Tataristan’ın başkenti Kazan her yıl olduğu gibi bu yıl da düzenlenen geleneksel iftar organizasyonunun ev sahipliğini yaptı. Arena Stadyumunda toplanan on binlerce kişi oruçlarını açıp namaz kıldılar. Bu iftarın Rusya’nın tarihindeki en kalabalık iftar olduğu söyleniyor. Nitekim Tataristan Cumhurbaşkanı Rustam Minnikhanov da ulus çapında büyük ilgi gören bu iftara katılanlar arasındaydı…
Geçtiğimiz Mayıs ayında Putin’in Kazan’da yaptığı ve Rusya’nın İslam dünyasının her zaman güveneceği bir dostu olduğunu vurguladığı konuşmanın ardından böyle bir iftarın organize edilmesi elbette çarpıcı bir gelişme ve önemli bir jesttir. Putin, İslam dinine olan sevgisini ve saygısını her fırsatta göstermektedir.
Farklı dine ve etnik kökene mensup kişilere her zaman saygılı duran Putin güçlü bir Allah inancına sahip ve Rusya, Hıristiyanlar ile Müslümanların beraberce yaşayabildiği bir ülke olarak güzel bir örnek teşkil ediyor. Bir zamanlar farklı din ve etnik kökene mensup kişilere ev sahipliği yapmış çoğu Orta Doğu ülkesinde bu güzelliği görmek artık pek mümkün değil. Bu noktada Putin, Hıristiyanların ve Müslümanların birbirini kucaklayarak kardeşçe yaşadığı bir ortamın oluşması için oldukça ciddi bir çaba harcıyor.
Çokuluslu bir ülke olan Rusya’nın benimsediği bu önemli kimlik çoğu gazetenin manşetlerinde yerini almış durumda. Putin’in hem Hıristiyan hem Müslüman dini liderlerle çektirdiği fotoğraflarını da bu manşetlerde görmek mümkün. Geçtiğimiz yıl Putin bu konuda önemli bir adım daha atarak Rusya ve İslam ülkeleri arasındaki ilişkileri geliştirmek adına Rusya-İslam Dünyası Stratejik Vizyon Grubu’nu oluşturdu ve grubun başkanlığına Tataristan’ın Cumhurbaşkanı Minnikhanov’u getirdi.
Putin’in ne kadar dindar bir Hıristiyan olduğunu ve toplumdaki ahlaki değerlere azami önem verdiğini iyi anlamak için Eylül 2013’te Valday Forumunda yaptığı konuşmasını hatırlamakta fayda var;
“Pek çok Euro-Atlantik ülkesi köklerinden uzaklaşmış durumda. Buna Hıristiyan değerleri de dahil. İzlenen politikalar çok çocuklu bir ailenin değerleri ile homoseksüel evliliğini, Allah inancını ve şeytana tapmayı aynı seviyede tutuyor. Çoğu Avrupa ülkesinde yaşayan insanlar dini bağlantılarından dolayı utanıyorlar ya da korkuyorlar. Dini tatiller yasaklanıyor veya başka şekilde isimlendiriliyor. Özlerini saklamak zorunda kalıyorlar hatta ahlaki temellerini de… Hıristiyanlıkta var olan değerler olmadan, şekillenmesi bin yıldan fazla zaman almış ahlaki standartlar olmadan insanlar kaçınılmaz olarak onurlarını kaybedeceklerdir.”
Yıllar önce Rusya’da Putin’in ve Büyük Müftü’nün katıldığı bir toplantıya arkadaşlarım da davetliydiler. Onlar ziyaretlerini tamamlayıp döndüklerinde, bana Putin’in Büyük Müftü’ye olan yakın ilgisinden, saygılı ve sevgi dolu tavırlarından bahsettiler. Anlattıkları üzerimde son derece olumlu bir izlenim bıraktı ve Putin’in İslam dinini manen beğendiğini fark ettim. Zaten görüldüğü kadarıyla da hem İslam dininin hem de Hıristiyanlığın kendi ülkesinde ve dünyada yaygınlaşması için epey çaba harcıyor. Açıkçası farklı inançlardan insanların bir arada yaşadığı bir ülkede bu oldukça dengeli bir tutum. Zaten Putin alkol, uyuşturucu ve diğer bağımlılık yapan her şeyden uzak yüksek ahlaki değerlere sahip bir gençlik arzuluyor. Putin de biliyor ki gençleri bu kötülüklerden ancak dini değerler koruyacaktır. Açıkçası halkının maneviyatını ve ahlaki değerlerini bu kadar düşünen bir lidere sahip olması Rusya için büyük avantaj.
Rusya, Hıristiyanların olduğu kadar kalabalık bir Müslüman toplumunun ve diğer etnik grupların da vatanı. Bugün yaklaşık iki milyon Müslüman Moskova’da yaşıyor. Bu rakam şehrin toplam nüfusunun %16’sını oluşturuyor. Hatta bu nüfus bazı İslam devletlerinde olan Müslüman sayısından fazla. Rusya’daki toplam Müslüman nüfusu ise yirmi milyonu buluyor. Dolayısıyla, ülkede Müslümanların ve Hıristiyanların yoğun şekilde entegre olduğunu görmek son derece umut vericidir.
Rusya’da Müslüman nüfusunun çoğunlukta olduğu çevrelerde Hıristiyanlar barış ve huzur içinde yaşayabiliyorlar. Diğer taraftan Hıristiyanların çoğunlukta olduğu bölgelerde de Müslümanlar hiçbir ayrımcılığa maruz kalmıyor. Putin’in çeşitli dinlerden ve etnik gruplardan liderlerin görüşlerine olumlu yaklaşımı ve her fırsatta onlarla beraber olması da halkın barış içinde birlikte yaşamasına büyük ölçüde vesile oluyor.
Ayrıca Putin, Müslümanların dini bayramlarında da barış ve beraberlik mesajları veriyor. Rusya’da Müslümanların tek etkin olduğu alan din değil. Örneğin Rusya’daki en zengin 100 kişi arasında Müslümanlar bulunuyor. Ayrıca Müslüman politikacılar ülkenin hem iç hem de dış politikasında etkin görevlerdeler. Bu listeye bilim, sanat, spor gibi daha pek çok alanı ekleyebiliriz.
Putin’in Rusya’da yaşayan Müslümanlarla kurduğu iyi ilişkiler gerçekten de takdire şayan. Ayrıca açıkça anlaşılıyor ki, Putin sadece Kuran’a dayalı gerçek İslam dinini benimsiyor ve batıl inanışlardan doğan her türlü radikalliğe karşı çıkıyor. Ne var ki, Kuran’ı kaynak almadan, Kuran’la hiç bağdaşmayan, uydurulmuş kaynaklardaki öğretilerin peşinden giden bir çok Müslüman da bulunuyor.
İşte İslam dininin değerlerini uygulama adı altında birçok ülkede yaşanan savaşların, intihar bombacılarının eylemlerinin asıl kaynağı bu. Bu durum aynı zamanda sanata, sevgiye, kadınlara, kısacası hayatın her alanındaki güzelliklere karşı hep bir düşmanlık benimseyen, gayet ilkel bir hayat stili olan bağnazlığı da tetikliyor.
Elbette bu durum Müslümanların üzerine büyük sorumluluk yüklüyor ve çoğunlukla nefret duygularına dayalı böyle bir sistemi bertaraf edebilmek için ciddi bir çaba ve tedbir gerektiriyor. Öncelikle Müslümanlar bağnazlık sorunu yüzünden başkalarını suçlamayı bırakıp, çözümü İslam dünyası içerisinde bulmaları gerektiğini iyi anlamalıdırlar. Başkalarını suçlamanın hiçbir yararı olmadığı gibi kanserli doku olarak ifade edebileceğim bu bağnazlığı özellikle İslam dünyası içinde Kuran’ın güzel ahlaki değerlerine yönlendirerek, bol eğitimle yok etmek olabilecek en iyi çözüm olacaktır. Müslümanlar tüm dünyaya kendilerinin ne kadar sofistike, sevgi dolu, çeşitli inançlara ve etnik gruplara karşı her zaman saygılı ve barışçıl insanlar olduklarını iyi tanıtmalıdırlar.
Güvenilir bir müttefik olarak Rusya’nın İslam dünyasına ihtiyaç duyduğunu görüyoruz. Elbette ki Batı’yla da iyi ilişkiler kurmak önemli. Ancak İslam dünyası ile Rusya arasında çok fazla ortak yön olduğu da açıktır. Müslümanlar zorluklarla yaşamasını bilen, asla bencil olmayan, manevi derinliğe sahip, samimi ve sadık insanlardır. Dolayısıyla Rusya’nın Müslümanların kalbini kazanması ve desteğini alması kuvvetle olasıdır.
Rusya ve İslam dünyası arasında tesanüde dayalı güçlü bir birliktelik kalıcı bir dostluğun oluşmasına vesile olacaktır. Bu bağlamda, Türkiye ile Rusya arasındaki normalleşme sürecinde şahit olduğumuz bu ilk adım oldukça önemlidir. İki ülkenin de liderleri bölgede birlik, beraberlik ve dostluk kurulmasını arzuluyor. Her iki ülke de güçlü bir dostluk ve stratejik ortaklık kurmak için çok çalıştı ancak bir kaç ay önce vuku bulan o beklenmedik olay yüzünden ayrı düştüler. Şimdi yeniden aralarındaki bağı normalleştirmek adına harcadıkları çabadan dolayı iki lideri de tebrik ediyorum ve bundan sonra kurulacak ilişkinin eskisinden daha güçlü olacağını ümit ediyorum. Umarım kurulacak bu dostluk her iki ülkenin halkı için de faydalı olacaktır.
Adnan Oktar'ın Pravda & Daily Mail'de yayınlanan makalesi:
http://www.pravdareport.com/opinion/columnists/01-07-2016/134892-russia_islamic_world-0/
http://dailymailnews.com/2016/07/04/russias-trustworthy-ally-islamic-world/