Geçtiğimiz ay, denizin ortasında kalmış yürek parçalayan görüntüleriyle Rohingya Müslümanlarının dramı dünya basının gündemine oturmuştu.
Bu üzücü görüntülerin ardından dünyanın dört bir yanından pek çok insan Rohingya Müslümanlarının yaşadığı bu insanlık dramı hakkında daha fazla bilgiye sahip oldu: Yaşadıkları köyler kundaklandı, yüzlercesi hatta binlercesi evlerinden zorla çıkarıldı, kimisi toplama kamplarına götürülürken kimisi de köleliğe zorlandı. Yaşadıkları vahim durumlar, sonunda bu azınlık gruba, daha iyi bir yaşam alanı bulmak için derme çatma botlara binip kaçmaktan başka çare bırakmadı.
Gerek uluslararası basında, gerekse sosyal medyada bu konuya geniş yer ayrılmasıyla artık uluslararası toplum, makul bir vicdana sahip her insan bu zorbalığın farkında. Çaresiz erkekler, kadınlar ve masum çocuklar kendi ülkelerinde hapsedilmiş, temel ihtiyaçlarından mahrum bırakılmış, denizin ortasında mahsur kalmışlarken ya da civardaki bir ormanda fidye için tutuluyorken, bu dünya çapındaki farkındalık, Rogingya halkına daha iyi bir gelecek için umut olacaktır.
Bu sorunun farkında olmak, yapılan mücadeleye ya da neden olduğu kitlesel göçe pek tabi bir katkı sağlamaz. Sorunun çözülmesi için harcanan çabaların etkili ve kalıcı olması gerekir ve geçici olarak rahatlama sağlamak yerine sorunların kaynağına yönelik olması gerekir.
Bu açıdan bakıldığında önerilen tüm çözümlerin hepsi yetersiz kalıyor. Peki neden?
Bu mezalimin esas sorumlusu Myanmar hükümetidir. Avrupa Birliği Burma Sözcüsü Tomas Ojea Quintana Myanmar güvenlik güçleri tarafından Rohingya’lı Müslümanlara karşı gerçekleştirilen insan hakları ihlalleri oldukça yaygın ve sistematiktir demektedir. Yakın zamanda yapılan resmi bir açıklama ile, Myanmar hükümeti Rohingya Müslüman etkin azınlığına karşı tavrında bir yumuşama göstermeye niyeti olmadığını açık bir şekilde ifade etti.
Bu hükümetin anlamsız insan hakları ihlallerini durdurmayacağını gösteren net bir mesajdı. Bu mesaj uluslararası basında sesli ve net bir şekilde yankılandı.
Her ne kadar nesiller boyu Myanmar’da yaşamış olsalar da, Myanmar hükümeti Rohingya Müslümanlarını Burmalı olarak görmüyor ve vatandaşlık haklarını vermiyor. İnsanlık dışı koşullarda çalışıp yaşayacakları belirli alanlara hapsediliyorlar. Uluslararası yardım kuruluşlarından gelen insanı yardımların bu gettolaştırılmış insanlara ulaşması bile Myanmar devlet yetkililer tarafından engelleniyor.
Myanmar tarafından uygulanan bu politikaya rağmen bazı Batılı devleter ve ASEAN ülkeleri (Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği) yakın zamana kadar askeri bir diktatörlük olan Myanmar’ı demokrasinin yükselen yıldızı olarak desteklemek için büyük çaba gösterdiler.
Rohingya’lılara karşı zulmün doruğa ulaştığı zaman, İnsan Hakları İzleme Komitesi bu açıkça yaşanan ızdıraba karşı delil getirdiler:
‘Ekim saldırıları Rohingya ve Kaman Müslümanlarına karşı düzenlenen organize saldırılardı. Ve bu saldırılar yerel Arakanlı politik parti mensupları, Budist Keşişler ve sıradan Arakanlılar tarafından düzenlendi ve devletin güvenlik güçleri tarafından doğrudan desteklendi.
Rohingyalı erkekler, kadınlar ve çocuklar öldürüldü, bazıları toplu mezarlara gömüldü, ve yaşadıkları yerler yıkıldı.’
Ülkede yaşayan tüm Müslüman nüfusu yok etmek için yapılan soykırımı ve tekrar eden saldırıları unutmak mümkün değil.
Peki, nasıl oluyor da, sözde demokrasi müjdecileri, insan haklarının tüm maddelerine ters düşen bu açıkça imha karşısında sağır ve dilsiz kalabiliyorlar.
Bu yaldızlı demokrasi sözlerinin altında yatan nedenin ekonomik çıkarlar olduğunu tahmin etmek hiç de zor değil. Çin de dahil olmak üzere, ASEAN ülkeleri ve özellikle Amerika gibi pek çok ülke, Asya’nın en büyük – Kuzey Kore dışında en son- kullanılmamış pazarının sunduğu imkanlardan yararlanmak için hırsla bekleyen ülkelerin başını çekiyorlar.
Bu hükümetler ve şirketler özellikle imalat sanayi açısından ekonomik çıkarlarının peşinde koşuyorlar. Myanmar’ı düşük ücretli iş gücü açısından yeni bir oyun alanı olarak görüyorlar.
Açık bir şekilde görüyoruz ki, Myanmar’ın demokratik kimliklerini cilalamalarındaki gayretin ardında yatan etken rezil ekonomik çıkarlardır. Aynı zamanda da aleni olan bu durumu ve devlet destekli açıkça gerçekleştirilen bu korkunç ayrımcılığı görmezden gelmektedirler.
Öncelikle uluslararası toplum Myanmar hükümeti üzerinde varlığını daha sert bir şekilde hissettirmeli.
Myanmar’ın yeni gelişen ve ana sanayii üzerinde ekonomik yaptırımlar ile Myanmar hükümeti kendi azınlığına karşı uyguladığı ayrımcı politikayı hafifletmek zorunda bırakılabilir ve zulme son vermesi için ikna edilebilir.
Amerika ve Avrupa, konu Rusya gibi ülkeler olduğunda son kozlarını oynuyorlar, ancak Burma’ya gelince, aynı şekilde hareket etmemelerinin sebebi, çıkar odaklı Batılı ülkelerin ve çok uluslu şirketlerin eylem planını ortaya çıkarıyor.
Rohingya Müslümanlarına insanı yardım yapılması çok önemli, ancak bu tarz çalışmaların sadece geçici bir ferahlık sağlayacağını da unutmamak gerekir.
En önemli hedefin, sorunun kaynağını ortadan kaldırmak olması gerekiyor. Hedef, Rohingya Müslümanlarına bu dünya üzerine yaşayan her insanın hakettiği yaşam kalitesinin sunulması ve bunun kalıcı olmasının sağlanmasıdır.
Adnan Oktar'ın Malaysian Insider & Rohingya Blogger'da yayınlanan makalesi: