Afrika zor bir coğrafyadır. Sömürge dönemlerini katliamlarla geçirmiştir, bağımsızlık dönemlerini ise iç karışıklıklar ve terörle. Eski sömürgeciler eski sömürgelerini aslında gerçekte hiçbir zaman terk etmemiş, modern çağın usullerine uygun bir sömürü sistemi sürüp gitmiştir. Sanki Afrika insanının yaşadığı yoksulluk ve acılar yetersizmiş gibi Afrikalı yöneticilerin bir kısmı da kendi insanlarının canına, insanlığına değer vermez hale gelmiştir. Belki de en acısı, Afrika, dünyaya sesini duyuramamaktadır.
2014 Nisan ayında Boko Haram’ın 276 kız çocuğunu kaçırması bütün dünyayı kısa süreli bir şoka uğratmıştı. Michell Obama’nın kampanyaya katılması ses getirmiş, First Lady’nin vesilesiyle dünya bunu duymuştu. Fakat bilinmeyen gerçek, Boko Haram’ın 2014 yılı içinde 2000 kadını kaçırmış olmasıydı. 276 kız çocuğunu da dünya kısa süre içinde unuttu; kaçırılan 2000 kadını ise dünya zaten hiç bilmedi.
Nitekim Nijerya 2015 yılına da acılarla başlamış, Boko Haram 3 Ocak’ta 16 köy ve kasabayı basmış ve yerel yetkililerin bildirdiği resmi olmayan sayılara göre 2000 kişiyi öldürmüş, 20 bin kişiyi yerlerinden etmişti.
2000 kişi büyük bir sayıdır. Ama bazen bazıları için sadece sayıdır. Bugün Suriye’de katlanarak artan, Irak’ta dur durak bilmeyen ölümlerin sadece birer sayı olması gibi.
Afrika’nın kritik noktası, değerli geçit yolu Babü’l Mendep boğazının karşı kıyısı Cibuti ve Somali ise Batılı ülkelerin değerli üssü, El Şebab gibi örgütlerin ise Batı yanlısı yönetimlere karşı terör estirdiği bölgelerdir. Sadece Somali değil, Somali’ye terör örgütleri ile mücadele amacıyla askeri destek olan ülkeler de daima bu terör örgütlerinin hedefi haline gelirler. Geçmişte bu destek Etiyopya’dan geliyordu. Etiyopya’nın bölgeden ayrılmasının ardından destek bu defa Kenya’dan geldi. Kenya’nın Somali’ye askeri yardımı, kaçınılmaz olarak Kenya ile El Şebab’ı karşı karşıya getirdi.
İşte tam bu noktada El Şebab’ın Kenya’da kanlı eylemleri gündeme geliyor. Geçtiğimiz yıl alışveriş merkezine yapılan korkunç saldırıda sivillerin ölmesi çoğunluğu Hristiyan olan Kenya’da radikal bir İslami grubun terörist eylemi olarak dikkatleri çekmişti. 2014 yılının Kasım ayında ise korkunç otobüs katliamı sonucunda otobüsten indirilen 28 Hristiyan’ın kafasının kesilmesi tüyleri ürperttiyse de alışveriş merkezi kadar gündeme oturmadı. Bu konuda konuşanlar bunu bir gün, bu konuda yazanlar ise birkaç gün gündemde tuttular. Ülkelerin teröre, dünyanın da katliamlara alışması her geçen gün daha fazla kanın akmasına sebep olurken, bütün bunlar gün geçtikçe daha az gündem oluyor. İşte bu nedenledir ki geçtiğimiz haftalarda Kenya’nın Kuzeydoğusundaki Garissa üniversitesinde gerçekleştirilen korkunç katliam, bir türlü dünyanın gündeminde tutunamadı. Çoğunluğunu öğrencilerin oluşturduğu 148 kişi katledilmiş, silahlar asıl olarak Hristiyan öğrencilere yöneltilmişti.
Belki dünya bir-iki günde bu olayı es geçecekti. Fakat duyarlı bir grubun sosyal medyada #147notjustanumber (147 sadece bir sayı değil) etiketiyle başlattığı kampanya, insanların üniversitedeki katliam görüntülerine tekrar tekrar şahit olmalarını, Kenya halkının karşı karşıya olduğu tehdidin büyüklüğünü görmelerini sağladı. Önemli bir şeye dikkat çekmişti Kenya halkı, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da, Yemen’de ölenler nasıl sadece bir rakam değilse, üniversitede katledilen bu gençler de sadece bir rakam değildi. Fakat dünyanın içine düştüğü durum, Afrika söz konusu olduğunda daha da dramatikleşiyor. Somali’de, Nijerya’da, Orta Afrika’da yitirilen canlar, sadece bir rakam olarak kalmaya devam ediyor. Fransa’nın ortasındaki bir terör güzel bir tepki olarak dünya liderlerinin teröre karşı kenetlenmelerini sağlarken, yazıktır ki, Afrika’nın kanunu haline gelmiş terör gündeme bile gelemiyor söz konusu olan binlerce kişinin hayatı olsa bile.
Batılı ülkelerin uzun zamandır devam ettirdikleri şiddet odaklı Ortadoğu politikalarını, bir kısım Afrika liderlerinin de benimsemiş olması Afrika kıtasına asıl belayı getiren sebeplerden biri. Hatırlanacağı gibi Boko Haram’ın 14 Mart 2014 tarihinde Giwa hapishanesine gerçekleştirdiği baskın sonrasında kaçan 622 tutuklu ordu tarafından yakalanmış ve devlet, silahsız olan bu mahkumları tekrar hapse atmak yerine anında infaz edip toplu mezarlara gömmüştür.1 Boko Haram’ın özellikle 2014 yılında güçlendirdiği terör eylemleri bu barbarca uygulamaya tepki olarak gerçekleşmiştir. Devlet terörü, radikal terörü doğurmuş ve bu terör Boko Haram’ın katliamlarını vahşileştirmesine ve ülkenin %20’sini ele geçirmesine neden olmuştur.
Şimdi aynı hataya Kenya hükümeti de düşmüş gibi görünüyor. Üniversite katliamı sonrasında Kenya devlet başkanı Uhuru Kenyatta, saldırıya en sert biçimde karşılık verileceğini söylemiştir. Ardından El Şebab’a ait pek çok mevzinin ordu tarafından bombalandığı belirtilmiş, hava şartları sebebiyle ölen ve yaralananların sayısının tespit edilemediği kaydedilmiştir. Bir başka deyişle yapılan havadan saldırı, içinde sivillerin ve silahsızların da bulunduğu oldukça fazla kişiyi hedef almış, yine kan ve intikam duygusu getirmiştir. Kenya hükümeti, havadan sayısız bombanın atılmasıyla bir karşılık verdiğini düşünedursun, devletin öfkeli reaksiyonu Kenya’da –Allah esirgesin– terörün daha da gelişmesine yol açacak gibi görünmektedir.
Şiddet şiddeti doğurur, daha fazla şiddet daima daha fazlasıyla karşılık bulur. Hiçbir örgüt şiddetle karşılık bulduğu için susmamış, ideallerinden vazgeçmemiştir. Ortadoğu bu konuda tecrübelidir. Taliban’dan intikam almak amacıyla başlatılmış şiddet hareketi bugün El Kaideleri, El Şebabları, IŞİD’leri, Boko Haram’ları üretmiş durumdadır. Ne Kenya ne de diğer Afrika ülkeleri Ortadoğu’da denenen bu yanlış uygulamanın taklitçisi olmamalıdır. Afrika dünyaya sesini duyurmak istiyorsa, Batının veya Doğunun hatalarından arınmış yeni bir fikir ve uygulama ile işe başlamalıdır. Terör örgütlerinin ideolojilerine vurmalı, hiç denenmemiş bir “radikal hurafeleri temizleme” planı hayata geçirmelidirler. Bu şekilde mutlaka, Batının da Doğunun da başaramadığını başaracaklardır. Hurafeleri ortadan kaldıracak, radikallerin fikri altyapısını vuracak ve insanı değil fikri öldürmeyi hedefleyeceklerdir.
Adnan Oktar'ın New Straits Times'da yayınlanan makalesi