Rum kralı Herakliyus, Fars kralı Kisra, Kıbti kralı Mukavıs, Hristiyan Arapların kralı Haşim b. Ebi Şimr, Bizans ve Habeşistan Hükümdarları, İskenderiye Hükümdarı, Gassan Kralı, Yemame hükümdarı Hevze Ali, Habeş Necaşi’si Ashame... Hepsi bir zamanlar Resulullah efendimizin kendilerini İslam’a davet eden o muhteşem mektuplarını taşıyan elçilerle karşılaştılar.
Allah, Peygamberimiz (sav)’i, Kuran’ın mesajını sadece Araplara değil tüm insanlığa tebliğ etmekle görevlendirmişti. Bu nedenle Peygamberimiz hicretin yedinci yılında kral ve hükümdarların yanısıra Hristiyan, Yahudi ve Mecusi topluluklara da İslam’a davet mektupları yollamıştır. Allah Kuran ayetinde Peygamberimizin tüm insanlığa gönderildiğini şöyle bildirir:
De ki: "Ey insanlar, ben Allah'ın sizin hepinize gönderdiği bir elçisi (peygamberi)yim. Ki göklerin ve yerin mülkü yalnız O'nundur. O'ndan başka İlah yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve ümmi peygamber olan elçisine iman edin. O da Allah'a ve O'nun sözlerine inanmaktadır. Ona iman edin ki hidayete ermiş olursunuz. (Araf Suresi, 158)
Peygamberimiz Hudeybiye Barışı sonrası İslam’ı tüm dünyaya yaymak için o nurlu elleriyle, o hikmetli sözleriyle “İslam’a davet” mektuplarını hazırladı ve bunları dönemin krallarına, hükümdarlarına, valilerine göndermeye karar verdi. Bir gün sahabeyi yanına çağırarak “Allah, beni bütün insanlara rahmet olarak gönderdi. İslam’ı yayma hususunda bana yardımcı olun!”[1] dedi. Peygamberimizin bu isteği hemen hayata geçirildi ve gittikleri ülkelerin dillerini bilen sahabe o muhteşem mektupların pekçok ülkeye ulaşmasında görev aldı.
Peygamberimiz (sav) gönderdiği tüm mektupları özel ve önemli olduğunu belirtmek için mühürlemişti. Gümüş bir yüzük üzerine sırayla “Allah Resulü Muhammed” yazdırdı ve bütün mektupları bununla mühürleyerek gönderdi. Tüm dünyanın Efendisi Peygamberimiz (sav) bu yüzüğü vefatına kadar o nurlu, tertemiz ellerinde taşıdı. Vefatından sonra sırasıyla yüzüğü Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman emanet aldılar.
Peygamberimiz 610 yılında ilahi tebliğ görevine başladıktan beş yıl sonra Mekke’li müşriklerin baskı, tehdit, ticari ambargo ve saldırılarından dolayı sahabenin bir kısmını iki ayrı kafile olarak birer yıl arayla Habeşistan’a gönderdi. İkinci kafilenin içinde Peygamberimizin (sav)’in yeğeni Cafer bin Ebu Talib de vardı. Cafer beraberinde Peygamberimiz (sav)’in Necaşi’ye yazdığı mühürlü İslam’a davet mektubunu da taşıyordu. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla mektubuna başlayan Peygamberimiz (sav) şunları yazıyordu:
“Allah Rasulü Muhammed’den Habeş Necaşisi Ashama’ya,
Kendisi'nden başka İlah bulunmayan gerçek Hükümdar, Mukaddes, Selam, Koruyucu, Kurtarıcı olan Allah’ın övgüsünü sana iletirim. Tasdik edip şehadet ederim ki; Meryem oğlu İsa, Allah’ın Ruhu ve Kelimesi’dir. O, kendisine dokunulmamış Meryem’e nasib edilmiştir. Böylece Meryem İsa’ya hamile kalmış, Allah Teala da Ruh ve Nefesi’nden olmak üzere Adem’i nasıl yarattıysa onu da öylece yaratmıştır. Seni Tek olan ve Eşi bulunmayan Allah’a çağırıyorum. O’na itaat konusunda karşılıklı yardıma çağırıyorum. Beni takib et, bana uy ve bana gelen şeye iman et. Muhakkak ki ben, Allah’ın Resuluyüm. Bu nedenle seni ve etrafında bulunan askerlerini Allah’a iman etmeye davet ediyorum. Nasihat ve sözlerim size ulaşınca kabul etmenizi tavsiye ederim. Amca tarafından yeğenim olan Cafer’i yanında az sayıda Müslüman grubuyla beraber sana doğru yola çıkarıyorum. Selam gerçek hidayet yolu üzerinde bulunanlara olsun.”
Necaşi, Peygamberimizin, Allah’ı yücelten ve İsa Peygambere övgü dolu sözlerin yer aldığı bu mektuptan çok etkilenir ve kendisine sığınan Müslümanların güvenlik içinde ülkesinde yaşamalarına izin verir. Ancak bu esnada müşriklerin öfkesi Mekke’yi aşar ve Necaşi’ye hediyelerle bir elçi heyeti göndererek Müslümanların oradan çıkarılmalarını isterler. Hz. Muhammed (sav)’in sözlerinden çok etkilenen Necaşi Ashama, müşriklerin bu sözlerine hiç aldırış etmez ve Rasulullah’ın yeğeni Cafer’i sarayına çağırıp görüşür. Cafer bin Ebu Talib, Necaşi’ye, Allah’ın içlerinden birini elçi seçip gönderene kadar cahillerden olduklarını, Allah’a iman etmeyi, namaz, oruç, zekat ibadetlerini, kadınlar hakkında kötü konuşmamayı, yetimin hakkını korumayı, emanete ihanet etmemeyi Hz. Muhammed (sav)’den öğrendiklerini anlatır. Ardından Necaşi’nin isteği üzerine Kuran’da Hz. İsa ve Hz. Yahya’nın doğumu ile ilgili ayetlerin yer aldığı Meryem Suresi’ni okur. Necaşi ve yanındaki Hristiyan din adamları Kuran ayetlerini dinlerken duydukları coşkudan gözyaşlarını tutamazlar. Necaşi, Kuran ayetlerinin İncil ve Tevrat’taki anlatımlarla aynı olduğunu duyunca Mekkeli müşrikleri hediyeleriyle birlikte geri gönderir. Peygamberimiz (sav)’in İslam’a davet mektubunu alan, Meryem Suresi’ni dinleyen Necaşi, etrafındaki din adamlarıyla beraber İslam’ı kabul eder. Daha sonra oğlunun aracılığı ile Peygamber Efendimiz (s.a)’e bir mektup göndererek, İslâm’a girdiğini bildiren Necaşi, Hz. Muhammed (sav)’e olan sevgi ve saygısını şu sözlerle dile getirmiştir: "Keşke şu saltanata bedel, Muhammed-i Arabi Aleyhissalatü Vesselamın hizmetkarı olsaydım! O hizmetkarlık, saltanatın pek fevkindedir."[2] Necaşi vefat ettiğinde, gıyabi cenaze namazını Medine’de Peygamber Efendimiz (sav) kıldırmıştır.
Peygamberimiz (sav)’den değerli bir emanet olarak bugüne kadar saklanan bu mektuplar biz Müslümanlar için çok önemli mesajlar içeriyor. Peygamberimiz (sav) bu mektuplarında Kitap Ehli’ne ve yabancılara dostane, sevgi dolu, korumacı, İslam’ın güzel ahlakını en güzel şekilde anlatan bir üslupla hitap etmiştir. Ayrımcılığın, yabancı nefretinin, ırkçılığın, mezhepçiliğin doruk noktasına ulaştığı günümüzde Peygamberimizin bu mektupları evrensel bir ders niteliğindedir. Müslüman dünyasında bazı kesimler Kitap Ehli’ni dışlarken, Hristiyan dünyasında da son hızla gelişen İslamofobi akımı nedeniyle Müslümanlar zor durumdalar. Müslümanlar Allah’ın “… Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin.” (Ankebut Suresi, 46) emri doğrultusunda hareket ederek bu durumu bir an önce telafi etmeli. Allah’ın bu emri uygulandığı taktirde Batı dünyasında bir paranoya halini alan Müslüman karşıtlığı da Allah’ın izniyle son bulacaktır. Yeter ki biz Kuran’a ve Peygamberimiz (sav) o güzel nasihatlerine uyalım.
Adnan Oktar'ın Arab Times'da yayınlanan makalesi:
https://www.arabtimesonline.com/news/prophets-world-heritage-letters/