Habertürk Televizyonu’nda Sayın Atilla Yeşilada’nın hazırlayıp sunduğu "Yeşil Hat" programının 6 Eylül 2003 tarihinde yayınlanan bölümünde Mars gezegeni konu edildi. "Mars’a Yolculuk, Hayaller ve Gerçekler" ismini taşıyan bölümde, Dünyamızla arasındaki mesafe bundan birkaç gün önce minimuma inen Mars gezegeniyle ilgili çeşitli bilgiler aktarıldı. Programda Mars’ta yaşam olup olamayacağı konusunda spekülasyonlar yapıldığı sırada son derece önemli bir yanılgı ortaya kondu.
Sayın Yeşilada, programın bu kısmında, önce gezegenleri meydana getiren maddenin kompozisyonu açısından Dünya ile Mars arasında benzerlikler bulunduğuna dikkat çekiyordu. Bu benzer kompozisyonlara karşın yeryüzünde yaşam bulunması ise Yeşilada’ya göre tesadüflere dayalı bir çelişkiden başka birşey değildi. Çünkü Yeşilada Mars’ın birşeyler kaçırdığını, yeryüzünün ise bazı evrimsel gelişmeleri başararak canlı bir gezegen haline dönüştüğünü iddia ediyordu.
Kısacası Yeşilada yeryüzündeki yaşamın "evrim"le ortaya çıktığını savunmaktadır.
Ancak Sayın Yeşilada yanılmaktadır. Bu yazıda, Yeşilada’nın neden yanıldığını bilimsel kanıtlarla açıklayacağız.
Atilla Yeşilada’nın yeryüzündeki yaşamın kökenine dair iddiası, hiçbir bilimsel kanıta dayanmayan, sadece felsefi nedenlerle savunulan "rastlantı" mantığının bir uzantısıdır. Bu felsefeye göre hem Mars’ta yaşam bulunmaması hem de dünyanın dörtte üçünün sularla kaplı, atmosfere sahip, milyonlarca canlı türünü barındıran eşsiz bir gezegen olması aynı faktöre dayanır: Rastlantı.
Şimdi bu rastlantı faktörünün yeryüzünde yaşam meydana getirip getiremeyeceği konusunu modern bilimin bulguları ışığında ele alalım.
Tesadüfler herhangi bir akıl ve plan içermeyen, doğa kanunlarına dayalı olaylardır. Yeryüzünde yaşamı destekleyen şartlar incelendiğinde ise rastlantıya dayanmanın tamamen yanlış olduğu anlaşılır. Çünkü ne evren, ne de yaşam rastlantıların sonucudur.
Evrenin başlangıcını oluşturan Big Bang’de (Büyük Patlama) son derece kesin bir ayar söz konusudur. Bu patlama o kadar "dengeli" bir şekilde gerçekleşmiştir ki, ABD’nin ünlü bilim dergisi Science, bu dengeyi bir kalemi sivri ucu üzerinde bir milyar yıl sonra da durabilecek biçimde yerleştirmeye benzetmektedir .(1) Bu denge, astronomik ölçülerde bir "hassas ayar" ortaya koymakta ve evrenin rastlantıların eseri olarak değil, tasarımla ortaya çıktığını göstermektedir. Günümüzün ünlü fizikçilerinden Paul Davies bu gerçeği şöyle belirtir
"Çok küçük sayısal değişikliklere hassas olan evrenin şu andaki yapısının, çok dikkatli bir bilinç tarafından ortaya çıkarıldığına karşı çıkmak çok zordur... Doğanın en temel dengelerindeki hassas sayısal dengeler, kozmik bir tasarımın varlığını kabul etmek için oldukça güçlü bir delildir." (2)
Evrendeki bu kusursuz tasarım yeryüzü ölçülerinde de açıkça görülmektedir. Yeryüzünde yaşamı destekleyen ve bilinen uzayda başka hiçbir gezegende bulunmayan olağanüstü dengeler söz konusudur. Örneğin yerçekimi eğer daha güçlü olsaydı, dünya atmosferi çok fazla amonyak ve metan biriktirir, bu da yaşamı olumsuz etkilerdi. Eğer daha zayıf olsaydı, dünya atmosferi çok fazla su kaybeder, canlılık mümkün olmazdı. Güneş’e uzaklık eğer daha fazla olsaydı, gezegen çok soğur, atmosferdeki su döngüsü olumsuz etkilenir, gezegen buzul çağına girerdi. Buna karşın daha yakın olsaydı, gezegen kavrulur, atmosferdeki su döngüsü olumsuz etkilenir, yaşam imkansızlaşırdı. Yerkabuğu eğer daha kalın olsaydı, atmosferden yerkabuğuna çok fazla miktarda oksijen transfer edilirdi. Tam aksine daha ince olsaydı, hayatı imkansız kılacak kadar fazla sayıda volkanik hareket olurdu.
Yeryüzünde bu saydıklarımızın yanısıra yaşamı destekleyen daha birçok hayati önemde denge vardır (Bkz. Harun Yahya, "Evrenin Yaratılışı") Bu dengeler modern bilimde önemli bir ilkenin doğuşuna da yol açmıştır. Bilim adamlarının bu dengeleri birer birer ortaya çıkarmasıyla birlikte evrenin insan yaşamını destekleyecek şekilde tasarlandığı görüşü yaygınlık kazanmıştır. (Antropik İlke)
|
Modern bilim, evrende ve yeryüzünde üstün bir tasarım olduğuna dair her geçen gün yeni bir bulgu ortaya koymaktadır. Bilim adamları bu tasarımın rastlantıların ürünü olamayacağını, tüm bunların ardında yaratıcı bir Akıl bulunduğunu sık sık ifade eder olmuşlardır. 1986 Nobel ödülü sahibi fizikçi Carlo Rubbia bu gerçeği şöyle özetlemektedir:
"Fizik ve biyoloji kanunlarındaki uyum ve akılla karşılaşan birisinin düzenleyici bir aklın varlığını kabul etmemesi imkansızdır." (3)
Tüm bunlar göstermektedir ki, modern bilimin evrenin ve yaşamın kökeniyle ilgili bulgularında Sayın Yeşilada’nın sözünü ettiği türden "kazalara" yer yoktur. Evrendeki tasarım, üstün akıl sahibi bir Yaratıcı’nın varlığını göstermektedir. Kuşkusuz bu durum İlahi kaynaklarda bildirilen bir gerçeği kanıtlamakta ve evreni Allah’ın yarattığını bir kere daha kanıtlamaktadır.
Sayın Yeşilada’nın Stüdyosuna Dayalı Bir Örnek
Sayın Yeşilada burada anlattığımız bilimsel gerçeği, basit bir gözlem ve akıl yürütme yoluyla da bulabilir.
Program çekimleri için Habertürk televizyonu stüdyolarına gelen Sayın Yeşilada doğal olarak birtakım ayarlamalarla karşılaşıyordur. Bunlar üzerinde biraz düşünelim ve stüdyoya genel bir bakış atarak ortaya şöyle bir tablo koyalım:
Sunucunun masasına doğru yöneltilmiş spot ışıklar belli mesafe ve konumda yerleştirilmiştir. Işıkların şiddetinin de özel olarak ayarlandığı hemen görülebilir. Program çekimi için belli açıyla yöneltilen ışıklar, ortamı aydınlatacak ancak gözü almayacak şiddette ayarlanmıştır. Benzer bir ayarlama stüdyonun ısısı için de geçerlidir. Eylül ayında canlı olarak sunulan bu programda sunucunun program sırasında sıcaklıktan rahatsız olmaması için klimalar yerleştirilmiş, ısı belli bir seviyede sabitlenmiştir.
Isı ve ışığın yanısıra başka ayarlamalar da söz konusudur. Sunucunun program sırasında ortaya çıkabilecek ihtiyaçları hesaplanmış, masaya bir bardak su bırakılmıştır.
Şimdi bu tabloyu gören birinin neler düşüneceğini değerlendirelim. Elbette bu ayarlamaları gören herkes bunların ardında bilinçli insanların, yani yönetmenin ve diğer görevlilerinin bulunduğunu hemen kavrar. Hiç kimse masa, sandalye, spot ışıklar, kamera, klima gibi eşyaların bu ortamda kaza eseri ortaya çıktığını ve program için uygun şartlar meydana getirdiğini savunmaz.
Yeryüzündeki ayarlamalar ise Sayın Yeşilada’nın stüdyosundaki ayarlamalardan çok daha karmaşıktır. Atmosferin yapısı ve iklim olayları, gezegenlerin konumu, suyun varlığı, Dünya"nın koruyucu tabakaları gibi sayısız faktör büyük bir uyum içinde biraraya getirilmiş ve çok sayıda canlı türünün yaşaması için uygun bir ortam oluşturulmuştur. Yeryüzünü, ölü birer kaya yığınından farksız olan diğer gezegenlerden ayıran ve Mavi Gezegen ismiyle de çağırmamızda rol oynayan faktörlerin hepsi bu ayarlamaların bir göstergesidir.
Sayın Yeşilada’nın stüdyosundaki düzenin bir tasarımcı gösterdiği gibi, yeryüzündeki tasarım da bir tasarımcının varlığını gösterir. Şüphesiz yeryüzünü eksiksizce tasarlayan, bir diğer deyişle yaratan Yüce Allah’tır.
Sayın Yeşilada’ya bu bilimsel gerçeği dikkate almasını öneriyor, evrenin ve yaşamın meydana gelişinin rastlantı eseri gerçekleştiği yönündeki boş inançtan vazgeçmesini tavsiye ediyoruz.