedir. İnsan, bir protein karşılaştırmasına göre tavuklara, bir diğer karşılaştırmaya göre nematod solucanlarına, bir başka analize göre de timsahlara "benzer" gibi çıkıyorsa, insanın bu canlılardan herhangi birinden ya da başka hiçbir canlıdan evrimleştiği öne sürülemez.
Sonuç
Sayın Yalçın Doğan muhtemelen bu konularda evrimci yayınların etkisinde kalmış ve tarafsız kaynakları inceleme imkanı bulamamıştır. Eğer konuyu biraz daha yakından inceleme imkanı bulursa, ne moleküler biyolojinin, ne de paleontoloji veya anatomi gibi başka bilim dallarının, Darwin"in evrim teorisini desteklemediğini görebilir.
Darwinizm, Yalçın Doğan"ın "eski tez" derken kabul ettiği gibi bir 19. yüzyıl fikridir. Ama 19. yüzyıldaki pek çok fikir gibi yanlıştır ve yanlışlığı çağdaş bilim tarafından ortaya konmuştur. Bilim, canlıların arasında evrimsel ilişkiler bulunmadığını, her bir canlı sınıfının birbirinden bağımsız olarak ortaya çıktığını ve canlılarda rastlantılarla açıklanması mümkün olmayan üstün tasarımlar bulunduğunu göstermektedir. Diğer bir deyişle, bilim, canlıları Allah"ın yarattığı gerçeğini tasdik etmektedir.
1- Karen Hopkin, "The Greatest Apes", New Scientist, 15 May 1999, s. 27
2- Pierre Paul Grasse, Evolution of Living Organisms, New York: Academic Press, 1977, s. 194)
3- Mike Benton, "Is a Dog More Like Lizard or a Chicken?" New Scientist, c. 103, 16 Ağustos 1984, s. 19)
4- Paul Erbich, "On the Probability of the Emergence of a Protein with a Particular Function", Acta Biotheoretica, c. 34, 1985, s. 53)
5- Christian Schwabe, "On the Validity of Molecular Evolution", Trends in Biochemical Sciences, c. 11, Temmuz 1986)
6- Christian Schwabe, "Theoretical Limitations of Molecular Phylogenetics and the Evolution of Relaxins", Comparative Biochemical Physiology, c. 107B, 1974, s.171-172)
7- Christian Schwabe and Gregory W. Warr, "A Polyphyletic View of Evolution", Perspectives in Biology and Medicine, c. 27, İlkbahar 1984, s. 473)
8- Michael Denton. Evolution: A Theory in Crisis. London: Burnett Books, 1985, ss. 290-91