Bir çok karınca türü, yaprak bitlerinin "bal" denen sindirim artıklarıyla beslenir. Bu maddenin gerçek bal ile ilişkisi yoktur. Ancak, bitki özsularıyla beslenen bir yaprak bitinin sindirim artıkları yüksek oranda şekerli madde içerdiği için bu ismi alır. İşte bal karıncaları adıyla tanınan bu türün işçileri de, besinin bol olduğu aylarda, yaprak bitlerinden, kabuklu bitlerden ve çiçeklerden bal alırlar.
Karıncaların yaprak bitlerinden bal alma biçimleri oldukça ilginçtir. Karınca, yaprak bitine yaklaşarak onun karnını dürtüklemeye başlar. Yaprak biti de bir damla sindirim artığını karıncaya verir. Karıncalar, yaprak bitlerinin karınlarını daha çok dürtükleyerek daha çok bal almaya çalışır ve çıkan sıvıyı yerler. Peki bu şekerli besini nasıl kullanırlar ve bu besin daha sonra ne işe yarar?
Bal karıncalarında bu aşamada eşsiz bir görev paylaşımı vardır: Diğer işçiler tarafından toplanan bal özünü saklamak için bazı karıncalar "kavanoz" görevi görürler!...
Her yuvada bir kraliçe, işçiler ve ayrıca bal taşıyıcılar vardır. Bu karıncaların kolonileri, çoğunlukla, işçilerin nektar toplayabildikleri cüce meşe ağaçlarının yakınında bulunur. İşçiler nektarı yutup yuvalarına taşıdıktan sonra, burada ağızlarından geri çıkararak, balı saklayacak olan genç işçilerin ağızlarına boşaltırlar. Bal taşıyıcı karıncalar, vücutlarının alt kısmını şişirerek bal kesesi olarak kullanırlar. İşçiler tarafından toplanan bal özüyle beslenir ve adeta bir "fıçı" görevini görürler. Hatta bazen büyüklükleri, küçük bir üzüm tanesi kadar olur. Balın sabit kalabilmesi için, her odada 25-30 kadarı, ayaklarıyla tavana yapışır ve yer değiştirmezler. Tavana yapışıkken, küçük ve yarı saydam bir üzüm salkımı gibi görünürler. Eğer herhangi biri düşecek olursa, işçiler tarafından hemen eski pozisyonuna döndürülür. Bal kavanozlarındaki bal, karıncanın yaklaşık 8 katı ağırlığındadır.
Kışın ya da kurak mevsimde, sıradan işçiler 'bal fıçıları'nı ziyaret ederek günlük besin ihtiyaçlarını karşılarlar. İşçi karınca ağzını "fıçı"nınkine yerleştirir ve "fıçı" görevi gören karınca, bal kesesindeki kaslarını kasarak, ufak bir damla bal damlatır. İşçi bu besin değeri yüksek balı, elverişsiz mevsimlerde yiyecek olarak tüketir.
Bir canlının kendi ağırlığının tam sekiz katı bir ağırlığa ulaşarak, bal deposu vazifesi yapmaya karar vermesi ve bu şekilde ayaklarından asılı kalarak hiç bir zarar görmeden yaşayabilmesi elbette ki üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Karıncalar böylesine zor ve tehlikeli bir pozisyona girmeye neden ihtiyaç duymuşlardır? Bu benzersiz depolama tekniğini düşünüp, vücut gelişimlerini de ona göre kendileri mi kontrol etmişlerdir? Düşünün ki bir insan, vücudunda meydana gelen en basit bir gelişime bile hakim değilken, gerçek manada bir beyne bile sahip olmayan karıncanın bunu kendi kendine yapabilmesi şüphesiz imkansızdır.
Tüm canlıları kusursuz organları ve mükemmel davranışlarıyla, bilginin ve aklın gerçek kaynağı olan Allah yaratmıştır. Kuran'da bu gerçek şöyle ifade edilmiştir:
O Allah ki, yaratandır, kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret` verendir. En güzel isimler O`nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O`nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir. (Haşr Suresi, 24)