Derin Allah Aşkıyla ve müthiş bir samimiyetle Yapılan Tebliğ Karşısındaki Ruhu Adeta Fetheder
ucgen

Derin Allah Aşkıyla ve müthiş bir samimiyetle Yapılan Tebliğ Karşısındaki Ruhu Adeta Fetheder

496

Tüm kâinatın yaratılış amacı sevgidir. Allah, kullarını sever. Allah’ın bize emrettiği tüm ibadetlerin içinde de sevgi vardır. Rabbimizin güzel dinini tebliğ etmek de bu ibadetlerden biridir. Tebliğ, Allah’ı ve dini tanıtmak, ulaşılabilen herkesi dine ve dinde derinleşmeye davet etmektir. Müslüman’ın tebliğ ibadetini yerine getirirken ruhundan taşan şevkin kaynağı ise samimi sevgidir. Tebliğ ile hem kişilerin birbirlerine olan sevgi bağı, hem de Rabbimiz ile aralarındaki sevgi bağı müthiş güçlenir. Öyle ki kişi tebliğden sonra samimi iman ettiğinde Allah aşkıyla dopdolu bir kalbe, Allah’ın yüceliğini adım adım kavrayan bir ruha ve güçlü bir imana kavuşur. 

Bir kişiye tebliğ yapmak onun Allah’ı tanımasını, sevmesini, Allah’a bağlanmasını, ahlakını en üst seviyeye çıkarmasını ve hayatını Allah’ın istediği biçimde -yani olabilecek en güzel biçimde- yaşamasını istemek anlamında gelir. Tüm bunlar, bir insana yapılabilecek en büyük iyiliklerdir. Üstelik tebliğ tam anlamıyla karşılıksız yapılan bir iyiliktir. Tebliğ yapan kişi, karşısındakinin böyle iyiliğini düşünürken ve dini sürekli anlatırken bundan hiçbir menfaat beklentisine girmez. Tebliğ çıkar için değil Allah aşkıyla yalnız ibadet olarak yapılır. 

Tebliğ yapan kişi, karşısındaki kişiyi Allah’ın yarattığını bilerek ona sevgiyle yaklaşır, Allah’ı ve Kuran’ı anlatır. Bu tebliğ karşı tarafın kavrama gücüne göre günlerce ya da aylarca da sürebilir. Burada sabırla, samimiyetle ve ihlasla tebliğe devam etmek gerekir. Yapılan tebliğin karşılığı ise sadece Allah’ın vereceği sevgi ve ecirdir. Tebliğ yapan kişi yaptığı tebliğ karşısında Kuran’a göre hiçbir şekilde ücret alamaz, ücret talebinde bulunamaz. 

Allah, Kuran’da şöyle buyurmuştur:

De ki: 'Ben sizden bir ücret istemişsem, artık o sizin olsun. Benim ecrim (ücretim), yalnızca Allah'a aittir. O, her şeye şahid olandır.' (Sebe Suresi, 47)

Tebliğ yapan kişi Allah’ı ve Kuran’ı anlatırken o kadar güzel, ince düşünceli ve samimi bir üslup kullanır ki, kendisine tebliğ yapılan kişi, karşısındakinin her hatırlatmasında ve her uyarısında bu sevgiyi fark eder ve kendisine yöneltilen sevgiye kayıtsız kalamaz. Karşı taraf samimi ise Allah bu iki insanın kalbine çok güzel bir dostluk ve eminlik koyar. Öyle ki tebliğ yapılan kişi kendisine tebliğ yapan kişiyi artık ailesinden biri, can dostu ve kardeşi gibi görmeye başlar. Ve tebliğ sırasında aklına gelen tüm soruları rahatlıkla bu samimiyetine çok güvendiği insana açar. Tebliğ devam ettikçe de bu iki insanın arasındaki sevgi bağı giderek güçlenir ve sarsılmaz bir kardeşliğe dönüşür. Artık bu iki insan birbirine çok güvenen, birbirini çok iyi tanıyan iki cennet kardeşi olmuştur. 

Sevgi, cennete ait özel bir nimet olduğu için tebliğ yapılan her Müslüman kendisine yöneltilen sevginin ve ihtimamın kıymetini bilir. Hem aldığı tebliği hayata geçirir hem de kendisine tebliğ yapan kişiye karşı çok güzel bir vefa ve dostluk geliştirir. 

Tebliğin amacı Allah aşkının kalplere yayılması ve sevginin tüm dünyaya yayılması olduğu için, yapılan tebliğin üslubunda da sevginin mutlaka hâkim olması gerekir. Tebliğ yapan kişi karşısındaki kişide vesvese oluşturacak, baskı kuracak, yıkıcı üslup ve tavırları asla yapmamalıdır. Tebliğde teklif vardır, hiçbir şekilde zorlama yoktur, dayatma yoktur. Zorlama ve baskı karşı tarafta sevgi değil korku oluşturur. Bu da samimiyeti paramparça eder. Bir kişinin karşısındaki kişiden korktuğu için, çekindiği için baskıyla ibadetleri yapması, baskıyla Kuran okuması hiçbir şey ifade etmez. İbadetler ancak Allah aşkıyla, derin bir sevgiyle yapıldığında Allah katında değerli olup karşılık bulur. Kısaca dinin temeli sadece sevgidir, asla zorlama, baskı ve korkutma değildir. 

Sevgiyle, samimiyetle, güzel sözle, ince düşünceyle, karşı tarafı sürekli onore ederek sabırla yapılan tebliğ kişiyi yüreklendirir, vicdanını güçlendirir, şevkini arttırır ve tebliğ yapılan kişinin kalbini Allah aşkıyla doldurur. 

Allah Kuran’da şöyle buyurulmuştur:

Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır. (İsra Suresi, 53)

'Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar.' (Ta Ha Suresi, 44)

Müslümanların birbirlerine sürekli tebliğ yapmaları, birbirlerini Kuran’a çekmeleri aralarındaki birliği de arttırır. Müslümanların ortak noktası Kuran’dır, İslam’dır. Müslümanlar Allah’ı anarak birbirlerini dinde derinleşmeye davet ettiklerinde iyice kenetlenirler. Dünya hayatının kasvetli, bomboş ve hiçbir fayda getirmeyen meselelerinden uzaklaşırlar. Allah’ın her şeyi bir kader içinde yarattığını, asıl önemli olanın ahiret olduğunu hatırlarlar. Her an birbirlerini destekleyerek hem dünyada hem de ahirette birbirleri için göz aydınlığı olurlar. Birbirlerinin güzel ahlakına sürekli şahit olduklarından kardeşlikleri de sürekli güçlenir. Hep birlikte asla kopmaz ve sarsılmaz bir kulpa sarılırlar. 

Bu gerçek, Kuran’da şöyle tarif edilmiştir;

Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir. (Bakara Suresi, 256)

Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah'a ve Resûlü'ne itaat ederler. İşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz, Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tevbe Suresi, 71)

Tebliğde sevgiyi arttıran bir diğer yön de tebliğ yapılan kişinin imanı güçlendikçe ruhunda görülen muhteşem güzelliklerdir. Tebliğ yapılan kişi Allah aşkıyla dolduğundan müthiş şevklenir, kalbi imanla coşar. Allah’a ve tüm yaratılmışlara karşı derin bir sevgi duyar. Her baktığı yerde Allah’ı görmeye başlar. Ruhu sabırsızsa sabırlıya, zayıfsa çok güçlüye, tembel ise çalışkana, huysuz ise çok mülayim ve güzel huyluya döner. Tebliğ yapan kişi sabırla anlatarak bütün bu güzellikleri aşama aşama o insanın ruhuna adeta nakış gibi işler. Tebliğ yapan kişi Allah’a sığınarak ve karşısındaki kişiye hidayet vermesini isteyerek sabırla tebliğe devam etmekle yükümlüdür. Tabii sonucu yaratacak olan Allah’tır, kalpler ancak Allah dilerse hidayet bulur. 

Tebliğ yapan insanın dış görünümü, sevecenliği, kalitesi, kültür anlayışı da çok önemlidir. Ama kuşkusuz tebliğde en etkili olan samimi imandır. Gerçek imanın yüz ifadesi de üslubu da çok ayrıdır. Böyle bir insan konuşmasa dahi çevresinde müthiş olumlu etki oluşturur. Bu samimi insanın hali ve güzel tavrı dalga dalga çevresine yayılır. Karşısındaki kişinin imandan zevk aldığını görmek de tebliğ yapılana çok pozitif etki yapar. 

İnsanlar en çok imanı güçlü olan kişilerden etkilenir. Bir mümin güzel tebliğ yapmak istiyorsa imanının çok güçlü, Allah sevgisinin çok derin, Allah’a güveninin tam olması gerekir. O zaman bu kişinin yaptığı tebliğ müthiş etkili olur. Tarih boyunca Allah’ın seçip beğendiği elçiler sırf tavırlarıyla binlerce insanın imanına ve İslam’a yakınlaşmasına vesile olmuştur. Allah tarafından kavimlere gönderilen peygamberler ise çok özel, seçilmiş insanlar olup kitleleri hak dine yöneltirler ve Allah’ın Hadi ismi muhteşem bir şekilde üzerlerinde tecelli eder. 

Allah Kendi dinini anlatan, insanları İslam’a ve Kuran’a çağırarak tebliğ yapanları sever. Kullarının birbirlerinin iyiliğine, hayrına koştuğunu görmekten hoşlanır. Allah’ın adının her yerde anılması toplumda muazzam bir berekete ve güzelliğe vesile olur. 

Kuran’da şöyle buyurulmuştur;

Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin. (Bakara Suresi, 152)

Allah'ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? Fısıldaşmakta olan üç kişiden dördüncüleri mutlaka O'dur; beşin altıncısı da mutlaka O'dur. Bundan az veya çok olsun, her nerede olsalar mutlaka O, kendileriyle beraberdir. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir. (Mücadele Suresi, 7)

Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi… (Yunus Suresi 99) ayetiyle bildirildiği gibi Allah dileseydi yeryüzünde iman etmeyen tek bir insan kalmazdı. Ama Allah imtihan gereği dünyada iman eden ve kalbini imana açmaya gönülden razı olan insanlar yaratmıştır. İşte tebliğ yapan samimi mümin tüm hayatı boyunca bu insanları bulup onlara ihlasla, sabırla ve müthiş bir gayretle tebliğ yapmakla yükümlüdür. Gayret müminden hidayet ise Allah’tandır. Tebliğ yapan mümin her sözünde, her konuşmasında kalplerin Allah’ın elinde olduğunu bilerek bu tebliği yapacaktır: 

Gerçek şu ki, sen, sevdiğini hidayete erdiremezsin, ancak Allah, dilediğini hidayete erdirir; O, hidayete erecek olanları daha iyi bilendir. (Kasas Suresi, 56) 

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo