Barışın özel bir dili vardır. Ona ancak erdemli olanlar, derin düşünenler, aklını kullananlar vakıf olabilir. Barışın özel dili, tüm kilitleri açan, tüm kalplere ulaşabilen, tüm sınırları ortadan kaldıran ayrıcalıklı bir dildir.
Bu dili kullanmak sabır, kararlılık ve akıl ister. Bu dil, en zor zamanlarda da etkisini göstermeli, hiddete, tahriklere kapılmamalıdır. Bu dil, kötü sözlerden, provokasyonlardan, hakaret ve karalamalardan etkilenmemelidir. Bu dili kullanacak insan akıllı olmalıdır, barışa neyin zarar verebileceğini bilmelidir. Yumuşak söz söylemeli, sert sözün etkisinin yıkıcı olacağını bilmelidir.
Dünya şu anda, geçmişte olmadığı kadar karanlık içinde. Türkiye Diyanet İşleri başkanı Mehmet Görmez’in son açıklamalarına göre günde 1000 kadar Müslüman ölüyor. Ve bunların %90’ı kendi kardeşi tarafından öldürülüyor. Başka bir deyişle Müslüman, Müslüman kardeşini katlediyor. İnsanlığın, bir başkasının ölümünden bu kadar haz alır hale gelmesi kuşkusuz hayret ve daha da önemlisi dehşet verici.
Bu trajik görüntü insanları gün geçtikçe daha öfkeli hale getirmeye başladı. Bir kısım medya ve sosyal medyanın tahrik gücü ise ciddi boyutlarda. Şu anda dünyanın büyük bir kısmı, yaratılan bu öfke ve tahrikin sonucunda, savaşın daha fazla savaşla, öfkenin daha fazla öfkeyle karşılık bulması gerektiği savunuyor. Bu öyle bir zihin boyutu ki, eğer barıştan bahsedecek olursanız öfkesini size yöneltmekten çekinmiyor. Sadece nefret konuşulsun istiyor. Adeta katliamlar artsın, felaketler çoğalsın, kin daha da güçlensin diye...
Eğer Müslüman coğrafya, çocukların bile katledildiği bu korkunç manzaradan kurtulmak istiyorsa, başına gelen felaketlerin dinmesini arzuluyorsa, gerçekten huzur arayışındaysa o zaman İslam dininin gösterdiği yolu takip etmeli ve daima barışı istemelidir. Nefretin daima nefreti artıracağını, kinin daima felaket getirdiğini, savaşların savaşla sona eremeyeceğini unutmamalıdır. Rabbimiz’in “Hepiniz topluca barış ve güvenliğe girin” hükmüne göre daima barış yolunu tercih etmelidir. Bu, sadece Müslümanların değil, vicdanı ve aklı güçlü olan her insanın en büyük sorumluluğu olmalıdır.
Savaş provokasyonlarının, savaşlardan karlı çıkacak küçük bir topluluğun menfaati için kullanıldığı unutulmamalıdır. Savaşlar en fazla masumları vurur, provokatörler ise bombaların atıldığı o sıcak bölgeden uzakta, çoğunlukla kendi rahatlarının peşindedirler. Ezilen mazlumlar umurlarında bile değildir.
Uzaktan, “barış istemiyoruz, intikam alalım” diyen bir kısım klavye mücahitleri de sahte bir kahramanlığın parçası görünümü vermeye çalışırlar. Bu kişiler çoğunlukla “sessiz kalmadım” diyerek vicdanlarını rahatlatma peşindedirler. Ne de olsa o sıcak bölgede bombaların ve tehdidin altında olanlar kendileri değildir. O bölgedeki halkın barış, huzur ve güvenlik ihtiyacı içinde olduklarını umursamazlar bile. Aklı başında insanlar, çatışmaların ortasındaki mazlum halk adına kurgulanan bu oyuna gelmemelidirler.
İşte bunun için vicdanlı insanların yapmaları gereken tüm güçlerini barış için kullanmaları, tüm üsluplarının barışa ayarlı olmasıdır. Barışı isterken ve savunurken, barışı temelinden yıkabilecek tepki ve söylemlere izin vermemelidirler. Barışın özel üslubunda yıkıcılık olmamalı, tam tersine uzlaşının yolları aranmalıdır. Karşı tarafın öfkesi kabadayılıkla değil, sakinleştirici güzel bir dille dindirilmelidir. Bunu yapabilecek erdemli kişilere şu an her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır.
Bu olmazsa barış için dua olmaz. Bu olmazsa, İslam’ın emrettiği huzur ve güvenlik dünyaya yayılamaz. Bu olmazsa, radikaller daha radikalleşir, öfkeli sesler daha fazla duyulur olur. İşte o aşamada artık savaşların önüne geçilemez. Bunu engelleyebilmek için, öfkeli topluluklar arasında bile “barış üstündür” diyebilecek erdemli insanlara ihtiyaç vardır.
Kimileri öfkesine gerekçe olarak zulüm yapanları gösterir. Oysa zulmedeni de eğitmenin şartı barış dilidir. Bir saldırganı lanet, öfke ve taşkınlık sadece daha fazla saldırganlaştırır. Fakat aynı saldırgan, barışın özel dili ile eğitilebilir, saldırganlaşma gücünü yitirebilir ve barışa eğilim gösterebilir. Zulüm, sadece ve sadece özel insanların itinalı eğitimi ile son bulabilir.
Herkesin öfke için yanıp tutuştuğu, medyada ölüm çığlıkları atıldığı bir dönemde elbette bunu sağlamak zordur. Fakat güzellikler daima azim ve zorluklarla birlikte gelmiştir. Allah, barış için gösterdiğimiz sabrı görmek ister. Allah mazlumları korumamızı ister. Eğer dünyada daha fazla çocuk ölmesin, mazlumlar yerlerinden edilmesin diye ortak bir hedefimiz varsa, izlememiz gereken yolun da ortak olması şarttır.
Aklı başında, vicdanlı ve duyarlı insanlar, dünyanın her yanında barışın inşa ve telkin edilmesi için bu yepyeni üslubu kullanmalıdırlar. Bunun, kirli düzenleri yok etmek, masumları koruyabilmek için mutlak gücü olduğuna inanmalıdırlar. Kuşkusuz ki Allah’ın yardımı onların yanındadır.
Adnan Oktar'ın Arab News, Bosnia Times ve Riyadh Vision'da yayınlanan makalesi:
http://www.arabnews.com/news/columns/607641
http://www.thebosniatimes.com/en/need-special-language-peace/
http://www.riyadhvision.com/2014/08/18/need-special-language-peace-harun-yahya/