Suriye sorunu, 24 Eylül’de New York’ta yapılan Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısının ana gündem maddesiydi. Obama, BM'deki konuşmasında Suriye'deki kimyasal silahların uluslararası kontrol altına alınması ve yok edilmesi konusunda Rusya ile varılan mutabakata değinerek, Esad'ın sözünde durmadığı takdirde bunun mutlaka BM nezdinde yaptırımları olması gerektiğini söyledi. "...Bölgedeki ana menfaatlerimizi koruyacak askeri güç seçeneği de bulunmaktadır" diyen Obama, bu sözleriyle Amerika'nın askeri müdahale kartının hala masada olduğunu açıkça ima etti.
ABD’nin Suriye’ye olası bir müdahalesi gündemdeyken Rusya’nın yaptığı “Esed rejiminin kimyasal silahlarını uluslararası kontrole devretmesi” teklifi Şam rejimi, Rusya ve ABD arasında kabul görmüştür. Sergey Lavrov ve John Kerry’nin Cenevre’de 3 gün süren görüşmeleri sonucunda ortaya çıkan plan uyarınca, “Suriye’nin elindeki tüm kimyasal silah ve teçhizatın devralınarak 2014 yılı ortasına kadar imhası” öngörülmüştür. Ancak bunun bir çözüm olmayacağı açıktır.
Diğer taraftan, bu yeni teklifin kabul görmesiyle Şam rejimini siyasi bir zafer kazanmış gibi gösterenler yanılmaktadır. Moskova bu girişimiyle Suriye’deki kendi çıkarlarını koruyabilmek için bir ön hamle yapmıştır. Siyasi açıdan iflas etmiş ve kendi kimyasal/konvansiyonel silahlarının denetimini tümden kaybetmiş Esed Rusya için de artık geleceği olmayan bir siyasi ortaktır.
Rusya Esed’i En Başından Beri Gözden Çıkarmış Durumda
Lavrov, Temmuz 2102’de yaptığı bir açıklamasında “Biz Suriye rejiminin yakın dostu değiliz, hiçbir zaman da olmadık” diyerek hedeflerinin illaki Esed rejimini ayak tutmak olmadığını net bir şekilde ifade etmiştir.
Putin'in Parti Grubu Başkanı Vladimir Vasilyev de, “Suriye'de çatışan taraflardan herhangi birini desteklemediklerini, ancak Esed yönetiminin görevini yerine getirmediğini” söylemiştir.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suriye hakkında 19 Eylül’de Kremlin’de yaptığı son açıklamasında, “ABD ile varılan mutabakat doğrultusunda elindeki kimyasal silahları teslim edecek olan Şam rejiminin anlaşmaya tamamen uyacağından yüzde yüz emin olamayacağını, ama uymasını ümit ettiğini” söyleyerek Esed rejimine karşı güvensiz olduğunu bir kez daha belirtmiştir.[1]
İran da Esed’i Gözden Çıkarmıştır
En başından beri Şam’ın yanında olan İran’ın yeni Cumhurbaşkanı Ruhani de Tahran'da yaptığı konuşmasında, "Suriye halkı ülkeyi kimin yönetmesini istiyorsa biz de onu kabul ederiz" diyerek Esad’ın gitmesine sıcak baktığını dile getirmiştir.
Moskova, Pekin ve Tahran’ın desteğiyle ayakta duran Esed rejiminin, mevcut kredisini tüketmiş olduğu açıktır.
Suriye’nin Kimyasal Silahları Devretme Samimiyetsizliği
Esad’ın elinde 45 ayrı tesiste yaklaşık 1.000 ton civarında kimyasal silah bulunduğu, müdahale söz konusu olunca bunların birçoğunun yerlerinin değiştirildiği bilinmektedir. Şu an eski yerinde duran kimyasal silah deposu sayısı ise 19’dur. Dolayısıyla tüm kimyasal silahın Şam rejimi tarafından teslim edileceği hususuna güvenmenin imkanı yoktur.
Diğer taraftan, Suriye’ye gidecek denetçilerin çalışabilmeleri için uygun ortamın sağlanması da zordur. Gözlemcilerin korunması için Pentagon en az 75 bin askerin Suriye’ye gönderilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Bu durum ve şartların zorluğu, Esad’a yeni katliamlar için fazlasıyla süre tanıma manasına gelmektedir.
Suriye Kimyasal Silahı İthal Etmiyor İmal Ediyor
Türk Adli Tıp Uzmanı ve kriminoloğu Sevil Atasoy, Suriye'nin kimyasal silahlarını teslim etse dahi istediği zaman yenilerini üretebileceğini açıklamıştır.
Atasoy, "Suriye'de kimyasalın imal edildiği konusunda kimsenin şüphesi olmasın. Ben Suriye'yi teftişe gittim ve gözlerimle gördüm. Suriye'deki kimyacı, eczacı ve mühendislerin durumunu da biliyorum. Bir sarin gazını da imal edebileceğini söyleyebilirim. Alt yapısı, fabrikaları ve insan gücü buna müsait. Sarin gazını hiçbir zaman ithal etmediler, imal ettiler. Yani Suriye kimyasallarını teslim etse bile, aynılarını yeniden üretebilme potansiyeline sahip.” diyerek bu aşamadan sonra kimyasal silahları etkisizleştirme konusunda asla başarı kazanılmayacağını belirtmiştir.
Esed’e Yeni Katliamları İçin Fırsat Çıktı
Suriye’ye müdahale seçeneğinin rafa kaldırılmış ve Esed rejimine kimyasal silah kullanılmadığı sürece ‘katliamlara devam etme ruhsatı’ verilmiştir. Uluslararası camia Suriye’de yaşanan zulme sözde diplomatik bir görünüm altında aslında göz yumma, kulak tıkama yöntemini tercih etmiştir.
Bundan sonra varılacak nokta ise Esed rejiminin son 3 yılda yaptıklarından anlaşılmaktadır.
Suriye’de şimdiye dek ölen 100 binin üzerindeki insanın 90 bini sivil vatandaşlardır.
Evlerini iç savaş yüzünden terk edenlerin sayısının ise ülkenin üçte biri yani 6 milyonu aştığı tahmin edilmektedir.
Ölen sivillerden 10.913’ü çocuktur.
Suriye’de tutuklanan 215 bin kişiden 80 bini kayıptır. Bu kayıplar katliam listesinde dahil bile değildir.
Şu ana kadar ölenlerin sadece 1300’ü Esed Rejimi’nin kimyasal silah saldırısı sonucunda ölmüştür.[2]
Dünya Adeta Bir Hipnozla Yatıştırılıyor
Gelişen internet ve medya ağı vasıtasıyla Dünya adeta tek bir köy halini almıştır. Kamuoyunun yönlendirilmesi kolaylaşmış ve uluslararası stratejilerde de çok önemli bir yer tutmaktadır.
Suriye’de barışı getirecek hamlenin kimyasal silahların devri olmadığını Putin de, Obama da gayet iyi bilmektedir. Bu sadece bir oyalama taktiğidir. ABD ve Rusya’nın yaptığı bu anlaşma da sadece kamuoyunu yatıştırmak amaçlıdır.
Dünya bu yeni anlaşmayla kimyasal silahlardan ve dolayısıyla tüm tehlikelerden kurtulacağına inandırılmıştır. Dolayısıyla Suriye’de şu andan sonra yaşanacak diğer katliamlar kamuoyunda gündeme dahi gelmeyip, önemsenmeyecektir.
Suriye’de akli melekelerini yitirmiş bir rejim vardır. Bu rejimin bundan sonra da kan dökmeye devam edeceği ortadadır.
Çözüm
ABD ve Rusya’nın Suriye için ürettikleri tüm politikalar çözümsüz kalmıştır.
Dünya için savaşsız, kayıpsız ve ekonomik şartları zorlamadan bulunacak tek çözüm ise İslam ülkelerinin konuya müdahil olmasıdır.
Lavrov’un bu konudaki önerisi ise önemlidir. Türkiye, Mısır, İran ve Suudi Arabistan dörtlüsünün Suriye krizinin çözümü ile ilgili önemli görev üstlenebileceklerine vurgu yapan Lavrov, “Önemli bir Arap ülkesi olarak Mısır, Arap ülkesi olmasa da büyük çoğunluğu Müslüman olan ve bölgede önemli rol oynayan Türkiye ve İran'ın çabalarının birleştirilmesi önemli” demiştir.
Bu iklim değerlendirilerek, İslam ülkelerinden oluşturulacak bir barış gücünün Suriye’ye girerek vakit kaybetmeden bu katliamlara son verecek bir ortamı temini sağlanmalıdır. ABD, Avrupa Birliği ve özellikle de Rusya ve İran’ın desteğini alan bu gücün Şii, Sünni ve Selefi gibi birçok farklı mezhebe sahip olması süreci daha da kolaylaştıracaktır. Böylece ne Esed taraftarları, ne El Nusra ve ne de ÖSO askerleri psikolojik olarak karşı koyamayacak, hatta tam tersi bu barış girişimine destek olacak, Nusayri, Şii, Sünni ve Hristiyanlardan oluşan Suriye halkı ise ateşkesi sağlayabilecek bu barış gücüne kolaylık gösterecektir. Özellikle de Irak ve Afganistan müdahalelerinin ardından, bölge ülkelerini kapsayan böyle bir girişimin Suriye’yi seçime götürebilecek en akılcı ve en az tepki görecek girişim olacağı açıktır.
Bu makale 28 Eylül tarihinde Saudi Gazette’de aşağıdaki linkte ve gazete baskısında yayınlanmıştır:
http://www.saudigazette.com.sa/index.cfm?method=home.regcon&contentid=20130928181815
[1] http://haberrus.com/politics/2013/09/19/putin-suriyede-bariscil-cozum-basarisiz-olursa-cok-kotu-olur.html, http://haber.rotahaber.com/putin-esede-kefil-olamadi_401091.html
[2] http://www.nytimes.com/2013/09/12/opinion/putin-plea-for-caution-from-russia-on-syria.html?pagewanted=all&_r=0