İftira, çıkarları zedelenen, birine karşı öfke, kin ve hınç besleyen veya başkalarıyla rekabet içinde olan, yalan söyleyen ve vicdanlarına uymayan bazı insanların, karşılarındaki kişiye veya kişilere zarar vermek amacıyla başvurdukları çirkin yöntemlerden biridir. İftiranın, geniş çaplı düzenler kurularak atılanlarından, sıradan insanların günlük konuşmalarının arasına sıkıştırdıkları dedikodu tarzı iftiralara kadar, birçok çeşidi vardır. Din ahlakından uzak, Allah'ın emrettiği güzel ahlakı yaşamayan toplumlarda, insanların yaygın olarak başvurdukları karalama yöntemlerinden biri de iftiradır. Bu kitabı okuyan insanların önemli bir bölümü de, muhtemelen küçük veya büyük iftiraya uğramış ya da başkalarına iftira atıldığına defalarca şahit olmuştur.
Ancak bu kitabın konusu, cahiliye toplumu içinde insanların birbirlerine karşı kullandıkları sıradan iftiralar değildir. Bu kitapta iftiranın, farklı bir şekli konu edilmektedir. Burada üzerinde durulacak olan iftira, tarih boyunca dini inkar edenlerin iman edenlere maddi veya manevi zarar verebilmek amacıyla yönelttikleri iftiralardır.
Kuran'da, geçmişte, Allah'ın elçilerinin ve onlar gibi din ahlakına uymaya davet eden salih kişilerin tümüne menfaatperestlik, delilik, kendini beğenmişlik, hırsızlık, zina gibi farklı iftiralar atıldığı açıklanmıştır. Hz. Yusuf (as)’ın yaşamı Müslümanların uğradıkları bu tür iftiraların örnekleriyle doludur.Hz. Musa (as), Süleyman (as) ve hatta Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), kavimleri tarafından haksız iftiralara uğramış elçilerdendirler. Aynı şekilde Hz. Meryem, Peygamberimiz (sav)'in mübarek eşi ve Peygamberimiz (sav)'in yanında bulunan sahabeler de çeşitli iftiralara maruz kalmış kutlu insanlardır. Bu mübarek insanlar kendilerine yöneltilen iftiraları her zaman örnek bir sabır ve tevekkülle karşılamış, inkarcıların bu baskılarına aldırış etmemiş ve Allah'ın emrettiği ahlakı yaşamaya ve insanları da doğru yola davet etmeye devam etmişlerdir.
Kuşkusuz elçilerin ve salih Müslümanların bu kararlılıklarını, tüm Müslümanların örnek almaları gerekmektedir. Allah bir ayetinde ,"Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?…" (Bakara Suresi, 214) şeklinde bildirmektedir. Yani tüm Müslümanların geçmişte yaşamış müminler gibi iftiralara uğramaları, Kuran ahlakından uzaklaşmaları için manevi baskı görmeleri Allah'ın bir kanunudur. Allah bir başka ayetinde tüm müminlere, inkar edenlerden eziyet verici sözler işiteceklerini, canlarıyla ve mallarıyla imtihan edileceklerini de şöyle bildirmektedir:
Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız (bu) emirlere olan azimdendir. (Al-i İmran Suresi, 186)
İşte bu tür bir olayla karşılaşan, samimi ve ihlas sahibi her mümin, geçmişteki müminlerin sabırlarına, tevekküllerine, samimi ve kararlı tavırlarına taliptir. Dolayısıyla geçmiştekilerin başlarına gelenler kendi başına geldiğinde de bunlara şaşırmaz, üzülmez, kesinlikle ümitsizliğe kapılmaz. Hatta, kendisine iftira atanları hayrete düşürecek kadar büyük bir şevk ve neşe içinde olur.
Aynı şekilde bir başka mümine iftira atıldığında da, müminler bunu sabır, tevekkül ve şevk ile karşılarlar. İftiraya uğrayan kardeşlerinin güzel bir sabır gösterdiğinde, dünyada Allah'ın rahmetini ve ihsanını kazanacağını, ahirette ise Rabbimizin rızası ve cenneti ile ödüllendirileceğini ümit ederler.
Ayrıca müminlere atılan iftiraların çok önemli bir yönünü daha belirtmekte yarar vardır: Diğer iftiralardan farklı olarak Müslümanlara atılan iftiralarda "çamur at izi kalsın" mantığı geçersizdir. İftira ne şiddette olursa olsun en sonunda bu mübarek insanların ne kadar temiz ve güzel ahlaklı insanlar oldukları ortaya çıkmıştır. Sözgelimi, Hz. Meryem ve Yusuf (as), tüm dünyada iffetin sembolü olarak tanınırlar. Yine kardeşlerinin çeşitli iftiralar attığı Hz. Yusuf (as)’ın ise ne kadar güvenilir olduğu daha o yaşarken anlaşılmış ve tüm Mısır'ın hazineleri emrine verilmiştir.
Bunlar bize çok önemli bir gerçeği gösterir: Allah'ın izniyle müminlerin aleyhine kurulan her tuzak en başından bozulmuş olarak kurulur; atılan her iftira da boşa çıkmış olarak atılır. Müminlere söylenen her incitici söz, sözü söyleyene, geri dönüp isabet edecek karşılığı ile birlikte söylenmiştir. Bir başka deyişle, müminler aleyhine yapılan her konuşma, her tavır ve her zulüm mutlaka yapan kişinin, eğer bu tavrından vazgeçip tevbe etmezse, dünyada ve ahirette şiddetli bir pişmanlık yaşamasına neden olacaktır. Allah, elçilerine ve salih kullarına yapılan haksızlıkların karşılığını Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Gerçek şu ki, Allah’a ve elçisine eziyet edenler; Allah, onlara dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için aşağılatıcı bir azap hazırlanmıştır. Mümin erkeklere ve mümin kadınlara irtikab etmedikleri (bir suç) sebebiyle eziyet edenler ise, gerçekten bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir. (Ahzab Suresi, 57-58)
ADNAN OKTAR: Nur Suresi, 11. ayet “Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur. Siz onu kendiniz için bir şer saymayın aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenenlere ise büyük bir azap vardır.” Demek ki Müslümanlar içerisinde de iftiracı, yalan söyleyen, üçkağıtçı tipler oluyor, olacak. Kuran ona işaret ediyor. Hatta “birlikte davranan bir topluluk (kendi içinizde de olabilir)” diyor Allah. “Siz onu kendiniz için bir şer saymayın aksine o sizin için bir hayırdır”, dedikodusu yapılan adam üzülüyor. “Beni rezil etti, benim aleyhime oldu” diyor. Halbuki Allah; “öyle değil” diyor.
Bak ne diyor? “Siz onu kendiniz için bir şer saymayın”, “aleyhinize değil” diyor, Allah; “aksine o sizin için bir hayırdır.” Hem sevap kazanmanıza, hem yücelmenize, hem karşı tarafın ezilmesi yönünde bir durum olduğu için de oradan da bir berekete vesile olduğu için, hayır olur” diyor Cenab-ı Allah. Ahirette de Allah’ın rızasını kazanmış oluyor kişi bu konumdan dolayı, sabrettiği için.
“Onu işittikleri zaman erkek müminler ile kadın müminlerin hayırlı bir zanda bulunup”, bak “hayırlı bir zan”. Demek bir hayırlı zan var, bir de kötü zan var. “Hayırlı bir zanda bulunup, “bu açıkça uydurulmuş iftira bir sözdür” demeleri gerekmez miydi?” ‘yani güzelce de vurgulayın” diyor, Allah. Bu bir iftira sözüdür demiyor, Cenab-ı Allah, “açıkça, alenen, net “uydurulmuş bir iftira sözüdür demeleri gerekmez miydi”, güzelce vurgulayın diyor Allah iftira olduğunu. (Sn. Adnan Oktar’ın 27 Şubat 2011 Kanal Avrupa ve Çay Tv’deki Canlı Sohbetinden)