İkinci Baskıya Önsöz

çiçek

Türk İslam Birliği'nin kurulması sadece İslam aleminin değil, her dinden, her milletten ve her düşünceden insanın kurtuluşu olacak, bu birlik tüm dünyaya sevgi, kardeşlik, dostluk, bolluk ve bereket getirecektir. Türkiye'nin önderliğinde kurulacak olan Türk İslam Birliği, yeryüzünün bambaşka bir güzelliğe bürünmesine, bolluk ve bereketin müthiş artmasına, sanatın, estetiğin ve bilimin çok gelişmesine, güçlü ve köklü bir medeniyetin inşa edilmesine vesile olacaktır. Allah'ın izniyle Türk İslam Birliği muhakkak kurulacaktır. Bu, Allah'ın takdir ettiği bir kaderdir.

Türk İslam Birliği'nin doğal lideri ise Türkiye olacaktır. Türkiye'nin liderliği tüm Türk ve Müslüman ülkeleri tarafından da gönülden kabul edilmekte ve istenmektedir. Bunun temelinde hem Türkiye'nin tarihi tecrübesi, hem de Türk Milleti'nin sayısız olayla ispatlanmış olan güzel ahlakı vardır. Türk Milleti'nin lider olması isteği asla bir ırk üstünlüğü düşüncesine dayanmamaktadır. Yani, bunun özünde "biz lider olalım, diğerleri bize tabi olsun" veya "biz üstünüz, diğer ırklar bize tabi olmalıdır" gibi akıl ve mantık dışı, üstelik Kuran ahlakına da hiç uygun olmayan bir düşünce yoktur. Söz konusu olan ahlaki bir üstünlüktür. Yapılacak olan liderlik de aslında kokollamaya, hizmet etmek için çileye ve sorumluluğa talip olma işidir, bir tür ağabeylik vasfıdır.

Türk Milleti'nin bu tarihi sorumluluğu yerine getirecek olmasının en önemli delillerinden biri ise Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde, ahir zamanda İstanbul'a ve Türkiye'ye özellikle dikkat çekiliyor olmasıdır. Peygamberimiz (sav)'in hadislerinde haber verildiği üzere, Hz. Mehdi (as) İstanbul'da faaliyet gösterecek, dağınık olan Türk devletlerini birleştirerek Türk İslam Birliği'ni tesis edecek ve yanında kutsal emanetlerle birlikte ortaya çıkacaktır.

Hz. Mehdi (as)'ın İstanbul'u Manen Fethedecek Olması

altın kelebek

Hz. İbni Amr'dan rivayet edilmiştir: Peygamberimiz (sav) buyurdu ki: Ey Ümmet! Altı şey vardır ki; onlar olmadan kıyamet kopmaz… Altıncısı, Medine'nin fethi.

-Denildi ki: Hangi medine? (hangi şehir?)

-Buyurdu ki: Konstantiniyye (İstanbul).

altın kelebek

(*) Bu Konstantiniyye'nin Hz Mehdi (as) tarafından yapılacak fethidir. (Kıyamet Alametleri, 204 Ramuz-el Ehadis, 296)
Allah Konstantiniyye'yi (İstanbul'u) çok sevdiği dostlarının eliyle (Hz. Mehdi (as)) fethedecek... Onlardan hastalığı ve üzüntüyü kaldıracak. (Kıyamet Alametleri, s.181)

Beldeler onun (Hz. Mehdi (as)'ın) emrine girer. Allah-u Teala onun (Hz. Mehdi (as)'ın) elinde Konstantiniyye'nin (İstanbul'un) (manevi) fethini müyesser (kolay) kılar. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-ül Ahir Zaman, s. 56)

Hz. Mehdi (as) Türkler Arasında Hizmet Verecek

beyaz çiçekler

Hz Mehdi (as) Rum'dan, yani Türklerden (çünkü, eskiden Türkiye'ye Diyar-i Rum deniliyordu) ayrılmayacaktır. (İş'afü'r-Rağıbîn'den naklen, Tılsımlar, s. 212)

Tirmizi'de yer alan bir hadiste "Hz. Mehdi (as)'ın Arap'a hakim oluncaya kadar kıyametin kopmayacağından" (Tirmizi, Fiten:43) söz edilir, buradan Arapların içinde çıkmayacağını anlıyoruz. Çünkü Arap'a hakim olmak için onların dışında olmak gerekir. (Kıyamet Alametleri, s. 170)

Doğudan bir takım insanlar çıkacak ve Hz. Mehdi (as)'a zemin hazırlayacaklar. Hz. Mehdi (as) onlar arasında hükümdar olacaktır. (İbni Mace, Kitab-ül Fiten: 35 (4088) Bu hadis doğuda bulunan veya doğudan gelen bir millet içerisinde çıkacağını göstermektedir ki - Allahualem- bunlar o zamanlar doğuda bulunan, sonradan Anadolu'ya yerleşen Türklere işaret etmektedir. (Kıyamet Alametleri, s. 171)

İbni Haldun ve Kurtubî, Hz. Mehdi (as)'ın Meşrık (Doğu), Horasan (Hazar denizinin batısında kalan kısım) ve Amuderya (Ceyhun nehri) taraflarından (bu bölgeler Türklerin yaşadığı bölgelerdir) çıkacağını kaydetmektedirler. (Macdonald, İslâm'ın Ansiklopedisi, 7:478.)

Bütün bunlar, Hz. Mehdi (as)'ın yoğun faaliyetini Türkler içerisinde yürüteceğini göstermektedir. (Şaban Döğen, “Mehdi ve Deccal”, s.172)
Seyyid Ahmed Hüsameddin (r.a.) İstihraçname'sinde Hz Mehdi (as)'ın doğuş yeriyle ilgili şöyle demektedir:

"Müslümanlardan bir zat gelecek, bu zatın şerefi Kafkasya'nın en uludağından etrafa güneşin şuaı gibi şulenisar olacaktır." (Osman Yüksel Serdengeçti, Mabedsiz Şehir, Serdengeçti Neşriyatı: VI, s.107)

Hz. Mehdi (as) Dağınık Olan Türk Devletlerini Birleştirecek

çiçekler

...Ve köşe bucakta benim oğluma (Hz. Mehdi (as)'a) yardım edecek dağınık olan Türk bayrakları zuhur edecek. (Gaybeti numani, s. 323)
...Allah ona (Hz. Mehdi (as)'a) Rum'u, Deylem'i, Sind'i, Hindistan'ı, Kabilşah'ı ve Hazar'ı fethettirecektir. (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 274)

Peygamberimiz (sav)'in hadisinde haber verildiğine göre, Hz. Mehdi (as) önce Türk bayrağıyla Türkiye'den çıkacak, daha sonra da yeşil bayrak sahibi olan İslam ülkelerine de manen hakim olacaktır. Türk İslam Birliği'nin oluşmasına vesile olacak ve bu birliğin manevi liderliğini üstlenecektir. Konuyla ilgili hadis şu şekildedir:

O yılda kırmızı bayrağın ve sonra yeşik bayrağın sahibi olan oğlum (Hz. Mehdi (as)'ın) gaybeti ilan olunacaktır. (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 170)

Hz. Mehdi (as)'ın Yanında Kutsal Emanetler Olacak

Ahir zaman hadislerini aktaran alimler, ahir zaman olaylarını kendi dönemlerindeki hilafet merkezlerini esas alarak aktarmışlardır. Bu nedenle de Hz. Mehdi (as)'ın çıkış yeri olarak, her alim kendi zamanının hilafet merkezi olan Irak, Şam, Kufe, Medine gibi şehirleri belirtmiştir. Ancak, ahir zaman olaylarının gerçekleştiği yerle ilgili rivayetlerin ortak noktası, bu olayların hep hilafet merkezinde gerçekleştiğidir. Bilindiği gibi, son hilafet merkezi "İstanbul"dur.

Halifelik bu yüzyılın başlarında resmi olarak kaldırılmıştır ve o günden bu yana dünya üzerinde başka hiçbir yere de taşınmamıştır. Sonuç olarak, halen bu manevi ünvanı koruyan tek şehir İstanbul'dur. Peygamberimiz (sav)'in iki sancağı, kılıcı ve gömleği ile diğer mukaddes emanetler de İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda muhafaza edilmektedir.

Abdullah b. Şurefe'den rivayet edildi ki: "Hz. Mehdi (as)'ın beraberinde süslenmiş bir halde Peygamberimiz (sav)'in bayrağı olacaktır." (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiy-il Ahir Zaman, s.65)

Nuaym bin Hammad, Ebu Caferi'den şöyle rivayet etmiştir; "Hz. Mehdi (as), Peygamberimiz (sav)'in sancağı, gömleği, kılıcı, işaretleri, nuru ve güzel ifadesiyle yatsı vaktinde çıkar." (Ali b. Sultan Muhammed el-Kari el-Hanefi ìRisaletül Meşreb elverdi fi mezhebil Mehdi)

Hz. Mehdi (as), Peygamber Efendimiz (sav)'in bayrağıyla çıkacaktır. O bayrak dikilmemiştir, siyah ve dört köşelidir. Peygamberimiz (sav)'in vefatından sonra hiç açılmamış olup, ancak Hz. Mehdi (as) tarafından açılacaktır. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-i Mehdiyy-il Muntazar, ss.41-42, 52, 54)

kutsal emanetler

(Sol üst resim) Peygamber Efendimiz (sav)'in Minber-i Şerif sancağı
(Sağ üst resim) Seyf-i Nebevi. Resulullah (sav)'in kılıcı.
(Sağ orta resim), Peygamber Efendimiz (sav)'in hırkası, Hırka-i Saadet.
(Sağ alt resim)
Peygamber Efendimiz (sav)'in asası. Bu asa, Resulullah (sav)'in sancağı ve minberiyle birlikte hilafet alameti olarak kabul edilir.

Alametlere gelince; (Hz. Mehdi (as)) beraberinde Allah Resulünün (sav) gömleği, kılıcı, sancağı bulunacaktır. O sancak ki Peygamberin (sav) vefatından bugüne kadar hiç açılmamıştır. Hz. Mehdi (as)’ın zuhuruna kadar da açılmayacaktır. (Kıyamet Alametleri, s.164)

Peygamber (savv)'in softan bayrağı ile çıkacaktır. O bayrak dört köşeli olup, dikişsizdir ve rengi de siyahtır. Onda bir hicr (hale) bulunur. O Resulullah (sav)'in vefatından beri açılmamış olup Hz Mehdi (as) çıkınca açılacaktır. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s.23)

kutsal emanetler

(Sol resim) Topkapı Sarayı'nda muhafaza edilen kutsal emanetlerden biri de Hz. İbrahim'in kullanmış olduğu rivayet edilen tenceredir.

(Ortada ki resim) Peygamber Efendimiz (sav)'in mühürünün muhafaza edildiği kutu görülmektedir. Topkapı Sarayı'nda bulunan kutsal emanetlerdendir. Peygamber Efendimiz (sav)'in Mühr-i Şeriflerinde üç satır halinde, "Muhammed Resulullah" ibaresi yazılıdır. Birinci satırda "Muhammed", ikinci satırda "Resul", üçüncü satırda da "Allah" kelimeleri yer almaktadır.

(Sağ resim) Topkapı Sarayı'nda bulunan Peygamber Efendimiz (sav)'in kılıcı görülmektedir.

Ahir zamanda ancak Hz. Mehdi (as) tarafından açılacağı bildirilen bu Sancak'ın önemli bir özelliği de Peygamberimiz (sav)'in “vefatından bugüne kadar hiç açılmamış” olmasıdır. Günümüze kadar Osmanlı İmparatorluğu da dahil olmak üzere hiçbir devlet tarafından, Peygamber Efendimiz (sav)'in zatına hürmeten açılmayan sancak, götürüldüğü savaşlarda ve törenlerde kılıfından dahi çıkarılmamıştır. 1400 yıldır bu şekilde muhafaza edilen sancak Hz. Mehdi (as)'ın gelişi ile İslam ahlakının hakim olacağı dönemde açılmayı beklemektedir.

Türk İslam Birliği Kurulduğunda Yeryüzünde Hiç Kan Akıtılmayacaktır

çiçekler

Türk İslam Birliği, kitabın ilerleyen bölümlerinde detaylı olarak anlatıldığı üzere, Kuran ahlakını temel alan dolayısıyla her düşünceden, her inançtan, her milletten insana karşı şefkatle ve anlayışla yaklaşan, herkesin hakkını koruyan, herkesi rahat ettiren bir huzur ve barış birliği olacaktır. Türk İslam Birliği bütün çatışmalara, terör eylemlerine, anarşiye tam anlamıyla son verecek, Türk İslam Birliği'nin kurulmasıyla tüm fitneler sona erecektir. Bu güzel birliğin tesis edilmesiyle Museviler ve Hıristiyanlar da güvenlik içinde ibadet edebilecekleri, diledikleri gibi ticaretlerini yapacakları, istedikleri yerde istedikleri gibi yerleşebilecekleri, kendilerini tam anlamıyla güvende hissedecekleri bir ortama kavuşacaklardır. Türk İslam Birliği'nin kuruluşu da tek damla kan dökülmeden, Müslümanların sevgiyle biraraya gelmesiyle, şefkatle, güzel sözle, akılcı ve hikmetli anlatımlarla dostluğun yaygınlaşmasıyla gerçekleşecektir.

Türk İslam Birliği'nin kurulduğu dönemde tüm çatışmaların sona ereceği, tüm silahların susacağı, insanların barış ve sevgi içinde yaşayacaklarıPeygamber Efendimiz (sav)'in de müjdelediği bir gerçektir. Peygamberimiz (sav), Hz. Mehdi (as) döneminde yeryüzünde hiç kan dökülmeyeceğini bildirmiştir. Hz. Mehdi (as)'ın zuhur ettiği ve Türk İslam Birliği'nin kurulduğu dönemde, yeryüzünü kaplayacak olan barış, adalet, güzellik, huzur ve güven hadislerde şu şekilde haber verilmiştir:

İnsanlar, bal arılarının beyleri etrafında toplanması gibi, Hz. Mehdi (as)'ın çevresinde toplanırlar. (Hz. Mehdi (as)) Daha önce zulümle dolu olan dünyayı, adaletle doldurur. Adaleti o denli olur ki, uykuda olan bir kimse dahi uyandırılmaz ve BİR DAMLA KAN BİLE AKITILMAZ. Dünya, adeta Asr-ı Saadet devrine geri döner. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 29 ve 48)

Hz. Mehdi (as), Peygamber (sav)'in yolunda gidecek, uyuyan kişiyi uyandırmayacak, KAN DA AKITILMAYACAKTIR. (Muhammed B. Resul Al-Hüseyni El Berzenci, Kıyamet Alametleri, Pamuk Yayınları, Kıyamet Alametleri, s.163)

(Hz. Mehdi (as)) zamanında ne bir kimse uykusundan uyandırılacak, NE DE BİR KİMSENİN BURNU KANAYACAKTIR. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 44)

Ona (Hz. Mehdi (as)'a) biat edenler, (Kabe civarındaki) rükun ve makam arasında biat ederler. Uyuyanı uyandırmaz, ASLA KAN DÖKMEZLER. (El-Heytemî, El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 24)

Bu (Emir) de (Hz. Mehdi (as)) insanlar yeryüzünü daha önce zulüm ile doldurdukları gibi YERYÜZÜNÜ ADALETLE DOLDURACAKTIR. (Sünen-i İbn-i Mace, 10/348)

Zulüm ve fıskla dolu olan DÜNYA, O (HZ. MEHDİ (AS)) GELDİKTEN SONRA ADALETLE DOLUP TAŞACAKTIR. (El Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 20)

HZ. MEHDİ (AS)'IN ZAMANINDA ADALET O KADAR BOL OLACAK Kİ, zorla alınan her mal sahibine geri iade edilecektir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 23)

ONUN (HZ. MEHDİ (AS)'IN) ADALETİ HER YERİ KAPLAYACAK ve insanlar arasında Hz. Peygamber (sav)’in sünnet-i seniyyesi ile muamele edecektir. Hatta birisinden, mala ihtiyacı olan kim varsa çağırmasını söyleyecek, o kişi emrini yerine getirdiğinde, sadece bir kişi gelecektir. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 20)

Kıyametin kopması için zamanda sadece bir günden başka vakit kalmamış da olsa Allah benim Ehl-i Beyt'imden bir zatı (Hz. Mehdi (as)'ı) gönderecek yeryüzü zulümle dolduğu gibi, O YERYÜZÜNÜ ADALETLE DOLDURACAK. (Sünen-i Ebu Davud, 5/92)

Hz. Mehdi (as) bendendir, yeryüzü zulüm ve işkence ile dolduğu gibi, ONU DOĞRULUK VE ADALETLE DOLDURUR. (Süneni-i Ebu Davud, 5/93)
Kap su ile dolduğu gibi YERYÜZÜ BARIŞLA DOLACAKTIR. Hiçbir kimse arasında bir DÜŞMANLIK KALMAYACAKTIR. VE BÜTÜN DÜŞMANLIKLAR, BOĞUŞMALAR, HASETLEŞMELER MUHAKKAK KAYBOLUP GİDECEKTİR. (Sahih-i Müslim, 1/136)

... Cenab-ı Hak İslam’ı nasıl bizimle başlatmışsa onunla (Hz. Mehdi (as) ile) sona erdirecektir. Nasıl, bizimle onlar aralarındaki ŞİRK VE ADAVETTEN (HUSUMET VE DÜŞMANLIKTAN) KURTULMUŞ VE KALPLERİNE ÜLFET (DOSTLUK) VE MUHABBET (SEVGİ) YERLEŞMİŞSE, (HZ. MEHDİ (AS)'IN GELİŞİ İLE) YİNE ÖYLE OLACAKTIR. (Ahir Zaman Mehdisi'nin Alametleri, Celalettin Suyuti, s. 20)

... ONUN (HZ. MEHDİ (AS)) DÖNEMİNDE İYİ İNSANLARIN İYİLİĞİ ARTAR, KÖTÜLERE KARŞI BİLE İYİLİK YAPILIR. (Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 17)

"Bu Zamanda En Büyük Farz Vazife, İttihad-ı İslam'dır"

Bediüzzaman Said Nursi

süs

Müslümanların birlik olmaları, dağılıp ayrılığa düşmemeleri Allah'ın Kuran'da bildirdiği bir emridir. Tüm Müslümanlar dili, ırkı, mezhebi ne olursa olsun kardeştirler. Dolayısıyla aralarındaki yakınlığın ve dostluğun da tıpkı iki kardeş arasındaki gibi olması lazımdır. İki kardeş nasıl bir diğerini zorda bırakmaz, ne zaman ihtiyacı olsa diğerinin yardımına koşar, nasıl birbirine destek olur, nasıl birbirini koruyup kollarsa dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın tüm Müslümanların da birbirlerini öz kardeşleri gibi sevmeleri, korumaları ve destek olmaları gerekir.

Eğer Müslümanlar bunu yapmazlar, birbirlerini kardeşleri gibi sevip korumaz, birlik olup dayanışma içinde olmazlarsa Allah'ın emrine uymamış olurlar. Ki bu, hiçbir Müslümanın düşmek istemeyeceği bir durumdur. Allah'ı çok seven, Allah'tan çok korkan, Allah'ın tüm emirlerine titizlikle uyan her Müslümanın, İslam aleminin birlik olması için gayret etmesi, çaba göstermesi, sürekli dua etmesi şarttır.

Eğer İslam alemi güçlü, istikrarlı, müreffeh bir medeniyet olmak, dünyaya her alanda yön vermek ve ışık tutmak istiyorsa, birlik halinde hareket etmek zorundadır. Bu birliğin yokluğu, Müslüman ülkeler arasındaki ayrılık ve dağınıklık, İslam dünyasından ortak bir ses yükselmemesi, mazlum Müslüman halkları da savunmasız bırakmaktadır. Filistin'de, Irak'ta, Afganistan'da, Keşmir'de, Doğu Türkistan'da, Moro'da ve daha pek çok yerde zavallı kadınlar, çocuklar ve yaşlılar ihtiyaç içinde zulümden kurtarılmayı beklemektedirler. Bu masum insanların sorumluluğu herkesten önce, İslam dünyasının üzerindedir. Müslümanlar, Peygamberimiz (sav)'in "Müslüman, Müslümana zulmetmez ve onu tehlikede bırakmaz" sözünü hatırlarından çıkarmamalıdırlar.

Büyük İslam alimi Bediüzzaman Hazretleri de hayatı boyunca Müslüman aleminin birlik olması için fikren mücadele etmiş, bu birliğin sağlanmasının önemi hakkında Müslümanların bilinçlenmesini sağlamıştır. "Bu zamanda en büyük farz vazife, İttihad-ı İslam'dır..." diyen Bediüzzaman Hazretleri, İslam aleminin birliği için gayret göstermenin önemini en hikmetli şekilde ifade etmiştir. Risale-i Nur'da da Müslümanların birbirlerini sevmeleri, desteklemeleri, tesanüd içinde olmaları, birbirlerini koruyup kollamaları üzerinde sıkça duran Üstad Hazretleri, hep birleştirici ve uzlaştırıcı olmuştur.

süs

Günümüzde de tüm Müslümanların Bediüzzaman Hazretleri'nin bu üslubunu örnek almaları, İslam aleminin birleşmesi için gösterdiği azmi ve coşkuyu çok daha fazlasıyla yaşamaları, kimsenin kendilerini bu konuda gevşekliğe düşürmesine izin vermemeleri son derece önemlidir. Unutulmamalıdır ki, Müslümanların birlik olması Allah'ın bir emridir ve Allah'ın dilemesiyle muhakkak gerçekleşecektir. Bediüzzaman Hazretleri'nin müjdelediği gibi, "Bir dakika zarfında beyn-es sema vel-arz alemini (yer ile gök arasındaki alemi) bulutlarla doldurup boşalttığı gibi bir saniyede denizin fırtınalarını teskin eder (dindirir) ve bahar içinde bir saatte yaz mevsiminin numunesini (örneğini) ve yazda bir saatte kış fırtınasını icad eden kadir-i zülcelal (herşeye muktedir olan Yüce Allah) Hz. Mehdi (as) ile de, alem-i İslam’ın (İslam aleminin) zulümatını (zulüm devrini, karanlığını) dağıtabilir. Ve va’detmiştir vaadini elbette yapacaktır." (Mektubat, s. 411-412) Ve Allah'ın izniyle bu, İslam aleminin muhakkak birlik olacağının, kurşunla kaynatılmış binalar gibi saf bağlayacağının, Allah yolunda birbirlerinin gerçek kardeşleri olarak hareket edeceklerinin ve dünyanın dört bir yanında Kuran ahlakının yaşanmasına vesile olacaklarının da müjdesidir.

Üstad Said Nursi, Hutbe-i Şamiye'de İslam Birliği'ni şu şekilde tarif eder:

Tarîk-ı Muhammedî (asm) (Hz. Muhammed (sav)’in yolu), şüphe ve hileden münezzeh olduğundan, şüphe ve hileyi ima eden gizlemekten de müstağnîdir (ihtiyaç duymayandır). Hem de o derece azîm (büyük) ve geniş ve muhit (her şeyi kuşatan) bir hakikat (gerçek), bahusus (özellikle) bu zaman ehline karşı hiçbir cihetle (sebeple) saklanmaz. Bahr-ı umman (Okyanus) nasıl bir destide (Testide) saklanacak! Tekraren söylüyorum ki, ittihad-ı islâm (İslam Birliği) hakikatında (gerçeğinde) olan ittihad-ı Muhammedînin (Hz. Muhammed (sav)'e tabi olanların birliğinin) cihetü'l-vahdeti (birlik yönü) tevhid-i İlâhîdir (Allah’ın birliğine iman ve ondan başka ilah olmadığını tasdik etmektir). Peyman (büyük yemin) ve yemini de îmandır. Müntesibîni (Intisab edenleri, girenleri), umum (tüm) müminlerdir. Nizamnâmesi (tüzük metni), sünen-i Ahmediyedir (asm) (Peygamber (sav)'in sünnetidir). Kânunu (yasası), evâmir (emirleri, kanunları) ve nevâhi-i şer'iyedir (Kuran ahlakında yasaklanan şeylerdir). BU İTTİHAT (BİRLİK) ÂDETTEN (GELENEKTEN, ALIŞKANLIKTAN) DEĞİL, İBÂDETTİR. (Hutbe-i Şamiye, Sâdâ-yı Hakikat, s. 94)

Bediüzzaman Hazretleri bu sözüyle Müslümanların hangi değerleri temel alarak birlik oluşturacaklarını açık ve net olarak tarif etmiştir:
• Bir olan Allah'a iman eden,
• Hz. Muhammed (sav)'e tabi olmuş,
• Kuran'ı ve sünneti rehber edinmiş tüm Müslümanlar birbirinin kardeşidir ve birlik halinde hareket etmekle yükümlüdürler.

Farklı ülkelerde yaşamaları, farklı ırklara mensup olmaları, farklı kültürleri olması, farklı anlayış veya uygulamalara sahip olmaları kardeş olmalarına, birlik içinde olmalarına hiçbir şekilde engel değildir. Tam tersine bu özelliklerin her biri Allah'ın yaratmasındaki bir güzellik, bir nimet, Müslümanlar için bir zenginliktir. Bediüzzaman'ın da ifade ettiği gibi Müslümanlar, Türk İslam Birliği'nin oluşmasını güzel bir temenni, iyi bir gelenek veya siyasi bir gereklilik gibi görmemeli, birlik olmanın farz olan bir ibadet olduğu gerçeğini unutmamalıdırlar.

süs

Bediüzzaman Hazretleri, Müslümanların bu farzı yerine getirmekte bir çekince veya tereddüt içinde olmamaları gerektiğine de dikkat çekmiş ve "en büyük farz vazife" olan İslam Birliği'nin sağlanması için gayret etmenin vicdanına uyan her Müslümanın üzerinde sorumluluk olduğunu söylemiştir:

İhfa (gizlenmek), havf (korkmak) riyâdandır (gösteriştendir, iki yüzlülüktendir). Farzda riyâ (gösteriş, iki yüzlülük) yoktur. Bu zamanın en büyük farz vazîfesi (görevi), ittihad-ı islâmdır (islam birliğidir). İttihadın (birliğin) hedef ve maksadı; o kadar uzun, münşaib (kollara ayrılmış), muhit (her şeyi kuşatan), merâkiz (karar yerleri) ve maâbid-i islâmiyeyi (islamın ibadet yerlerini) birbirine rabtettiren (bağlayan) bir silsile-i nuraniyi (nurani silsile, soy) ihtizaza getirmekle (harekete geçmekle) onunla merbut (bağlanmış) olanları ikaz (uyarma) ve tarîk-ı terakkiye (yükselme, ilerleme yoluna) bir hâhiş (istek) ve emr-i vicdanî (vicdani emir) ile sevk etmektir. (Hutbe-i Şamiye, Sâdâ-yı Hakikat, s. 94)

Bediüzzaman'ın da ifade ettiği gibi her Müslüman, İslam aleminin birliği için elinden gelen tüm imkanları seferber etmeli, şevkle, azimle ve coşkuyla bu yolda çaba göstermeli, bu kutlu birliğin sağlanması için tüm Müslümanları da harekete geçirmelidir.

Bediüzzaman'ın Türk İslam Birliği'ni anlatırken önemle üzerinde durduğu bir diğer husus da bu birliğin bir sevgi, dostluk ve gönül birliği olduğu gerçeğidir. Müslümanlar ilimle, sevgiyle, güzel sözle bu birliğin zaruri olduğunu tüm insanlara anlatmakla yükümlüdürler. İman gücüne, Allah sevgisine, Kuran ahlakına ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine dayanmadan böyle bir girişimde bulunmanın ise hiçbir manası yoktur. Zira Allah böyle bir harekete asla başarı vermez. Samimiyetle, Allah sevgisiyle, iman coşkusuyla, Kuran'ın ve hadislerin sunduğu güzel ahlakın rehberliğiyle hareket edenler ise Allah'ın izniyle bu yolda muhakkak başarılı olacaklardır.

Bu ittihadın (birliğin) meşrebi (yolu) muhabbettir (sevgi beslemektir). Husumet (düşmanlık) ise, cehalet (bilgisizlik) ve zaruret (ister istemez) nifakadır (iki yüzlülüktür). Gayr-ı Müslimler (Müslüman olmayanlar) emin olsunlar ki, bu ittihadımız (birliğimiz), bu üç sıfata (vasfa) hücumdur (karşıdır). Gayr-ı Müslime (Müslüman olmayana) karşı hareketimiz iknâdır (razı etmektir). Zira onları medenî (faziletli, terbiyeli) biliriz. Ve İslâmiyeti mahbup (sevilen, sevgili) ve ulvî (yüce) göstermektir. Zira (Çünkü) onları munsif (insaflı) zannediyoruz. Lâübaliler iyi bilsinler ki, dinsizlikle kendilerini hiçbir ecnebîye (yabancıya) sevdiremezler. Zira mesleksizliklerini göstermiş olurlar. Mesleksizlik, anarşilik sevilmez. Ve bu ittihada (birliğe) tahkik (araştırma) ile dahil olanlar, onları taklit edip çıkmazlar. İttihad-ı Muhammedî (Hz. Muhammed (sav)'e tabi olanların birliği) olan ittihad-ı islâmın (İslam Birliği'nin) efkâr (fikirler) ve meslek ve hakikatini (gerçeğini) efkâr-ı umumiyeye (halkın fikirlerine) arz ederiz. Kimin bir itirazı varsa etsin, cevaba hazırız. (Hutbe-i Şamiye, Sâdâ-yı Hakikat, s. 94)

Türk İslam Birliği, Bediüzzaman Hazretleri'nin hikmetle açıkladığı gibi gayri Müslimlerin de koruyucusu ve kollayıcısı olacaktır. Kitabın ilerleyen bölümlerinde detaylı olarak açıklandığı üzere, İslam ahlakı farklı dinden ve inanıştan olan insanlara karşı şefkatle ve merhametle yaklaşmayı gerekli kılar. Müslüman güzel sözle, hikmetle, akılcı ve nezih bir üslupla İslam'ı tebliğ eder, insanları kötülükten alıkoyup iyiliğin yayılması için gayret eder, ama tüm bunları yaparken "dinde zorlama ve baskı olmadığının" bilincindedir. İslam ahlakının yaşandığı bir ortamda herkes dinini dilediği gibi yaşamakta, ibadetlerini dilediği gibi yerine getirmekte, düşüncelerini ifade etmekte özgürdür. Türk İslam Birliği de İslam ahlakının bu gereklerinin gerçek bir uygulayıcısı olarak, demokrat, insan haklarına değer veren, ifade özgürlüğünün hakim olduğu, Musevilerin, Hıristiyanların, her inançtan insanın ve inançsız veya ateist olanların haklarının tam olarak korunduğu, herkesin birinci sınıf insan muamelesi gördüğü bir yapıya sahip olacaktır.

Bediüzzaman Hazretleri'nin ittihad-ı İslam konusunda önemle üzerinde durduğu bir husus ise bu kutlu birliğin Hz. Mehdi (as) vesilesiyle, o mübarek zatın öncülüğünde gerçekleşecek olduğudur. Hz. Mehdi (as)'ın Türk ve İslam aleminin birleşmesini sağlayacağı hadislerde de bildirilen bir gerçektir. Said Nursi Hazretleri ise bu gerçeği şöyle açıklar:

Üçüncü vazifesi: ... O ZAT (Hz. Mehdi (as)) BÜTÜN EHL-İ İMANIN (iman edenlerin) MANEVİ YARDIMLARIYLA ve İTTİHAD-I İSLAM’IN MUAVENETİYLE (İslam Birliği'nin yardımlaşmasıyla) ve BÜTÜN ULEMA VE EVLİYANIN (alimlerin ve velilerin) ve bilhassa AL-İ BEYT’İN NESLİNDEN (Peygamberimiz (sav)'in soyundan) HER ASIRDA KUVVETLİ VE KESRETLİ (çok sayıda) BULUNAN MİLYONLAR FEDAKAR SEYYİDLERİN İLTİHAKLARIYLA (Peygamber soyundan gelen fedakar kimselerin katılımlarıyla O VAZİFE-İ UZMAYI (büyük görevi) YAPMAYA ÇALIŞIR. (Emirdağ Lahikası, s. 260)

süs

Bediüzzaman'ın bu sözünden açıkça anlaşıldığı üzere, Hz. Mehdi (as)'ın yerine getireceği üç vazifeden biri, tüm Müslümanları birleştirerek Türk İslam Birliği'ni tesis etmektir. Buna göre, Hz. Mehdi (as) Kuran ahlakının göz ardı edildiği bir dönemde, insanların yeniden din ahlakına yönelmesine vesile olacak, Türk İslam Birliği'ni kuracak ve bu büyük görevlerinde kendisine destekçi olan pek çok salih insan bulunacaktır. Bediüzzaman, Hz. Mehdi (as)'ın üçüncü görevini çok önemli ve geniş kitlelerin desteğiyle gerçekleştireceğini bildirmiştir. Bediüzzaman "BÜTÜN EHL-İ İMANIN MANEVİ YARDIMLARIYLA" sözleriyle, "TÜM MÜSLÜMANLARIN" ittifak halinde oluşturacakları birliğin Hz. Mehdi (as)'ın bu görevdeki yardımcıları olacağını bildirmiştir. Hz. Mehdi (as) ve yardımcıları güçlerini Allah sevgisinden, iman coşkusundan alan cesur insanlar olacaktır. İmanlarının nuru tüm dünyanın aydınlanmasına vesile olacaktır.

Tüm Müslümanların dahil olacağı böyle geniş çapta bir ittifakın desteği, Bediüzzaman'ın döneminde gerçekleşmiş değildir. Bediüzzaman'ın da müjdelediği gibi, bu geniş kitlenin manevi yardımları, ancak içinde bulunduğumuz ahir zamanda Hz. Mehdi (as) ile birlikte oluşacak ve onun üçüncü görevinin gerçekleştirilmesinde büyük bir rol oynayacaktır.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER
  • İkinci baskıya önsöz
  • Önsöz
  • Giriş
  • İslam: Dünyayı aydınlatan ışık
  • Neden Türk-İslam Birliği?
  • Nasıl bir Türk-İslam Birliği?
  • Türk-İslam Birliği Müslümanlara neler kazandıracak?
  • ABD, Ortadoğu ve Türk-İslam Birliği
  • Türk-İslam Birliği'nin batı dünyası için gerekliliği
  • Türk-İslam Birliği müjdesi
  • Sonuç: Dünyayı bekleyen aydınlık gelecek