Karşılıklı mahkûm değişimi ve pozitif açıklamalarla yumuşamaya başlayarak gündeme gelen Küba-ABD ilişkileri…
ABD topraklarına 200 km. mesafede büyük bir ada ile çevresindeki küçük adacıklardan oluşan Küba, ABD açısından jeostratejik bir öneme sahip ve 50 yıldır ABD ile ilişkileri son derece kötü.
Küba’nın konumu nedeniyle düşman ya da rakip ülkeler tarafından üs olarak kullanılma ihtimali ABD’yi her daim tedirgin etmiştir. Bu nedenle Birleşik Devletlerin kuruluş aşamasında ve sonrasında birçok kez Küba’nın ABD’ye dâhil olmasını isteyenler ve talep edenler olmuştur.
Dünyayı kontrol etme misyonu olan ABD’nin Karayipler bölgesini kontrol altında tutabilmesi için de stratejik bir öneme sahiptir Küba. Bu noktada, Küba’daki Guantanamo Askeri Üssü oldukça stratejiktir. Ayrıca ABD’li yatırımcılar için ada ekonomisi de caziptir, özellikle şekerkamışı, tütün ve potansiyel turizm gelirleri bakımından…
Uzun yıllar İspanyol sömürgesi olarak yaşayan Küba’nın ABD ile ilişkileri özellikle 1898 İspanya-ABD savaşı ile ivme kazandı. Kübalılar, İspanyol yönetiminde eziliyordu, huzursuz ve mutsuzdu. Bu yüzden ayaklanmışlardı. ABD, bu ayaklanmanın son dönemlerinde Küba lehine savaşa müdahil oldu. Bu savaşta İspanya’yı yendi ve Filipinler, Porto Rico, Guam ve Küba İspanya’dan ABD’ye geçti.
Savaş sonrası ABD, Küba’da tam bir hâkimiyet kurdu. İlk olarak sömürge sistemi yerine benzer bir sistem olan manda yönetimi kurup, yeni anayasayı yazdı. Sonrasında ülkede ticareti geliştirdi, tabii ticaret gelişirken de değerli olan her türlü ürün ve alan ABD’li yatırımcıların eline geçti.
İkinci Dünya savaşı sonrasında, özellikle Avrupa’da Kızıl Ordu’nun Naziler karşısında kazandığı savaş nedeniyle ve Kuzey Kore, Çin gibi ülkelerde de komünist sistemlerin kurulmasıyla dünyada sosyalizm dalgası yayılmaya başlamıştı. ABD bu SSCB kaynaklı sosyalizmin yayılmasına karşılık dünya üzerinde önlemler almaya çalışırken burnunun dibinde Küba’da hiç beklenmedik bir olay yaşadı.
Fidel Castro, Che Guevara, Camilo Cienfuegos, Raul Castro ve 300 kadar gerilla ABD destekli Fulgencio Batista’yı devirerek Küba Devrimi’ni gerçekleştirdi. Darbeciler ülkede anti-emperyalist ve sosyalist uygulamaları yürürlüğe koydular.
Bu darbeye karşı ABD’nin ilk müdahalesi Domuzlar Körfezi Çıkartması ile oldu. Fakat burada ABD’nin desteklediği 1500 Amerikan Kübalısı yenildi ve Castro güçlenerek SSCB’ye yakınlaştı.
Sonrasında ise ABD-Küba-SSCB mücadelesi dünyayı nükleer savaşın eşiğine kadar getirse de SSCB Başkanı Khrushchev’in alttan alması sonucu dünya nükleer savaşın eşiğinden döndü.
ABD bu tarihten itibaren Küba’ya tehditlerini ve uyguladığı ambargoyu genişletti. SSCB desteği ile yaşayan Küba için durum başta iç açıcı değildi, ama asıl problemler 1992’de SSCB’nin dağılması ile arttı.
SSCB’nin dağılmasıyla birlikte ABD Toricelli yasasını çıkartarak Küba’ya yönelik ambargoyu arttırdı. ABD bu yasa ile Küba'yla ticaret yapan tüm ülkeleri, yardımlarını kesmekle tehdit etti. Ayrıca Küba’yla ticaret yapan gemilerin 180 gün boyunca hiçbir ABD limanına yanaşamaması kuralını koydu. Ve ülkeye gönderilen ABD dolarına da kısıtlama getirdi.
Küba’ya karşı Birleşmiş Milletler ablukası ise ilk olarak 1961’de ABD’nin talebiyle başladı ve böylece Küba tüm dünyadan soyutlandı. 2004 yılında BM üyesi 183 ülkenin 180’i ablukanın kaldırılması yönünde oy kullanmasına rağmen, ABD’nin vetosu nedeniyle bu abluka kaldırılamadı ve halen devam ediyor.
Abluka her ne kadar Küba’nın gelişimine zarar vermiş olsa da Küba halkına asıl zararı komünist yönetim vermiştir. Ablukanın Küba’ya zararının milyarlarca dolar olduğu tahmin edilmektedir. Ancak Komünist Küba devleti masum Küba halkını dünya dan soyutlamak için ambargo bahanesini çok iyi kullanmıştır. Küba’da yönetim darbe ile başa geldikten sonra 10.000 kişiyi öldürmüş, 30.000’den fazla Kübalıyı ise çok ağır şartlarda hapsetmiştir. Kübalıların devrim sonrası yaşadıkları zulümler Komünizm’in Kara Kitabı’nda çok net anlatılmaktadır.
Küba’da halk bugün korkunç bir hayat sürmekte. Ülkede zaman 1960’larda durmuş gibi. Hiçbir teknoloji yok. Televizyon ve radyo devlet tekelinde. İnternet yasak. Cep telefonuna ender rastlanıyor. Kübalıların yurtdışına çıkışı ise ticaret dışında Raul Castro başa gelene kadar yasaktı.
Devlet herkese eşit eğitim ve sağlık hizmeti sunduğunu iddia etse de teknolojinin olmadığı bir ülkede eşit sağlık hizmeti sunmanın insanlara faydası tartışmalı. Küba’yı övmeye çalışanlar ayrıca devletin evlenen çiftlere birer ev vermesinden bahsediyorlar, fakat işin aslı bu şekilde değil. Devlet evlenen çiftlere ev verse de çiftlerin buraya taşınacak ve burada yaşayacak parası olmadığı için kimse bu evleri kullanamıyor. Ki bu evlerin TOKİ kalitesinde olduğu da düşünülmesin. Küba’da insanlar klasik komünist anlayışı yansıtan küçük evlerde yoksulluktan dolayı birkaç kuşaktır aileleri ile birlikte yaşıyorlar.
ABD’nin, Küba’daki insan hakları ihlallerinin sona ermesi ve siyasi tutukluların koşulsuz serbest bırakılması ve Küba halkının refah içinde daha özgür yaşaması yönündeki söylemleri çok doğru.
ABD son dönemde Kübalılar için seyahat yasağını ve Küba’ya para transferinin önündeki engelleri kaldırarak aynı zamanda bazı Amerikan firmalarının Küba’daki faaliyetlerine izin verdi.
Özetle Küba halkı da her toplum gibi özgürlüğü hak ediyor. Her iki devletin bir şekilde orta yolu bularak anlaşmaları gerekiyor. Bu bakımdan karşılıklı tutuklu değişimi ve son dönemdeki açıklamalar bu yönden bir umut kapısı.
Küba gibi 50 yıldır komünizmin pençesinde kalmış bir ülkede toplumun ahlaki değerlerden yoksun ve dinden uzak olarak yetişmesi büyük bir problemdir. Dünya ülkeleri Küba’daki insanların ekonomik şartlarını düzeltirken manevi yönden gelişimlerini de arttırmaya yönelik hareket etmeliler. Çünkü başka hiçbir yöntem Küba halkını ve Amerikan halkını kalıcı bir huzura ve barışa sevk edemez.
Adnan Oktar'ın Urdu Times'da yayınlanan makalesi