Etrafımızda var olan şeyleri kusursuzca görür, sesleri rahatlıkla birbirinden ayırt eder, küçük yaşlarda kokladığımız bir çiçeği yıllar sonra yine kokusundan tanıyabiliriz. Parmağımıza batan bir iğnenin acısını hemen hisseder, soğukta üşür, sıcakta terleriz. Araba kullanırken bir ayağımızla gaz pedalına basar, aynı anda bir elimizle direksiyonu yönlendirir, diğeri ile vites değiştirir, parmaklarımızla çalan müziğe tempo tutar ve aynı anda yanımızdaki arkadaşımızla konuşuruz. Konuşurken bir yandan onu dinler ve söylediklerine mantıklı cevaplar vermeye çalışırız. Bu arada yakın veya uzak geçmişe dair pek çok detay aklımıza gelebilir, hatırladığımız anları zihnimizde canlandırabiliriz. Bu esnada etrafımızdaki pek çok detayı kusursuz bir şekilde görüp algılarız. Hatta tüm bunları yaparken eğer karşımıza aniden bir araç çıkarsa hiç vakit kaybetmeden frene basar, direksiyon kontrolünü elimizden bırakmayız.
1. Bir yangında yükselen ısı, itfaiye teşkilatı için bir “uyarı” başlatır. |
Sinir sistemini, itfaiye teşkilatının haber alma merkezine benzetebiliriz. Merkeze bir uyarı ulaştığında, buradaki görevli bilgiyi analiz eder, talimatlar gönderir ve harekete geçilmesini sağlar. |
Tüm bunların oluşması için gereken işlemler beynimizin kontrolünde gerçekleşir. Beyin, doğduğumuz andan itibaren hayatımızı sürdürebilmemiz için tüm ihtiyaçlarımızı tespit eden; bunların tedarik edilmesi için gerekli düzenlemeleri yapan, planlayan, organize eden; sonra da bunların yerine getirilmesi için talimatlar veren ve hata yapmaksızın çalışan ana yönetim merkezidir. Tüm bunları gerçekleştirirken beynimiz iki seviyede vücudumuzun kontrol merkezi gibi davranır. Birincisi bizim farkında olduğumuz yürüme, okuma ve ezber gibi bilinçli faaliyetlerimizdir. Diğeri ise nefes alma, kalbin atışı, bağırsakların kasılması gibi bilinçsiz, kontrol edilemeyen faaliyetleri kapsar. Beyin bu faaliyetleri her an her saniye otomatik pilota bağlanmış gibi yönetir.
Tüm bunların yanı sıra kimi zaman haberimizin olmadığı fakat bedenimizde sürekli olarak meydana gelen olaylar da vardır. Aynı anda vücudun her noktasındaki sinirlerden gelen uyarılar sayesinde oturduğumuz koltuğun şeklini, yumuşaklığını, havanın serinliğini algılar; yüzlerce detay görüp bunlar hakkında yorum yapabiliriz. Ensemize değen bir saç teli bile aynı kusursuzluk ve zamanlama ile bize bir his olarak iletilir. Beynin görevlerini şöyle bir örnek üzerinden düşünebiliriz: Milyonlarca kişinin aynı anda size bilgi vermek, soru sormak istediğini farz edelim. Bu soruların her birinin ayrı bir uzmanlık alanı gerektirdiğini ve cevaplarınız yanlış olduğunda hastalıkla hatta ölümle sonuçlanabilen ağır bir sorumluluk taşıdığını varsayalım. Bu kişilerin neyi, nasıl yapmaları gerektiğine dair cevapları saniyeden daha kısa sürelerde almaları gerektiğini düşünürseniz, bunun ne denli zor bir görev olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Üstelik burada cevap vermesi gereken, şuursuz yağ ve proteinlerden oluşan bir et parçasıdır. Dolayısıyla herşeyi beynimizin yaptığını söylemek -ne kadar mükemmel bir yapıya sahip olsa da- yeterli değildir. Beynimize bu görevleri ilham eden ve onu, bunların üstesinden gelebileceği özel tasarımlarla var eden üstün akıl ve ilim sahibi bir Yaratıcı vardır. Bu Yaratıcı hepimizin Rabbi olan Yüce Allah’tır.
Beyin hücreleri Allah’ın ilhamı ile şuur ve akıl gerektiren görevler edinmekte, bunları kusursuzca yerine getirmektedir. Bir ayette Allah yarattıkları üzerindeki hakimiyetini şöyle bildirmektedir:
Gökten yere her işi O evirip düzene koyar… (Secde Suresi, 5)
20. yüzyılın iletişim mucizesi sayabileceğimiz internet, birbirlerine bilgisayarla bağlı sayısız kullanıcının, kablolar yoluyla anında haberleşmesine imkan sağlayan bir sistemdir. Bilgisayarınızdan yolladığınız mesaj şifrelendikten sonra, ayrı bir dile çevrilerek karşı taraftaki alıcının bilgisayarına kablolar üzerinden elektrik yoluyla iletilir. Siz de dünyanın her yerinden gelen bu mesajları taşıyan kablolarla, bulunduğunuz yerden tüm bilgileri inceleyebilir, her birine hakim olabilir ve her birini yönlendirebilirsiniz.
Beyniniz de vücudunuzun 250.000 mm2’lik kısmını kaplayan 100 milyardan fazla sinir hücresini, internet üzerinden sürekli iletişim halindeki bilgisayarlar gibi kullanır. Ancak John Horgan’ın Bilimin Sonu adlı kitabında da ifade ettiği gibi “İnternet gibi bir sistem bile beyinle karşılaştırıldığında kıyas edilmeyecek derecede önemsiz ve cüzidir.”1 Çünkü 100 milyardan fazla sinir hücresinin her biri 100.000 kadar bağlantıya sahiptir.2 Her saniye trilyonlarca elektrik sinyali nöronların arasında saatte 400 km hızla ilerler; labirent benzeri karmaşık yollarda gezip dolaşır.3
1- John Horgan, Bilimin Sonu, Gelenek Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 203-204.
2 ve 3- Dr. Sue Davidson, Ben Morgan, Human Body Revealed, Dorling Kindersley Ltd., 2002, s. 10.
Beyindeki 100 milyar hücreyi ve bunların uzantılarını insan vücudunun her yerini saran bir ağa benzetebiliriz. Bu ağ, vücudumuzun her noktasından gelen mesajları toplayıp beyne ileterek, beyin ve vücut arasında kesintisiz bir iletişim sağlar. Bu bağlantı sayesinde vücutta hiçbir aksaklık yaşanmaz. Örneğin bir kişi, beynindeki bu kusursuz yapı sayesinde bir yandan arabasını kullanırken, bir yandan radyosunun ayarlarını yapabilir, o sırada direksiyonu da rahatlıkla idare edebilir. Birçok işi aynı anda yapmasına rağmen önündeki arabalara ya da yayalara çarpmaz. Aynı anda ayaklarıyla gaz pedalına basabilir. Radyo dinlerken söylenenleri tam olarak anlayabilir. Konuşmasına kaldığı yerden devam edebilir. Kısacası insan, beyninin olağanüstü kapasitesi sayesinde aynı anda pek çok işi yapabilir. Bu uyumu sağlayan ise beyindeki sinir hücrelerinin birbirleri ile olan bağlantılarıdır.
Yetişkin bir insan beyninde her bir nöron 100.000 kadar sinir uzantısı ile bağlantılıdır. Beynin işleyişindeki ahengi sağlayan bu bağlantıların sayısı 100 trilyon kadardır.65 İnsanlar henüz şehirleri birbirine bağlayan yolları nasıl kesiştireceklerini planlamak ve trafik sorununa bir çözüm bulmak için çabalarken, beyinde 100 milyar nöron arasındaki iletişim hiçbir karışıklık olmaksızın, kusursuzca sağlanmaktadır. Beyindeki bu iletişim ağının büyüklüğünü biyokimya profesörü Michael Denton şu benzetme ile açıklar:
100 trilyon (1014) elbette algılarımızın üzerinde bir sayıdır. Amerika’nın yarı büyüklüğünde bir arazi düşünün. Eğer bu bölgenin tamamının ağaçlarla kaplı olduğunu ve her ağacın 10 bin tane yaprağı olduğunu kabul edersek, işte tüm bu bölgedeki yaprak sayısı, beynimizdeki bağlantıların sayısına yakın olacaktır.66
İnsan beyninde son derece kompleks bir tasarım vardır. Bu tasarımın temelinde, çok sayıda sinir hücresinin birbirlerine çok sayıda bağlantıyla bağlanmış olması yatar. |
Nörokimya dalında uzman olan Prof. Susan Greenfield ise İnsan Beyni adlı kitabında, beyindeki bağlantıların sayısına şu ifadelerle değinmektedir:
Eğer beyinden sadece bir kibrit kutusu büyüklüğünde bir kesit alsaydık, o yüzeyin üzerinde bir milyara varan bağlantı bulabilirdik. Beynin dış katmanı olan korteksi ele alalım. Bu dış katmandaki nöronlar arasındaki bağlantıları, saniyede bir bağlantılık bir hızla saymaya kalkarsak, otuz iki milyon yıl sürer! Sadece korteksin içindeki bağlantılardan oluşan farklı bileşimlerin sayısı ise, tüm evrendeki artı yüklü parçacıkların sayısını aşacaktır! 67
Bu sayıların büyüklüğünü anlamak için sayıların hayal gücü sınırlarını aştığı uzaydan birkaç örnek verebiliriz: İçinde bulunduğumuz Samanyolu Galaksisinde yaklaşık 100 milyar yıldız bulunmaktadır ve evrenin gözlemleyebildiğimiz kısmındaki galaksilerin sayısı da 100 milyar kadardır. Ancak bu sayılar bile beyindeki hücreler arasındaki bağlantıları karşılaştırmak için yetersizdir. Biyokimyacı ve yazar olan Isaac Asimov beynin bu yapısı karşısında evrimci izahların yeri olmadığını şöyle ifade etmiştir:
... İnsandaki bir kilogramdan biraz fazla olan beyin bildiğimiz kadarıyla evrendeki en kompleks ve düzenle biçimlendirilmiş maddedir. İnsan beyni nasıl ilkel bir sıvıdan gelişmiş olabilir?68
Beyindeki sinir hücrelerinin birbiri ile bağlantı sayısı olan yüz milyar rakamının büyüklüğü hakkında fikir sahibi olmak için, Amazon yağmur ormanları da uygun bir benzetme olabilir. Amazon yağmur ormanları 7.800.000 km2’lik bir alana yayılır ve içinde yaklaşık 100 milyar ağaç bulunur. Nöronlar arasındaki bağlantıları düşünürsek, bunların Amazon ormanlarındaki ağaçların yaprakları kadar çok sayıda olduğunu söyleyebiliriz. Herhangi bir anda 100 milyar nöronun sadece yüzde 10’u sinyal gönderse bile, meydana gelecek kimyasal ve elektriksel faaliyetlerin yoğunluğu beyindeki tasarımın olağanüstülüğünü göstermektedir.69
Öte yandan beynin kapladığı alan, bu kadar detaylı bir ağın sığdırılması için oldukça küçüktür. Evrim teorisinin önde gelen savunucularından Richard Dawkins ise beyindeki nöronları transistörlerle karşılaştırmakta ve nöronların kafatası içinde kapladıkları alan ile ilgili olarak şöyle bir kıyaslama yapmaktadır:
… bir nöron transistörden çok daha fazla gelişmiş bir veri işlemci birimi. Diğer bileşenlerle yalnızca üç bağlantı yapmak yerine, tek bir nöron binlerce bağlantı yapabilir... insan beyninde on bin milyon civarında nöron olduğu gerçeğini öne sürebiliriz; oysa bir kafatasının içerisine yalnızca birkaç yüz transistör sığdırabiliriz.70
Milimetrik bağlantılardan oluşan böylesine küçük bir yüzeyde beynin her hücresine saniyede 100 metre hızla yüzlerce mesaj iletebilen, asla unutmayan, şaşırmayan ve gecikmeyen bir sistem bulunur. Üstelik bu kompleks sistem sadece sinir hücreleri ile de sınırlı değildir. Sinir hücresi, mesajlarını iletebilmek için çok sayıda uzantıya sahiptir. Akson ve dendrit adı verilen bu uzantılar sahip oldukları uzunluklara göre bir görev üstlenmişlerdir. Mesela, omurilikten ayağa mesaj iletecek akson 1 metre uzunluğundayken, gözden beyne uzanan bir akson sadece 5 santimetre uzunluğundadır. Vücutta milyarlarca olan akson ve dendritlerin her biri mesajı alması gereken bölgeye ulaşabilecek kadar uzar ve yeterli uzunluğa ulaşınca da dururlar. Böyle kontrollü, bilinçli bir uzama yerine gelişigüzel bir uzama söz konusu olsaydı, bu durumda çevremizi algılamamız, bunlara yerli yerince tepki vermemiz de mümkün olmazdı. Örneğin parmak ucuna giden uzantı kısa gelseydi, bu durumda parmak ucumuzu ve dokunduğumuz şeyleri hissedemezdik; hatta parmağımız ateşten yandığı halde elimizi geri çekmeyebilirdik.
Ayrıca bu 100 trilyon bağlantının tamamı doğru yerdedir. Eğer bu bağlantılardan herhangi biri yanlış bir yerde olsaydı sonuçları çok ciddi boyutlarda olurdu. Hatta insanların hayati fonksiyonlarını sürdürmesi mümkün olmayabilirdi. Ancak böyle bir şey olmaz ve istisnai hastalıklar dışında tüm insanlar kendilerine doğal gelen, ama aslında ardında trilyonlarca mucizevi işlemin gerçekleştiği bir yaşantıyı sürdürürler.
Darwinistler ise, sinir hücrelerinin ve onlar arasındaki bağlantıların tesadüfler sonucunda oluştuğunu ileri sürerler. Onların bu iddialarına göre, insan vücudunu oluşturan 100 trilyon hücreden 100 milyar tanesi nasıl olduysa şekil ve özellikleri ile sinir hücreleri olmuşlardır. Gösterdikleri mucizeler bununla da sınırlı kalmamış, aralarında 100 trilyon bağlantı kullanarak birbirlerine kusursuz bir şekilde bağlanmışlardır. Üstelik bu 100 trilyon bağlantıdan bir tanesinin dahi çekildiği hat yanlış olmamıştır. Darwinistlerin bu iddiaları, İstanbul gibi büyük ve kalabalık bir şehrin tüm elektrik şebekesinin, bir gece çıkan fırtına sırasında tesadüfen oluştuğunu ve tek bir ev dahi dışta kalmamak üzere tüm evlere ulaştığını iddia etmekten çok daha mantıksız ve akıl dışıdır. Tüm bu kusursuz sistemi kuran ve kontrol eden üstün bir gücün varlığı apaçık bir gerçektir. Bu güç hepimizin Yaratıcısı olan Allah’tır.
1. Dendrit | 3. Akson |
Sinir hücrelerinin diğer hücrelerden bir farkı yenilenmemeleridir. Neredeyse vücuttaki diğer tüm hücreler bölünebilirler ve yerlerine yenileri geçer. Ancak beyindeki sinir hücreleri hasar gördüklerinde, yenilenmeleri mümkün olmaz. Dolayısıyla 20-70 yaş arasında, sahip olunan nöronların 18 milyonunun her yıl ölmesine rağmen, bunların yerlerini yenileri almaz. Yapılan herşey beyin hücrelerinde iz bıraktığı ve hücreler arası bağlantıları etkilediği için, her insanın parmak izleri gibi beyin yapıları da birbirinden farklıdır. |
100 milyar sinir hücresinin birbirinden zor ve hayati binlerce işlemi gerçekleştirmek için nasıl biraraya geldiği, bunların uzantılarının nasıl oluştuğu ve vücudun farklı yerlerinden nasıl haber alabildiği, 100 trilyon ile ifade edilen devasa bağlantı ağının nasıl olup da hatasız, kusursuz bir şekilde oluşabildiği ve bu benzersiz hassasiyetteki görevini nasıl her saniye başarı ile tamamlayabildiği yaratılış gerçeğini kabul etmek istemeyen Darwinistler için çok büyük açmazlardır.
Sağlıklı bir hayat sürmemiz için beynimizin içindeki bu sayısız bağlantının hiçbir eksik ya da hata olmaksızın kurulmuş olması gerekir. Bağlantılar arasındaki herhangi bir kopukluk ya da hata, insan vücudunda sayısız hastalığa veya sakatlıklara yol açabilir. Tek bir hücreden bölünerek çoğalan insan embriyosunun, son derece karmaşık olan bu tasarımı gerçekleştirebilmek için doğru hücre yapılarına dönüşmesi, her birinin doğru yerde olması, aralarında doğru bağlantıları kurması ve tüm bunları muhafaza edecek bir yapı içinde yer alması gerekir. Bu aşamaların hiçbiri bilinçli bir yönlendirme ve plan olmaksızın gerçekleşemez. Bu plan Yüce Rabbimiz’in kusursuz planıdır. Bir ayette Rabbimiz’in üstün yaratışı şöyle bildirilmektedir:
Göklerin ve yerin mülkü O’nundur; çocuk edinmemiştir. O’na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir. (Furkan Suresi, 2)
1. Görme | 3. Tad alma | 5. İşitme |
Beyin kafatası içinde sessizce ve bize rahatsızlık vermeden karmaşık faaliyetler gerçekleştirir. Bir an için beynin bir makinenin motoru gibi sesli çalıştığını düşünelim ya da her fonksiyonu için bize acı ve ağrı verdiğini... Ancak Allah’ın rahmetiyle bunların hiçbiri olmaz. |
Beyin ve sinir sisteminin gerçekleştirdiği muazzam iletişim neticesinde parmaklarınızın arasındaki sayfanın inceliğini hisseder, midenizde oluşan acıkma hissini hemen algılar, etrafınızdaki herşeyi üç boyutlu, parlak ve kusursuz bir görüntü halinde seyreder ve çok uzaklardan geçen bir arabanın sesini duyabilirsiniz. Eliniz yandığında size yanık hissini veren, acıyı hissettiren mekanizma, elinizden beyninizin ilgili bölgesine giden trilyonlarca bağlantıdan sadece bir tanesidir. Eliniz yanmasına rağmen bu acıyı hissetmeyecek olsaydınız ya da bunu dakikalar sonra hissedebiliyor olsaydınız kuşkusuz bunun sonucunda ciddi hasarlarla karşılaşırdınız. Çünkü sinir hücrelerine ait bu uzantılar size değen belli belirsiz bir tüyü bile elektrik sinyallerine çevirerek hemen beyne ulaştırırlar. İşte bu nedenle karşınızdaki her detayı görür, size dokunan herşeyi hisseder, bu nedenle acıkır, susar ve vücudunuzdaki ağrıları hissedersiniz. Böylesine hatasız ve hızlı işleyen bir mekanizmayı insanların suni olarak yapmaları ise hiçbir şekilde mümkün değildir. Oysa sinir sistemi, milyarlarca insan için tüm fonksiyonları ile en mükemmel şekilde görevini yerine getirmektedir.
Önceki bölümde değindiğimiz sinir hücresinin uzantısı olan aksonu, zarla çevrelenmiş uzun bir boru şeklinde de düşünebiliriz. Mesaj iletimi ile ilgili herşey 1 mm’nin yüz binde biri kalınlığındaki bu akson zarında gerçekleşmektedir. Akson zarının içindeki sıvıyla, dışındaki sıvının içeriğinde oldukça farklı kimyasal moleküller vardır. “Bilgi”yi ileten bu milimetrenin yüzbinde biri kalınlığındaki uzantı, içi protein ve potasyum sıvısıyla dolu bir borudur. Tümüyle kimyasal olan bu sıvı, dışarıdan gelen bir bilgiyi alıp nasıl iletebilir? Hem de eksiksiz, hatasız bir şekilde... Gitmesi gereken bölgeye, ulaşması gereken zamanda... Kuşkusuz buradaki sistem de şuurlu bir yaratılışın göstergesidir.
Elinizde tuttuğunuz bir buzun “buz” olduğuna kanaat getirmenizi sağlayan; onun soğukluğu, ıslaklığı, kayganlığı ve erimesi gibi her türlü detay bu kimyasal sıvının içinde taşınmaktadır. Söz konusu “tek” bağlantı bu bilgiyi hisseder ve kimyasal karışımın içine katarak yola koyulur. Öncelikle şunun sorulması gerekir: Bu sıvı, bilgiyi beyne ulaştırması gerektiğini nereden bilmektedir? Şayet burada bilinçli bir yaratılış ve kontrol sistemi olmasaydı, beyindeki bilgilerin karaciğere, salgı bezlerine ya da mideye gitmeleri son derece olağan durumlar olurdu. Göze uzanacak olan bir dendrit kısa ya da aşırı uzun olabilir, sinir ağları birbirlerine karışabilir, ya da mesajların iletilmesi unutulabilirdi. Ancak bu hataların hiçbiri -bir hastalık durumu dışında- olmaz. Günümüz teknolojisiyle bile çözülememiş olan bu kompleks mekanizma sayesinde bilgiler, saatte 380 km hızla tam zamanında, eksiksiz olarak iletilirler.
İnsan beyni vücudun kontrol merkezi olarak milyarlarca sinir hücresinden oluşur. Yüksek düzeyde çalıştıklarında bu hücreler, vücut ağırlığının %2’sini oluşturmalarına rağmen, kalp tarafından pompalanan kanın beşte birini kullanırlar. Kan, sinir hücrelerinin elektrik sinyali üretmek için ihtiyaç duydukları oksijeni ve şekeri taşır. Beyin kandaki oksijen ve şekeri, bedenin dinlenme halinde olan diğer dokularına göre on kat daha hızlı yakar. Eğer beyne kan takviyesi 5 dakikadan fazla engellenirse, beyin hücreleri ölmeye başlar. |
İnsan vücudu, bilgi türü her ne olursa olsun, aynı aktarım aracını kullanmaktadır. Dokunma, tat, koku, ses ya da görüntü, bütün bu hislerle ilgili bilgiler elektriksel sinyaller olarak kodlanırlar. Bu elektriksel sinyaller, hedefleri olan herhangi bir sinir ya da kas lifine ulaştıklarında kimyasal bir değişime sebep olurlar. Bu değişim ise bir hissin oluşmasına ya da bir kasın kasılarak bir hareketin, bir mimiğin gerçekleşmesine yol açar. Aynı yöntemin böylesine zengin, kapsamlı bir iletişim sağlaması sinir sistemimizdeki tasarımın mükemmelliğini ortaya koyan özelliklerden biridir.
Beyin, vücudu elektrik enerjisini kullanarak denetler ve yönetir. Hatta görülen, hissedilen, hayal edilen ve hatırlanan herşey beynin içinde, elektrik sinyallerinin oluşturduğu bir dünyadır. Beyin, sizin kendiniz ve çevreniz hakkında bildiğiniz herşeyin meydana geldiği yerdir. Tüm evren ve içindekiler, tanıdığınız herkes ve onlara ait detayların tümü beyninizin içinde belirir ve kaybolur. Beyin Allah’ın yarattığı tasarım sayesinde sizinle ilgili tüm ayrıntılara, vücudunuzun her noktasına hakimdir.
Beynin tüm bu işlevleri yerine getirirken kullandığı en temel kaynak elektriktir. Bu elektrik sayesinde bilgiler, talimatlar bir beyin hücresinden diğerine atlar. Beyninizde 15-20 watt’lık, buzdolaplarının içinde kullanılan türde bir ampulü yakacak kadar elektrik dolaşmaktadır. Bu enerji sayesinde, beyin vücudun diğer kısımları ile haberleşir, onlara talimatlar gönderir ve onlardan gelen elektriksel mesajları yorumlar.71 Yalnızca beyindeki değil, aynı zamanda vücuttaki tüm sinir hücreleri de elektrik üretir ve elektrikle çalışırlar.72 Gözünüze gelen gün ışığı, televizyondaki görüntüler, radyoda çalan müzik, içtiğiniz suyun serinliği, ocaktaki bir yemeğin kokusu, parmağınızla tempo tutmanız, yüzünüzde oluşan mimikler bir dizi elektrik titreşimini harekete geçirir. Peki bu elektrik üretimi nasıl gerçekleşmektedir?
Nöronların arasında taşınan sinyallere ait voltaj genel olarak küçüktür (birkaç on milivolt) ve bu sinyaller saniyede 100 metre hızla hareket ederler.73 Belirgin olarak nöronlar her beş mili saniyede (bir saniyenin binde biri) bir, sinyal üretmek üzere yeniden harekete geçebilirler.
Beyin tüm işlevlerini önceki bölümde açıkladığımız nöron adı verilen sinir hücrelerini kullanarak gerçekleştirir. El, ayak veya deri hücrelerinin oluştuğu yapı malzemelerinden hiçbir farkı olmayan beyin hücreleri, elektrik enerjisini, kendi aralarında konuştukları bir dil gibi kullanarak tüm vücut hakkında bilgi alış verişinde bulunurlar. Aynı dili kullanarak vücudun tamamına gerekli mesajları ve bilgileri aktarırlar. Bilim dünyasındaki tüm gelişmelere rağmen, beyindeki bu özel tasarım, bilim adamları için hala sır niteliğindedir. Evrimci bilim adamları insan zihni ve beynin işlevleri karşısında çaresizlik ifadeleri sarf etmektedirler. Signs of Life (Hayatın İşaretleri) adlı kitapta beyin hakkında düşüncelerini dile getiren iki evrimcinin ifadeleri şöyledir:
İnsan beyni bilinen tüm kompleks sistemler içinde en çok hayrete düşüren ve esrarengiz olanıdır. Milyarlarca nörondan oluşan kitle içinde bilgi bizim daha yeni anlamaya başladığımız bir şekilde akıp durur. Biz çocukken deniz kenarında geçirdiğimiz bir yaz gününe ait hatıralar; imkansız dünyalar hakkındaki rüyalarımız. Şuur. Matematiksel genelleştirme konusunda şaşırtıcı kapasitemiz ve evren hakkında derin ve bazen de sezgisel anlayışımız. Beynimiz tüm bunları ve daha fazlasını da başarabiliyor. Peki nasıl? Bilmiyoruz: Zihin bilim açısından yıldırıcı bir problemdir.74
Sinir hücreleri pek çok açıdan diğer hücrelere benzeyen özelliklere sahiptir, fakat çok önemli bir yönden farklılık gösterirler: Bu özellik sinir hücrelerinin “bilgi”yi işlemden geçirmeleridir. Sinir hücrelerinin bilgiyi işlemden geçirme yeteneği, hücre içine alınacak maddeleri (sodyum, kalsiyum, potasyum iyonları...) denetleyen hücre zarının kendine has özelliklerine bağlıdır. İyonlar elektriksel olarak yüklü parçacıklar oldukları için, bunların hücre zarından içeri ya da dışarı hareketi, hücrede elektriksel olarak birtakım değişikliklere sebep olur. Bir sinir uyarısı da, nöron zarı boyunca oluşan bu elektriksel değişimin aktarılmasıdır.
Bir bilginin elektrikle iletilmesi ya da bir eylemin elektrikle gerçekleştirilmesi şüphesiz üstün bir ilmin göstergesidir. Vücudumuzdaki benzersiz teknoloji de bu ilme sahip olan tek bir Yaratıcı’nın varlığını gösterir. Sonsuz ilim sahibi olan Rabbimiz herşeye Kadir olandır. Bu gerçek Kuran’da şöyle bildirilir:
Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini yaratmaya kadir değil mi? Elbette (öyledir); O, yaratandır, bilendir. Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri yalnızca: “Ol” demesidir; o da hemen oluverir. Herşeyin melekutu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne Yücedir. Siz O’na döndürüleceksiniz. (Yasin Suresi, 81-83)
Beynin faaliyetleri elektrik akımları, kimyasallar ve titreşimler tarafından kontrol edilir. Bu sistemde milyonlarca farklı işlem birbirine paralel olarak sürer gider. Aynı anda ayak ve el parmaklarınızı oynatın, kollarınızı öne doğru uzatıp, her biriyle farklı daireler çizin ve bütün bunları yaparken de başınızı önce sağdan sola, sonra da soldan sağa doğru sallayın ve bir yandan da bir melodi mırıldanın. Siz bunları rahatça yaparken, kaslarınızın her birinde gerçekleşen işlemlerin kompleksliği ciltlerce kitabı kapsayacak nitelikte olur. Örneğin sizin bu sayfada yazılı olan kelimeleri görmeniz ve okumanız, optik sinirlerinizden gelen sinyallerin merkezi sinir sisteminde eş zamanlı olarak işlenmesi ile mümkün olmuştur. Her bir hareket ve düşünce için sinyaller beyinden kaslara uzanan sinir aksonları boyunca yol alır. Akson zarlarındaki sodyum kanalları açılır ve kapanır; sodyum ve potasyum pompaları her bir hücre zarındaki elektriksel dengeyi düzenler; nörotransmitterler akson uçlarındaki sinapslara bırakılır ve bu nörotransmitterler nöronlar arasındaki iletişimi sağlar. Kas lifleri ise her biri saniyede beş devir yapan bir milyon bağlantının ortaklaşa hareketini gerçekleştirir. Böylece siz kollarınızı gererken, başınızı sağa sola oynatırken, bir melodi mırıldanırken, ayak ve el parmaklarınızı oynatırken gerekli olan gücün üretilmesi ve ilgili kasların -ne eksik, ne fazla- kasılması sağlanır. Bütün bunların olağanüstü bir uyumla aynı anda gerçekleştirilmesi birçok insan -farkında olmasa da- bizim için hayati önem taşır.
Karşıdan karşıya geçmek üzere olduğunuzu düşünelim. Trafiği kontrol etmek için başınızı çeviriyorsunuz, bacak kaslarınızda üretilen kuvvetle öne doğru bir adım atıyorsunuz, yaklaşan arabaların uzaklığını ve size ulaşma zamanlarını değerlendiriyorsunuz. Daha sonra diğer yönden akan trafiği kontrol etmek için başınızı çeviriyorsunuz, bu esnada yolun karşı tarafından tanıdık -hafızanızda kayıtlı olan birine ait- bir ses duyuyorsunuz; bu sesi beyninizdeki diğer bölgelerdeki kayıtlarla bağdaştırıyorsunuz; bu kişinin yüzü, kişiliği, adı, duyduğunuz sesle birlikte hafızanızda canlanıyor; ses tellerinizdeki gerilimi ve dudaklarınızın şeklini ayarlayarak bu kişiye adıyla sesleniyorsunuz; elinizle onu selamlayıp, bu arada da güvenli bir şekilde yolun karşı tarafına geçiyor ve bu kişinin elini tam uygun bir kuvvetle sıkıyorsunuz.
Bütün bu işleri eş zamanlı olarak yapabilmeniz, beynin “paralel bilgi işlem” yeteneği sayesinde mümkün olmaktadır. Beyin bunu her gün, uyanık geçirdiğiniz her an milyonlarca kez yapmaktadır ve siz, bu işlemler gerçekleşirken tüm bunların nasıl gerçekleştiği hakkında özel olarak düşünmezsiniz.
Üşüdüğünüz zaman ise, havanın soğuduğunu hissedersiniz ve vücudunuzun çeşitli organları bu değişimden etkilenir. Derinizdeki küçük gözeneklerin, kılcal damar uçlarının daralmasından, kaslarınızın titremesine kadar bir dizi faaliyet kendiliğinden devreye girip, ısı üretimini artırarak ya da kaybını azaltarak normal vücut ısısının korunmasına katkıda bulunurlar.75 Bu kadar farklı işlevi birbiriyle uyumlu olarak aynı anda harekete geçirecek bir merkezin var olması şarttır. Her bir faaliyetin ortak bir hedef doğrultusunda bütünleştirilmesi için, hepsinin üstünde yer alan bir kumanda merkezi bulunmalıdır. Bu merkez beynimizdir, ancak kitap boyunca vurguladığımız gibi, bu olağanüstü yetenek bir et parçasının kendi başarısı olamaz. Beynin, milyonlarca faaliyeti aynı anda, kusursuz bir koordinasyon içerisinde gerçekleştirebilmesi Allah’ın kusursuz yaratışı ile mümkün olmaktadır. Rabbimiz’in “herşeye güç yetiren” olduğu ve diğer bazı sıfatları Kuran’da şöyle haber verilir:
Göklerde ve yerde olanların tümü Allah’ı tesbih etmiştir. O, üstün ve güçlü (aziz) olandır, hüküm ve hikmet sahibidir. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Diriltir ve öldürür. O, herşeye güç yetirendir. O, Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır. O, herşeyi bilendir. Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O’dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. (Sonunda bütün) işler Allah’a döndürülür. (Hadid Suresi, 1-5)
A. Hareket sinyalinin oluşumu |
Beyindeki paralel işlem kapasitesi bilgisayar bilimiyle ilgilenen biliminsanlarının da dikkatini çekmiştir. Kerry Bernstein, bir haber sitesinde yayınlanan “Brain Teaches Computers A Lesson” (Beyin Bilgisayarlara Ders Veriyor) başlıklı röportajda, IBM merkezinde her yıl düzenli olarak nörologların katılımıyla konferanslar düzenlediğini ve mühendisleri beyindeki tasarım konusunda bilgilendirdiğini ifade etmektedir. Bernstein beyindeki işleyişin aynen taklit edilmesinin mümkün olmadığını ise şöyle ifade etmektedir:
Beyinde olağanüstü bir paralellik hakim. Yani tek bir bit [bilgisayarın hafıza birimi] bilgi, bir anda tam 100.000 nörona yayılabiliyor. Böylece beyin, bilinen en hızlı bilgisayardan yüzbinlerce kat daha hızlı oluyor. Bizim ise bunu elektronikte gerçekleştirebilmemiz mümkün değil.76
Kısacası Dr. Kerry Bernstein beyni elektronik alanında taklit edebilmenin mümkün olmadığını belirtmektedir. Evrim teorisinin geçersizliğini ortaya koyan eserleri ile tanınan moleküler biyolog Prof. Michael Denton ise, en iyi mühendislerin, en komplike teknikleri kullansalar dahi beyne “biraz” benzeyen bir objeyi tasarlamalarının “sonsuz zaman alacağını” söylemektedir.77
Beyindeki üstün tasarımın yanı sıra beynin, verimli çalışmayı dikkate alan bir sistemi de bulunmaktadır. California (Berkeley) Üniversitesi’nde optometri (görme bozukluğunu ölçme) ve psikoloji profesörü olan Martin S. Banks beynin verimli çalışma özelliği ile ilgili şöyle söylemektedir:
Beyin, gerçek hayatta muhtemelen ihtiyaç duymayacağı bilgiyi korumak için fazladan enerji harcamama özelliği bakımından verimlidir.78
Bir bilgisayar, belli işlemleri gerçekleştirmek üzere düzenlenmiş elektronik parçalardan oluşur. Yapım aşamasını görmesek de, bilgisayarın bu amaca uygun olarak elektronik konusunda bilgi sahibi bir bilgisayar mühendisi tarafından tasarlandığı açıktır. Akıl sahibi hiçbir insan, parçaların gelişigüzel etkilerle birleşerek ortaya çıktığını iddia etmez. Beyin ise bilgisayardan çok daha büyük işlem kapasitesine sahip bir tasarım harikasıdır. Dolayısıyla biz bu tasarıma bakıp, beynin bir tasarımcısı olduğunu ve ilminin genişliğini kavrayabiliriz. İnsanın yaratılışının her aşaması Rabbimiz’in sonsuz ilminin bir örneğidir. Allah’ın Kuran’da “size (kudretimizi) açıkça göstermek için” (Hac Suresi, 5) ifadesinin bir tecellisidir. Ayetlerde şu şekilde bildirilmektedir:
Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, Biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak’tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir. İşte böyle; şüphesiz Allah, hakkın Kendisi’dir ve şüphesiz ölüleri diriltir ve gerçekten herşeye güç yetirendir. (Hac Suresi, 5-6)
A. Hareket sinyalinin oluşumu | B. Kasın harekete geçişi |
1. Beyin Kabuğu | 9. Hareket sinir hücresi |
Sadece kolunuzu kaldırmanız için dahi, beyin ve hücreler arasında olağanüstü bir koordinasyon gereklidir. |
Beyin ile ilgili detaylar incelendikçe tesadüf iddialarının mantıksızlığı daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Beyin, kusursuz bir koordinasyon ile işleyen pek çok parçaya sahiptir. İnsanın muhatap olduğu herşey, son derece karmaşık fiziksel ve kimyasal işlemlerin ardından beyne iletilmekte, beynin ilgili bölgelerinde yorumlanmakta ve daha sonra beyinden ilgili kasa ne tepki verileceğine dair bilgi ulaştırılmaktadır. Bu işlemler zinciri son derece karmaşık ve detaylı aşamalar gerektirdiği halde, biz bu aşamaların hiçbirini hissetmeyiz. Üzerimize doğru bir top atıldığında topu tutmak için kollarımızı uzatır, parmaklarımızı gerginleştiririz. Ayrıca topun geliş yönünü dikkatle izleyerek kollarımızın açısını ve ne kadar yüksekte olmaları gerektiğini ayarlarız. Oysa bu sırada gözümüze gelen elektrik sinyali, sinir uzantıları ile sinir hücresine taşınmakta, hücreden beyne iletilmekte, burada yorumlanmakta -başka bir deyişle görülen şeyin ne olduğu, tehlikeli olup olmadığı, buna nasıl tepki verilmesi gerektiği anlaşılmakta- ve beyinden yine aynı iletim sistemi ile kol kaslarına komut verilerek topa uzanma hareketi gerçekleşmektedir. Meydana gelen fiziksel ve kimyasal olayların detayları ise sayfalara sığmayacak kadar çoktur.
1. Yan lob | 5. Dördüncü karıncık | 9. Talamus | 13. Orta beyin |
Vücutta dengeden ve hareketten sorumlu bölüm beyincik, beynin sadece onda biri kadarlık bir kısmını kaplamasına rağmen milyonlarca nörondan oluşur. Bu küçük et parçası sürekli olarak vücudun pozisyonu ve hareketleri hakkında bilgi toplayarak, tüm hareketleri kontrolü altında bulundurur. İnsanın düşünmeden olaylara tepki vermesini sağlar ve vücuttaki tüm kasları yönetir. Kaslara talimatlar yollayarak vücudun duruşunu ayarlar ve düzgün hareket etmesini sağlar. Beyinciğin sağladığı koordinasyon sayesinde yürüme, koşma ve benzeri hareketler kusursuz şekilde gerçekleştirilir. Örneğin koşarken önünüze çıkan taşın üzerinden atlar ya da kenarından geçersiniz. Taşı idrak etmeniz, onun yüksekliğini hesaplayarak ne kadar yükselmeniz gerektiğini belirlemeniz, ona takılıp düşmemek için bir plan yapmanız, hangi bacağınızı kaldıracağınıza karar vermeniz, bunun zamanlamasını ayarlamanız aslında son derece detaylı aşamalardan oluşur. Ama bunlar zaman harcamanızı veya dakikalarca düşünmenizi gerektirmez. Beyincik, anında bacak kaslarınıza emir vererek onlara taşı aşmaları gerektiğini emreder ve bu işlem büyük bir kusursuzluk içerisinde gerçekleşir.
Kısacası beyincik, hareket sırasında her bir organın diğer organlara göre nerede bulunduğunun bilincinde olunmasını sağlar. Bir cümleyle ifade ettiğimiz bu özellik aslında son derece önemlidir. Şu an ayaklarınızın nerede olduğunu bilmeniz, hiç de hafife alınabilecek bir yetenek değildir. Çünkü bu yeteneğe sahip olmanız için beynin, bacakların ne yaptığını ve bunu nerede yaptığını her an izlemesi gerekir. Eğer beynin bu tür bir hakimiyeti olmasaydı attığınız her adımda tökezlerdiniz. İşte bizim için kusursuzca işleyen tüm bu sistemler bilinçli bir tasarımın delillerindendir. Bu sistemlerin tek birinin bile tesadüflerin eseri olması mümkün değildir.
Merkezi sinir sisteminin ikinci kısmı, beyinle omurilik arasındaki bağlantıyı sağlayan, yaklaşık 7-8 cm uzunluğundaki beyin sapıdır. Bu yapı omuriliğe göre daha karmaşık hücre bağlantıları içerir ve omurilikle beyni birbirine bağlayan bir köprü gibidir. Bu bölge, temel hayati fonksiyonların yürütülebilmesi için vazgeçilmez öneme sahiptir. Nefes alıp verme, kanın damarlarda dolaşması, kan basıncı, kalbin atış ritmi, uyku-uyanıklık, dikkat ve bunun gibi birçok önemli faaliyet, beyin sapı denilen bu bölgeden kontrol edilir. Bir an için kalp atışınızın ritmini ayarlamak için bilinçli bir çaba harcamak zorunda olduğunuzu düşünelim. Uyumadan, başka hiçbir konuya dikkat vermeden bu sorumluluğu yerine getirmeniz gerektiğini... Böyle bir şeyin asla başarılamayacak olması, Allah’ın insan vücudunda kurduğu sisteme ne kadar muhtaç olduğumuzu bizlere bir kez daha hatırlatmaktadır. Kaldı ki burada sadece nefes alıp verme ile ilgili bir örnekten bahsettik. Gerçekte beyinciğin her bir görevi, insan için hayati önem taşır.
Çoğu zaman kafamızın içinde nelerin olup bittiğini aklımıza dahi getirmeyiz. Ayrıca beyin biz dinlenmek üzere oturduğumuzda ya da uyuduğumuzda da dinlenmeden faaliyetlerini sürdürür. Gece boyunca nefes almamızı, sindirim sistemimizin işlemesini, kalp ritmini, hücrelerin yenilenmesini takip etmeye devam eder. |
Sadece bir bezelye tanesi büyüklüğünde olan hipotalamus, bedende bulunan yağ ve karbonhidratların metabolizmasını, susama hissini, uyumayı, büyümeyi, iştahı, beden ısısını, kan damarlarının büyüklüklerini, sindirim salgılarını ve davranışlarımızın pek çoğunu yönetir. Öte yandan salgıladığı bazı hormonlar aracılığıyla da vücuttaki hemen hemen bütün iç salgı bezlerinin çalışmalarını denetler.
Bu önemli görevleri yürüten hipotalamus, beynin sadece %3’ünü kaplayan, ağırlığı sadece 4.5 gram olan bir et parçasıdır. Hipotalamusun salgıladığı hormonlar, vücudun her yerine ulaşan ve çeşitli emirler taşıyan birer haberci gibidir. Hormonlar, haber götürmenin yanı sıra, ulaştıkları yerde harekete geçerek, üstlendikleri görevi de tam olarak yerine getirirler.
Örneğin salgılanan eğer büyüme hormonu ise, bu hormon büyümeyi sağlayacak her türlü sistemi harekete geçirme yeteneğine sahiptir. Hipotalamusun tüm vücuda yayılan ve vücudun dengesini ayarlayan böyle bir salgıyı sürekli üretmesi oldukça önemlidir. Ancak şu bilinmelidir ki, büyüme hormonu vücudun tümünü dolaşsa da yine de sadece gereken yerde etki edecek, vücudun başka bir bölgesi için kullanılamayacaktır. Vücudun neresine etki etmesi gerektiğini bilip, tüm vücuttan geçmesine rağmen sadece ilgili yerde etkili olan hormonlar, sadece birer salgıdan ibarettir. Fakat söz konusu aşamalar şuur, akıl gerektiren işlemlerdir. Bu salgının vücut içinde yolunu bulması, vücudun her bölgesini tanıması, gideceği yere mükemmel bir zamanlama ile ulaşması, ulaştığı yerde gerekli olan değişiklikleri gerekli miktarda yapması, örneğin saçları uzatması veya üşüme hissini durdurması, tesadüf eseri oluşamayacak olaylardır. İçinde bulunduğu bedenin bir kadına mı yoksa bir erkeğe mi ait olduğunu bilmesi ve buna göre farklı bir denge oluşturması da son derece önemli bir ayrıntıdır. Erkekte sakalların çıkmasına, sesin kalınlaşmasına neden olurken, kadında tam zıt bir görev yerine getirip bunları engellemesi gerekmektedir. Görme, karar verme, ayırt etme gibi özellikleri olmayan şuursuz bir sıvının böylesine planlı, dakik ve şuurlu bir sistemin işlemesine vesile olması kuşkusuz ki tesadüflerle açıklanamayacak bir durumdur. Bu sistem sonsuz akıl ve ilim sahibi Allah’ın yaratmasıdır.
Beyinde bütün bunların dışında, uyarıları beynin algılayabileceği şekle çeviren “talamus” ve nefes alıp verme, kanın damarlarda dolaşması, kalbin atış düzeni, uyku ve uyanıklık, dikkat ve bunun gibi birçok önemli faaliyeti denetleyen “beyin sapı” bulunmaktadır. Sadece nefes alıp vermeyi dahi insanın kontrol altında tutması mümkün değildir. Eğer bu kontrol size verilseydi, tüm yaşantınızı bu mekanizmaya dikkat harcamakla geçirecek, muhtemelen uykuya ilk yenik düştüğünüz anda da son nefesinizi verecektiniz. Ancak nefes almak en temel ihtiyacınız olmasına rağmen, bu konuda herhangi bir dikkat harcamak zorunda değilsiniz. Çünkü vücudumuzda biz farkında olmadan, sistemli ve hiç aksamadan çalışan bir mekanizma bulunmaktadır.
Beyni Taklit Etmeye Çalışan Bilgisayarlar | |||||||||||||
Bilgisayarlar teknolojinin en üstün ürünleridir ve hayatımızı kolaylaştıran çok kapsamlı işler yaparlar. Bedenimizdeki bütün işleri idare eden beynimiz ise, hiçbir bilgisayarla karşılaştırılmayacak kadar üstün bir sisteme sahiptir. Bilgisayarlar ve beyin benzer fonksiyonlar gerçekleştirmelerine rağmen, beynin tasarımındaki üstünlük taklit edilemez özellikler taşımaktadır. Beyindeki bu kompleks tasarım sayesinde, beyin en az 1014 bit (bilgi iletme birimi) kadar bilgi saklı tutar ve saniyede 1015 sinyal iletir veya hesaplama yapar. Beynin potansiyel bilgi saklama kapasitesinin en az 25 milyon ciltlik, 800 km uzunluğunda bir kitaplığa eşit olduğu da söylenebilir.1 | |||||||||||||
| Bilgisayar tasarımcıları beynin bu olağanüstü yapısını yapay “sinir ağları” kurarak taklit etmeye çalışmışlardır. Ancak beynin, pek çok yönüyle, makineler tarafından hiçbir zaman taklit edilemeyeceği sonucuna varmışlardır. Vücudumuzun yaratılmış en mükemmel sistemlerinden biri olan beyindeki tasarım, Rabbimiz’in yaratma sanatındaki ve ilmindeki üstünlüğü sergileyen örneklerden sadece biridir. | ||||||||||||
Yukarıdaki tabloda kelime sayısı üzerinden çeşitli bilgi saklama sistemleri karşılaştırılmaktadır. Tabloda da görüldüğü gibi beyin en geniş saklama kapasitesine sahip sistemdir. | |||||||||||||
1- D. Meredith, Metamagical Themes, Basic Books, N.Y., 1985.; [Dr. Don B. DeYoung, Dr. Richard Bliss, "Thinking About The Brain", Impact, no. 200, fiubat 1990; http://www.icr.org/pubs/imp/imp-200.htm] |
Beyindeki Modüler Sistem | |||||
İnsan beyni birçok parçadan oluşmuştur. Her birinin özel fonksiyonu vardır; biri sesleri konuşmaya çevirir, biri renkleri bir manzara olarak biraraya getirir, biri kokuyu kaydeder, biri tanıdık bir yüzü anımsar ya da balığı meyveden ayırt eder. Ancak beyindeki parçaların fonksiyonları sabit değildir ve tüm bu parçalar aynı zamanda birbirlerine bağımlı çalışmaktadır. Beyin yarım kürelerinin ayrılması konusunda ilk araştırmayı yapan Psikolog Roger Sperr, bu çalışmasıyla Nobel ödülü kazanmıştır. Sperry, beynin “homojen bir kara kutu değil, modüler bir sistem” olduğunu gösterdi.1 Günlük hayatta modüler sistemin önemi, takılıp sökülebilen, ihtiyaca göre kullanım alanı değiştirilebilen, kullanıcının isteklerine göre şekillendirilebilen bir sistem olmasından ileri gelmektedir. Ayrıca modüler sisteme göre tasarlanan malzemeler, hem kullanım, hem de geliştirme açısından son derece esnektir. Beynin de sabit bir yapıda olmayıp şartlara göre değişen, gelişime açık yapısı bilim adamlarını hayranlık içinde bırakan bir özelliktir. | |||||
|
Omurilik vücudun iletişim ağının anayoludur. Vücuttan beyne bilgi aktarır ve vücudun diğer bölgelerine talimatlar yollar. Omurilik, geniş bir elektrik hattı gibi sinir tellerinin üzerindeki emirlerin beyin ve bedenin diğer bölümleri arasında rahatça dolaşımını sağlar. Omurilik bu yapısıyla tam bir iletişim merkezidir. Beynin, kafatası kemikleri ile korunması gibi, omurilik de, bel kemiğini oluşturan omurlar sayesinde korunur. Buradaki sinir hücreleri, sinir sisteminden gelen ve beyinden vücuda giden sinyalleri değerlendirerek, nereye ve ne şekilde iletileceklerini belirleyen kompleks elektrik devreleri oluştururlar.
Omurilik bazen görevini -beynin kontrolü olmaksızın- kısmen bağımsız bir biçimde yerine getirebilir. Bu tür hareketler reflekslerdir. Refleks, belirli bir uyarıya karşı sabit bir tepki olarak tanımlanabilir. Refleksler, risklere ve tehlikelere hızla tepki vermemizi sağlar. İnsan vücudu için karar mercii çoğu zaman beyindir. Fakat sinir sistemimizde acil durumlar için daha hızlı bir sistem kurulmuştur. Birçok refleks hareketi omuriliğimizde bulunan bir grup sinir hücresi tarafından yönlendirilir.
Refleks dediğimiz ani hareketler, omurilik içindeki devreler aracılığıyla olağanüstü hızlı bir biçimde cereyan ederler. Olağanüstüdürler, çünkü hareket kararı beyinden değil, omurilikten gelir ve hızlıdır. Eğer bu mekanizma omurilikten değil de beyinden yönetiliyor olsaydı, yanlışlıkla bir sobaya dokunduğumuz zaman, yanma hissini hissetmekle elimizi çekme refleksi arasında bir zaman dilimi geçerdi. Bu da elimizin biraz daha fazla yanmasına sebep olurdu. Oysa biz bir sobaya değdiğimizde anında geri çekiliriz ve elimizi minimum hasarla kurtarmış oluruz. İşte omuriliğimiz bu derece önemlidir ve çok hassas bir şekilde korunması gerekir.
Rabbimiz’in İlhamı İle Hareket Eden Hücreler | |
1. Sinir lifi yolları 5. Duyu siniri kökleri | |
Refleksler hızlı olmak zorundadır, bu yüzden refleks sinyalleri en kısa yoldan ilerler. Örneğin keskin bir nesnenin üzerine basarsanız, dokunma duyunuza ait sinir hücreleri omuriliğinize bir sinyal gönderir. Bu sinyal hareket sinir hücrelerine etki ederek, ayağınızı kaldırmanızı sağlar. Söz konusu sinyalin beyne ulaşıp yorumlanması ise daha geç gerçekleşir. Bu sistem Allah’ın insanlar üzerindeki sayısız korumasından biridir. |
Omuriliğimizi bir bilgisayarın içindeki kablolara benzetebiliriz. Eğer siz bu kabloları plastik bir kılıfla korumaz ve sürekli olarak eğip, bükerseniz bu kablolar bir süre sonra kopar ve işlevini yitirir. Böylece bilgisayar tamamen çalışmaz hale gelir. Aynı bu örnekteki gibi omurilik de önemli bilgileri ileten karmaşık bir kablo görevi görmektedir. Ve bu hayati kablonun korunması için her türlü tedbir alınmıştır. Bu tedbirlerden bir tanesi omurgamızın, omuriliğimizden çok daha uzun olmasıdır. Böylece omurilik tamamen kemik bir kafes ile kuşatılmış olur.
Eğer omurga gelişirken bir yanlışlık sonucu bir ya da daha fazla omur kemiği tam olarak gelişemezse, “spina bfida” adı verilen önemli bir hastalık ile karşı karşıya kalırız. Bu hastalıkta omurganın arkasında önemli derecede açıklık vardır. Buna bağlı olarak omurilik ve sinir sistemi hasar görür. Önemli mesajlar gerekli yerlere ulaşamaz. Sinirler beyne ulaşamayınca felç -hareket edememe ve hissetmeme durumu- oluşur.
Görüldüğü gibi vücudumuzdaki sistemin kusursuz işlemesi için her parça yerli yerinde olmalı ve kusursuz bir tasarıma sahip olmalıdır. Bundaki en ufak bir değişiklik, vücudumuzda çok ciddi sorunlara sebep olabilmektedir. İnsanın yaratılışındaki ölçüden Kuran’da şöyle bahsedilmektedir:
(Allah) Onu hangi şeyden yarattı? Bir damla sudan yarattı da onu ‘bir ölçüyle biçime soktu.’ (Abese Suresi, 18-19)
Bilgisayar Teknolojisi, Rabbimiz'in Beyindeki Tasarımını Taklit Ederek İlerliyor | ||
Günümüzde bilim adamları beynin bir tür bilgisayar gibi çalıştığını düşünmektedirler, ancak bu kıyas hala yetersizdir. En üstün teknolojiye sahip bilgisayarlar bile insan beyninin elektrokimyasal kompleksliği ile karşılaştırıldığında çok yüzeysel kalmaktadır. Nitekim en üstün teknoloji örneklerinden bilgisayarı icat eden bilim adamlarının, beyin hakkındaki bilgileri son derece sınırlıdır. Dr. Eric H. Chudler’a göre: “Bizim beyin hakkında bildiklerimizdense, bilmediklerimiz daha fazladır.”1 Bilgisayar ve beyin benzer fonksiyonları gerçekleştirirler. Örneğin her ikisi de hafızalarına kayıt yapabilirler. Bilgisayarlar, çipler, diskler ve CD-ROM’lar üzerine bilgi saklarken, beyin nöron devrelerini kullanır. Hem bilgisayar, hem beyin yeni işlemler yapacak şekilde değişikliğe uğratılabilir. Bilgisayarlara yeni donanımlar ve yazılımlar yüklenerek hafızaları ve programları genişletilebilir. Beyin sürekli değişimden geçer ve yeni şeyler öğrenebilir. Beyin bazen gerekli olduğunda elektrik sistemini yeniden kurabilir. Örneğin bazı beyin hasarları sonrasında zarar görmemiş beyin dokusu önceden hasarlı bölgenin yaptığı işlevleri devralabilir. Ancak bilgisayarlar teknolojideki tüm gelişmelere rağmen böyle bir özellikten yoksundur. Bedenimizdeki bütün işleri idare eden beynimiz ise hiçbir bilgisayarla karşılaştırılmayacak kadar üstün bir sisteme sahiptir. Vücudumuz yaratılmış en mükemmel sistemlerden biridir ve mükemmelliği ayrıntılarında gizlidir. Beynin yapısı da derinlemesine incelendiğinde, bizim kavrayabilme sınırlarımızı zorlayan detaylarla karşılaşırız. Beynimizdeki her kıvrım, her girinti ve çıkıntı bir amaç üzerine yaratılmıştır. | ||
1- Dr. Eric H. Chudler, "A Computer in Your Head?", Odyssey Magazine, Cobblestone Publishing Co., vol. 10, Mart 2001, s. 6-7 Mart 2001, ss. 6-7. |
66. Michael Denton, Evolution: A Theory In Crisis, Burnett Books, Londra, 1985, s. 330.
67. Susan Greenfield, İnsan Beyni, Varlık Bilim, 2000, s. 91.
68. Isaac Asimov, “In the Game of Energy and Thermodynamics You Can’t Even Break Even”, Smithsonian Institute Journal, Haziran 1970, s. 10; http://www.icr.org/newsletters/btg/btgdec01.html
69. Susan Greenfield, İnsan Beyni, Varlık Bilim, 2000, s. 87.
70. Richard Dawkins, Gen Bencildir, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Ankara, Mayıs 1995, s. 85.
71. http://www.ece.umr.edu/links/power/Energy_Course/energy/Energy_eff/Energy_efficiency/default.html
72. http://www.presenttruth.info/newsletters/PresentTruth/pdf/2002/pt_apr02.pdf
73. http://physics.syr.edu/courses/modules/MM/key/key.html
74. Richard Sole and Brian Godwin, Signs of Life, Basic Books Inc., New York, 2000, s. 119; http://www.icr.org/newsletters/btg/btgdec01.html
75. Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz Gecesi, cilt 4, İstanbul, 1998, ss. 23-24.
76. “Brain Teaches Computers A Lesson”, MSNBC.com, 6 Ağustos 2002.
77. Michael Denton, Evolution: A Theory In Crisis, Burnett Books, Londra, 1985, s. 330.
78. Brain’s method of merging input depends on which senses supply it”, 21 Kasım 2002; http://www.eurekalert.org/pub_releases/2002-11/uop-bmo111902.php