Bir ayette Hz. Nuh'un gemiye binme vakti, "tandır kızışınca" ifadesiyle bildirilmektedir. Burada da volkanik patlamadan hemen önceki, dağdan yükselen sıcak dumanlara işaret ediliyor olabilir:
"Böylelikle Biz ona: 'Gözetimimiz altında ve vahyimizle gemi yap. Nitekim Bizim emrimiz gelip de tandır kızışınca, onun içine her ikişer çift ile, içlerinden aleyhlerine söz geçmiş onlar dışında olan aileni de alıp koy; zulmedenler konusunda Bana muhatap olma, çünkü onlar boğulacaklardır' diye vahyettik. " (Müminun Suresi, 27)
Volkanik patlamanın ardından akan kızgın lavlar, dağdaki buzulların erimesine yol açmış; denizlere akan lavların neticesinde oluşan soğuk ve sıcağın birleşiminden ortaya çıkan yoğun su buharı da şiddetli yağmurlara sebep olmuş olabilir. Bu olayların sonucunda seller olmuş ve yerdeki su kaynakları, şiddetli yağmurlarla birleşerek dev boyutlu bir taşkına neden olmuş olabilir (En doğrusunu Allah bilir.):
"Biz, bardaktan boşanırcasına akan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeri de coşkun kaynaklar halinde fışkırttık. Derken su, takdir edilmiş bir işe karşı birleşti. Ve onu da tahtalar, çiviler üzerinde taşıdık." (Kamer Suresi, 11-13)
Hz. Nuh'un gemisine binmiş olanlar dışında -Hz. Nuh'un, yakındaki bir dağa sığınarak kurtulacağını sanan "oğlu" da dahil olmak üzere- tüm kavim suda boğulmuştur:
"(Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: "Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kafirlerle birlikte olma. (Oğlu) Dedi ki: "Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur." Dedi ki: "Bugün Allah'ın emrinden, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur." Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu." (Hud Suresi, 42-43)
Tufan sonucunda sular çekilince gemi, Kuran'da bildirildiğine göre, Cudi'ye -yani yüksekçe bir yere- oturmuştur:
"Denildi ki: 'Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut.' Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: 'Uzak olsunlar' denildi." (Hud Suresi, 44)
Dağların lav püskürtmesi bir süre sonra durduğunda, hava yeniden soğuyarak eski dengesine oturmuş sular yer altına çekilmiş; bir kısmı da gökte su buharı olarak kalmış olabilir. Suların bu şekilde dengelenmesi sonucu, yeniden normale dönüş olmuştur. Ayette bildirildiği gibi, Allah'ın yere suyunu "yut", göğe de "tut" emri vermesi, bu durumu en özlü şekilde tarif etmektedir. Arapça ``belea`` fiili ayette geçtiği şekli ile "iblai" kelimesi, "yutup yok et, çek" anlamlarına gelmektedir. Yerin suları yutması ifadesiyle, yeryüzündeki suların yeraltına çekilerek; bir yönüyle, artezyen gibi, yeraltındaki su kaynaklarını oluşturmasına dikkat çekilmektedir. Arapça ``aklaa`` fiili ayette geçtiği şekli ile "aklii" kelimesi ise "bulutların açılması, dağılması, yağmurun kesilmesi, bir işten vazgeçilmesi ya da terk edilmesi" anlamlarına gelmektedir. Bu ifadeyle de bigr yönüyle, lavların püskürmesi durduktan sonra havanın yeniden soğuması, gökteki su buharı miktarının dengelenerek yağmurun kesilmesi ve yağmur bulutlarındaki kalan su buharının da gökyüzüne dağılması tarif edilmektedir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Bilimsel açıklamalarla birebir örtüşen bu olaylar zincirine, Kuran ayetlerinde en hikmetli ifadelerle işaret edilmektedir. Coğrafya, jeoloji, meteoroloji gibi pek çok bilim dalını kapsayan bu bilgiler Kuran'ın bilimle uyum içerisinde olduğunu gösteren delillerden sadece biridir.