Allah Kuran'da tüm iman edenler için Peygamberimiz (sav)'de "çok güzel örnekler" olduğunu bildirmiştir. Bu nedenle, Peygamber Efendimiz (sav)'in günlük yaşamı tüm Müslümanlar için çok önemli ve değerlidir. Salih müminler günlük hayatlarının Peygamberimiz (sav)'in hayatına benzemesi için özen gösterirler. Hz. Muhammed (sav)'in bir gününü nasıl geçirdiği, hangi yemekleri sevdiği, bunları nasıl yediği, ne tarz kıyafetleri olduğu, saçlarını nasıl şekillendirdiği, temizlik konusundaki hassasiyeti, sohbetleri, Müslümanlara ve diğer insanlara nasıl davrandığı müminler için çok kıymetli bilgilerdir.
Peygamberimiz (sav) ve ashabının (sahabelerin, yakın çevresinin) yapmış olduğu amel ve fiiller, sünnet olarak adlandırılır ve tüm Müslümanlar bu sünnete uygun yaşamakla mükelleftir. Hz. Adem'den itibaren gönderilen tüm elçilerin üstün ahlakları ve diğer insanlara örnek olacak yaşamları vardır Peygamber Efendimiz (sav)'in bildirdiğine göre, tüm elçiler Rabbimiz'in güzel ahlak, heybet, hikmet, etkili hitabet, asalet ve nur ihsan ettiği kutlu insanlardır. Bu mübarek şahısların yaşamları, toplumlara ışık tutan adetleri ve edepleri de onların sünnetidir. Peygamberimiz (sav) hadis-i şeriflerinde, tüm peygamberlerin ve gönderilen elçilerin sünnetlerinin birbirine benzer olduklarını haber vermiştir. Peygamberimiz (sav)'in sünneti de peygamberler silsilesinin sünnetidir ve "Sünnetlerin en güzeli Muhammed (sav)'in sünnetidir" hadisinde buyrulduğu gibi, bunların en güzelidir.
Kuran'da da tüm peygamberlerin aynı soydan geldikleri, aynı inanç ve ahlak üzerine oldukları haber verilir:
Bu, Ibrahim'e, kavmine karşı verdiğimiz delilimizdir. Biz, dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. şüphesiz senin Rab'bin, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. Ve ona Ishak'ı ve Yakup'u armağan ettik, hepsini hidayete eriştirdik; bundan önce de Nuh'u ve onun soyundan Davut'u, Süleyman'ı, Eyyüp'ü, Yusuf'u, Musa'yı ve Harun'u hidayete ulaştırdık. Biz, iyilik yapanları işte böyle ödüllendiririz. Zekeriya'yı, Yahya'yı, Isa'yı ve Ilyas'ı da (hidayete eriştirdik.) Onların hepsi salihlerdendir. Ismail'i, Elyasa'yı, Yunus'u ve Lut'u da (hidayete eriştirdik). Onların hepsini alemlere üstün kıldık. Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık); onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik. Bu, Allah'ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir. Onlar da şirk koşsalardı, elbette bütün yapıp-ettikleri 'onlar adına' boşa çıkmış olurdu. Bunlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizdir... (En'am Suresi, 83-89)
Işte bunlar; kendilerine Allah'ın nimet verdiği peygamberlerdendir; Adem'in soyundan, Nuh ile birlikte taşıdıklarımız (insan nesillerin)den, Ibrahim ve Israil'in (Yakup'un) soyundan, doğru yola eriştirdiklerimizden ve seçtiklerimizdendirler. Onlara Rahman (olan Allah')ın ayetleri okunduğunda, ağlayarak secdeye kapanırlar. (Meryem Suresi, 58)
Hz. Musa'ya vahyedilmiş olan Tevrat detaylı olarak incelendiğinde, içinde Peygamberimiz (sav)'den önce yaşamış olan elçilerin ve nebilerin hayatlarıyla, ahlaklarıyla ve sünnetleriyle önemli bilgiler olduğu görülür. Günümüzdeki Tevrat, zaman içinde tahrif olmuş ve çeşitli bozulmalara uğramıştır. Tevrat'ta yer alan bilgilerin hangisinin doğru hangisinin yanlış olduğunu anlamak ise, Kuran ve sünnet ışığında bu bilgileri değerlendirmekle mümkündür. Peygamberimiz (sav)'in sünnetine benzerlik gösteren ve Kuran ayetlerine uygun Tevrat açıklamaları, doğru olduğuna hüsnü zan edilen açıklamalardır. Bu bakış açısıyla incelendiğinde, Tevrat'ta anlatılan peygamber sünnetleriyle, Peygamberimiz (sav)'in mübarek sünneti arasındaki benzerlikler de ortaya çıkacaktır.
Kitabın bu bölümünde, alemlere nur olarak gönderilen son peygamber Hz. Muhammed (sav)'in sünnetine benzeyen ve bu sünnete uygun Tevrat açıklamaları yer almaktadır.
Takke giyerdi. Bazen onu sarığın altından bazen de tek giyerdi. Bazen de onu çıkartıp başına ve alnına şal bağlardı. (Tirmizi, şemail'de, s. 9; Buhari, cilt 4, s. 248)
Mübareğin elbisesinin çoğu beyaz idi. Takkesinin üzerine sarık bırakırdı. Gömleğini sağ taraftan giymeye başlardı. Cuma gününde giydiği özel bir elbisesi vardı. (el-Menakib, cilt 1, s. 145; ed-Daaim, cilt 2, s. 207)
Resulullah (sav) çizgili takke takardı. (el-Mekarim, cilt 1, s. 137; ed-Daaim, cilt 2, s. 159)
Harun'un oğullarına mintanlar, kuşaklar, görkem ve saygınlık kazandıracak başlıklar yap. (Mısır'dan Çıkış, 28:40)
Bellerine kuşak bağla, başlarına başlık koy. Kalıcı bir kural olarak kahinlik onların işi olacak. Böylece Harun'la oğullarını atamış olacaksın. (Mısır'dan Çıkış, 29:9 )
Harun'un oğullarını öne çıkardı, onlara mintan giydirdi, bellerine kuşak bağladı, başlarına başlık koydu. Musa herşeyi Rab'bin buyurduğu gibi yaptı. (Levililer, 8:13)
Gazali, İhyau'l-Ulum kitabında şöyle diyor: Resulullah (sav) kendisi için hazırlanan her türlü elbiseyi giyerdi. Gömlek, cüppe, şal, vs. (Gazali, İhyau'l-Ulum) Onu gömleğinin üzerine bağlıyordu, bazen namaz ve namaz dışında açıyordu. (Gazali, İhyau'l-Ulum) Gömleğini sağ taraftan giymeye başlardı. (el-Menakib, cilt 1, s. 145; ed-Daaim, cilt 2, s. 207)
Ince ketenden işlemeli bir mintan* doku, ince ketenden bir sarık, bir de nakışlı kuşak yap. (Mısır'dan Çıkış, 28:39)
* Mintan: Yakasız, uzun kollu erkek gömleği.
Harun'un oğullarını öne çıkarıp onlara mintan giydir. (Mısır'dan Çıkış, 29:8)
Oğullarını getirip mintanları giydir. (Mısır'dan Çıkış, 40:14)
Harun'a mintanı giydirdi, beline kuşağı bağladı, üzerine kaftanı, onun üzerine de efodu* giydirdi... (Levililer, 8:7)
* Efod: Entarinin üzerine giyilen bir tür kıyafet.
İbn-i şehri Aşub Menakib kitabında şöyle rivayet etmiştir: "(Hz. Muhammed) Aynı şekilde pamuk ve ketenden dokunmuş elbiseler giyerdi. Mübareğin elbisesinin çoğu beyaz idi..." (el-Menakib, cilt 1, s. 145; ed-Daaim, cilt 2, s. 207)
Mekarimu'l-Ahlak kitabında ise şu rivayete yer verilmektedir: "Keten, peygamberlerin giysilerinden idi." (el-Mekarim, cilt 1, s. 118): "Keten, peygamberlerin giysilerinden idi." (el-Mekarim, cilt 1, s. 118)
Harun'la oğulları için ince ketenden ustaca dokunmuş mintanlar, sarıklar, süslü başlıklar, ince keten çamaşırlar, lacivert, mor, kırmızı iplikle, özenle dokunmuş ince ketenden nakışlı kuşak yaptılar; tıpkı Rab'bin Musa'ya buyurduğu gibi. (Mısır'dan Çıkış, 39:27-29)
... Onlara keten çamaşırlar yap. Boyu belden uyluğa kadar olacak. Harun'la oğulları Buluşma Çadırı'na girdiklerinde ya da kutsal yerde hizmet etmek üzere sunağa yaklaştıklarında... bu çamaşırları giyecekler. Harun ve soyundan gelenler için sürekli bir kural olacak bu. (Mısır'dan Çıkış, 28:40-43)
Başlarına keten sarık saracak, keten çamaşır giyecekler. Kendilerini terletecek bir şey giymeyecekler. (Hezekiel, 44:18)
Kutsal keten mintan, keten çamaşır giyecek, keten kuşak bağlayacak, keten sarık saracak. Bunlar kutsal giysilerdir. Bunları giymeden önce yıkanacak. (Levililer, 16:4)
Harun'a mintanı giydirdi, beline kuşağı bağladı, üzerine kaftanı, onun üzerine de efodu giydirdi. Ustaca dokunmuş şeridiyle efodu bağladı. (Levililer, 8:7)
Bilgelik verdiğim becerikli adamlara söyle, Harun'a giysi yapsınlar. Öyle ki, Bana kahinlik etmek için kutsal kılınmış olsun. Yapacakları giysiler şunlardır: Göğüslük, efod, kaftan, nakışlı mintan, sarık, kuşak. Bana kahinlik etmeleri için ağabeyin Harun'a ve oğullarına bu kutsal giysileri yapacaklar. Altın sırma, lacivert, mor, kırmızı iplik, ince keten kullanacaklar. (Mısır'dan Çıkış, 28:3-5)
Takkesinin üzerine sarık bırakırdı. (el-Menakib, cilt 1, s. 145; ed-Daaim, cilt 2, s. 207)
Rivayete göre, Peygamberimiz sarığını üç veya beş defa dolayıp bağlardı. (el-Menakib, cilt 1, s. 145; ed-Daaim, cilt 2, s. 207)
Sehab adında bir sarığı vardı ve onu Ali (as)'a bağışladı, Ali (as) bu sarık ile geldiğinde Resulullah (sav) şöyle buyururdu: "Sehab'ın içindeki Ali sizin yanınıza geldi." (Gazali, İhyau'l-Ulum, cilt 2, s. 377)
Ben de Yeşu'nun başına temiz bir sarık sarmalarını söyledim. Başına temiz bir sarık sarıp onu giydirdiler. Rab'bin meleği de onun yanında duruyordu. (Zekeriya, 3:5)
Yapacakları giysiler şunlardır: Göğüslük, efod, kaftan, nakışlı gömlek, sarık, kuşak... (Mısır'dan Çıkış, 28:4)
Başlarına keten sarık saracak, keten çamaşır giyecekler. Kendilerini terletecek bir şey giymeyecekler. (Hezekiel, 44:18)
Savaş ve normal günlerde astarlı elbise giyerdi. Yeşil renkli ipek sündüs bir cüppesi vardı, mübarek onu giyip beyaz teni ile birleştiği zaman görülmeye değerdi...
Elbiselerinin üzerine giydiği giysisi safran ile boyanmış idi. Bazen o bir tek elbisesi ile millete cemaat namazı kıldırıyordu. Bazen sadece bir tek aba giyiyordu...
Bazen çizgili bedri yemeni, bazen yünden dikilmiş aba (cüppe)yi elbisesinin üstüne atardı. Aynı şekilde pamuk ve ketenden dokunmuş elbiseler giyerdi. (Gazali, İhyau'l-Ulum)
Efodun altına giyilen kaftanı ustaca dokunmuş salt lacivert iplikten yaptılar. Ortasında baş geçecek kadar bir boşluk bıraktılar. Yırtılmaması için boşluğun kenarlarını yaka gibi dokuyarak çevirdiler. Kaftanın kenarını lacivert, mor, kırmızı iplikle, özenle dokunmuş ince ketenden nar motifleriyle bezediler. (Mısır'dan Çıkış, 39:22-24)
Harun'la oğullarını Buluşma Çadırı'nın giriş bölümüne getirip yıka. Giysileri al; gömleği, efodun altına giyilen kaftanı, efodu ve göğüslüğü Harun'a giydir. Efodun ustaca dokunmuş şeridini bağla. (Mısır'dan Çıkış, 29:4-5)
Harun'a mintanı giydirdi, beline kuşağı bağladı, üzerine kaftanı, onun üzerine de efodu giydirdi. Ustaca dokunmuş şeridiyle efodu bağladı. (Levililer, 8:7)
Bilgelik verdiğim becerikli adamlara söyle, Harun'a giysi yapsınlar. Öyle ki, Bana kahinlik etmek için kutsal kılınmış olsun. Yapacakları giysiler şunlardır: Göğüslük, efod, kaftan, nakışlı mintan, sarık, kuşak. Bana kahinlik etmeleri için ağabeyin Harun'a ve oğullarına bu kutsal giysileri yapacaklar. Altın sırma, lacivert, mor, kırmızı iplik, ince keten kullanacaklar. (Mısır'dan Çıkış, 28:3-5)
Mübarek için iki hırka dokumuşlardı bunları sadece namazlarda giyerdi. Ümmetini temizliğe teşvik eder ve temizliği emrederdi. (Kenzü'l-Fuad, s. 285)
Biz Ehl-i Beyt uyumak istediğimiz zaman on şeye riayet ederiz: Taharetli (temiz) olmak... (Felahu's-Sail, s. 280)
Ömer Hattab'ın oğlundan rivayet edilmiştir: Resulullah (sav)'den daha cömert, daha cesur ve daha temiz birisini görmedim. (Mekarim, cilt 1)
Resulullah şöyle buyurmuştur: "Müslümanlık temizdir, kirsizdir. Siz de temiz olun, temizlenin, zira cennete temizler girer." (G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, cilt 1, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 96/2)
Rab Musa'ya, "Git, bugün ve yarın halkı arındır" dedi, "Giysilerini yıkasınlar." (Mısır'dan Çıkış, 19:10)
Sonra Musa dağdan halkın yanına inip onları arındırdı. Herkes giysilerini yıkadı. (Mısır'dan Çıkış, 19:14)
... "Efendim, peygamber senden daha zor bir şey istemiş olsaydı, yapmaz mıydın?" dediler, "Oysa o sana sadece, 'Yıkan, temizlen' diyor." (2. Krallar, 5:13)
Ne zaman Buluşma Çadırı'na girip sunağa yaklaşsalar, Rab'bin Musa'ya buyurduğu gibi orada yıkandılar. (Mısır'dan Çıkış, 40:32)
Bunun üzerine Davut yerden kalktı. Yıkandı, güzel kokular sürünüp giysilerini değiştirdi. Rab'bin tapınağına gidip tapındı... (2. Samuel, 12:20)
... Halkını kirliliğinden arındıracaksın. Öyle ki, aralarında bulunan konutumu kirletip kirlilik içinde ölmesinler. (Levililer, 15:31)
Sonra giysilerini yıkayacak, yıkanacak. Ancak o zaman ordugaha girebilir. Ama akşama dek kirli sayılacaktır. (Çölde Sayım, 19:7)
... Giysilerini yıkayıp kendisi de yıkandıktan sonra ordugaha girecek. (Levililer, 16:28)
Kutsal bir yerde yıkanıp kendi giysilerini giyecek... (Levililer, 16:24)
... Kendilerini günahtan arındırıp giysilerini yıkadılar... (Çölde Sayım, 8:21)
Kutsal, keten gömlek, keten çamaşır giyecek, keten kuşak bağlayacak, keten sarık saracak. Bunlar kutsal giysilerdir. Bunları giymeden önce yıkanacak. (Levililer, 16:4)
Yıkanıp temizlenin... Kötülük etmekten vazgeçin. (Yeşaya, 1:16)
Kutsalla bayağı olanı, kirliyle temizi birbirinden ayırt etmelisiniz. (Levililer, 10:10)
Resulullah (sav)'in içinde misk bulunan bir kutusu vardı. Her abdestten sonra hemen onu alıp sürerdi. Evden çıktığı zaman geçtiği her yerde bu güzel koku dağılırdı. (el-Kafi, cilt 1, s. 515; el-Mekarim, cilt 1, s. 44)
Mübareğe esans sunulduğu zaman alıp sürerdi. "Kokusu güzel, taşıması kolaydır." buyururdu. Esans sürmesi için mazereti olsaydı, parmağının ucunu esansa sürmekle yetinirdi. (el-Mekarim, cilt 1, s. 34)
Peygamber Efendimiz (sav)'in torunu Hz. Hasan, onun güzel koku hakkındaki görüşünü şöyle ifade etmiştir: "Peygamber Efendimiz bize elde ettiğinizin en iyisini giymemizi ve bulabildiğimiz en hoş kokuları sürmemizi emrederdi." (Buhari, et-Tarih'ul-Kebir, cilt 1, 382, n: 1222)
"Cismi nazif (temiz), kokusu latif (hoş) idi. Koku sürünsün sürünmesin, teni en güzel kokulardan ala kokardı. Bir kimse onunla musafaha etse (el sıkışmak, tokalaşmak, muhabbetini, arkadaşlığını, sevgisini izhar etmek), bütün gün onun rayiha-i tayyibesini (temiz kokusunu) duyardı ve mübarek eliyle bir çocuğun başını meshetse, rahiya-i tayyibesiyle (temiz kokusuyla) o çocuk, sair (diğer) çocuklar arasında malum (bilinirdi) olur idi." (Ahmed Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya, IV. Cüz, Kanaat Matbaası, İstanbul 1331, s. 364-365)
Bunun üzerine Davut yerden kalktı. Yıkandı, güzel kokular sürünüp giysilerini değiştirdi... (2. Samuel, 12:20)
Yıkan, kokular sürün, giyinip harman yerine git... (Rut, 3:3)
Temizliğe çok önem veren, Müslümanların temiz mekanlarda bulunmasını isteyen, güzellikten ve güzel kokulardan, Allah'ın birer tecellisi olarak, çok hoşlanan Peygamber Efendimiz (sav), mescitlerin temiz tutulmasını buyurmuşlardır. Mescitlerin güzel kokmasını ve ibadet için gelen müminlere ferahlık verecek bir ortam oluşmasını isteyen Peygamberimiz (sav), bu amaçla mescitlerde ve camilerde tütsü de yaktırmıştır. Güzel koku amacıyla tütsü yakılması Tevrat'ta da geçmektedir. Aşağıda konuyla ilgili rivayetler ve Tevrat açıklamaları bulunmaktadır:
Peygamberimiz (sav)'in umumi meclislerinde kafur (kafur ağacından elde edilen yağ) veya başka tütsüler yakılır, bu suretle de cemaatin istirahatına dikkat edilirdi. Cuma günleri mescide güzel koku saçılmasını emrederdi. (Ebu Davud; M. Asım Köksal, İslam Tarihi, XI, 162 vd)
Resulullah (sav) "Evdu'l-Gumari" (ateşin üzerine bırakıldığında güzel koku yayan bir tür bitki) ile buhur verirdi. (el-Mekarim, cilt 1, s. 34)
... Kutsal yer için güzel kokulu buhuru tam sana buyurduğum gibi yapsınlar. (Mısır'dan Çıkış, 31:11)
Rab'bin kendisine buyurduğu gibi üzerinde güzel kokulu buhur yaktı. (Mısır'dan Çıkış, 40:27)
Güzel koku ve buhur canı ferahlatır... (Süleyman'ın Özdeyişleri, 27:9)
Harun her sabah kandillerin bakımını yaparken sunağın üzerinde güzel kokulu buhur yakacak. Akşamüstü kandilleri yakarken yine buhur yakacak. Böylece huzurumda kuşaklar boyunca sürekli buhur yanacak... (Mısır'dan Çıkış, 30:7-9)
Huzurumdaki mayasız ekmek sepetinden bir somun, yağlı pide ve yufka al, hepsini Harun'la oğullarının eline ver. Bunları Benim huzurumda sallamalık sunu olarak salla, sonra ellerinden alıp sunakta yakmalık sunuyla birlikte Beni hoşnut eden koku olarak yak. Bu, Rab için yakılan sunudur. (Mısır'dan Çıkış, 29:23-25)
Rab Musa'ya şöyle dedi: "... Söyle, Bana armağan getirsinler. Gönülden veren herkesin armağanını alın… Kandil için zeytinyağı, mesh yağıyla güzel kokulu buhur için baharat. (Mısır'dan Çıkış, 25:2, 6)
Sıcak bir günde iş sahipleri ve işçiler iş elbiseleriyle camiye gelmişler, cami de küçük olduğu için hava ağırlaşmış ve rahatsız edici olmuştu. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (sav); "Yıkanarak gelmiş olsaydınız daha iyi olurdu." buyurmuşlardır. Ondan sonra da Cuma günleri yıkanmak sünnet olmuştur. (M. Asım Koksal, İslam Tarihi, XI, 162 vd.)
Resulullah (sav)'in mescidi, muntazam silinip süprülüp temizlenirdi. (M. Asım Koksal, İslam Tarihi, XI, 162 vd.)
Tapınak hizmetinden ayrılmayacak, Allah'ının tapınağını kirletmeyecek. Çünkü Allah'ın buyurduğu mesh yağıyla Allah'ına adanmıştır… Tapınağımı kirletmesin. Onları kutsal kılan Rab Benim. Musa Harun'la oğullarına ve bütün Israil halkına bunları anlattı. (Levililer, 21:12, 23-24)
Odaları temizlemeleri için buyruk verdim. Allah tapınağının eşyalarını, tahıl sunularını, günnüğü yine oraya koydurdum. (Nehemya, 13:9)
Rab'bin tapınağını arındırmak için içeri giren kahinler tapınakta buldukları bütün kirli sayılan şeyleri tapınağın avlusuna çıkardılar... (2. Tarihler, 29:16)
Yedinci gün giysilerinizi yıkayın. Böylece temiz sayılacaksınız. Sonra ordugaha girebilirsiniz. (Çölde Sayım, 31:24)
Sonra giysilerini yıkayacak, yıkanacak. Ancak o zaman ordugaha girebilir. Ama akşama dek kirli sayılacaktır. (Çölde Sayım, 19:7)
Müslümanlık temizdir, kirsizdir. Siz de temiz olun, temizlenin, zira cennete temizler girer. (Tırmizi, İmam Ahmed ve Hakim'den; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, cilt 2, çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 789)
Resulullah (sav) saçını tarardı, bir çok zamanlar su ile düzeltip ve şöyle buyururdu: "Müminin güzel kokulu olması için su yeterlidir." (el-Müstedrek, cilt 1, s. 59; el-Mekarim, cilt 1, s. 76; Kurbu'l-Esnad, s. 45)
İbn-i şube, Tuhefu'l-Ukul kitabında rivayet eder: "Temizlik yapmak peygamberlerin ahlakındandır." (Tuhefu'l-Ukul, s. 442)
Naaman'ın görevlileri yanına varıp, "Efendim, peygamber senden daha zor bir şey istemiş olsaydı, yapmaz mıydın?" dediler, Oysa o sana sadece, 'Yıkan, temizlen' diyor." (2. Krallar, 5:13)
Sabun otuyla yıkansam, ellerimi kül suyuyla temizlesem. (Eyüp, 9:30)
Yıkanıp temizlenin, kötülük yaptığınızı gözüm görmesin, kötülük etmekten vazgeçin. (Yeşaya, 1:16)
Yıkanmak için tunç bir kazan yap. Ayaklığı da tunçtan olacak. Buluşma Çadırı ile sunağın arasına koyup içine su doldur. (Mısır'dan Çıkış, 30:18)
Çekilin, çekilin, oradan çıkın, murdara dokunmayın. Oradan çıkıp temizlenin… (Yeşaya, 52:11)
… Dişleri sütten beyaz olacak. (Yaratılış, 49:12)
Hz. Aişe (ra) validemiz anlatıyor: "Resul-i Ekrem (sas) saçlarını tarayıp yağladığında..." (Et-Tirmizi İmam Ebu İ'sa Muhammed, şemail-i şerife, cilt 1, Hilal Yayınları, Ankara, 1976, s. 58)
Tabersi, Mekarimu'l-Ahlak kitabında rivayet etmiştir: Resulullah (sav) "Mederi" adında özel bir tarak ile saçını tarardı… Çoğu zaman, saçını günde iki kez tarardı." Yine rivayet etmiştir ki; "Saçını taradıktan sonra tarağını döşeğinin altına bırakırdı." (Tabersi Mekarimu'l-Ahlak, cilt 1, s. 34)
Bir gün Peygamber (sav) sahabelerinin yanına çıkacağı zaman küpteki suya bakarak sarığını ve sakalını düzeltti ve şöyle dedi: "Allah kardeşlerinin yanlarına çıkarken kulunun kardeşleri için süslenmesini sever." (İbn Adiyye el-Kamil; Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 3. cilt, çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 679)
Peygamber Efendimiz (sav)'in torunu Hz. Hasan, onun giyim konusu hakkındaki görüşünü şöyle ifade etmiştir: "Peygamber Efendimiz (sav) bize elde ettiğinizin en iyisini giymemizi ve bulabildiğimiz en hoş kokuları sürmemizi emrederdi." (3131 Buhari, et-Tarih'ul-Kebir, cilt 1, 382, n:1222)
Kahinler başlarını tıraş etmeyecek, saçlarını uzatmayacaklar. Ancak saçlarını kesip düzeltecekler. (Hezekiel, 44:20)
Sonra Musa Harun'la oğulları Elazar'la Itamar'a, "Saçlarınızı dağıtmayın, giysilerinizi yırtmayın" dedi… (Levililer, 10:6)
Öbür kahinler arasından başına mesh yağı dökülen ve özel giysiler giymek üzere atanan başkahin, saçlarını dağıtmayacak, giysilerini yırtmayacak. (Levililer:21:10)
… Giysilerin ince ketenden, pahalı, işlemeli kumaştandı… (Hezekiel, 16:13)
Harun'la oğulları için ince ketenden ustaca dokunmuş mintanlar, sarıklar, süslü başlıklar, ince keten çamaşırlar, lacivert, mor, kırmızı iplikle, özenle dokunmuş ince ketenden nakışlı kuşak yaptılar; tıpkı Rab'bin Musa'ya buyurduğu gibi. (Mısır'dan Çıkış, 39:27-29)
Resulullah (sav) bir çok farklı yağ ile bedenini yağlar, yağlama esnasında sakalından önce başını yağlar ve şöyle buyururdu: “Baş sakaldan öncedir.” (el-Mekarim, cilt 1, s. 33)
Mübarek en çok menekşe çiçeği yağı ile bedenini yağlar ve şöyle buyururdu: “Bu yağların en iyisidir.” (el-Mekarim, cilt 1, s. 33)
Peygamberimiz (sav) yağ sürmek istediği zaman, önce kaşlarına sonra bıyığına daha sonra burnunun içine götürerek koklar ve sonunda mübarek başına sürerdi. (Tabersi Mekarimu'l-Ahlak, cilt 1, s. 34)
Harun'u kutsal kılmak için başına yağ dökerek meshetti. (Levililer, 8:12)
Başa sürülen değerli yağ gibi; sakaldan, Harun'un sakalından; kaftanının yakasına dek inen yağ gibi. (Mezmurlar, 133:2)
Düşmanlarımın önünde Bana sofra kurarsın; başıma yağ sürersin... (Mezmurlar, 23:5)
Doğru insan bana vursa, iyilik sayılır; azarlasa, başa sürülen yağ gibidir; başım reddetmez onu. Çünkü duam hep kötülere karşıdır. (Mezmurlar, 141:5)
Mekarim kitabında rivayet edilmiştir: “Resulullah (sav) bir çok zaman helim (bulgur, et ve suyla yapılan bir çeşit çorba) yerdi. Bazen de sahur yemeği için helimi seçerdi.” (el-Mekarim, cilt 1, s. 30)
“Hazreti Peygamberin katık olarak yediği yemeklerin bir kısmı şöyle sıralanabilir: Koyunun ön kolu ve sırt eti, pirzola, kebap, tavuk, toy kuşu, et çorbası, tirit, kabak, zeytinyağı, çökelek, kavun, helva, bal, hurma, pazı, anber balığı…” (Ebu Davud, III, 496-497, n: 3840; Nesai, VII, 207-209; Prof. Dr. Ali Yardım, Peygamberimizin şemaili, Damla Yayınevi, 3. baskı, İstanbul, 1998, s. 219)
… Elişa bir peygamber topluluğuyla otururken uşağına, "Büyük tencereyi ateşe koy, peygamberlere çorba pişir." dedi. (2. Krallar, 4:38)
Bir gün Yakup çorba pişirirken, Esav avdan geldi... (Yaratılış, 25:29)
Hazretin nezdinde en iyi yiyecek et idi. Sulu yemek şeklinde yerdi... Avlanmış hayvanın etinden yerdi… Koyun etinden, omuz, but, ve bilek kısımlarını severdi. (el-Menakib, cilt 1, s.145; ed-Daaim, cilt 2, s. 207)
Mekarim kitabında Resulullah (saa)'ten rivayet edilmiştir: … Hazretin en çok sevdiği yiyecek et idi… Sofradaki yiyecekler arasından ona uzanırdı, tavuk eti ve diğer sahra, kır hayvanlarının, kuşların etini yerdi... (el-Mekarim değişik yerlerde zikretmiştir, s. 26-29-30-31; el-Mehasin, s. 433-459; el-Hisâl; el-Kâfî; el-Müstedrek; ed-Daaim, cilt 2, s. 113)
ldquo;Hazreti Peygamberin katık olarak yediği yemeklerin bir kısmı şöyle sıralanabilir: Koyunun ön kolu ve sırt eti, pirzola, kebap, tavuk, toy kuşu, et çorbası, tirit, kabak, zeytinyağı, çökelek, kavun, helva, bal, hurma, pazı, anber balığı…” (Ebu Davud, III, 496-497, n: 3840; Nesai, VII, 207-209; Prof. Dr. Ali Yardım, Peygamberimizin şemaili, Damla Yayınevi, 3. baskı, İstanbul, 1998, s. 219)
“En çok hoşlandığı yiyecek etti.” (Ebbuşeyh, Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, cilt 2, çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 803)
Yakup, "Ben ilk oğlun Esav'ım" diye karşılık verdi, "Söylediğini yaptım. Lütfen kalk, otur da getirdiğim av etini ye. Öyle ki, beni mübarek kılasın." (Yaratılış, 27:19)
Sonra Musa, "Akşam size yemek için et, sabah da dilediğiniz kadar ekmek verilince, Rab'bin görkemini göreceksiniz." dedi... (Mısır'dan Çıkış, 16:8)
Ishak, "Oğlum, av etini getir yiyeyim de seni mübarek kılayım." dedi... (Yaratılış, 27:25)
Esav da lezzetli bir yemek yaparak babasına götürdü. Ona, "Baba, kalk, getirdiğim av etini ye." dedi, "Öyle ki, beni mübarek kılabilesin." (Yaratılış, 27:31)
Onlara de ki, "Akşamüstü et yiyeceksiniz, sabah da ekmekle karnınızı doyuracaksınız. O zaman bileceksiniz ki, Allah'ınız Rab Benim." (Mısır'dan Çıkış, 16:12)
Mekarim kitabında şöyle rivayet edilmiştir: “... Oruç tuttuğu zamanlar 'taze hurma'nın olduğu döneme denk gelirse, sadece onunla iftar ederdi... Mübareğin yemeği çoğunlukla hurma ve su idi.” (el-Mekarim değişik yerlerde zikretmiştir, s. 26-29-30-31; el-Mehasin, s. 433-459; el-Hisal; el-Kafi; el-Müstedrek; ed-Daaim, cilt 2, s. 113)
“Hurmalardan Acve hurmasını severdi.” (Ebuşşeyh, Huccetü'l İslam İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, cilt 2, çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 803)
Hz. Aişe (ra) ek olarak şunları bildirmiştir: “Kavun, karpuzu, yaş hurma ile yerlerdi.” (G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, cilt 2, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 552/5)
Hz. Cabir (ra)'den: ”Taze hurma ve kavun çok yerlerdi ve ‘bunlar güzel meyvedir' derlerdi.” (G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, cilt 2, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 549/1)
Sonra Elim'e gittiler. Orada on iki su kaynağı, yetmiş hurma ağacı vardı. Su kıyısında konakladılar. (Mısır'dan Çıkış, 15:27)
Davut... Ardından kadın erkek herkese... birer somun ekmekle birer hurma ve üzüm pestili dağıttı. Sonra herkes evine döndü. (2. Samuel, 6:17, 19)
Ilk gün meyve ağaçlarının güzel meyvelerini, hurma dallarını, sık yapraklı ağaç dallarını, vadi kavaklarını toplayıp Allah'ınız Rab'bin önünde yedi gün şenlik yapacaksınız. (Levililer, 23:40)
Ebu Hâzım anlatıyor: “Resullullah zamanında ashabın eleği var mıydı?” dedim. “Aleyhissalâtu vesselâm vefat edinceye kadar elek görmedim” dedi. “Öyleyse elenmemiş arpa ekmeğini nasıl yiyordunuz?” dedim. “Biz onu üflerdik, içindeki kepekten uçan uçardı. Kalan (kepek)leri de su ile yumuşatıp yoğururduk.” cevabını verdi.” (Kütüb-i Sitte, no: 6945)
Ummi Eymen (ra)'nın anlattığına göre:… Aleyhissalatu vesselam da: “Su eleyip ayırdığın kepeği, öbürüne (un kısmına) geri kat, sonra yoğur (ve ekmek yap)” buyurmuştur.” (Kütüb-i Sitte, no: 6946)
Hz. Enes (ra) anlatıyor:… “Resulullah aleyhissalatu vesselam ‘besi' yemeği yedi ve sert elbise giydi.” (Enes'in ravisi) Hasen'e soruldu: “‘Besi' dediğin yemek nedir?” O şu cevabı verdi: “Arpanın iri öğütülmüşüdür, ağızdaki lokmayı kişi, ancak bir yudum su ile yutabilirdi.” (Kütüb-i Sitte, no: 949)
Ibnu Abbas (ra) anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'in en çok sevdiği yiyecek ekmekten yapılan tirit ve hays (Arapların meşhur bir yemeği)'tan yapılan tirit idi.” (Ebu Davud, Et'ime 23, (3783))
Süleyman'ın sarayının bir günlük yiyecek gereksinimi şunlardı: Otuz kor ince, altmış kor kepekli un; onu ahırda, yirmisi çayırda yetiştirilmiş sığır ve yüz koyun; ayrıca geyikler, ceylanlar, karacalar ve semiz kuşlar. (1. Krallar, 4:22-23)
Sonra Musa, "Akşam size yemek için et, sabah da dilediğiniz kadar ekmek verilince, Rab'bin görkemini göreceksiniz." dedi... (Mısır'dan Çıkış, 16:8)
Huzurumdaki mayasız ekmek sepetinden bir somun, yağlı pide ve yufka al, hepsini Harun'la oğullarının eline ver. (Mısır'dan Çıkış, 29:23)
Onlara de ki, "Akşamüstü et yiyeceksiniz, sabah da ekmekle karnınızı doyuracaksınız. O zaman bileceksiniz ki, Allah'ınız Rab Benim." (Mısır'dan Çıkış, 16:12)
Rab'bin söylediklerini yapan Ilyas… dereden su içiyor… et ve ekmekle besleniyordu. (1. Krallar, 17:5-6)
Ama Lut çok diretti. Sonunda onunla birlikte evine gittiler. Lut onlara yemek hazırladı, mayasız ekmek pişirdi. Yediler. (Yaratılış, 19:3)
Buğday, arpa, bakla, mercimek, darı, kızıl buğday al, bir kaba koy. Bunlardan kendine ekmek yap. Bir yanına uzanacağın üç yüz doksan gün boyunca bu ekmekten yiyeceksin. Her gün belirli zamanda yemen için yirmi şekel ekmek tartacaksın. (Hezekiel, 4:9-10)
Musa Harun'a ve sağ kalan oğulları Elazar'la Itamar'a şöyle dedi: "Rab için yakılan sunulardan artan tahıl sunusunu alın, mayasız ekmek yapıp sunağın yanında yiyin. Çünkü çok kutsaldır. (Levililer, 10:12)
Rab'be şükretmek için, esenlik sunusunu mayalı ekmek pideleriyle birlikte sunacak. (Levililer, 7:13)
İbn-i ‘Ömer'den rivayettir; sordular ki: “Üzüm özü nasıldır?” Dedi ki: “Sen iç.” Öz dedikleri şudur: Üzüm şırasını kaynatırlar, üç paydan iki payı gider, bir payı kalır. (Önder Çağıran, Tıbbi Nebevi, 1. baskı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1996)
Ümeyyi İbni Zeyd anlatır: “Peygamber salla'llahü ‘aleyhi ve sellem yemişlerden üzümle kavunu severdi.” (Önder Çağıran, Tıbbi Nebevi, 1. baskı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1996)
Kurallarıma göre yaşar, buyruklarımı dikkatle yerine getirirseniz, yağmurları zamanında yağdıracağım. Toprak ürün, ağaçlar meyve verecek. Bağbozumuna kadar harman dövecek, ekim zamanına kadar bağlarınızdan üzüm toplayacaksınız. Bol bol yiyecek, ülkenizde güvenlik içinde yaşayacaksınız. (Levililer, 26:3-5)
Allah'ınız Rab sizi verimli bir ülkeye götürüyor. Öyle bir ülke ki, ırmakları, pınarları, derelerden tepelerden çıkan su kaynakları vardır; buğdayı, arpası, üzümü, inciri, narı, zeytinyağı, balı vardır. (Yasa'nın Tekrarı, 8:7-8)
Eşkol Vadisi'ne varınca, üzerinde bir salkım üzüm olan bir asma dalı kestiler. Adamlardan ikisi dalı bir sırıkta taşıdılar. Yanlarına nar, incir de aldılar. (Çölde Sayım, 13:23)
Hayseme bin Esved Abdu'llah'tan anlatır: “Peygamber aleyhi's-selâm buyurdu ki: ‘Kur'ân'dan ve de baldan şifâ edinin.'” (Önder Çağıran, Tıbbi Nebevi, 1. baskı, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1996).
“Tatlı ve balı severlerdi.” (G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, cilt 2, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 552/11)
“Peygamber Efendimiz (sav) bal şerbeti, hurma ve kuru üzüm şırası gibi içecekleri severlerdi.” (Arızat'ül Ahzevi şerhu Sünen'it Tirmizi, VIII, 89-90, Prof. Dr. Ali Yardım, Peygamberimizin şemaili, Damla Yayınevi, 3. baskı, İstanbul, 1998, s. 255)
“şerbetlerin içinde en çok bal şerbetini severdi.” (G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, cilt 2, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 521/17)
Bunun üzerine Israil, "Öyleyse gidin." dedi. "Yalnız, torbalarınıza bu ülkenin en iyi ürünlerinden biraz pelesenk, biraz bal, kitre, laden, fıstık, badem koyun, Mısır'ın yöneticisine armağan olarak götürün." (Yaratılış, 43:11)
... Ayrıca Davut'la yanındakilerin yemesi için buğday, arpa, un, kavrulmuş buğday, bakla, mercimek, bal, tereyağı, inek peyniri ve koyun da getirdiler. "Halk kırda yorulmuştur, aç ve susuzdur" diye düşünmüşlerdi. (2. Samuel, 17:28-29)
... O ülkeden çıkarıp geniş ve verimli topraklara, süt ve bal akan ülkeye... götüreceğim. (Mısır'dan Çıkış, 3:8)
... Zeytinyağı, bal ve bütün tarla ürünlerinden bol bol verdiler. Bunun yanı sıra herşeyin ondalığını da bol bol getirdiler. (2. Tarihler, 31:5)
”... Allah bir kimseye bir miktar süt içirdiği zaman da o kimse, ‘Allah'ım bize bu sütü bereketli kıl ve bize daha çok süt ver' diye dua etsin. Çünkü yiyeceğin ve içeceğin yerini tutan sütten başka bir şeyi bilmiyorum.” (Haydar Hatipoğlu, Sünen-i İbni Mace Tercemesi ve şerhi, Kahraman Yayınları, cilt 9, İstanbul 1983, s. 75)
“İçilecek şeylerde en çok sütü severlerdi.” (G. Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, cilt 2, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 521/18)
Sisera su istedi, Yael ona süt verdi. (Hakimler, 5:25)
... Yael süt tulumunu açıp ona içirdikten sonra üzerini yine örttü. (Hakimler, 4:19)
... Kendileri için seçtiğim en güzel ülkeye, süt ve bal akan ülkeye... (Hezekiel, 20:6)
Mekarim kitabında Resulullah (saa)'ten rivayet edilmiştir: Hazretin en sevdiği meyveler kavun ve nar idi... Bir çok zamanlar narı tane tane yerdi.” (el-Mekarim değişik yerlerde zikretmiştir, s. 26-29-30-31; el-Mehasin, s. 433-459; el-Hisal; el-Kafi; el-Müstedrek; ed-Daaim, cilt 2, s. 113)
Kuleyni Ömer b. Eban-ı Kuleyni'nin şöyle dediğini rivayet eder: İmam Bakır ve İmam Sadık (a.s.)'ın şöyle buyurduklarını duydum: “Resulullah (saa) yeryüzündeki meyveler arasında en çok narı severdi.” (el-Emâli, cilt 2, s. 294; Emali-i Müfid, s. 114; el-Mekarim, cilt 1, s. 176; el-Kâfî, cilt 2, s. 138 ve cilt 8, s. 168)
Eşkol Vadisi'ne varınca, üzerinde bir salkım üzüm olan bir asma dalı kestiler. Adamlardan ikisi dalı bir sırıkta taşıdılar. Yanlarına nar, incir de aldılar. (Çölde Sayım, 13:23)
Ambarda hiç tohum kaldı mı? Asma, incir, nar, zeytin ağaçları bugüne dek ürün verdi mi? "Bugünden başlayarak üzerinize bereket yağdıracağım." (Hagay, 2:19)
“Zeytinyağını yiyiniz ve kullanınız. Çünkü bu yağ mübarektir.” (Haydar Hatipoğlu, Sünen-i İbni Mace Tercemesi ve şerhi, Kahraman Yayınları, cilt 9, İstanbul 1983, s. 73)
… Ince unla, balla, zeytinyağıyla beslendin. Gitgide güzelleştin, krallığa yaraştın. (Hezekiel, 16:13)
Bana kahinlik edebilmeleri için, Harun'la oğullarını kutsal kılmak üzere şunları yap: Bir boğa ile iki kusursuz koç al. Ince buğday unundan mayasız ekmek, zeytinyağıyla yoğrulmuş mayasız pideler, üzerine yağ sürülmüş mayasız yufkalar yap. (Mısır'dan Çıkış, 29:1-2)
Eğer adam sunusunu Rab'be şükretmek için sunuyorsa, sunusunun yanı sıra zeytinyağıyla yoğrulmuş mayasız pideler, üzerine zeytinyağı sürülmüş mayasız yufkalar ve iyice karıştırılmış ince undan yağla yoğrulmuş mayasız pideler de sunacak. (Levililer, 7:12)
Eğer sunu saçda pişirilmiş tahıl sunusu ise, zeytinyağıyla yoğrulmuş mayasız ince undan yapılmalı. Onu sunarken parçalara ayırıp üzerine zeytinyağı dökeceksin. Bu tahıl sunusudur. Eğer sunu tavada pişirilmiş tahıl sunusu ise, ince un ve zeytinyağıyla yoğrulmuş olmalı. (Levililer, 2:5-7)
“Hz. Peygamber (sav) komşu devlet hükümdarlarına göndermiş olduğu mektupların altını mühürlemek gayesiyle üzerinde üç satırda “Muhammed Resulullah” yazılı bir mühür kullanmaktaydı. Yazı akik taşı üzerine işlenmiş olup mührün maddesi gümüştendi. Yüzük şeklinde olup Peygamberimiz (sav) onu parmağına takıyordu. Yazdırdığı resmi evrakı mühürlemek için parmağından çıkarır, mühürledikten sonra tekrar takardı.” (Gazali, İhyau'l-Ulum)
Efod gibi altın sırmayla lacivert, mor, kırmızı iplikle, özenle dokunmuş ince ketenden usta işi bir göğüslük yaptılar. Dört köşe, eni ve boyu birer karıştı, ikiye katlanmıştı. Üzerine dört sıra taş yuvası kaktılar. Birinci sırada yakut, topaz, zümrüt; ikinci sırada firuze, laciverttaşı, aytaşı (beyaz akik); üçüncü sırada gökyakut, agat (akik), ametist; dördüncü sırada sarı yakut, oniks (siyah akik), yeşim vardı. Taşlar altın yuvalara kakılmıştı… Öyle ki, göğüslük efodun ustaca dokunmuş şeridinin yukarısında kalsın ve efoddan ayrılmasın. Tıpkı Rab'bin Musa'ya buyurduğu gibi yaptılar. (Mısır'dan Çıkış, 39:8-13, 21)
Usta işi bir karar göğüslüğü yap. Onu da efod gibi, altın sırmayla, lacivert, mor, kırmızı iplikle, özenle dokunmuş ince ketenden yap. Dört köşe, eni ve boyu birer karış olacak; ikiye katlanacak. Üzerine dört sıra taş yuvası kak. Birinci sırada yakut, topaz, zümrüt; ikinci sırada firuze, laciverttaşı, aytaşı (beyaz akik); üçüncü sırada gökyakut, agat (akik), ametist; dördüncü sırada sarı yakut, oniks (siyah akik) ve yeşim olacak. Taşlar altın yuvalara kakılacak… Iki altın halka daha yap; efodun önündeki omuzluklara alttan, dikişe yakın, ustaca dokunmuş şeridin yukarısına tak. (Mısır'dan Çıkış, 28:15-20, 27)
Enes b. Malik (ra) anlatıyor: “Peygamber Efendimiz (sav)'in Mühr-i şerifleri (şerefli, mübarek mühür) gümüşten yapılmıştı. Kaşı ise Habeş taşındandı. Resulullah Efendimiz (sav) yabancı devlet reislerine mektup yazmak isteyince, bir mühür yüzük yapılmasını buyurdu. Peygamber Efendimiz (sav)'in parmağındaki yüzüğün parıltısı hala gözümün önünde duruyor. Peygamber Efendimiz (sav)'in Mühr-i şeriflerinin kaşına, üç satır halinde, “Muhammed Resulullah” ibaresi kazınmıştı. Birinci satırda “Muhammed”, ikinci satırda “Resul”, üçüncü satırda da “Allah” kelimeleri yer alıyordu. (Et-Tirmizi İmam Ebu İ'sa Muhammed, şemail-i şerife, cilt 1, Hilal Yayınları, Ankara, 1976, s. 114-117)
Bir taş getirip çukurun ağzına koydular. Daniel'le ilgili hiçbir şey değiştirilmesin diye kral hem kendi mühür yüzüğüyle, hem soyluların mühür yüzükleriyle taşı mühürledi. (Daniel, 6:17)
Bunun üzerine kral mühür yüzüğünü parmağından çıkartıp… Haman'a verdi… adını ve yüzüğünün mührünü taşıyordu. (Ester, 3:10, 12)
Ama kral adına yazılmış ve onun yüzüğüyle mühürlenmiş yazıyı kimse geçersiz kılamaz… siz yazın ve kralın yüzüğüyle mühürleyin. (Ester, 8:8)