Yeryüzünde başka hiçbir bölgede Akdeniz’deki kadar fazla devlet ve medeniyet kurulmamıştır. Bugün Akdeniz’e kıyısı olan 23 ülke bulunmakta. Bu tarihi ve coğrafi olarak stratejik denizin günümüzdeki durumunu özetleyen ifade ise “Akdeniz’in Deniz Felaketi!”
Akdeniz’i çevreleyen ülkeler içeride ve dışarda ayrı ayrı problemler yaşarken, insanlığı da yakından ilgilendiren bir ortak problemleri var; “Göç”.
Göçmenler, Sahraaltı ve Kuzey Afrika’dan ölümü göze alarak imkânsıza yakın bir hedefin peşine düşüyorlar, bu riski göze almalarının da hayati nedenleri var.
Bunlar; göçmenlerin yaşamlarını sürdürdükleri bölgelerdeki yokluk, işsizlik, istikrarsızlık, salgın hastalıklar, iklim değişikliği sonucu oluşan kuraklık, iç savaşlar, daha net ifadeyle can korkusu...
Afrika, Sahraaltı Afrika ve Kuzey Afrika’dan Avrupa’ya 3 göç yolu var. Göçmenlerin, Mali, Gambiya ve Senegal gibi ülkelerden İtalya ve İspanya’ya gittiği yola “batı rotası” deniyor. Nijerya, Gana ve Nijerli göçmenler orta Akdeniz rotasını kullanıyor. Somali, Eritre, Sudan ve Mısırlı göçmenler ise doğu Akdeniz’den Avrupa’ya geçmeye çalışıyorlar.
Bugün gelinen aşamada ise, Akdeniz’in deniz felaketinin iki tarafı var. Bir taraf göçmenlerin ulaşmayı hedefledikleri fakat göçmenleri istemeyen AB ve son dönemde göçmenlerin yola çıkış noktası olan kontrolsüz Libya.
Libya’da yeniden kurulamayan devlet yapısı ve karışıklıklar güç savaşlarını getirdi. Ortada güçlü bir devlet yapısı olmayınca da insan kaçakçılarına gün doğdu. Özellikle sınır güvenliğinin olmaması Afrika’dan Libya’ya ve devamında Avrupa’ya geçişi kolaylaştırdı.
Bugün itibarıyla Libya’da yaklaşık 1 milyon kişinin Avrupa’ya göç etmek için beklediği biliniyor.
“Akdeniz’in Deniz Felaketi!”
Fransız Bilimsel Araştırma Merkezi’nin verdiği sayılara göre ise 1993-2014 arası, 29 bin 917 göçmen Avrupa yolunda hayatını kaybetti.
Arap Baharı’nın başladığı 2011 yılında Akdeniz’de hayatlarını kaybeden göçmenlerin sayısı 1.500 ila 1.900 arasında iken 2014 yılında bu sayı 3.500’ü buldu. Nisan 2015 yılında Nisan ayı itibarıyla bu sayı 1500’e ulaşmış durumda.
Ülkeler arasında sınırların bulunmadığı ve bütünleşme sürecini oldukça ilerletmiş olan AB, konu kaçak göçmenler olduğunda ortak bir paydada buluşamıyor, çünkü her bir üye devletin kendi ulusal çıkar ve öncelikleri var.
Avrupa Birliği göçmen sorununa bakışı, olayı kökten çözmek yerine göçmenlerin kendi topraklarına girmelerini engellemeye yönelik. Bunu da çok kısıtlı bütçelerle çözmeye çalışıyor.
Örneğin Akdeniz’de göçmen kayıplarına karşılık Triton operasyonlarıyla mücadele etmeye çalışırken ayrıca Akdeniz’in Avrupa’ya yakın kıyılarının 30 mil açıklarına varan bir alanda ise Frontex aracılığıyla oldukça kısıtlı bir bütçeyle kurtarma operasyonları düzenliyor. 2005 yılında faaliyete başlayan Frontex’in görevi, göçmenlerin kontrolsüz olarak deniz, kara ve hava sınırlarından Avrupa sınırlarına girmelerini önlemek.
AB göçmenlere yönelik operasyonlarda parasızlıktan dem vururken bir yandan da farklı alanlarda para harcamaya devam ediyor. Birkaç örnek vermek gerekirse İngiliz konseyi bir sihirbazlık gösterisi için 19.000 £ harcarken, Sanat Konseyi de ışıklarla süslenmiş bir çöp konteyneri için 95.000 £ harcayabiliyor. Bakanlar ve resmi görevliler yılda 3 milyon £’lık bisküvi yerken, Avrupa Komisyonu özel jetler için 249,000 € harcıyor.
Akdeniz’in Deniz Felaketinin sonlanması için yapılması gereken ana vatanlarından göç ederek AB’ye sığınmak isteyenlere karşı bir set çekmek olmamalı. İnsanlar bu setlere son nefeslerinde ulaşabiliyorlar ve artık geri dönebilecek takatları da kalmamış oluyor. Sonuç da ne yazık ki ölüm.
Mühim olan yokluk, açlık ve savaşlar arasında sıkışmış bu mazlum insanlara çözüm gösterebilmek. NATO ve BM başta olmak üzere uluslararası kurumların ve büyük devletin ortak kararıyla Libya’da ve belirlenecek başka ülkelerde güvenli bölgeler oluşturmak bu çözümlerden biri olabilir.
Bu insanlara can güvenliklerini sağlayabilecek ortam hazırladıktan sonra, bir yandan da söz konusu ülkelerde düzenin yeniden sağlanması, devlet otoritesinin temin edilmesi, kalıcı barışın sağlanması için adımlar atılmalıdır.
Unutmamak gerekir ki, bu insanların Avrupa’ya ulaşmaktaki amacı keyfi değildir. İstatistik raporlarında sayılar olarak ifade edilen rakamlar gerçek hayatta insan canına karşılık gelmektedir. Bu canların korunmasında ise tüm ülkeler eşit sorumluluğa sahiptir.
Adnan Oktar'ın MBC Times & News Rescue'da yayınlanan makalesi:
http://www.mbctimes.com/english/tragedy-on-the-mediterranean-sea
http://newsrescue.com/tragedy-on-the-mediterranean-sea/#axzz3bzyrtPZI