21.yüzyılın başından itibaren dünya bir savaş sarmalının içine düştü. Irak ve Afganistan’ın işgalinde, Libya, Suriye ve Yemen iç savaşlarında milyonlarca Müslüman can verdi. Her gün binlerce kadın, çocuk, yaşlı, genç, masum bu şehit listelerine ekleniyor. Dünyanın bir kısmı can verirken diğer kısmı kullandığı savaş makineleri hakkında övünç dolu haberler yapıyorlar.
Bu savaşlar adeta yeni silahlar için bir gösteri alanı halini aldı. ABD yeni B2 bombardıman uçaklarını ilk kez Afganistan ve Libya savaşlarında kullandı. Silahlı insansız savaş uçakları Drone’lar ise ilk defa CIA tarafından Pakistan görevlerinde kullanıldı. 75 milyar dolarlık F 22 Raptor uçağı’nın Suriye iç savaşını beklemesi gerekti. Bugüne kadar 400 milyar dolar harcanan ve 1 trilyonluk bütçeye sahip olacak F35 uçakları ise ölüm yağdırmak için sıra bekliyor. Bu silah gösterisinde Rusya’da geri kalmadı. Suriye İç Savaşı’nda Tupelov TU-160 savaş uçağını, Raduga Kh-101 cruise füzelerini, yeni mekanize topu MSTA-B’yi, S 400 füze sistemini ilk kez sahaya indirdi. Fransız uçakları Rafale’lerde ilk kez Libya ve Suriye iç savaşlarında kullanıldı. Yine Rusya, 1500 km menzile sahip 3M-14 Kalibr füzelerini Hazar Denizi’nden Suriye’deki hedeflere gönderdi.
Her bir silah daha fazla öldürmek daha çok tahrip edebilmek için yarışıyor. Silahlanma yarışından başarı, dökülen masum kanı ile ölçülüyor. Yarışı kazananların ödülü ise uluslararası övgü ve yeni katliam silahları için para oluyor. Her yeni silah karşıt blokun daha iyi silah geliştirmesine yok açıyor. Bir yandan silah geliştirmek için para harcanırken bir yandan da aynı silahtan koruyacak savunma sistemleri için milyarlarca dolar harcanıyor. Dünya’nın kaynakları 7 milyar insanı doyurmaya, barındırmaya, onların güzel bir hayat sürmesine fazla fazla yetmekte iken ülkelerin zenginlikleri yaşatmaya değil öldürmeye yarayacak silahlara harcanıyor.
Savaşların toplam maliyetleri göz önünde bulundurulduğunda silahlara harcanan para sadece küçük bir kısma denk gelmekte. Birçok düşünce kuruluşu Irak ve Afganistan Savaş’larının Amerikan ekonomisini faturasını 6 trilyon USD olarak hesapladılar. Maliyetlerin büyük kısmı savaş sahasında değil gerisindeki endirek masraflardan oluşmakta. ABD bugüne kadar harcadığı 2 trilyon doların üstüne önümüzdeki 30 yıl boyunca borç faizleri, yeni silah alımı, savaş gazilerinin ömür boyu sağlık giderleri olarak 4 trilyon dolar daha harcayacak. Irak savaşının başlamasından 1 hafta önce dönemin Başkan Yardımcısı Dick Cheney savaşın sadece 2 yıl süreceğini ve maliyetini 100 milyar dolar civarında olacağını söylemişti bugün gelinen noktada çatışmalar son bulmamış, maliyet ise en az 40-50 kat artmış durumda.
Dünyanın her geçen gün daha tehlikeli bir hale gelmesi ise para ile ölçülemeyecek yan etkilere sahip. Milyarlarca dolar sadece güvenlik için harcanmakta. Yaşlı dünyamız açlıkla, fakirlikle hastalıkla mücadele edeceği yerde, nereden geleceği belli olmayan tehlikelere karşı korunmaya çalışıyor.
Ekonomi ve Barış Enstitüsü (Institute for Economics and Peace) 2014 barış raporunda 81 ülkenin zaman içinde daha tehlikeli bir yer haline geldiğini ortaya koydu. Rapora göre Suriye, Irak, Yemen, Libya, İsrail ve Lübnan şiddetle en çok iç içe yaşayan ülkeler. Şiddet ortamının sadece bu 6 ülkeye yıllık maliyeti 300 milyar dolar. Şiddetin dünyaya yıllık maliyeti ise 10 trilyon dolar olarak hesaplanıyor. Bu paranın 3 trilyonu silahlanma maliyeti, 3 trilyonu suç ve bireysel şiddetin maliyeti (cinayetler, toplum içi şiddet olayları, seks suçları ve hapishane harcamaları), 2,2 trilyonu ülke içi güvenlik harcamaları 1,2 trilyonu da bölgesel ve global çatışmaların maliyetinden oluşuyor. Harcanan bu paralar ile açlığı, fakirliği, evsizliği hastalıkları çocuk ölümlerini engellemek, dünyanın her yerinde refahın artırılması mümkünken, bütün bunlar kazananı olmayacak bir kördüğüm için heba edilmekte.
Savaş maliyetini sadece para ile ölçmek doğru değil. “War on terror” programı ile zirveye çıkan çatışma ortamı 3 milyona yakın cana mal oldu. Erkek, kadın, çocuk, genç, yaşlı masumların hayat haklarını para ile değerlendirmek imkansız. Yine bu süreçte en az 8 ülke yerle bir olmuş durumda. Yüzlerce şehrin on binlerce kasabanın yeniden imar edilmesi gerekiyor. Bugün 4 milyon kişi ülkesini terk ederken 8 milyon kişi ise kendi ülkesi içinde şehrinden kasabasından ayrı yaşamakta. Sadece Türkiye’de 2 milyon Suriyeli göçmen var. Yüzbinler ise AB kapılarını zorluyorlar. Birçoğu o kapılara varamadan denizlerde boğuluyor, yollarda can veriyor. Orta Doğu’daki savaşın uzun yıllar boyu devam edecek bir diğer önemli etkisi ise doğu ile batı halklarını birbirlerinden uzaklaştırması. Bugün batıda birçok evde İslam, savaş ve terör ile birlikte anılmakta. Doğu’da ise milyonlar batıyı işgalci, savaş çığırtkanları olarak görüyor.
Görünen o ki savaşlarının en büyük maliyeti tüm tarafların insanlığını yitirmesi. Devlet haber ajansları her gün ne kadar bombalama yapıldığı, ne kadar hedefin vurulduğu üzerine haberler yapıyor ve kendi ülkelerini adeta bir kahraman olarak sunuyorlar.. Bu operasyonlarda ise kimin hedef alındığı, kimin vurulduğu belli değil. Askeri otoriteler de her gün “başarılı” operasyonlarını birer övünç vesilesi olarak sunuyorlar. Tüm bu yaldızlı sözler ise gerçekte daha çok ceset, daha çok yıkım, daha çok fakirlik anlamına geliyor. Bu kanlı tablonun faturasını da 7 milyar insan toplu olarak ödüyor. İnsanlık anlaşmazlıklarını barış yerine savaş ile çözmeye çalıştıkça bu tablonun maddi ve manevi maliyeti çok daha vahim olacaktır. Amaç dünyaya barış getirecek bir yolu bulmaktır. Daha fazla savaş hiç bir zaman barışa giden yol olmayacaktır.
Adnan Oktar'ın Middle East Monitor & Jefferson Corner'da yayınlanan makalesi:
https://www.middleeastmonitor.com/articles/middle-east/23703-the-real-cost-of-middle-east-wars
http://www.jeffersoncorner.com/the-real-cost-of-middle-east-wars/