Geçtiğimiz yüzyıla, insanlık tarihinde derin izler bırakan savaşlar, çatışmalar, acılar, katliamlar ve büyük felaketler damgasını vurdu. Bu felaketlerde 250 milyondan fazla insan, savaşlarda, kitle katliamlarında ve siyasi cinayetlerde öldürüldü, milyonlarca insan açlığa ve ölüme terk edildi; hayvanlara bile uygulanmayacak boyutlarda, insanlık dışı muamelelere maruz kaldı. Farklı ideolojiler arasındaki zıtlıklar dev kitleleri peşleri sıra sürükledi ve dünya çok büyük bir çatışma ortamına dönüştü. Kardeş kardeşe düşman oldu ve silahlı kitleler genç, yaşlı, kadın, çocuk demeden tüm dünyada acımasızca terör estirdiler.
21 yy’da ise Dünya hala özlenen adalet, barış, huzur ve sevgi ortamına ulaşılabilmiş değil. Ortadoğu coğrafyasında, Afrika’da, Asya’da hala bir çok yerde savaşlar, çatışmalar, iç karışıklıklar sürüyor. İnsanlar tüm bu acıların son bulmasını ne kadar istese de kimse bir türlü gerçekten etkili bir çözüm sunamadı. Ülkeler, hükümetler, uluslararası organizasyonlar, yardım kuruluşları, barış elçileri kalıcı sonuçlar elde edemedi.
İşte o halde, madem ki dünyanın şu anki durumu bu, o zaman insanların bir noktada durup şu sorunun yanıtını düşünmeleri gerekir: “Neden etkili olamıyoruz? Neden zulme, acılara, sıkıntılara, adaletsiz, haksız uygulamalara, ezilen halkların durumuna, dünyadaki çatışmalara, savaşlara bir çözüm getiremiyoruz?”
Evet, insanların, toplumların, hükümetlerin, siyasetçilerin, uluslararası kuruluşların bu vicdan sorgulamasını yapmaları ve bunun sonucunda da şu açık gerçeği görmeleri gerekir: “Demek ki yanlış bir şeyler yapıyoruz ve çözümü yanlış yerde arıyoruz.”
Bu sorgulamanın sonucunda ortaya şu kesin gerçek çıkmaktadır: Dünyadaki hiç bir sorunun çözümü tek olarak ‘siyaset’te değildir ve olamaz da. Elbette siyaset, kitlelerin seslerini duyurmalarında, toplumlara yön verme ve yönetme konusunda önemli bir araçtır. Ancak siyaset tek başına, hiç bir konuyu çözemez.
Örneğin uzun yıllar boyunca İslam aleminin kurtuluşunun siyasetle, politik manevralarla mümkün olabileceği, Ortadoğu’daki karışıklıkların siyasetle çözülebileceği yanılgısına düşüldü. Bu amaçla, ‘İslam coğrafyasındaki sorunlara çözüm getirme’ adı altında hep yoğun bir siyaset, yoğun bir “particilik” yapıldı. Oysa İslam alemindeki sorunlar ne zaman salt siyasetle halledilebilmiştir?
Ortadoğu’da hakimiyet kurmuş olan acımasız diktatöryel yönetimler aslı sadece siyaset yapmakla ortadan kaldırılamaz. Bunların taraftarlarının hastalıklı fikirlerinin ne cebir ve şiddetle ne de top ve tüfekle yok edilemeyeceğini tarih bize göstermiştir. Böyle toplumlara ancak Allah sevgisi ve Allah korkusu aşılanırsa bireyler akıllı ve yüksek vicdanlı kişiler haline gelebilirler. Sevgi ve barış ancak böyle yaşanmaya başlar ve halklar birbirlerine saygılı olup, anlayış göstererek, huzurlu bir ortamda yaşayabilirler. Toplumlar ancak bu şekilde gelişebilir ve güç kazanabilirler.
Eğer liderler halklarına Allah’ı ve Allah’ın yarattıklarını sevmeyi aşılayabilirlerse mutlu ve huzurlu bir toplum inşa edebilirler. Aksinde siyasetin tek başına hakim olduğu yerdeki soğukluk, insanlara olumlu anlamda etki edemez. İnsanları, toplumları, sorunları çözecek olan şey, onların ruhlarındaki sevgi, şefkat, merhamet, dostluk, kardeşlik duygularını, insani ve vicdani değerleri harekete geçirmektir.
Eğer bu önemli gerçek dikkate alınırsa, dünyadaki eksikliklere, acılara, sıkıntılara çare bulmak çok daha kolay hale gelecektir. Dünyaya yön veren politikacılar, barış elçileri ve uluslararası yardım kuruluşları önce toplumlardaki bu büyük eksikliği ele alırlarsa, dünyada her şeyden önce insani değerleri, sevgiyi, kardeşlik duygularını canlandırmaya çalışırlarsa ve siyaseti bu zemin üzerinde kullanırlarsa, işte ancak o zaman etkili bir sonuca ulaşabilirler.
Ve unutulmamalıdır ki, eğer bir şeyin temelinde sevgi olursa, o zaman her şey olur. İnsanlara sevgiyle yaklaşılırsa, ikna olmaları, doğruya, iyiliğe, aynı şekilde doğrulukla, iyilikle tepki vermeleri, güzel bir çağrıya aynı güzellikle uymaları çok daha kolaydır. Bu anlayış olursa, toplumda karşılıklı olarak gelişmiş olan negatif düşünceleri de ortadan kaldırabilirler. Ve eğer insanların kalbinde sevgiye dair bir şeyler inşa edebilirseniz, o zaman o toplumun insanları karşılaştıkları nefret söylemlerine veya nefret toplumlarına yapıcı karşılık verebilecek bir güç elde edebilirler. Çevrelerindeki çatışmacı, ayrımcı, öfke dolu insanları pasifize etmeleri ve onları makul olana yöneltme yönünde önemli bir güç kazanmış olurlar.
İşte bu nedenle toplumlara yön verecek görevler üstlenmiş ve siyaseti, daha güzel bir dünya oluşturmanın bir yolu olarak gören kimselerin, bu önemli gerçeği kendilerine rehber edinmeleri çok önemlidir. Vicdanlarını kaybetmiş, insanlıklarını yitirmiş, dünyayı sadece bir çıkar arenası olarak gören nefret toplumları, sevgiye, vicdana, insaniyete yönlendirilmediği sürece, bu toplumlar üzerinde yürütülen politikalar asla ve asla kalıcı ve olumlu sonuçlar vermeyecektir. Asıl ve öncelikli olarak sevgiyi esas alan; siyasi politikalarını ve çözümleri bu gerçek üzerine bina eden yaklaşımlar ise mutlaka olumlu sonuçlar verecektir.
Adnan Oktar'ın Daily Mail ve Riyadh Vision'da yayınlanan makalesi:
http://dailymailnews.com/2014/02/12/columns-articles/1.php
http://www.riyadhvision.com/2014/08/13/politics-solution/