Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
(Bakara Suresi, 164)
Bitkiler gibi hareketsiz, yerlerinde sabit duran canlıların, tohumlarını diğer bitkilere nasıl ulaştırdıklarını, tohum dağıtma işleminin nasıl gerçekleştiğini belki bugüne kadar hiç düşünmemiş olabilirsiniz. Oysa tohumlu bitkiler ilk var oldukları dönemden itibaren hiçbir yardıma, hiçbir müdahaleye ihtiyaç duymadan tohumlarını çeşitli şekillerde dağıtma imkanına sahiptirler.
1. Sazlar tohumlarını hem su ile hem de rüzgarlarla dağıtırlar. Bu bitkinin topuz gibi bir bölümü vardır. Sıkışık küçük küçük binlerce meyveden oluşur. Bu meyvelerin üstünde de resimde görüldüğü gibi küçük püsküller mevcuttur. Bu püsküller zamanı geldiğinde tohumların taşınmasını sağlar. (Grains de Vie, s.40) 2. Lys de mer bitkisi Akdeniz kıyılarında yetişen bir bitkidir. Çok hafif köşeli tohumları vardır. Tohumların dış kabukları olgunlaşınca yosun gibi bir yapı alır. Bu bitkinin tohumları da su üzerinde yüzerek dağılırlar. (Grains de Vie, s.40) 3. Söğütler (Salix), çok kolay veçabuk üreyebilen bir bitki türüdür. Tohumlarının çok çeşitli dağılma şekilleri vardır,havada uçuşurlar, suyun üzerinde de çok kolaylıkla ilerleyebilirler. Söğütlerin çoğalma hızını şöyle bir hesaplama ile daha iyi görebiliriz: Eğer bir ağaç 500 tırtılımsı başak verse, bunların her biri 100 küçük tane içerse ve bu tanelerin de her biri 200 tohum içerse bu, her yıl 10 milyon tohum demektir. Eğer bunların tümü yeşerme imkanı bulsaydı yeryüzü çok kısa bir zaman içerisinde söğüt ile dolardı. Ancak doğada yaratılmış olan hassas dengeler sayesinde böyle olmaz ve bu tohumların yalnızca gerektiği kadarı ağaç olarak büyür. (Grains de Vie, s. 41) |
Dağıtım işleminin aşamalarını genel olarak şöyle özetleyebiliriz: Döllenen çiçeklerden tohumlar oluşur. Bunlar kimi bitkilerde yere düşer, kiminde rüzgarla havalanır, kiminde de hayvanlara takılır ve bu şekilde çevreye dağılır. Ancak bu özet, bitki tohumlarının dağıtım sisteminin oldukça yüzeysel bir tanımlamasıdır. Çünkü bu dağıtım işlemi detaylarına inilerek incelendiğinde, bitkilerin ve hayvanların yaşamlarıyla direkt bağlantılı pek çok ilginç olayın gerçekleştiği görülecektir.
Öncelikle her bitkinin oluşturduğu tohum -önceki bölümde gördüğümüz gibi- farklı bir şekle sahiptir. Bir tohumun ya da meyvenin şekline bakarak nasıl yolculuk yaptığını yani nasıl dağıtıldığını tahmin etmek mümkündür. Örneğin; bazı ağaçların etli, yumuşak, cezbedici koku ve renklerde meyveleri vardır. Sindirime dayanıklı kalın kılıflı tohumları olan bu ağaçlar, bu cezbedici özellikleriyle kuşları ve diğer hayvanları kendilerine çekerler. Bazı tohumlarınsa iğneleri, çengelleri hatta olta ve dikenleri vardır. Bu tohumlar kürklü hayvanlara takılarak taşınırlar. Bazı tohumlar rüzgarda kümeler halinde, tüy ya da tüycükler şeklinde seyahat ederler. Diğerleri kanatlara sahiptir ya da küçük balonlara benzer şekilde şiştirler ve bu sayede uçabilirler. Havada yolculuk yapan tohumların yeterince hafif olmaları, ayrıca şekillerinin de havada uçmaya uygun bir yapıda olması gerekmektedir. Bazı bitkiler ise üremek için sadece tohumlarını toprağa düşürürler. Bazıları da tohumlarını kendi kendilerine fırlatarak dağıtırlar. Bu fırlatma, tohum kabı içinde büyüme sırasında oluşan gerilimin bir şekilde boşalmasıyla sağlanır. Bazı bitkilerde ise tohum kabukları güneşte kuruduktan sonra çatlayarak açılır ve toprak yüzeyine düşer.
Buraya kadar genel hatlarıyla verilen örneklerde, tohumların yayılmasında çok detaylı bir sistemin var edilmiş olduğu hemen görülmektedir.
1. Ağır tohumlar genellikle çok fazla özelliğe sahip değildir. Çengel, kanat ya da suda batmamalarını sağlayacak bir yapıları yoktur. Bu nedenle toprağa düştükleri yerde kalırlar. Buna örnek olarak fındıkları, meşe palamutlarını ve kestaneleri verebiliriz. Bu tohumların toprağa düştükleri yer, genellikle yeşermeleri için hiç de uygun bir zemin değildir. Bu tohumların birer ağaç haline gelebilmeleri için aydınlık, kolayca gelişebilecekleri ağaçsız bir bölgeye gitmeleri gerekmektedir. Çok ilginçtir ki, alakargalar, kargalar, ağaçkakanlar ve en önemlisi de sincaplar bu gibi meyveleri severek yerler. Bu küçük hayvanlar meşe ve kestane ağacı ormanlarının nesillerin devamını sağlayan en temel faktörlerdir. Olgunlaşan tohumları toplayan hayvanlar bunları değişik yerlere saklarlar, ancak bir kısmını koydukları yerden almayı unuturlar. İşte bu durum fındıklara yeşerme ve birer ağaç haline gelme imkanı verir. Kuşkusuz burada her iki canlı arasında kusursuz bir uyum vardır. Bu canlıları birbirleriyle uyum içinde yaratan Allah'tır. 2. Monnoyere adlı bu bitkinin tohumları yağmur suları ile taşınır. Tohumların üzerinde parmak izini andıran küçük çizgiler vardır. Bu çizgiler yüzeydeki basıncı artırmaya yarar. Bu sayede tohumlar kolaylıkla dağılırlar. (Grains de Vie, s.42). Sağ altta ise Monnoyere bitkisinin tohumlarının açılmış hali görülmektedir. |
Tohumların dağıtılmasında asıl olarak dikkati çeken nokta çok farklı parçalara ve dağıtım şekillerine sahip olmasına rağmen sistemin kusursuz şekilde işlemesidir. Hayvanların taşıdığı tohumlar hep böyle taşınır ve bu sistemde bir aksama meydana gelmez. Rüzgarla uçanlar uygun şekilleri sayesinde hep uçarak hareket ederler.
Burada en çok dikkat çeken nokta ise, ilerleyen bölümlerde verilecek örneklerde de görüleceği gibi hem hayvanların hem de bitkilerin bu işlemler sırasında son derece şuurlu bir şekilde hareket etmeleridir. Peki bu şuurun ve planın kaynağı nedir? Elbette ki bir çiçeğin ya da ağacın, bir kuşla ya da sincapla biraraya gelerek bir dağıtım sistemi kurmaya karar vermesi, bu canlıların neler yapacaklarını ve sistemin nasıl işleyeceğini ortaklaşa tasarlamaları mümkün değildir. Bitkilerin kendileri de üremek için plan hazırlayıp bu plana göre bir sistem kurmuş olamazlar. Ama vakti geldiğinde her bitki üreme işlemlerini başlatır, tohumunu oluşturur ve onu gerektiği gibi dağıtır. Diğer bitkiler de aynı şekilde, aynı sırayla aynı sistemi kullanarak hareket ederler. Bu, dünyanın her yerindeki aynı tür bitkiler için değişmeden devam eder.
Akşam çuha çiçeğinin tohumları kapsüllerin ıslanmasıyla açılır ve tohumlar bu şekilde etrafa yayılırlar. |
Bazı bitkilerin tohumlarının yayılması için çok güçlü olmayan etkiler bile yeterli olmaktadır. Bir yağmur damlası üzerine düştüğünde ya da herhangi başka bir kuvvet ile karşılaştığında tohumlarını havaya fırlatan çiçekler vardır. Örneğin Akşam çuha çiçeği tohumlarını kuruyken kapalı olan kapsüllerde saklar. Islanınca bu kapsüller hemen açılır ve bir kupa şeklini alır. Bu durumdayken tohumların dağılması için yağmur damlaları yeterli olacaktır. Kına çiçeği ise bütün yol kenarlarında görülebilen sarı, portakal rengi ve kahverengi benekli çiçekleri olan bir bitkidir. Dokunulduğunda bir silahın ateşlenmesine benzer bir şekilde tohumlarını etrafa fırlatır.
Ancak burada çok ilginç bir nokta söz konusudur. Bilindiği gibi, bitkiler durağan varlıklardır yani hareket edemezler. Fırlatma gibi bir eylemin yapılabilmesi içinse mutlaka bir enerjinin var olması gerekmektedir. Bu enerji, içerisinde tohumların bulunduğu meyve yaprağındaki değişimler sonucunda ortaya çıkar. Kapalı bir tohum düşünün. Bu tohumun meyve yaprakları güneşte kuruduğunda büzüşür. Bu enerji yaratan bir değişimdir. Aynı şekilde tohum yağmurda ıslandığında şişen meyve yapraklarının dokularında gerçekleşen değişim fırlatma mekanizması için bir enerji kaynağı oluşturur.18
Bitkilerdeki bu gibi dağıtım işlemlerinde son derece hassas dengeler üzerine kurulu mekanizmalar vardır. Bitkinin harekete geçerek tohumlarını yaymaya başlamasındaki zamanlama da çok önemlidir. Bu konunun önemini Akdeniz salatalığının tohumlarını nasıl yaydığını detaylandırarak görelim.
Akdeniz salatalığı benzeri bitkiler, tohumlarının yayılması için kendi güçlerini kullanırlar. Olgunlaşmaya başlamasıyla birlikte Akdeniz salatalıklarının içleri yapışkan bir sıvıyla dolmaya başlar. Sıvıdan kaynaklanan basınç gittikçe artar ve sonunda basınca dayanamayan bitkinin sapı patlar. Sap patlarken, havaya fırlatılan roketin arkasında bıraktığı ize benzer bir şekilde içindeki sıvıyı da dışarıya fışkırtır. Bu sayede sıvıyla birlikte salatalığın tohumları da toprağa dağılmış olur.19
İlk bakışta sadece bir bitkinin olgunlaştığı için patlaması olarak düşünülecek bu işlemdeki mekanizma aslında çok hassastır. Öncelikle salatalığa sıvının dolmaya başlamasıyla salatalığın ve tohumlarının olgunlaşmaya başladığı dönemin aynı zamana denk gelmesi gerekmektedir. Çünkü sistem daha önce çalışmaya başlasa, tohumlar olgunlaşmadan patlayan salatalık hiçbir işe yaramayacaktır. Bu da bitkinin üreyememesine yani bu türün yok olmasına neden olacaktır. Fakat bitkide yaratılmış olan mükemmel zamanlama sistemi sayesinde böyle bir tehlike oluşmaz. Sistem tam gereken vakitte harekete geçer ve tohumlar dağılmaya başlar.
Bu hassas zamanlama tohumunu patlatarak yayan bütün bitkiler için geçerlidir. Bitkilerdeki bu sistemin aksaklık çıkmadan işlemesi böyle bir sistemin nasıl ortaya çıktığı sorusunu da beraberinde getirmektedir. Öncelikle, açıkça görüldüğü gibi bitkinin üremesi için sistemin bir bütün olarak var olması zorunludur. Her birinin en başından itibaren aynı anda var olması gereken bu mekanizmaların yüzlerce, binlerce hatta milyonlarca yıl süren değişimlerin sonucunda evrimleşerek geliştiğini iddia etmek ise akıl ve mantık dışıdır. Çünkü salatalık da, içindeki sıvı da, tohumlar da, tohumların olgunlaşması da herşey aynı anda ortaya çıkmalıdır. Herhangi bir aksaklık bitkinin tohumlarını yayamamasına ve bir süre sonra da neslinin tükenmesine neden olur. Üstelik bu sistemin hangi parçasını aradan çıkarırsanız çıkarın, hep aynı sonuçla karşılaşırsınız.
Bu hassas zamanlama tohumunu patlatarak yayan bütün bitkiler için geçerlidir. Bitkilerdeki bu sistemin aksaklık çıkmadan işlemesi böyle bir sistemin nasıl ortaya çıktığı sorusunu da beraberinde getirmektedir. Öncelikle, açıkça görüldüğü gibi bitkinin üremesi için sistemin bir bütün olarak var olması zorunludur.
Açıkça görüldüğü gibi tek bir tohumun dağıtım aşamasındaki detaylar bile, bitkilerin tüm parçalarıyla birlikte, eksiksiz ve kusursuz bir biçimde ortaya çıktıklarını göstermektedir. Bu ise kör tesadüflerle, rastgele ve bilinçsiz doğa olaylarıyla gerçekleşmesi mümkün olmayan bir durumdur. Açık olan gerçek şudur ki, bitkiler, herşeyi yaratmış olan Allah tarafından eksiksizce yaratılmışlardır. Üstün güç sahibi olan Allah'tan başka ilah yoktur. Akıl sahibi her insana düşen ise bu gerçeği unutmadan yaşamak ve her işinde Allah'a yönelmektir.
Sizin ilahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır.
(Taha Suresi, 98)
Çalı bitkisi de kendi kendine açılma yöntemiyle üreyen bitkilerdendir. Ancak bu bitkinin sistemi, Akdeniz salatalığının tam tersi bir şekilde işlemektedir. Çalı bitkisi tohumlarının içinde bulunduğu kabuğun patlaması, içindeki herhangi bir sıvının yardımıyla değil, bitkide meydana gelen buharlaşma sayesinde olur. Bu kabuğun güneşe bakan yüzü, sıcaklık arttıkça gölgede kalan yüzünden daha hızlı bir şekilde kurumaya başlar. Bu durum, iki taraf arasında bir basıncın ortaya çıkmasına neden olur. En sonunda kabuk ortadan ikiye ayrılır böylece içindeki çok sayıdaki küçük siyah tohum değişik yönlere dağılmış olur.20
Sol üstte resmi görülen Hura bitkisi, tohumlarını patlarak dağıtır. Yanda görülen kına çiçeğinin (Impatiens balfourii) ise çok değişik bir dağıtma tekniği vardır. Tohumları dokunur dokunmaz elde patlar ve dağılır. Bu çiçeğin tohum yaprakları resimde de görüldüğü gibi düz durmaz. Bu yapraklar tohumu çevreleyen dış tabaka ile koruyucu iç tabaka arasındaki basınç farkından dolayı yuvarlak olur. |
Hura ağacı (Hura Crepitans) ise Brezilya'ya özgü tropikal bir ağaçtır. Tohumları bir düzine odacığın birleşmesinden oluşan bir kapsül şeklindedir. Tohum kapsülleri güneş ışınlarının altında büyük bir güçle patlarlar. Hura ağacı, tohumlarını uzağa fırlatma konusunda en başarılı ağaçlardandır. Öyle ki tohumlarını yayma vakti geldiğinde, onları yaklaşık olarak 12 m. uzaklığa kadar fırlatabilir. Bu patlamadan sonra etrafa hem tohumlar hem de ikiye bölünmüş kabuklar saçılır.21
Sardunyaların Etkili Üreme Yöntemleri |
Sardunyalar (Geranium Pusillum) son derece ilginç ve etkili bir üreme yöntemine sahiptirler. Bu bitki türü yerde sürünerek hareket eder ve tohumlarını bir tür fırlatma mekanizması kullanarak dağıtır. Sardunyanın meyvesi gerçek bir mancınık gibi çalışır. Meyveler merkezde bir direk oluşturacak şekilde gelişirler. Bu direğin çevresinde bulunan altı tane meyva yaprağının her biri yay şeklindeki esnek bir şeritin ucunda bulunur. Meyveler olgunlaştığında da tohum kabuklarında ortaya çıkan enerji ile aniden yay gibi ters tarafa doğru eğrilirler. Bu sayede meyve yapraklarının tabanındaki bölümlerde bulunan tohumlar tıpkı birer top güllesi gibi havaya fırlatılırlar. Belirli bir yörünge izleyen tohumlar yukarı doğru yükselir ve daha ileriye düşerler. Bu mekanizma inanılmaz bir mükemmelliğe sahiptir. Ancak fırlatmanın en mükemmel şekilde gerçekleşmesi için hem tohumların bulunduğu bölmenin açık olması, hem de buradaki tohumların serbest vaziyette olması gerekmektedir. Bu durum, sert esen bir rüzgarın tohumları çevreye dağıtmasına sebep olabilir. Ancak sardunyalarda kusursuz bir tasarım vardır. Bunu engellemek için bu bölümlerin girişine tohumları hafifçe içeride tutan küçük tüyler yerleştirilmiştir.22 Dünyanın neresine giderseniz gidin bu özelliklerin her biri şimdiye kadar yetişmiş olan bütün sardunyalarda eksiksiz olarak vardır. Aksi bir durum söz konusu olsaydı sardunyanın üremesi mümkün olamazdı ve bitkinin soyu tükenirdi. Sardunyalardaki bu kusursuz ve detaylı tasarımın kendi kendine ortaya çıkamayacağı çok açıktır. Yeryüzündeki bütün canlıları en kusursuz şekilde yaratmış olan Allah, sardunyaları da bu detaylı tasarımla birlikte yaratmıştır. |
Tohumlarının Olağanüstü Vidalama Mekanizmaları |
Sardunyada olduğu gibi Erodium bitkisinin meyveleri de boyuncuk bölgelerinden birleşerek ortak bir merkezde biraraya gelirler. Resimde görülen meyvelerin içinde tohumlar bulunur. Bitki olgunlaştığında tohumların bağlı olduğu saplar kıvrılır ve yere doğru uzamaya başlar. İşte bu noktada bitkideki olağanüstü vidalama mekanizması devreye girmektedir. Erodium tohumları toprağa vida gibi girmelerini sağlayan bir sisteme sahiptirler. Vidalama sistemi şu parçalardan oluşmaktadır: |
1- Olgunlaşan tohumlarda kuyruğun üst kısmı dik olacak şekilde kıvrılır. Kuyruk toprağa girme işleminde bir levye (kolay çevirmeyi sağlayan kol) görevini üstlenmiştir. 2- Kuyruğun alt kısmı burma şeklindedir ve bu şekilde toprağa sokulur. Bu bölüm tohumun yere girmesini sağlayan bir motor görevini üstlenmiştir. 3- Kuyruğu çevreleyen tüyler uzun, sık ve diken gibi diktirler. Bunlar destek görevini yerine getirirler. 4- Tohumu içinde barındıran baş ise vidanın sivri ucu gibidir. Kuyruğun üzerinde levye etkisini oluşturacağı dayanak noktası olarak faaliyet gösterir. 5- Başın üzerindeki tüyler kısa ve düzgündür. Bunlar tohumun toprağa girişini kolaylaştırdığı gibi aynı zamanda tıpkı bir olta iğnesi gibi geriye çıkmasını da engeller. A. Erodium Soldaki büyük resimde yere sabitlenmiş durumdaki Erodium tohumları görülmektedir.23 |
Bakla gibi bitkilerin kapsüllerinin çoğu, olgunlaşma dönemlerinde kurumalarının etkisiyle açılır ve dokular şekil değiştirir. Tohum kabukları buruşur, bükülür ve yay gibi açılır. Çatlayarak açılma yöntemini uygulayan bitkinin tam bu açılma bölgesindeki dokuların hücreleri zayıf bir dizilişe sahiptir. Bu nedenle herhangi bir basıncın etkisiyle tohumlar hemen parçalanıp yarılıverir. Bu olay son derece ani bir şekilde gerçekleşir. |
Hava yolu ile taşınan tohumların yeterince hafif olmaları gerekmektedir ve şekilleri de uçmaya uygun şekilde dizayn edilmiş olmalıdır. Örneğin; fındığın ya da hindistan cevizinin büyüklüğünde ve ağırlığında bir tohumun uçmasına imkan yoktur. Bu nedenle rüzgarla taşınan bütün bitkiler çok hafiftirler; ya tüyümsü ya da kanat benzeri yapılara sahiptirler.
Ayrıca uçan tohumların büyük bir çoğunluğu sonbaharın başında yani rüzgarların en şiddetli estiği dönemlerde olgun hale gelirler. Burada rüzgarların ortaya çıkışı ile tohumların olgunlaşma döneminin tam bir uyum içinde olması elbette ki dikkat çekicidir.
Tohumlarını rüzgarla dağıtan bitkiler de diğerleri gibi kendi içlerinde farklı ve özel yapılara sahiptir. Örneğin Kuzey Afrika çöllerinde meyveler ve tohumlar ya kanatlıdır ya da hafif ve tüylüdür. Kuzey Doğu Sudan'daki Nubian Çölü'ndeki ve Kuzey Amerika çöllerindeki bitkiler, meyve ve tohumlarını esintilerle yayarlar. Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki bitkilerse top gibi yuvarlak olur ve kurak zamanda rüzgar tarafından sürüklenirler.24
Karahindiba, marul ve devedikeni, tohumlarını rüzgarla dağıtan bitkilerden bazılarıdır. Tohumlarını rüzgarla taşıtan bitkilere başka bir örnek olarak da yer kirazını verebiliriz. Yer kirazı tohumları kağıt benzeri hava dolu kesecikleri içindedir. Bu kesecikler küçük balonlar gibi tohumların rüzgarda hareket etmesini sağlar.
Bu konuyla ilgili olarak verilen örnekler incelenirken akılda tutulması gereken önemli bir nokta vardır. Bir bitkinin üreme şeklini zaman içinde değiştirmesi, örneğin hayvanlar tarafından toprağa gömülerek üreyen bir bitkinin tohumunun, zamanla rüzgarla taşınacak kadar hafif hale gelmesi mümkün değildir. Kayısı çekirdeği gibi ağır bir tohumun aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, binlerce, milyonlarca hatta milyarlarca yıl geçse de, rüzgarla taşınacak kadar hafif bir tohum haline gelmesi, kenarlarında kanat benzeri yapıların oluşması imkansızdır. Bu, hiçbir yönden mantıkla ve bilimsel gerçeklerle bağdaşmayan bir iddia olacaktır. Çünkü doğada böyle bir değişimi planlayacak ve uygulayacak bir şuur yoktur. Doğadaki taş, ağaç, toprak, hayvanlar böyle bir planlama yapamazlar. Bitkinin kendisi de doğanın bir parçasıdır ve tohumlarında bilinçli düzenlemeler yapacak bir yeteneğe sahip değildir.
Devedikeni bitkisinin çiçek oluşumundan tohumun ortaya çıkışına kadar olan aşamalarında ince bir sistem vardır. |
Bu gerçekler düşünüldüğünde tohumların ilk ortaya çıktıkları andan itibaren şu andaki özelliklerine sahip oldukları hemen anlaşılmaktadır. Bu da tohumların bir anda yaratılmış olduklarının binlerce hatta milyonlarca delilinden biridir. Tohumların, taşınmaya uygun yapılarında açık bir düzen vardır ve bu düzen sonsuz ilim sahibi olan Allah'a aittir.
Havada uçan tohumların uçuş prensiplerini inceleyen mühendisler Zanonia tohumlarıyla ilgili son derece şaşırtıcı bir sonuç elde etmişlerdir. Zanonia tohumlarındaki yerçekimi merkezini inceleyen mühendisler eğer yerçekimi merkezi geriye kaydırılmış olsaydı tohumların daha yavaş bir şekilde hareket edeceğini tespit etmişlerdir. Ancak Zanonina tohumları sahip oldukları kusursuz şekil ve genel yapı sayesinde uzaklara rahatlıkla gidebilmektedir.25
Uçarak dağılan tohumlardan her biri fırsatını bulduğu anda yeni bir karahindiba bitkisi oluşturacaktır. |
Rüzgarla taşınan bitki tohumlarının hareket kabiliyeti sadece tohumun büyüklüğüne, yere olan mesafesine ya da rüzgara bağlı değildir. En önemli etkenlerden biri, kuşkusuz ki tohumların sahip oldukları özel şekiller ve ek yapılardır. Uçan tohumları genel olarak kanatlı, paraşütümsü, toz tohumlar ve tüylere sahip olan tohumlar olarak gruplandırmak mümkündür.
Hava yolunu kullanarak üreyen bitkilerden Avrupa akçaağaçlarının tohumları helikopter pervanesine benzer çok ilginç bir yapıya sahiptir. Bu tohumların sadece tek taraftan çıkan kanatları vardır. Bu kanatları sayesinde uygun şiddette bir rüzgar olduğunda kendi etraflarında dönerek hareket edebilirler.
Olgunlaşan her kanat zar gibi bir görüntüye sahiptir ve üzerinde bulunan damarlarla tıpkı bir böcek kanadına benzer. Kendi etraflarında dönecek şekilde hareket etmelerini sağlayan bir dizayna sahip olmaları akçaağaç tohumlarının düşüş hızını yavaşlatır. Eğer rüzgar yoksa tohumlar yavaş yavaş ve helis şeklinde bir hareketle (kendi etraflarında dönerek) yere düşerler.
Akçaağaçlar yaşadıkları bölgeye seyrek olarak dağıldıkları için, döllenme işlemlerinde en büyük yardımcıları rüzgarlardır. Ufak bir rüzgar esintisinde dahi kendi etraflarında dönme hareketi yapacak bir şekle sahip olan helikopter tohumlar, bu özellikleri sayesinde kimi zaman kilometrelerce süren uzun mesafeleri bile aşabilirler.26
Terminalia calamansanai adlı bitki ise "V" şeklinde kanatlara sahiptir. Bu özellik sayesinde sakin bir hava akımında tıpkı kağıttan bir uçak gibi rahatlıkla havada kayarak uçabilir. 27
1. Akçaağaçların helikopter pervanesine benzeyen tohumları kendi etraflarında dönecek şekilde hareket etmelerini sağlayan bir yapıya sahiptir. Bu sayede kilometrelerce uzağa taşınabilirler. 2. Terminalia bitkisi V şeklinde kanatlara sahiptir. 3. İnsanoğlu uçakları icad ederken kuşlardan ilham almıştır. Helikopter konusunda ise kendisine fikir veren şey, yusufçuk böceklerinin yanısıra bitkiler dünyasının, bir merkez etrafında dönen kanatlara sahip tohumları olmuştur. Resimlerde tohumlarını havaya uçurarak dağıtan bitki tohumlarından örnekler görülmektedir 4. Akçaağacın tohumları bir çift kanat gibi ağaçta asılı durur. (sağ alttaki resim) |
1. Alttaki resimde görülen kedi otu (Cetranthus Ruber) ve 2. Yanda resmi görülen Silybum Marianum gibi küçük tohumlu bitkilerde genellikle paraşüt tohumlara rastlanır. (Grains de Vie, s.56) 3. Kum otu (Scabiosa Stellata) zarlı yapıya sahip olan uçan tohumlara bir örnektir. |
İnsanların yüksekten atlamak için kullandıkları paraşütler özel olarak tasarlanmış bir şekle sahiptir. Rüzgarı içlerine almalarını sağlayan yapıları ile, kendilerini kullanan kişiye havada hareket etme imkanı verirler. Bazı tohumlarda da paraşütlere benzer bir yapı vardır.
Paraşüt tohumlar olgunlaştıklarında hemen ağaçtan yere düşmezler. Onları daha uzağa götürecek kuvvetli rüzgarların çıkmasını beklerler. Eğer böyle olmasaydı ana bitkinin çok yakınına düşeceklerinden büyüme imkanları daha az olurdu.
Paraşüt tohumların hızı, tohumun büyüklüğüne ve yapısının gözenekli olup olmamasına bağlıdır. Tohumun sahip olduğu paraşüt benzeri bölüm ne kadar büyükse hızı o kadar yavaştır. Ayrıca ne kadar az gözenekliyse havanın hareketlerine o kadar hassas olur. Tohumların bu gözenekli yapısı da Silybum marianum bitkisinde olduğu gibi basit ipekli olmasına, devedikeninde (Cirsium occidentale) olduğu gibi tüylü olmasına veya kum otundaki (Scabiosa stellata) gibi zarlı yapıda olmasına bağlı olarak değişir.28
Bu birkaç örnekte de görüldüğü gibi, paraşüt tohumlar son derece detaylı özelliklere sahiptir. Tohumun hızının artması ve daha kolay hareket etmesi için gerekli olan her detay bu yapıda mevcuttur.
Bu yapının tesadüfen meydana gelemeyeceğini açıklamak için şöyle bir örnek verelim. İnsanların kullandıkları paraşütleri düşünün. Kuşkusuz bunların özel bir yapıya sahip oldukları konusunda hiç kimsenin bir tereddütü ya da itirazı yoktur. Bir paraşütün kendi kendine ortaya çıkamayacağını herkes bilir. Paraşütü ilk olarak düşünüp tasarlayan bir kişi vardır. Paraşütü yapmak için kullanılacak kumaşın ipliğini üreten, bu ipliği dokuyarak kumaş haline getiren bir fabrika, sonra bu kumaşları birleştiren insanlar vardır. Paraşütün havadayken açılmasını sağlayan mekanizma özel olarak tasarlanıp yapılmıştır. Durup dururken bir kumaşın paraşüt şeklinde biraraya gelemeyeceği ve havada uçabilecek bir sistem kazanamayacağı çok açıktır.
Peki o halde paraşüt gibi yapıları olan -hatta bir paraşütten çok daha kompleks mekanizmalara sahip- tohumlar nasıl ortaya çıkmışlardır? Gözenekli yapılarının az ya da çok olması gibi detaylar kim tarafından düşünülmüştür? Bu soruya cevap olarak "bunlar tohumlardaki bilgilerde kodludur" diyenler olabilir. Bu durumda söz konusu kişiler, ilk tohumun nereden çıktığını, nasıl meydana geldiğini, bu bilgilerin tohumun içine nasıl yerleştiğini açıklamalıdırlar. Bu ilk tohum kendi kendine, tesadüflerle böyle bir bilgiye sahip olmuş olamaz. Tohumun yapısını meydana getiren kör ve şuursuz atomlar bir gün karar alıp "Biz tohum denen bir cisim oluşturalım, içine dev ağaçların, birbirinden ilginç bitkilerin, rengarenk çiçeklerin, son derece lezzetli meyvelerin bilgilerini kodlayalım, daha sonra bu tohumu yeryüzüne yayıp tüm dünyada milyonlarca çeşit bitki oluşturalım" demiş olamazlar.
Devedikeni bitkisinin tüylü tohumlarını Allah, rüzgarla taşınmaya en uygun yapıya sahip olarak yaratmıştır. |
Böyle bir iddiada bulunmak elbette akıl ve mantık sahibi bir insanın yapabileceği birşey değildir. Nasıl ki bir paraşüt kendi kendine ortaya çıkamazsa paraşüt benzeri tohumların da kendiliğinden ortaya çıkamayacakları, bu kadar detaylı yapılara tesadüfen sahip olamayacakları açıktır.
Nitekim evrimciler ne kadar çabalasalar da tohumların ortaya çıkışlarına tesadüflerle açıklama getirememektedirler. Evrimci bir yayın olan Grains de Vie adlı eserde, paraşüt yapılı tohumların sahip oldukları yapı "anlaşılamamış bir konu" olarak ifade edilmektedir:
Evrimin nasıl olup da uçmaya böylesine incelikli olarak adapte olmuş uygulama noktaları ortaya çıkarabilmiş olması hala anlaşılabilmiş bir konu değildir. 29
Yukarıdaki alıntıda görüldüğü gibi evrimciler, kendi hayal dünyalarında ürettikleri "evrim" gibi soyut, hayali bir kavramı adeta müstakil bir güç olarak nitelendirmekte, evrimin birşeyler yapma, düzenleme, tasarlama, meydana getirme gücü varmışçasına ifadeler kullanmaktadırlar. Oysa "evrim" bir güce sahip değildir. Evrimin temel yönlendiricisi olarak kabul edilen tesadüf ise başıboş bir süreçtir; kusursuz sistemler oluşturabilecek bir güce sahip değildir.
Tohumlar, içlerine gerekli bilgileri yerleştiren, nasıl bir ortamda yaşadıklarından ne gibi sistemlere ihtiyaçları olacağından haberdar olan bir güç tarafından bu özellikleriyle birlikte var edilmişlerdir. Bu, elbette ki hiçbir benzeri olmayan bir güçtür ve tüm alemleri yaratmış olan Allah'a aittir. Allah evreni yaratmış, kusursuz bir düzen içinde herşeyi biçimlendirmiştir. Akıl sahibi her insana düşen evrendeki düzeni gözlemleyerek Allah'ın yarattıkları üzerinde düşünmektir. Allah ayetlerinde Kendisi'nden başka ilah olmadığını ve kurtuluşun yalnızca Kendisi'ne ibadet etmekte olduğunu şöyle buyurmaktadır:
"Bizim, sizi boş bir amaç uğruna yarattığımızı ve gerçekten Bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sanmıştınız?" Hak melik olan Allah pek Yücedir, Ondan başka İlah yoktur; Kerim olan Arş'ın Rabbidir. Kim Allah ile beraber ona ilişkin geçerli kesin bir kanıt (burhan)ı olmaksızın başka bir ilaha taparsa, artık onun hesabı Rabbinin Katındadır. Şüphesiz inkar edenler kurtuluşa eremezler. (Mü'minun Suresi, 115-117)
Haşhaşların ve aslanağızlarının meyveleri rüzgarla sallandıkları zaman etrafa binlerce incecik tohum serperler. Bu tohumlar öyle küçüktür ki, havada uçan toz taneciklerine benzer. Bu bitkilerde tohumların bulunduğu kapsüllerin üst kısımlarında gözenekler vardır. Gözenekleri tuzluğun üst kısımlarındaki deliklere benzetmek mümkündür. Öyle ki geçtiğimiz yüzyılın başında tuzluğu icad eden R.H. France da bu bitkilerdeki ustalıkla yapılmış sistemden esinlenmiştir.30
Orkidelerinse üç tohum kabı olan kapsülleri vardır. Bu kapsüller olgunlaştıkları zaman etrafa incecik, küçük tohumlarını toz bulutları halinde saçarak patlarlar. Tohumların hiçbir ağırlıkları yoktur. Hiçbir besin depoları yoktur. Hatta embriyo henüz tam olarak oluşmamıştır bile. Yeşerebilmek için orkide tohumlarının çok özel şartlar bulmaları gerekmektedir. Bu, bir dezavantaj değildir. Çünkü orkide tohumlarının sayısı inanılmaz derecede çoktur.31
Üstteki resimde görülen ve tohum kesiti görülen haşhaş gibi bitkilerin meyveleri rüzgarla sarsıldıkları zaman etrafa binlerce incecik tohum bırakırlar. Yandaki resimde ise haşhaş bitkisinin çiçeği görülmektedir. |
Tıpkı paraşütlü tohumlar gibi tüylü olanlar da doğrudan yere düşmezler. Ana bitkiden ayrılmak için rüzgarın onları sallamasını beklerler. Bu tohumlara örnek olarak filbaharını (Clematite) verebiliriz. Pampa otu (Perbe de la pampa) gibi uzun tüylü olan bitkiler de, bayrak gibi rüzgarda dalgalanırlar. Bu tüyümsü yapıları ile tohumlar rüzgarla birlikte uzaklara taşınabilirler.32
Filbaharı (Clematite) bitkisinde (en soldaki resim) döllenmeden sonra her meyve ile birlikte bu türe özgü bir stilde şık tüyler ortaya çıkar. Üstteki iki resimde ise pamuk bitkisinin tohumları görülmektedir. |
Kumsala ulaştığı için çimlenmeye başlayan hindistan cevizi bitkisi. |
Deniz ya da ırmak kenarında yetişen bitkiler, tohumlarını suyu kullanarak dağıtırlar. Bu tür bitkiler suya dayanıklı olmalarını sağlayan çok özel yapılara sahiptir. Su geçirmeyen ve suda batmayan, uzun bir deniz yolculuğundan sonra bile yeşerme özelliğini kaybetmeyecek kadar dayanıklı olmalarını sağlayan bir yapıları vardır.
Tohumlarını suyla dağıtan bitkilerin tohumlarındaki su geçirmezlik özelliği kalın ve cilalı dış tabaka ile sağlanmıştır. Suda batmazlık özelliği ise bazen bir hava odası ile bazen havadar süngerimsi bir yapı ile, bazen de küçük tohumlardaki gibi yüzey geriliminin kullanılması ile sağlanır.
Hindistan cevizi, tohumlarını suyla yayan bitkilerden biridir. Tohum, taşımanın güvenli olması için sert bir kabuğun içine yerleştirilmiştir. Bu sert kabuğun içinde uzun bir yolculuk için -su da dahil olmak üzere- ihtiyaç duyulan herşey hazırdır. Dış tarafı ise tohumun sudan zarar görmemesi için oldukça sert bir dokumayla kaplanmıştır. Hindistan cevizi tohumlarının en dikkat çekici özelliklerinden biri ise suda yüzebilmelerini ve batmamalarını sağlayan hava boşluklarına sahip olmalarıdır. Bütün bu özellikleriyle hindistan cevizi tohumları yüzlerce kilometrelik geniş bir alan içinde okyanus akıntılarıyla taşınabilme imkanına sahiptir. Tohum kıyıya ulaştığında filizlenmeye başlar ve bir hindistan cevizi ağacı olarak yetişir.33
Hindistan cevizleri, deniz akıntıları ile yayılma konusunda en başarılı bitkilerdendir. Bu büyük oval çekirdek dünyanın bütün tropikal kıyılarında bulunur. Hindistan cevizinin batmamasını sağlayan asıl neden lifli bir meyve olmasıdır. Çünkü hava, bitkinin lifleri arasına hapsolmuştur.Hindistan cevizinin dış kabuğu düz, cilalı ve su geçirmezdir. Bu özellikleri ile bitki, deniz üzerinde aylarca yüzebilir.34
Tropikal enlemlerde seyahat eden tohumlardan başka biri de büyük baklagil tohumlarından olan deniz fasulyeleridir. Çok kalın ve su geçirmez olan dış kılıfları ve çok uzun yaşayabilme özellikleri sayesinde bu tohumlar seyahat eden bitkiler arasında en iyileridir. Tohumlarında ya da tohumları içeren meyvelerin içinde bulunan hava odaları sayesinde denizde batmazlar. Deniz fasulyelerinin tohumları hindistan cevizininkiler kadar büyük değildir ve taşıma işleminde sadece nehirleri kullanır.35
Hindistan cevizi ağacı oldukça büyük olan tohumlarını su vasıtası ile dağıtır. Tohumların büyüklüğü yolculuk sırasında gerekli olan yedek besin deposunun miktarını belirler. |
Bundan başka Caesalpinia bonduc adlı bitkinin tohumları da deniz akıntıları sayesinde çok uzaklara kadar gidebilir. Yuvarlak ve gri renkteki bu küçük tohum, kalın kılıfının altında bulunan hava odası sayesinde suda batmaz. Yıllarca denizde kalabilir ve bu süre boyunca yeşerme özelliğini kaybetmeksizin dayanabilir.
Tropikal bir Afrika bitkisi olan Entada gigas tohumları ise kalp şeklinde çok ilginç bir yapıya sahiptir. Tohumlar çok büyük boyutlardaki etli kısmın içerisinde yetişir. Su kenarları boyunca yetişen bu bitki şiddetli yağmurlarla taşınarak Atlantik Okyanusu'na kadar ulaşır. Bu şekilde yıllar süren yolculuklarına çıkan tohumlar, Avrupa'ya, Meksika Körfezi'ne ve Florida'ya kadar giderler. Ve ulaştıkları yerde yeni bir bitki olarak yetişirler.
Tohumlarını suyla yayan başka bir bitki türü de Pancratium maritimum yani deniz zambağıdır. Akdeniz'in ve Atlantik'in kumlu sahillerinde görülen bitkinin yayılması, köşemsi yapıdaki siyah ve olağanüstü hafif tohumları ile olur. Tohumların dış kılıfı yosun gibi bir yapıya sahiptir.36
Nasturtium (tere) benzeri bitkilerin tohumları hidrofob (su geçirmeyen) bir cila ile kaplıdır. Bu cila, onların suyun yüzey gerilimini kullanmalarını ve dolayısıyla batmamalarını sağlamaktadır. Bu sayede bitkilerin tohumları ırmakları yüzerek geçebilmektedir.37
1. Caesalpinia bondus |
Bazı bitkilerin tohumları oldukça büyüktür ve üreyebilmek için suya ihtiyaç duyarlar. Bu tür bitkilerin tohumlarında ihtiyaçları olan herşey vardır. Örneğin yolculuklarında yetecek miktarda besin deposu, yüzmelerini sağlayacak hava yastıkları, yağlı yüzey bu tohumlardaki tasarımın detaylarından birkaç tanesidir. Bir tür palmiye ağacı olan Coco de mer (Coco de fesse olarak da bilinir) bitkisi 20 kg ağırlığa kadar tohum üretebilmektedir. Bu ağır tohum suda bir nevi hava kapanı sayesinde yüzer. Tohumda bulunan suyu iten yağlar ve kimyasallar, su geçirmeme özelliğini artırır. (üstte ki resim) |
Suyu kullanarak tohumlarını dağıtan bitkiler kendi ağırlıklarını azaltıcı ve yüzey alanlarını artırıcı bir yapıya sahiptir. Havayla dolu, su üzerinde yüzen bu yapı genellikle meyvelerde ve tohumlarda bulunur. Yüzen dokunun birkaç değişik şekli olabilir. Havayla dolu olan hücrelerde içi boşluklu süngerimsi bir yapı olabildiği gibi hücre aralarındaki boşlukları yok edecek şekilde tohumun içine hava hapsolmuş bir yapı da olabilir. Tohumlar işte bu yapılar sayesinde yüzerler. Bundan başka yüzen dokunun hücre duvarları, suyun içeriye girmesini engelleyecek bir yapıya sahip olmalıdır. Ayrıca bitkinin bilgilerinin saklandığı embriyoyu korumak için de bir iç katman vardır.38 Tohumlardaki bu açık düzen Allah'ın yeryüzünde yarattığı sayısız yaratılış delilinden bir tanesidir.
Bu bölümde verilen örneklerde de görüldüğü gibi, su yoluyla üreyen bitkilerdeki en önemli özellik, tohumların tam karaya ulaştıkları zaman açılmalarıdır. Aslında bu son derece ilginç ve istisnai bir durumdur çünkü bilindiği gibi bitki tohumları genellikle suya değdikleri anda çimlenmeye başlarlar. Ama bu durum söz konusu bitkiler için geçerli değildir. Tohumlarını suyla taşıyan bitkiler özel tohum yapıları sayesinde bu konuda ayrıcalıklıdırlar. Eğer bu bitkiler de diğerleri gibi suyu görür görmez hemen çimlenmeye başlasalardı, soyları çoktan tükenmiş olurdu. Oysa yaşadıkları şartlara uygun mekanizmaları sayesinde bu bitkiler varlıklarını rahatlıkla sürdürebilmektedir.
Yeryüzündeki tüm bitkiler kendileri için en uygun yapılara sahiptir. Her türe özgü istisnai özellikler akla, "nasıl olup da her tür bitkinin ihtiyaçlarıyla yaşadıkları ortamın özellikleri birebir uyumludur ve bu özellikler nasıl ortaya çıkmıştır?" sorularını getirecektir.
Tohumlarını suyla dağıtan bitkileri örnek alarak düşünecek olursak, bu bitkilerin tesadüfen ortaya çıkmış olamayacaklarını bir kere daha bütün açıklığı ile görürüz. Bu bitkilerin tohumlarının suda uzun süre kalabilmek için normalden daha dayanıklı bir yapıya ihtiyaçları vardır; bu yüzden kabukları oldukça kalındır ve embriyoyu sudan koruyacak özel bir yapıları vardır. Böyle bir yapının tesadüflerle, bitkinin kendi müstakil çabalarıyla var olamayacağı açıktır. Ayrıca tohumların uzun yolculukları sırasında normalden daha fazla besine ihtiyaçları olacaktır ve tam gerektiği kadar besin, bu tohumların içine yerleştirilmiştir. Elbette ki bu da tesadüfen ortaya çıkamayacak bir özelliktir. Bir bitkinin yolculuk süresini ve besin ihtiyacını hesaplayıp, gereken miktarı tohumunun içine yerleştiremeyeceği apaçık bir gerçektir. Bu bitkilerin tohumları tüm diğer bitkilerin aksine suda bulundukları süre içinde çimlenmez ancak tam karaya geldikleri anda çimlenmeye başlarlar. Böyle bir zamanlamanın da tesadüfen gerçekleşmesi olanaksızdır.
Bu hassas hesap ve ölçülerin tümü, tohumları yaratan, onların her türlü ihtiyaçlarını ve özelliklerini bilen, sonsuz akıl ve bilgi sahibi olan Allah tarafından kusursuzca yaratılmıştır. Allah herşeyi ölçü ile yarattığını bir ayette şöyle bildirmektedir:
Yere (gelince,) onu döşeyip-yaydık, onda sarsılmaz-dağlar bıraktık ve onda herşeyden ölçüsü belirlenmiş ürünler bitirdik. (Hicr Suresi, 19)
Mangrov ormanları hem bitki hem de hayvan çeşitliliği açısından dünyadaki en verimli bölgelerden biridir. Genellikle sakız ağaçlarının biraraya gelmesiyle oluşurlar. Bu bölgelerde yetişen Rhizophora ve Ceriops gibi bitkilerin son derece ilginç bir üreme şekli vardır. Bu bitkilerin havada gelişen kökleri, yay gibi eğilerek alüvyonların ve balçığın içerisine saplanır. Tohumlarıysa daha anne bitkiden ayrılmadan yeşermeye başlar ve filiz haline gelir. Belli bir süre sonra bu filizler de balçığın içine düşerler. Filizler düşer düşmez çok hızlı bir şekilde köklenmeye başlarlar. Böylece çevre şartlarıyla sürüklenme ve kaybolup gitme riski de baştan yok edilmiş olur. (Grains de Vie, s. 40) |
Yukarıda resmi görülen Cyperus gibi bitkilerin tohumlarında tüy veya uzantı yoktur. Bubitki de diğer pek çokbitki gibi tohumlarını su yolu ile dağıtır. Tohumları kaplayan cila suda batmadan ilerlemelerini sağlar. (Grains de Vie,s.41) |
Otların içinde yürüdüğünüzde giysinize takılan, köpeğinizin tüylerine yapışan tohumlar bu taşınma işlemi için gereken özel yapılara sahiptir. İğneler, çengeller, olta ve dikenler bu bitkilerin hareket eden cisimlere yapışmasını sağlayan yapılardan birkaçıdır. Bazı türlerde ise bunların yerine dikkat çekici koku, renk ya da lezzete sahip meyveler vardır. Bu meyveler hayvanları cezbedebilmek, tohumları taşımalarını sağlamak için süslenerek dizayn edilmiş gibidirler. Renk, koku, şekil ve sunuş bakımından kusursuzdurlar. Şeker, su, enerji ve mineral tuzlar bakımından zengin olan meyveler hayvanlar için her yönden caziptir. Bu meyveleri yiyen hayvanlar tohumların açığa çıkmasını sağlayarak bitkilerin çoğalmasına büyük yardımda bulunmuş olurlar. Bu sayede söz konusu bitkiler taşıyıcılar vasıtasıyla çok geniş alanlara dağılabilirler.
6 veya 7 cm boyutlarında olan Ibicella lutea (Martynia lutea)'nın meyvesinin yandaki resimde görüldüğü gibi iki tane caydırıcı görüntüye sahip çengeli vardır. Bu, bitki için iyi bir korunma sağlar çünkü çengeller sayesinde hiçbir hayvan bu meyveyi yemeye cesaret edemez. Meksika çalılıklarında yetişen bu tohumlar, çengellerini kullanarak yakınlarından geçen hayvanların ayaklarına takılır ve bu şekilde yer değiştirirler. (Grains de Vie, s.45) |
Biraz önce de belirttiğimiz gibi, bazı bitkilerin üremeleri hayvanlara bağlıdır çünkü tohumları hayvanlar tarafından taşınır. Bu dağıtım şekli hayvanlar ve bitkiler arasında dikkat çekici bir birlikteliğin ve uyumun var olduğunu gösterir. Örnek olarak çevresi yağlı, yenilebilir bir dokuyla kaplı olan bir tohumu ele alalım. İlk bakışta alelade gelebilecek bu yağlı doku, gerçekte bitkinin neslinin devamlılığı açısından çok önemli bir detaydır. Çünkü bu özellik karıncaların söz konusu bitkiye ilgi duymasına sebep olmaktadır. Bu bitkilerin üremesi pek çok bitkiden farklı olarak karıncalar vasıtasıyla gerçekleşir.
Hemen her bitkide olduğu gibi bu türün tohumunun da filizlenebilmesi için toprağın altına girmesi gerekmektedir. Ayrıca tohumun iç kısmında bulunan ve filizlenmeyi gerçekleştirecek olan bölümün de açığa çıkması gerekmektedir. Bitki bu ihtiyaçlarını kendisi karşılayamaz ama bunları onun için yapan karıncalar vardır. Bu bitkilerin tohumlarındaki yağlı doku, taşıyıcı karıncalar için çok cazip bir yiyecektir. Karıncalar bunları büyük bir istekle toplayıp yuvalarına taşırlar. Böylece ilk aşamada hiç bilmeden tohumu toprağın altına gömmüş olurlar.
Bundan sonra bitki için önemli olan ikinci bölüm başlamaktadır. Karıncalar binbir zahmetle tohumları yuvalarına taşımalarına rağmen sadece kabuğunu yer, etli iç kısmını bırakırlar. Bu sayede hem karınca besin elde etmiş, hem de bitkinin üremesini sağlayacak bölüm toprak altına inmiş olur.40
Peki karınca ve tohum arasındaki bu uyum nasıl ortaya çıkmıştır?
Karıncanın bunu bilinçli olarak yaptığı yani bitkinin üremesi için neyin gerekli olduğunu bildiği ve buna göre hareket ettiği gibi bir düşünce elbette ki mantıken kabul edilemez. Ya da karıncanın bir gün tesadüfen tohumu keşfettiği, bunu toprağın altına götürüp yediği, sonra da buradan bir bitkinin çıktığını görüp bu işlemi devam ettirdiği, çevresindeki karıncalara bunu öğrettiği, kendinden sonraki nesillere de bir şekilde bunu yapmaları gerektiğini haber verdiği gibi bir tez öne sürmek de elbette ki akılcılıktan ve bilimsellikten tamamen uzak olacaktır. Bitkinin de üremek için bu karınca türünün hoşuna gidecek özellikleri bir şekilde öğrendiği ve tohumunu bu özelliklere uygun hale getirdiği, karıncayla aynı ortamda bulunmayı ayarladığı gibi bir iddia da bilimsel açıdan hiçbir geçerliliği olmayan bir safsata olmaktan öteye gidemeyecektir.
1. Buğdaygillerden olan yabani arpa (Hordeum murinum) kılçıklarla kaplıdır ve özel bir tutunma sistemi vardır. Bu sistem o kadar etkilidir ki yapılan her harekette tohum tutunmuş olduğu yere daha da sağlamlaşarak yapışır. Bu arada dikenlerinin ucundaki mikro-kabuklar sayesinde de diplerdeki tohumları gelebilecek her türlü tehlikeye karşı korur. (Grains de Vie, s.45) 2. Trifolium hirtum adındaki bu bitkinin baş kısmında serbest halde tüycükler vardır. Eğer bir hayvan bu bölüme çarparak geçecek olursa meyvenin etrafındaki bu yapı parçalanır. Ardından rüzgar da tohumları etrafa saçar . (Grains de Vie, s.46) 3. Memeli hayvanların sindirim sistemleri kuşlara göre çok daha yavaş işlemektedir. Bu da hayvanın yemiş olduğu tohumların çok daha uzak mesafelere kadar gidebilmesini sağlar. Örneğin Afrika'da filler gibi büyük otoburlar çok önemli birer tohum yayma görevlileridirler. Hatta bazı türlerin yeşermesi sadece fillere bağlıdır. Örneğin Batı Afrika'da yaşayan Baillonella toxisperma bitkisinin tohumları yalnızca filler tarafından doğaya serpiştirilmektedir. (Grains de Vie, s.49) |
Bu uyumun özel olarak ayarlanmış olması şarttır. Çünkü yeryüzündeki bu bitkiye ait ilk tohum, üreyebilmek için başka bir mekanizmaya sahip değildi. Ve eğer karıncaların ilgisini çekemeseydi şu an bir varlığının olması da söz konusu olamayacaktı. (Üstelik karıncalar var olmasa hiçbir şekilde yaşama ihtimalleri olmayacaktı.) Ama bu bitki vardır ve bu durumun bize gösterdiği gerçek de açıkça ortadadır. Bu kusursuz uyumu sağlayan şuur ne karıncaya ne de bitkiye aittir. Bu şuurun kaynağı, her iki canlının sahip oldukları özelliklerden haberdar olan, bu canlıları birbirlerine uyumlu şekilde yaratan üstün bir sahibi olan Allah'tır. Allah her canlının Kendisi'ne boyun eğmiş olduğunu bir ayetinde şöyle bildirmektedir:
Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na 'gönülden boyun eğmiş' bulunuyorlar. (Rum Suresi, 26)
1. Gui (Viscum album) yani ökseotu bütün diğer ağaçların yapraklarını döktüğü kış ayları boyunca yeşil kalan tek bitkidir. Kış sezonu boyunca minik tohumlar üretir. Ökseotu tohumlarının özelliği toprakta değil de ağacın kendi gövdesi üzerinde yeşerebilmeleridir. Peki bu işlem nasıl gerçekleşir? 2. Ardıç kuşları ökseotu tohumlarını çok sever. Bu, ökseotu açısından son derece önemlidir, çünkü bitki üreyebilmek için Ardıç kuşlarının sindirim sistemlerinden geçmek zorundadır. Normal şartlar altında top gibi bir şekle sahip olan tohumlar, yuvarlanarak doğrudan toprağa düşerler ve kendilerine ev sahibi olabilecek başka bir dalın üzerine tutunamazlar. Oysa tohumların yeşermek için mutlaka bir dala tutunması ve yere düşmemesi gereklidir. Bu sorun tohumların Ardıç kuşları tarafından yenilmesi ile çözülmüştür. Ardıç kuşunun karnındaki tohumlar, "visin" denilen çok etkili bir madde ile çevrili olarak vücuttan atılır. Kuşun sindirim sisteminden geçerek bırakılan tohum yere düşmez ve kuşun üzerinde bulunduğu dala yapışır. İşte bu sayede yeni bir parazit bitki dalda yeşermeye başlar. (Grains de Vie, s.47) 3. Görüldüğü gibi, ökseotu bitkisinin üremesi Ardıç kuşunun bu bitkinin tohumlarını sevmesine bağlıdır. Bitkinin böyle bir yöntemle üremesi elbette ki düşündürücüdür. Bu birlikteliğin tesadüfen oluşmasının mümkün olamayacağı açıktır. Ökseotları ilk ortaya çıktıkları andan itibaren bu yöntemi kullanarak üremektedirler. Çünkü bu şekilde yaratılmışlardır. Bu birlikteliği yaratan, iki canlıyı birbirinden haberdar eden Allah'tır. |
Çam ağaçları tohumlarını pek çok yöntem kullanarak dağıtırlar. Çam kozalağı, uçabilen tohumlarını ayrı ayrı odacıklarında barındıran bir apartman gibidir. Tohumlar yıllar boyunca sımsıkı bir şekilde kapalı kalırlar. Tohumların ortaya çıkışından yaklaşık üç sene sonra yaz döneminde, güneşin ısıtmasıyla birlikte tohumlar açılmaya başlar ve etrafa saçılıp uçarlar. Çam kozalaklarının ikinci dağılma yöntemi ise sincaplar tarafından taşınmasıdır. Sincaplar daha yaz mevsiminde üzerinde birkaç tane sımsıkı kapalı kozalak taşıyan kısa dalı kopartır ve yuvalarına götürürler. Kozalakların kabuklarını aşağıdan yukarıya doğru ayırarak tek tek soymaya başlarlar. Bu işlem esnasında, son derece metodlu ve hızlı çalışırlar. Daha sonra tohumları yanaklarına doldururlar. Ve sadece üst kabuklara hiç dokunmadan bırakırlar. Çünkü bunlarının içlerinin boş olduğunu bilirler. Bunun ardından, hızla bir çukur açar ve ağızlarındaki tohumların tümünü buraya doldururlar. Eğer çam kozalağının kabuğunu ayıklamaya zamanları yoksa bu durumda olduğu gibi deliğe bırakırlar. İşte bu sayede tohumlar bahara kadar bozulmadan durur. Ve bahar geldiğinde çam kozalakları yeşermeye başlar. (Grains de Vie, s.65) Bitki tohumları sincap benzeri canlılar için önemli bir besin kaynağıdır. Bitkiler ve hayvanlar arasındaki bu uyumlu ilişkiyi yaratan, herşeyden haberdar olan Allah'tır. |
Borneo'da yetişen boğazlayan türü incir ağacı, bir tür yabanarısı ile ortak bir yaşam sürdürür. İncir, yabanarılarının yumurtaları için güvenli bir barınaktır. Buna karşılık yabanarıları da polenlerini taşıyarak incirin döllenmesine yardımcı olurlar. |
Meyveyle beslenen kuşlar, sadece bu türe özgü olarak, taşlığa sahip değillerdir. Dolayısıyla tohumları öğütmezler. Bu son derece önemli bir özelliktir. Çünkü tohumlar kuşların midesinde öğütülseydi bu durumda, bitkinin türünün yok olması söz konusu olabilirdi. Ancak kuşların taşlığa sahip olmamaları, meyvelerin kuşlar tarafından taşınmasını ve çoğalmasını sağlamaktadır. Görüldüğü gibi kuş ile bitki arasında ortak bir ilişki söz konusudur. Kuş, bedeninde bitkinin tohumlarının taşınmasına olanak tanımaktadır. Buna karşılık bitki ise kendisini serpiştiren kuşun beslenmesini sağlamaktadır. (Grains de Vie, s.49 ) Bitkilerin tohumları kuşlar için kimi zaman yuva yapımında kullandıkları bir eşya niteliğinde olurken kimi zaman da besin maddesi olur. Meyvelerin etli kısmını yiyen kuşlar tohumlarda saklanmış olan embriyonun filizlenmesini kolaylaştıracak pek çok işlem yaparlar. Bazı bitkilerin tohum kabuklarının soyulmasını sağlamak, bazı bitkilerde ise sert olan tohum kabuklarını sindirim sistemlerinde inceltmek kuşların, bitkilerin üremesindeki katkılarından birkaç tanesidir. |
Özel Korumalı Tohumlar | ||
Arille, bazı bitki tohumlarının çevresindeki ince koruyucu kabuğa verilen isimdir. Hayvanlar genellikle tohumu değil de bu koruyucu yarım kabuğu yutarlar. Arille, bitki kabuğunda etli görünüme sahip ve tohumu genel olarak tam çevrelemeyen küçük bir ura benzer. Tohumlarını arille ile koruyan tohumlardan bazıları şunlardır: Porsuk ağacı (Taxus baccata) sonbaharda, koyu yeşil renkteki diken görünümlü yapraklarıyla mükemmel bir kontrast yapan canlı kırmızı renkli çok güzel ariller çıkartır. Bunlar çok lezzetli olan şekerli tatlarıyla özellikle karatavuklar için son derece caziptirler. Ancak karatavuklar porsuk ağacının arillerini yerken acı bir tadı olan tohumun mutlaka çıkartıp atarlar. Bu son derece önemli bir işlemdir. Çünkü tohumun yeşerebilmesi için mutlaka gaga darbeleri ile delinmesi gerekmektedir. Tohumlar karatavuklar tarafından yutulsalar da sindirim yolları içerisinde hiçbir zarara uğramazlar çünkü kabukları çok dayanıklıdır. Porsuk ağacı tohumları aynı zamanda çok güçlü bir zehir de içermektedir. Bu madde okların ucuna öldürücü zehir olarak sürüldüğü gibi, zehirli ilaç da yapılmaktadır. Zehiri alan canlının kalbinin durmasına sebep olan içerisindeki alkaloidlerdir. Bunlar tedavide de çok kullanılır. Bunlardan en önemlileri: morfin, striknin, atropin'dir.
Füzen (iğ ağacı ya da euonymus sp.) ilginç görünümlü meyveler üretir. Bu meyveler açıldıklarında kuşlar için çok çekici ve üç renkten oluşmuş bir görünüm sunarlar: İç kısım beyaz, tohumlar ise siyahtır. Meyveyi çevreleyen arille (koruyucu yarım kabuk) ise canlı bir portakal rengine sahiptir. Füzen bitkisi bu renk çeşitliliği ile çok değişik hayvan türlerini kendine çeker. Avustralya'da yetişen Akasya tohumları, yayılmalarını besin bakımından zengin olan arilleri sayesinde gerçekleştirmektedirler. Bunlar türlerine göre kırmızı, kahverengi veya beyaz olabildikleri gibi uzun veya kısa olabilirler. Kısa, beyaz veya kahve renginde olanları, karıncaların besin maddesidir. Besleyici ariller karıncalar tarafından yuvaya taşınırlar. Siyah renkteki tohumlar ise bazen arilden ayrılır ve yolda unutulurlar. Böylece yuvaya ulaştırılamadan dışarıda kalmış olurlar. Ancak pek çok tohum yerin altındaki yuvaya doldurulur. Burada konuldukları yer ise yeşermeleri için en uygun derinliktir. Kırmızı renkteki daha uzun olan ariller ise kuşlar tarafından yenilir. Baklaya benzeyen meyveleri açıldığı zaman, tohumlar arilleri ile asılı durumda kalırlar ve solucan taklidi yaparak kuşları kendilerine çekerler.39 |
Güney Amerika'da yetişen Bertholletia ağaçlarının kapsül içindeki tohumları, orman zeminine düştükten sonra bir süre bulundukları yerde kalır. Bunun sebebi hayvanların ilgisini çekecek hiçbir özelliklerinin olmamasıdır. Bu tohumların kokuları yoktur, dış görünüş olarak da dikkat çekici değildirler, ayrıca kırılmaları da çok zordur. Ancak bu ağacın üreyebilmesi için de bir şekilde tohum olarak oluşturduğu kapsüllerin içindeki fındıkların çıkarılıp toprağın altına gömülmeleri gereklidir.
Bu olumsuz gibi görünen özelliklerden hiçbiri Bertholletia için sorun teşkil etmez. Çünkü bu olumsuzlukları aşacak özelliklere sahip olan bir canlı vardır ve bu canlı kendisiyle aynı ortamda yaşamaktadır.
Çok sayıda lezzetli meyve üreten bir bitki, hayvanlar için besleyici ve cazip bir besin maddesidir. Bu sayede tohumlarını daha geniş bir alana yaymayı da başarabilir. Karıncalarla resimdeki tohum arasındaki ilişki buna bir örnektir. Bu uyumlu beraberliği yaratan, her işi evirip çeviren Allah'tır. |
Güney Amerika'da yaşayan bir tür kemirici olan Agouti, bu kalın ve kokusuz kabuğun altında kendisi için bir yiyecek olduğunu bilmektedir. Agoutilerin dişleri kesici ve sivridir. Özel diş yapıları sayesinde tohumların sert kapsüllerini kolayca kırarlar. Tek bir kapsül içinde yaklaşık 20 civarında fındık bulunur. Bu da Agoutilerin bir seferde yiyeceğinden çok fazladır. Agouti, çenesine aldığı fındıkları taşır ve onları açtığı küçük deliklere yerleştirdikten sonra üstünü örter. Agoutiler bu işlemi fındıkları daha sonra yemek için yapmış olmalarına rağmen, gömdükleri fındıkların çoğunu daha sonra bulamazlar. Ve bu durum da Bertholletia ağacının işine yarar. Bu sayede ağacın filizlerinden pek çoğu toprağın içine filizlenmek üzere gömülmüş olur.41
Görüldüğü gibi Agouti'nin beslenme şekli ile Bertholletia ağaçlarının üreme şekli, birbirlerine son derece uyumludur. Bu uyum tesadüfen ortaya çıkmış bir uyum değildir. Bu canlılar birbirlerini tesadüfen keşfetmemişlerdir. Bertholletia ağacının böyle şuursuz bir tesadüfün gerçekleşmesini bekleyecek zamanı yoktur; böyle bir lükse sahip değildir. Çünkü bu ağacın, var olduğu ilk günden itibaren üreyebilmesi Agouti'nin varlığına bağlıdır. Bu durumda bu iki canlı birbirlerine uyumlu şekilde yaratılmışlardır.
Bu durumu şöyle bir örnekle netleştirebiliriz: Bir eve girdiğinizi düşünün. Evin içinde bir televizyon olsun ve yanındaki sehpada da bir televizyon kumandası duruyor olsun. Kumandayı elinize aldığınızı ve bununla televizyonu açtığınızı, kanallar arasında dolaştığınızı düşünün. Bu durumda ne düşünürsünüz? Muhtemelen, "bu kumanda bu televizyonu yönetecek şekilde tasarlanıp üretilmiştir" dersiniz. Peki başka bir kişi odaya girse ve şöyle dese: "Bu kumanda da televizyon da zaman içinde tesadüfler sonucunda var olmuş, üstelik yine tesadüfler sonucunda birbirlerine uyumlu hale gelmişlerdir." Bu kişi hakkında ne düşünürsünüz? Muhtemelen bu insanın akıl sağlığı hakkında ciddi şüpheler duyarsınız.
Oysa burada örnek verdiğimiz Bertholletia ağacı ile Agouti isimli canlı arasındaki uyum bir televizyon ve kumandası arasındaki uyumdan çok daha karmaşıktır. Her iki canlının da tüm sistemleri birbirlerine fayda verecek şekilde düzenlenmiştir. Ve elbette bir düzenleme varsa bir düzenleyici de vardır.
Doğada sayısız örnekleri olan bu uyum hiç kuşkusuz ki çok üstün bir aklın ürünüdür. Sonsuz akıl sahibi olan Allah, her iki canlıyı bu özellikleriyle birlikte yaratmıştır:
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır. (Hud Suresi, 6)
17- Françoise Brenckmann Grains de Vie, Le Monde Merveilleux Des Graines, s.86
18- Françoise Brenckmann Grains de Vie, Le Monde Merveilleux Des Graines, s.60
19- David Attenborough, The Private Life of Plants, Princeton Univ. Press, Princeton, New Jersey, s.15
20- David Attenborough, The Private Life of Plants, Princeton Univ. Press, Princeton, New Jersey, s.16
21- Françoise Brenckmann Grains de Vie, Le Monde Merveilleux Des Graines, s.62
22- Françoise Brenckmann Grains de Vie, Le Monde Merveilleux Des Graines, s.61
23- Françoise Brenckmann Grains de Vie, Le Monde Merveilleux Des Graines, s.61-62
24- www.britannica.com/bcom/eb/article/9/0,5716,68289+1+66568,00.html
25- Alfred Stefferud, The Wonders of Seeds, s.68-69
26- David Attenborough, The Private Life of Plants, Princeton Univ. Press, Princeton, New Jersey, s.19
27- Françoise Brenckmann Grains de Vie, Le Monde Merveilleux Des Graines, s.54-55
28- Françoise Brenckmann Grains de Vie, Le Monde Merveilleux Des Graines, s.56
29- Françoise Brenckmann Grains de Vie, Le Monde Merveilleux Des Graines, s.56
30- Françoise Brenckmann Grains de Vie, Le Monde Merveilleux Des Graines, s.57
31- Françoise Brenckmann Grains de Vie, Le Monde Merveilleux Des Graines, s.57
32- Françoise Brenckmann Grains de Vie, Le Monde Merveilleux Des Graines, s.57
33- Solomon, Berg, Martin, Villie, Biology, Saunders College Publishing, s. 751
34- Grains de Vie, s.36-37
35- David Attenborough, The Private Life of Plants, Princeton University Press, Princeton, New Jersey, s.24
36- Grains de Vie, s.38-39
37- Grains de Vie, s.41
38-T.T. Kozlowski, Seed Biology, Academic Press, New York and London, 1972, s.194
39- Grains de Vie, s.53
40- David Attenborough, The Private Life of Plants, Princeton University Press, Princeton, New Jersey, s.24
41- David Attenborough, The Private Life of Plants, Princeton University Press, Princeton, New Jersey, s. 35