Yaşayan Fosiller |
140 milyon yıllık kaplumbağa fosili ve günümüzde yaşayan canlısı Dönem: Kretase dönemi |
Fosiller, canlıların milyonlarca yıl önce nasıl bir görünüme sahip olduklarını gösteren en önemli bilimsel kaynaklardır. Kayaların bu kadar detaylı şekil alıp, canlıları en ince ayrıntısına kadar göstermesi, Allah'ın bir harikasıdır. 140 milyon yaşındaki bu kaplumbağanın iskelet yapısı, kabuğunun şekli, kuyruğu, kafatası, en ince ayrıntısına kadar görülebilmektedir ve günümüzde yaşayan canlısıyla birebir aynı özelliklere sahiptir. Canlı milyonlarca yıldır hiç değişmemiş, ne yeni organ eklenmiş, ne de yeni bir uzvu çıkmıştır. İlk yaratıldığı andan itibaren nasılsa, bu kaplumbağalar günümüze kadar öyle gelmişlerdir. Bulunan her fosil ile kanıtlandığı üzere yeryüzünde, hiç bir zaman diliminde evrim yaşanmamıştır. |
Dönem: Oligosen dönemi |
Darwinistlerin, insanların sözde maymun benzeri bir ortak atadan türedikleri iddialarına dayanak göstermeye çalıştıkları bilgilerden biri de, bazı maymun türlerinin taklit kabiliyetleridir. Maymunlar, karşılarında gördükleri hareket ve tavırları taklit edebilme yeteneğine sahiptirler. Ama bu, günün birinde insana dönüşmelerini sağlamaz. Eğer böyle olsaydı zeki olduğu bilinen diğer hayvan türlerinin de zamanla insan olmaları gerekirdi. Örneğin papağanların maymunlara ek olarak, sesleri taklit ederek konuşma yetenekleri de vardır. Bu durumda, Darwinistlerin mantıksız iddialarına göre, papağanların insana dönüşme ihtimali çok daha yüksek olmalıdır. Resimdeki 36 milyon yıllık maymun kafatası fosili gibi sayısız bulgu, canlıların hep aynı kaldıklarını, hiç değişmediklerini ve bir başka canlıya dönüşmediklerini ispatlamışken, mantık dışı evrimci iddialarda ısrar etmek anlamsızdır. |
Dönem: Miosen dönemi |
Bir tür deniz kuşu olan penguenler, kutuplarda buz üstünde yaşayan en kalabalık topluluktur. Bu canlılar, yaklaşık -40C'lik bir ortamda yaşamak zorundadırlar. Ancak sahip oldukları özel donanımlar ile hiçbir sorun olmadan bu zorlu koşullarda yaşamlarını rahatlıkla sürdürürler. Penguenlerin vücutlarının büyük bölümü, sahip oldukları su geçirmez tüyleri sayesinde soğuktan korunur. Derilerinin altında bulunan kalın yağ tabakası ve tüyler, birlikte son derece iyi bir ısı izolasyonu sağlar. Penguenlere ait fosiller bize bu canlıların milyonlarca yıldır aynı beden yapısına sahip olduklarını göstermektedir. 10 milyon yaşındaki penguen fosili de bunun delillerindendir. Havada uçan kuşlar hafif olmak zorundadırlar, bu yüzden kemiklerinin içi boş olacak şekilde yaratılmıştır. Oysa penguenler derinlere dalabilmek için ağırlığa ihtiyaç duyarlar. İşte bu nedenle farklı bir yaratılışları vardır: Kemiklerinin içi doludur. Böylece rahatlıkla balıkların peşinden derin sulara dalabilirler. Bu, milyonlarca yıl öncesinde yaşayan pelikanlarda da aynı şekilde var olan bir özelliktir. Bunu bize gösteren en önemli kanıt ise fosillerdir. Burada görülen 10 milyon yıllık penguen fosili bu canlıların değişmeden günümüze kadar geldiklerini kanıtlamaktadır. Kendisini Darwinist bir ön yargı ile şartlandırmayan, akıl ve mantık sahibi herkes, canlılardaki yaratılış delillerinin bilinçsiz doğa mekanizmalarının ürünü olamayacağını kolaylıkla fark edecektir. Bütün canlıları yaratan Allah'tır. Bu deliller de Yüce Allah'ın sonsuz kudretini ve sanatını gözler önüne sermektedir. |
Dönem: Kretase dönemi |
Step kedisi, kedigiller ailesinden bir türdür. Bir ev kedisi büyüklüğündedir. 73 milyon yıllık step kedisi kafatası fosili üzerinde tespit edilen özellikler, günümüzde yaşayan step kedilerinin on milyonlarca yıl boyunca hiç değişmediklerini ortaya koymuştur. Kafatası üzerinde canlının evrim geçirdiğini gösteren tek bir delil bile bulmak mümkün değildir. Step kedileri evrim teorisini yalanlayan sayısız türden bir tanesidir. Resimde fosilin günümüzdeki türdeşleriyle birebir aynı özelliklerde olan çene ve diş yapısı bütün detaylarıyla net olarak görülmektedir. |
Dönem: Oligosen dönemi |
Dinozorların Sessiz Gecesi kitabının yazarı, evrimci Hoimar Von Ditfurth şöyle söylemektedir: "Geri dönüp baktığımızda, neredeyse ızdırapla aranan o geçiş biçimlerini bir türlü bulamamış olmamıza şaşırmamamız gerektiğini anlıyoruz. Çünkü büyük olasılıkla böyle bir ara aşama hiç var olmadı. ("Wasserstoff, "Secret Night of the Dinosaurs", Vol. 2 (pp. 22-23 in Turkish edition). Von Ditfurth, evrimcilerin içinde bulunduğu durumu kendince kurtarmaya çalışarak, her ne kadar "büyük olasılıkla" diye ifade etmiş olsa da, ara aşama diye bir sürecin hiç yaşanmamış olduğu net bir gerçektir. Canlılık tarihi, aşama aşama oluşan varlıkların değil, tarihin her döneminde tüm yapı ve uzuvlarıyla eksiksiz olarak bir anda ortaya çıkan ve varlığını devam ettiren mükemmel canlıların izleriyle doludur. Bu izlerden biri de, resimdeki 31 milyon yıllık Tazmanya canavarı kafatasıdır. |
Dönem: Kretase dönemi |
Darwin'in insanlarla maymunların ortak bir atadan geldikleri tezi, ortaya ilk atıldığı dönemde de sonraki dönemlerde de bilimsel bulgularla desteklenemedi. O zamandan bu yana, yaklaşık 150 yıldır, insanın evrimi masalını desteklemek için gösterilen bütün gayretler sonuçsuz kaldı. Elde edilen fosiller, maymunların hep maymun, insanların da hep insan olarak var olduklarını, maymunların insanlara dönüşmediklerini ve maymunla insanın ortak bir ataya sahip olmadıklarını ispatladı. Fosil kayıtlarının kendilerini hayal kırıklığına uğratması ve içinde bulundukları delilsizlik karşısında, evrimcilerin yaptıkları tek şey, hiçbir gerçekliği olmayan kafataslarını tekrar tekrar sıralamak, sahteliği çoktan belgelenmiş fosiller üzerinde spekülasyonlar yapmak oldu. Ancak resimdeki 87 milyon yıllık jaguar kafatası fosili gibi fosiller bu spekülasyonları tamamen geçersiz kılmaktadır. Hiçbir canlının kafatasında on milyonlarca yıl boyunca en küçük bir değişiklik olmadığı gibi, maymunlarda ve insanlarda da evrimsel bir değişiklik olmamıştır. |
Dönem: Kretase dönemi |
Allah'ın sanatı eşsizdir. Bu sanat yeri, göğü ve tüm varlık alemini kaplamıştır. Allah'ın üstün ve muhteşem yaratması, yoktan var ettiği her varlıkta tecelli etmektedir. Allah'ın benzersiz yaratışını kavrayamayan evrimciler, canlıların kökenine dair birçok senaryo ortaya koyarlar. Ancak bu senaryolar, bilimin hiçbir dalı tarafından teyit edilmemiştir. Darwinizm'e en ciddi darbe indiren bilim dallarından biri ise paleontoloji olmuştur. Elde edilen milyonlarca fosil, evrimin yaşandığına dair en küçük bir iz bile taşımamaktadır. Bugün doğada gördüğümüz kızıl pandalardan hiçbir farkı olmayan resimdeki 67 milyon yıllık kızıl panda kafatası fosili de bu gerçeği teyit etmektedir. |
Dönem: Kretase dönemi |
Pelikanlar, ılıman bölgelerde, çoğunlukla toplu halde yaşar ve koloniler halinde yuvalanırlar. Hiç güç sarf etmeden kanatları açık bir biçimde su yüzeyinin hemen üstünde uzun süre süzülerek uçabilen pelikanların çok özel ve büyük kanatları vardır. Tüy yapılarından, içi boş hafif kemiklerine kadar pelikanların bedenlerindeki her detay kusursuzdur. Bu mükemmel yapılar onların su üzerindeki ince bir hava tabakası üzerinde bile tutunarak süzülebilmelerini sağlar. Resimde görülen pelikan fosili bu yapıların 75 milyon yıldır aynı şekilde var olduğunu bize göstermektedir. Pelikanların uçmasını sağlayan muhteşem yapılar, Boeing'in uçak mühendislerini harekete geçirmiş ve pelikanınki gibi dev kanatlara sahip bir uçak yapmayı düşünmüşlerdir. Allah doğada yarattığı örneklerle insanlara yaratma sanatını tanıtmakta ve üzerinde düşünülmesini istemektedir. |
Dönem: Kretase dönemi |
Foklar, büyük göz çukurlarına ve özel burun sistemine sahip canlılardır. Bu canlının 68 milyon yıl önceki haliyle günümüzdeki halinin aynı olduğunu, milyonlarca yıl boyunca hiç değişmediğini görmek, Yaratılış gerçeğini gösteren büyük bir delildir. Nitekim canlının fosili detaylı incelendiğinde, günümüzde var olan fokların, aynı şekilde 68 milyon yıl öncesinin denizlerinde var olduğunu görürüz. İşte bu ve bunun gibi sayısız delil, evrim teorisinin tarihin tozlu sayfalarına gömülmekte olduğunu belgelemektedir. Fosil oluşumu esnasında, kemikler ve dişler gibi sert yapılar, yumuşak dokulara kıyasla, daha kolay muhafaza edilir. Yumuşak doku yok olurken, kemiksi yapılar uzun dönemler içinde inorganik yapılara dönüşürler. Diğer bir deyişle canlı kemik dokusunun mineralleri, kayalardaki inorganik minerallerle aynı yapıya sahip olur. Böylece on milyonlarca yıl önce yaşamış canlılar, en ince detaylarına kadar korunurlar. Resimlerde de, 68 milyon yıllık fok dişlerinin yapısal detayı ve kemik dokusunun iç yapısı görülmektedir. Bundan on milyonlarca yıl önce yaşamış canlılar da, tıpkı bugünkü canlılar gibi mükemmel bir kemik dokusuna ve yapısına sahiptirler. |
Dönem: Pliosen dönemi |
Pandaların hep panda olarak var olduklarını gösteren bu fosil, canlıların evrimi iddialarını yalanlamaktadır. Bugüne kadar pandaların, sözde ortak atasını gösteren veya günümüzdeki hallerini alana kadar farklı ara aşamalardan geçtiklerini kanıtlayan bir tane bile fosil bulunmamıştır. Bulunan her fosil, yaşı kaç olursa olsun, günümüzdeki pandaların sahip oldukları özelliklerin aynısını taşımaktadır. Bu gerçek karşısında Darwinistler açıklamasız kalmaktadırlar. |
Dönem: Miyosen dönemi |
Darwinistlerin tuzakları, insanları aldatma yöntemleri, artık bir anlam taşımamaktadır. İnsanlar, Yaratılış gerçeğini açıkça gösteren Yaratılış Atlası gibi kitaplar, canlıların hiçbir değişim geçirmediklerini belgeleyen sayısız fosil örneği gibi deliller karşısında tüm varlıkların yoktan yaratılmış olduğunu net olarak görmüşlerdir. Darwinist aldatmaca deşifre olmuş, etkisini yitirmiştir. 6.3 milyon yıllık bu leopar kafatası fosili, canlıların değiştiğine dair hikayelerin tümüyle geçersiz olduğunu görmek için yeterli bir delildir. |
80 milyon yıl önce yaşamış yabani kedilerin diş yapılarıyla, günümüzde yaşamakta olanların diş yapıları arasında hiçbir fark yoktur. |
Dönem: Kretase dönemi |
Darwinizm'in sahte ilahı kör tesadüflerdir. Darwinistler, kör tesadüflerin cansız maddeleri canlı varlıklara çevirebileceğine, canlı türlerini birbirine dönüştüreceğine inanırlar. Bu batıl inanç, tam 150 yıl boyunca bir gerçek gibi sunulmuş, adeta bir din gibi anlatılmıştır. Ancak artık bu batıl inanış tamamen çökmüştür. Elde edilen sayısız fosil, canlıların yoktan var olduklarını ve hiçbir şekilde evrim geçirmediklerini kanıtlamaktadır. Evrim teorisinin savunulabilecek bir yönü kalmamıştır. Resimde görülen yabani kedi kafatası fosili, Allah'ın yarattığı sayısız delilden bir tanesidir. 80 milyon yıllık bu fosil, canlının milyonlarca yıldır değişmediğini, dolayısıyla Darwinist iddiaların tümünün yalan olduğunu ilan etmektedir. |
Kuşların ve diğer |
Dönem: Kretase dönemi |
125 milyon yıl önce yaşamış, sık rastlanan gagalı kuşlardan biri olan Confuciusornis'in dişleri yoktur, gagası ve tüyleri ise günümüz kuşlarıyla aynı özellikleri göstermektedir. İskelet yapısı da günümüz kuşlarıyla aynı olan bu kuşun kanatlarında pençeler bulunmaktadır. Ayrıca kuyruk tüylerine destek olan "pygostyle" isimli yapı bu kuşta da görülmektedir. Bütün bunlar günümüzde yaşayan kuşlarda da var olan özelliklerdir. Bu ve benzeri fosiller, farklı kuş türlerinin birbirlerinden evrimleştiklerini göstermez. Aksine, günümüz kuşlarının ve Archæopteryx benzeri bazı özgün kuş türlerinin beraberce yaşadıklarını ispatlamaktadır. Bu kuşların bazılarının, örneğin Confuciusornis veya Archæopteryx'in soyları tükenmiş, günümüze ancak belli sayıda kuş türü gelebilmiştir. Soyu tükenen kuşlar evrimciler tarafından spekülasyon konusu haline getirilmeye çalışılmaktadır. Ancak Darwinistlerin çabaları nafiledir çünkü fosil kayıtlarında çok detaylı olarak görüldüğü gibi Confuciusornis günümüz kuşlarından farksızdır. Kuşların ve diğer uçucu canlıların kara canlılarından evrimleştiğine dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Aksine, sahip oldukları kompleks yapılar ve bunların fosil kayıtlarında aniden ortaya çıkışı, tüm bu canlıların gerekli uçuş sistemleriyle birlikte yaratıldıklarını göstermektedir. |
125 milyon yıllık kuş fosili, Confuciusornis Sanctus |
Kuşların evrimi hikayesi, biyolojik veya paleontolojik kanıtları olan tutarlı bir tez değil, Darwinist ön yargılardan kaynaklanan tamamen hayali ve gerçek dışı bir iddiadır. Bazı uzmanların bilimsel bir gerçekmiş gibi söz etmeyi sevdikleri kuşların evrimi iddiaları, felsefi nedenlerle ayakta tutulan bir masaldan ibarettir. Fosillere baktığımızda çok somut bir gerçekle karşılaşırız: Evrim hiçbir zaman yaşanmamıştır; tüm canlılar, kendilerine has vücut yapılarıyla, hiçbir evrimsel ataya sahip olmadan fosil kayıtlarında aniden belirmişlerdir. Yani fosiller, evrimin hiçbir zaman yaşanmadığını göstermektedir. Özellikle de kuşlar, fosilleri çok iyi korunduğu için, evrim iddialarını çürüten deliller açısından oldukça zengindir. Bilimin gösterdiği gerçek, kuşlardaki kusursuz yaratılışın sonsuz bir aklın eseri olduğu, yani kuşları Yüce Allah'ın yarattığıdır. |
Evrim senaryosunun iddialarından biri de kuşları kapsamaktadır. Bu senaryoya göre sudaki canlılardan -amfibiyenlerden- bir kısmı sürüngenlere dönüşüp tam bir kara hayvanı haline gelmiştir. Bu canlılardan bir kısmı da kuşlar grubunu oluşturmuşlardır.
Evrimci iddialara göre kuşlar, günümüzden yaklaşık 150-200 milyon yıl önce, sözde sürüngen atalarından türemişlerdir. Kuş adayı olan bu hayali canlılar, tam birer kuş olana kadar aşama aşama yeni özellikler kazanmışlardır. Dolayısıyla uçma yeteneği de senaryo gereği aşama aşama bugünkü mükemmel halini almıştır. Ancak evrimcilerin yaşadıklarını varsaydıkları yarı kuş-yarı sürüngen canlıların izine -1.5 asırdır süren çabalara rağmen- hiçbir yerde rastlanmamıştır. Yeryüzü katmanlarında yarısı pul yarısı tüy kaplı derileri olan ya da tek kanatlı veya yarım kanatlı ara geçiş formlarına rastlanmadığı gibi, iddiaların tersine sadece mükemmel yapılardaki, kusursuz, tam canlılara ait fosiller bulunmuştur.
Elbette ki bu durum evrimcilerin iddiaları açısından son derece düşündürücüdür. Çünkü bu bilim dışı hikayeyi doğrulayan hiçbir delil olmamasına rağmen, evrimciler bu iddialarını ısrarla sürdürürler; bir gün bu hayallerinin gerçek olacağı umudunu taşırlar. Evrimcilerin bir türlü gerçekleşmeyen hayallerine destek sağlama çabaları, ilerleyen bölümlerde detaylı olarak değineceğimiz çarpıtmalardan, taraflı yorumlardan öteye gidememiştir.
Yıllar boyunca sürüngenlerin kuşa dönüştüğü masalının sözde delili gibi gösterilmeye çalışılan Archaeopteryx evrimcilerin halkı nasıl yanıltmaya çalıştıklarının bir örneğidir. Archaeopteryx 150 milyon yıllık bir kuş fosilidir. Bu kuşun bazı sürüngen özellikleri gösterdiği ve bu yüzden sürüngenler ile kuşlar arasındaki "kayıp halka" olduğu iddia edilmiştir. Ancak Archaeopteryx'in tam bir uçucu kuş olduğunu gösteren tüm bilimsel bulgular bu iddiayı geçersiz kılmıştır. Archæopteryx'in gerçek anlamda uçabilen bir kuş olduğunun en önemli kanıtlarından bir tanesi de hayvanın tüylerinin yapısıdır. Archæopteryx'in günümüz kuşlarınınkinden farksız olan asimetrik tüy yapısı, canlının mükemmel olarak uçabildiğini göstermektedir. |
DİNO- KUŞLAR SADECE HAYAL ÜRÜNÜDÜR HAYALİ ÇİZİMLER |
(1) Fosil kayıtlarında çok sayıda örneklerini gördüğümüz tam bir dinozor. (2, 3, 4) Böyle yarı gelişmiş canlıların geçmişte yaşadıklarına dair en ufak bir delil yoktur. (5) Binlerce örneğini gördüğümüz tam bir kuş. |
Evrimcilerin, kuşların dinozorlardan evrimleştiklerini ispatlayabilmeleri için, yukarıdaki resimlerde görülen sözde ara geçiş formlarının fosillerini bulmuş olmaları gerekirdi. Ancak, fosil kayıtlarında dinozorlara ve kuşlara ait birçok fosil bulunmasına rağmen, hayali dino-kuşlardan eser yoktur. Evrimcilerin iddiasına göre çok sayıda rastlanması gereken yarı sürüngen-yarı kuş özellikleri taşıyan kusurlu, eksik organlı garip canlıların hiçbiri yeryüzü katmanlarında yer almamaktadır. Fosil kayıtlarında bulunan canlılar hep kusursuz ve tamdırlar. Hiçbiri bu resimlerde görüldüğü gibi ara aşamada değildir. Bu gerçek, evrimin hiçbir zaman yaşanmadığının önemli bir delilidir. Evrimcilerin "ara geçiş formu çıkmazı", kuşların kökeni için de söz konusudur. Evrimcilerin iddialarına göre kuşlardan evvel, "tek kanatlı", "yarım kanatlı" canlıların yaşamış olması gerekmektedir. Oysa böyle canlılar yaşamış olsaydı, fosil kayıtlarının bunu destekliyor olması gerekirdi. Ancak evrimci senaryoların kahramanı bu canlılar, hayali çizimlerden ve hiçbir bilimsel delile dayanmayan haberlerden öteye gidememiştir. Canlılar tarihin her döneminde bir anda ortaya çıkmışlar ve eksiksiz ve tam organlara sahip olmuşlardır. |
Yeryüzünde on binden fazla kuş türü yaşamaktadır. Bu kuşların her biri birbirinden farklı özelliklere sahiptir. Şahinin keskin gözleri, geniş kanatları ve sivri pençeleri vardır. Yüzlerce metre yükseklikte süzülürken, yukarıdan yavru bir tavşanı fark edebilecek kadar keskin gözlere sahiptir.
Birkaç yüz gramlık yağmur kuşları, her yıl kışı geçirmek üzere 4.000 kilometrelik yolu 88 saat boyunca kanat çırparak ve okyanus üzerinde rotalarını şaşırmadan katederler.
Tüylerin yapısı |
Uçucu kuşların tüyleri merkezi bir gövdeden çıkan tüy, tüycük ve kancalardan oluşur. Kenarlardaki tüycükler bu kancalarla adeta birbirlerine kilitlenirler. Bu kompleks tasarım kuşa güçlü, esnek ve su-geçirmez kanatlar kazandırır. Birbirine sanki bir fermuar gibi |
Günümüzde hangi kuş bilimciye sorsanız size bir kuş kanadının, kendine özgü en verimli uçuş şekline sahip olduğunu söyleyecektir. Örneğin şahin, avını hedef alan dalış uçuşu sırasında 300 km hızla uçmasına rağmen dengesi bozulmaz, hedefini şaşırmaz ve uçuş kontrolü mükemmeldir. Bazı kartallar ise aniden saatte 185 kilometre hızla avına saldırıp, sonra kanatlarını açarak, havada altı metrelik bir mesafede tamamen durabilmektedir. Avının peşinde olan bir kuş kilometrelerce yüksekte, avının üzerinde daireler çizebilir ve keskin gözleriyle onu izleyebilir. Aşağıya doğru aniden saldırırken gözleri odak noktasını kaybetmeden ve göz kırpmadan hedef için otomatik ayar yapar. Böyle bir uçuş için gözle kanatların, dolayısıyla beyin, sinir ve kas sistemlerinin birbirleriyle kusursuz bir uyum ve zamanlama ile çalışması gerekmektedir. Peki bu mükemmel koordinasyon nasıl mümkün olmaktadır? Tüm bu olağanüstü yapıların bilinçsiz doğa güçlerinin ürünü olamayacağı açıktır. Kuşlar herşeyin Yaratıcısı olan Rabbimiz'in kendilerine verdiği üstün özelliklerle uçarlar. |
Papağanlar ses taklidi yetenekleri ile en zeki birkaç canlıdan biridir. Papağanlar, çok farklı bir ses organı anatomileri olduğu halde -örneğin dişleri ve dudakları olmamasına rağmen- insanların çıkardığı seslere çok benzer sesler çıkarabilmektedirler.
Bilinen en küçük kuş olan sinek kuşu, uzun gagasıyla çiçek nektarları ve çiçeklerin içinde bulunan küçük böceklerle beslenebilir. Besin alabilmek için çiçeğin önünde havada asılı olarak kalması gerekir ve sahip olduğu özel yaratılışla bunu yapabilen tek kuş sinek kuşudur.
Baykuş ise ince ama keskin olmayan tüylerindeki özel yaratılış sayesinde, geceleri yaptığı av uçuşları sırasında tam bir sessizlik elde eder. Bugün baykuşun kanatları, hava türbülansını -gürültüyü- engellemesiyle bilim adamlarının taklit etmeye çalıştıkları tasarımlar arasında yerini almıştır.
3.5 metrelik kanatları ile en uzun kanat sahibi olan albatroslar yaşamlarının %92'sini açık denizlerde geçirirler ve neredeyse hiç karaya inmezler. Albatrosların çok uzun süre hiç durmadan uçabilmeleri ise, kanatlarını olabildiğince geniş açıp, kanat çırpmadan, hava akımlarını kullanmalarıyla mümkün olur.
Kuşların sahip oldukları özellikleri zaman içinde yavaş yavaş kazanmış olmaları mümkün değildir, çünkü böyle bir sürecin ara aşamalarında hayatta kalmaları imkansızdır. Nitekim evrimcilerin iddia ettikleri gibi aşama aşama mükemmelleşen bir canlı yoktur; aksine farklı canlı grupları, yeryüzü katmanlarında ilk belirdikleri andan itibaren şu anki mükemmel halleriyle bulunmaktadır.
Tüm bunlar, kuşların yaratıldığının bilimsel kanıtlarıdır. Bu kanıtlar, insanlara Kuran'da öğretilen bir gerçeği teyit etmektedir: Bu canlıları, sahip oldukları yeteneklerle ve buna uygun tasarımlarla yaratan, herşeyin Yaratıcısı olan Allah'tır. Kuran'da Allah "... O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur..."(Hud Suresi, 56) ayetiyle canlılar üzerindeki hakimiyetini bildirmektedir.
Kuşlar da sahip oldukları kusursuz özellikleriyle göklerin ve yerin Rabbi olan Allah'ın sanatının ve ilmininin örneklerini sergilemektedir.
125 milyon yıllık kuş fosili, Confuciusornis Sanctus |
Dönem: Kretase dönemi |
Evrim teorisi, kuşların küçük yapılı ve etobur theropod dinozorlardan, yani bir sürüngen türünden türediği iddiasındadır. Oysa hem kuşlarla sürüngenler arasında yapılan anatomik karşılaştırmalar hem de fosil kayıtları bu iddiayı yalanlamaktadır. Resimlerde görülen fosil, ilk örneği 1995 yılında Çin'de bulunan, Confuciusornis olarak adlandırılan soyu tükenmiş bir kuş türüne aittir. Confuciusornis'in 125 milyon yıllık fosili bu canlı hakkında bize çok önemli bilgiler vermektedir. Dişleri olmayan, gagası, tüyleri ve iskelet yapısı günümüz kuşlarıyla aynı özellikleri gösteren Confuciusornis'te uçuşta kuyruk tüylerine destek olan yapı da bulunmaktadır. Archæopteryx ile yaklaşık olarak aynı dönemde yaşamış olan Confuciusornis günümüzde yaşayan kuşlarla çok büyük benzerlik gösterir. Confuciusornis, kuşların evrimi senaryosunu kesin olarak yıkmıştır. Darwinistlerin kamuoyuna "en eski uçan dinozor" olarak lanse ettikleri bu fosil, gerçekte çok sık rastlanan gagalı bir kuş türüne aittir. 125 milyon yıl öncesinden günümüze kadar ulaşan Confuciusornis'in bütün özellikleri canlının evrimleşmediğini, ilk ortaya çıktığı andan itibaren uçucu bir kuş olduğunu bize göstermektedir. Milyonlarca yıl öncesinden günümüze ulaşan Confuciusornis benzeri fosiller dinozor-kuş evrimi senaryolarını kesin olarak geçersiz kılmaktadır. Evrimcilerin bu gerçeği kabullenmemekte direnmeleri, teorinin körü körüne savunulan bir iddiadan ibaret olduğunu ortaya koyması bakımından son derece önemlidir. Fosil kayıtları, canlı türlerinin hem bir anda ve tamamen farklı yapılarda ortaya çıktıklarını, hem de çok uzun jeolojik dönemler boyunca değişmeden sabit kaldıklarını göstermektedir. Canlıların evrim geçirmiş olmaları mümkün değildir, çünkü doğada onları evrimleştirebilecek bir mekanizma yoktur. Aşağıdaki 125 milyon yıllık fosilin de bize gösterdiği gibi fosil kayıtlarına baktığımızda bir evrim süreci ile değil, aksine evrime tümüyle ters bir tablo ile karşılaşırız. Tüm canlılar bir anda ortaya çıkmışlardır, Allah onları bugünkü halleriyle, eksiksiz olarak yaratmıştır. |
Kızıl kurtların, diğer tüm fiziksel özellikleri gibi, diş ve çene yapıları da on milyonlarca yıldır hiçbir değişikliğe uğramamıştır. |
Dönem: Eosen dönemi |
Resimdeki, 51 milyon yıl öncesine ait kızıl kurt kafatası, sahip olduğu mükemmel detaylarla bu canlılara ait özellikleri olduğu gibi yansıtmaktadır. Eğer böyle bir fosil örneği ortaya çıkmamış olsaydı, Darwinistler hiç kuşkusuz kızıl kurtların hayali evrimi üzerinde de sayısız senaryolar üretmeye devam ederlerdi. Sayısız sahte ara form öne sürer, sayısız masallar anlatırlardı. Fakat bu fosil örneği, Darwinist masallara geçit vermemektedir. Bu durum, diğer tüm canlılar ve insan için de geçerlidir. Darwinistler tarafından üretilen her senaryo, tümüyle yalan üzerine kuruludur ve bu artık herkesin kabul ettiği bir gerçek haline gelmiştir. |
Fosilin dişleri en ince detayına kadar milyonlarca yıldır muhafaza olmuştur. Güçlü çene yapısı ve yırtıcı dişler aslanların en bilinen özelliklerindendir. 82 milyon yaşındaki bu kafatasında da görüldüğü gibi milyonlarca yıl önce yaşamış aslanlar da bugünküler gibi güçlü dişlere ve kuvvetli bir çeneye sahiptir. |
Dönem: Kretase dönemi |
Darwinistlerin iddiasına göre, 82 milyon yıl öncesine ait bu fosilin, eksikliklerle, yarı gelişmiş organlarla dolu olması gerekirdi. Fosilin göz çukurlarında, çene yapısında, kulak yerlerinde pek çok pataloji olması lazımdı. Fakat durum hiç de böyle değildir. Resimdeki milyonlarca yıllık aslan kafatası mükemmel bir şekilde korunmuştur ve sahip olduğu detaylar, canlının kusursuz görünümde, tıpkı günümüzdekiler gibi bir aslan olduğunu göstermektedir. Darwinistlerin insanın hayali evrimine dair iddialarının sebeplerinden biri, üzerinde spekülasyon yapabilecekleri maymun fosillerinin sayıca fazla oluşudur. Oysa fosil kayıtlarının verdiği sonuç, spekülasyon değil, hiç kimsenin inkar edemeyeceği kesin bilimsel sonuçlardır. Buna göre canlılık hiçbir değişim geçirmemiş, ara aşamalardan geçmemiştir. Bilim, evrim teorisini inkar etmektedir. |
Dönem: Kretase dönemi |
Tıpkı 82 milyon yıllık aslan kafatası, 51 milyon yıllık kızıl kurt kafatası, 78 milyon yıllık benekli geyik kafatası, 90 milyon yıllık sırtlan kafatası ve daha bunlar gibi pek çok kafatası gibi resimde görülen 74 milyon yıllık bu bozayı kafatası da mükemmel şekli ve detaylarıyla kusursuz görünümdedir. Darwinizm'e göre milyonlarca yıl öncesine ait bu fosiller yarı gelişmiş olmalı, çeneleri farklı yerde, göz çukurları başka yerde bulunmalıdır. Burunları daha oluşmamış olmalı, beyni içine alan kafatası boşluğunda derin bozukluklar bulunmalıdır. Ama bu kafatasları mükemmel yapıda oldukları gibi, günümüz canlılarının anatomik özelliklerinin de aynısını barındırmaktadırlar. Aslında tek bir delil yani yalnızca 74 milyon yıllık bu bozayı kafatası bile, evrimi çürütmeye yeterlidir. |
Olağanüstü tutarsızlıklar barındıran ve bilimsel hiçbir delili olmayan evrimci iddiaları milyonlarca yıllık kafatası fosilleri tam anlamıyla yalanlanmış durumdadır. |
Dönem: Miosen dönemi |
Darwin, teorisinin içinde bulunduğu açmazı kitabında şu satırlarla ifade ediyordu: "Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz (Darwin, The Origin of Species, New York: Oxford University Press, , 1998, p. 140, 141, 227.) Darwin'in ardından, yaklaşık 150 yıl sonra, evrimcilerin karşısındaki soru halen aynıdır: Bugüne kadar milyonlarca fosil örneği elde edilmişken, neden bir tane dahi ara form fosili bulunamamıştır? Darwinist ön yargılarla düşünmeyenler için bu sorunun cevabı açıktır: Çünkü "ara canlılar" hiçbir zaman yaşamamıştır. Canlılar birbirlerinden türeyerek oluşmamışlardır. Canlıların her birini sahip oldukları üstün özelliklerle, Yüce Allah yaratmıştır. |
Milyonlarca yıllık fosiller bize canlıların evrim geçirmediği gerçeğini göstermektedir. Darwinistlerin teorilerini desteklemesini umut ettikleri fosiller, evrim teorisini tümüyle yalanlamış, canlılığın kökeninin Yaratılış olduğunu ortaya koymuştur. |
Dönem: Paleosen dönemi |
Fosil kayıtları, Darwinistlerin bilimsel ve akılcı cevap vermelerinin mümkün olmadığı pek çok bilgi ortaya koymuştur: - Tüm canlı örnekleri gibi, kutup tilkisinin de sözde aşama aşama gelişerek, yani evrimleşerek bugünkü halini aldığını gösteren bir tane bile ara form fosili yoktur. - On milyonlarca yıl önce yaşamış olan kutup tilkileri, tıpkı bugünküler gibi tam ve kusursuz yapıya sahiptirler. Herhangi bir sözde ilkel görünümleri veya yapıları yoktur. - Bugün yaşayan kutup tilkilerinin 59 milyon yıl önce yaşamış olanlardan en küçük bir farklılığı yoktur. Bu da söz konusu canlıların on milyonlarca yıldır hiç değişmediğini göstermektedir. Tüm bu bilgiler, Darwinistleri büyük bir açmazın içine sürüklemekte ve canlıların kökeninin Yaratılış olduğunu bize göstermektedir. |
63 milyon gibi uzun bir süre içinde hiçbir değişikliğe uğramadığı alttaki kafatası fosilinde açıkça görülen bu canlı, evrimi yalanlayan milyonlarca delilden yalnızca biridir. |
Dönem: Paleosen dönemi |
Kafatası fosilleri tarih boyunca hiçbir canlının değişmediğinin, bir başka canlıya dönüşmediğinin, her canlı türünün hep sahip olduğu özelliklerle birlikte var olduğunun delillerindendir. Bu deliller, Darwinist düşüncenin açmazlarını ve mantıksızlıklarını vurgulamaktadır. İnsanın sözde maymundan türediğini öne süren evrim teorisinin, maymunların yaşadığı hayali insana dönüşüm sürecinin bir benzerini, neden diğer canlıların yaşamadığını da açıklaması gerekir. Neden bir sazlık kedisinin de günün birinde iki ayağı üzerinde yürümeye karar vermediği, bir tilkinin neden zekasını geliştirip bir profesöre dönüşmediği, bir pandanın neden etkileyici eserler yapan bir sanatçı olmadığı sorusuna evrimcilerin verebileceği bir cevap yoktur. Bu birkaç örnekte görüldüğü gibi bilimsel bir teori gibi sunulan Darwinizm, aslında, inanılmaz derecede mantıksız bir ideolojidir. |
Dönem: Pliosen dönemi |
"Ayrı türlere ait fosillerin, fosil kayıtlarında bulundukları süre boyunca değişim göstermedikleri, Darwin'in Türlerin Kökeni'ni yayınlamasından önce bile paleontologlar tarafından bilinen bir gerçektir. Darwin ise gelecek nesillerin bu boşlukları dolduracak yeni fosil bulguları elde edecekleri kehanetinde bulunmuştur... Aradan geçen 120 yılı aşkın süre boyunca yürütülen tüm paleontolojik araştırmalar sonucunda, fosil kayıtlarının Darwin'in bu kehanetini doğrulamayacağı açıkça görülür hale gelmiştir. Bu, fosil kayıtlarının yetersizliğinden kaynaklanan bir sorun değildir. Fosil kayıtları açıkça söz konusu kehanetin yanlış olduğunu göstermektedir."(N. Eldredge, and I. Tattersall, The Myths of Human Evolution, Columbia University Press, 1982, pp. 45-46.) |
Evrimci paleontolog Niles Eldredge'in bu sözlerini resimde görülen 3,2 milyon yıllık tay kafatası doğrulamaktadır. Milyonlarca yıl boyunca hiçbir değişime uğramamış olan bu canlı, Darwinistlerin aslında Darwin'den beri bildikleri bir gerçeği teyit etmekte ve evrimin olmadığını bize göstermektedir.. |
Dönem: Oligosen dönemi |
Canlılık tarihinde insanlar her zaman insan, maymunlar her zaman maymun olarak kalmışlardır. İkisi arasında bir geçiş olduğunu gösteren tek bir ara form örneği bulunmamaktadır. Bu durum tüm canlılar için geçerlidir. Tıpkı resimde görülen Grizly ayısı kafatasında olduğu gibi. Bu canlı da yaratıldığı ilk andan itibaren bugünkü görünümündedir, bir başka canlıdan evrimleşmemiştir. Resimdeki 89 milyon yıllık kafatası, bu gerçeğin en önemli delillerindendir. 29 milyon yıllık ayı kafatası, evrimin olmadığının bilimsel delillerinden biridir ve bu gerçek aynı zamanda Darwinistlerin canlıların kökeniyle ilgili tüm iddialarına önemli bir cevap oluşturmaktadır. |