Yeryüzünde canlılık başladığından beri yaratılan her hayvanın hayatındaki her safha da aynen muhafaza edilmektedir. Örneğin 250 yıl önce kutupta yaşayıp ölmüş olan bir penguenin ilk dünyaya geldiği an, balık tutmayı ve avlanmayı ilk öğrendiği an, öldüğü an gibi hayatının her evresi Allah Katında mevcuttur. Sonsuza kadar da duracaktır. Ve tüm bunlar, yaşadığımız şu an içinde olmaktadır.
Bir insana çocukluğunda alınmış olan ve çok sevdiği ama bir kazada kaybettiği köpeğinin her anı, onu severken, onunla oynarken ya da o kendisine bakarken kısacası hatırladığı ya da hatırlamadığı her anı Allah Katında kayıtlıdır.
Bizim hiçbir zaman görmediğimiz yaşamına tanık olmadığımız 700 yıl önce yaşamış ve ölmüş bir deve ya da MÖ 5. yüzyılda Amazon ormanlarında yaşamış bir timsah, 2200 yılında Afrika'da yumurtadan çıkacak bir yılan ya da bugün Avusturalya'da yaşayan bir kanguru için de durum aynıdır. Bu sayılan hayvanların daha doğrusu gelmiş ve geçmiş tüm hayvanların yaşamlarına dair her ayrıntı, her safha aslında aynı anda, yani şimdi olmaktadır. Örneğin devenin doğduğu an, çölde yük taşıdığı an, su içtiği an olmak üzere her anı saklıdır ve bahsedilen deve şu an aslında hala su içmektedir, hala doğmaktadır, hala yük taşımaktadır… Dünya tarihi boyunca yaşamış bütün develerin yaşamlarına dair her kare hala canlı olarak vardır. Bugüne kadar yaşamış trilyonlarca hayvan olduğu düşünülünce bu konuyu kavramak zor gözükebilir fakat Allah'ın büyüklüğünün ve kudretinin bir sırrı da burada gizlidir. İşte Allah Alim ismiyle gelmiş geçmiş, canlı-cansız her şeyin bilgisine sahiptir. Hafız ismiyle bu canlılara ait her türlü bilgiyi muhafaza etmektedir. Kuran'da bu gerçeğe şöyle işaret edilmektedir:
Hayvanların ölümü de insanlarınkine benzer. Nasıl insanlar ölünce yaşamlarında geçirdikleri anlar yok olmuyorsa, hayvanların yaşadıkları anlar da öyledir. Bir insan sevdiği bir hayvanı örneğin kuşunu kaybettiğinde onun için üzülür. Halbuki o kuş Allah'ın hafızasında en güzel şekliyle durmaktadır. Kuşun yeni yumurtadan çıkmış hali de, sahibinin evine gelmesi de, henüz uçamıyorken yaptığı oyunlar da en sevimli şekilleriyle varlıklarını sürdürmektedir. Veya bir köpek öldüğünde, onun ölü hali de, diri hali de, ölüm şekli de Allah Katında bellidir. Ölüm şekline ait görüntü tek bir karedir, bunun dışında yaşadığına dair sayısız görüntü vardır ve bunlar da Allah Katında sonsuz olarak durmaktadır. Köpeğin yolda yürüyen hali de, kendini sevdiren hali de, havlayan hali de, yemek yerkenki hali de, avlanırken aldığı şekil de ve sahibinin görmediği tüm halleri de hepsi Allah Katında muhafaza edilmektedir.
Bu durum tüm hayvanlar için geçerlidir. Kuran'da bildirilen Ashab-ı Kehf'in mağarasının kapısında kollarını uzatmış durumda bekleyen köpeğin doğumu ve ölümü, mağaranın önünde beklediği her saniye şu an da Allah'ın hıfzındadır. Aynı şekilde, Hz. Salih (as)'ın kavminin kendilerine haram kılındığı halde kestikleri devenin Hz. Salih (as) tarafından getirilişi de, daha sonra inkarcı kavim tarafından kesiliş anı da yok olmamıştır, Allah Katında mevcuttur. Veya ezilen bir böceğin de ölmeden önce yürürken, dolaşırken, ve ayak altında ezilirkenki tüm kareleri Allah Katında durur. Böceğin ölümü tek bir karedir ve her görüntüsü aynen durmaktadır. Bizim, ezilme görüntüsünden itibaren o hayvana ait bir şey görmüyor olmamız onun yok olduğu anlamına gelmez. Tam tersine bizim hafızamızda yaşamadığı, hafızamızda unutulduğu anlamına gelir. Allah Katında o böceğe ait görüntü tekrar canlandırılsa, bize 5 duyumuzla algılatılsa tekrar görürüz.
Sokakta yürürken önünden geçtiğiniz bir bahçedeki kelebekler, çiçekler kısacası tüm detaylar siz unutsanız dahi halen aynı şekilde Allah Katında muhafaza ediliyorlar
Fransız İhtilali döneminde bir adamın gördüğü rengarenk bir kelebek için de aynı şey geçerlidir. Adam kelebeği gördüğünde "ne kadar güzel renkleri var" deyip bir süre sonra onu bir kuşun kaptığını görüp üzülmüş olabilir. Halbuki o kelebek tüm simetrisi ve renk cümbüşüyle Allah Katında canlı olarak durmaktadır. Kelebeğin yaşadığı her saniye hatta salise, kanadını her açışı ve her kapatışı, yere her konuşu, yerden her kalkışı, konduğu tüm çiçekler Allah Katında bellidir. Üstelik kelebek bu hareketlerin hepsini birden şu an yapmaktadır. Aynı anda kelebek uçmaktadır, konmaktadır, yemektedir, ölmektedir... Fakat tüm bunların sonunda kelebek diridir, sonsuza kadar da diri olarak kalacaktır. Binlerce sene evvel bu kelebeğin öldüğünü görüp üzüntü duyan adamın hisleri de ve o adamın yaşantısının her anı da sonsuza dek mevcut bulunacaktır. Kuran'da tüm bu aşamaların Allah Katında var olduğuna daha önce belirttiğimiz gibi, "Gökte ve yerde gizli olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) olmasın." (Neml Suresi 75) ayetiyle dikkat çekilmiştir. Böylece "hayvanların ruhu var mı?", "onların sonu ne olacak?" gibi soruların cevabı da verilmektedir. Önemli olan o canlının Allah'ın hafızasında olmasıdır. Allah Katında bilgisi bulunduğu sürece (ki yaratıldığı anda sonsuza kilitlenmiştir) bu varlık zaten canlı olmuş olur. Ancak buradaki canlılıktan kasıt, Yüce Allah'ın bir algı olarak yaratmasıdır. Yoksa diğer canlıların hiçbirinin Allah'ın "Diri" ismi ile bir benzerliği yoktur. Bu açıdan hayvanın ruhunun olup olmaması değil, hafızada yaratılıp yaratılmaması önemlidir. Allah dilerse, bu canlı hafızamızda var olur, dilemezse yok olur. Allah insanın hafızasından, o hayvanın görüntüsünü alırsa ölmüş olur, verirse dirilmiş olur. Fakat sonuçta o hayvan Allah'ın hafızasında sonsuza kadar en canlı haliyle bulunacaktır. Çünkü Rabbimiz Allah zamandan münezzehtir. Zamansızlık içinde de geçmiş, gelecek veya şimdiki an söz konusu değildir. Hepsi tek bir andır.
Allah her şeyin bilgisine sahip olandır. Yukarıdaki ayette haber verildiği gibi yeryüzü var edildiğinden beri yaratılmış olan tüm yaprakların, ömürleri boyunca geçirdikleri bütün olayları ve durumları da bilir. Örneğin, binlerce sene önce Babil'deki bir ağacın ve hatta o ağaçtaki tek bir yaprağın dahi bilgisi Allah Katında saklı durmaktadır. Hatta o yaprağın yere düşene kadar geçirdiği tüm aşamalar ayrı ayrı saklanmaktadır. Babil'de ağacın altında oturup o yaprağın düşüşünü izleyen insan farkında olmasa dahi onun düşüşünü gözlediği saniyeler tek tek Allah'ın hafızasında mevcuttur ve bu saniyelerin hiçbiri yok olmamış, geçmişte kalmamıştır.
Çiçeklerde birbiri peşi sıra meydana gelen değişimler, ayrı zamanlarda olmuş gibi gözükse de gerçekte her aşaması aynı anda yaşanmaktadır. Bu çiçeği gören insanların hafızasından bir müddet sonra bütün görüntüler silinir ama bunların her biri Allah'ın sonsuz hafızasında kalır.
Bir insan tek bir yaprağın ağaçtan düşüşünü çok önemli bir olay olarak algılamayabilir. Ancak yeryüzündeki gelmiş geçmiş tüm yaprakların düşüşünün ve dahası tüm canlıların her anlarının bu şekilde "hıfz edildiği" düşünüldüğünde Allah'ın büyüklüğü ve ilmi apaçık bir şekilde karşımıza çıkar. Bu, bir Kuran ayetinde şöyle bildirilmektedir:
Ve bunu gören insanın yapabileceği tek şey Rabbimiz karşısında boyun eğmektir. Allah çok yücedir. Her şeyin bilgisi O'nun Katındadır. "Gökten yere her işi O evirip düzene koyar..." (Secde Suresi, 5) ayetinde haber verildiği gibi, insanları, hayvanları, bitkileri kısacası her canlı ve her olayı Allah yaratmaktadır ve bunların tümü O'nun Katında canlı olarak muhafaza edilmektedir.
Zaman kavramı yalnızca insan için geçerlidir. Allah'ın hafızası tüm zamanların üstündedir. Yeryüzünde tarih boyunca var olmuş bütün menekşeler aslında aynı anda açmakta, aynı anda solmaktadır. Evinizde bir saksıda yetiştirdiğiniz menekşeler için de aynı şey geçerlidir.
Aynı gerçek çiçekler için de geçerlidir. Bir gelincik solduğunda insanlar onun öldüğünü, yok olduğunu zannederlerken aslında o Allah Katında tüm detaylarıyla durur. Daha gelincik tomurcuk halindeyken de açmadan önce de, yeni açtığında da, solduğunda ve öldü zannedildiğinde de bütün bu evreleri Allah Katında durmaktadır. "… O, her yaratmayı bilir." (Yasin Suresi, 79) ayetinde haber verildiği gibi, gerçekleşen her aşama Allah'ın bilgisi dahilindedir. Ayrıca daha önce de belirttiğimiz gibi, gelincikte birbiri peşi sıra meydana gelen değişimler, ayrı zamanlarda olmuş gibi gözükse de gerçekte her aşaması aynı anda yaşanmaktadır. Allah Katında tek bir gelinciğe ait her detay saklanmakta fakat Allah bunları dilediğine göstermektedir. Gelinciği gören insanların hafızasından bir müddet sonra gelinciğe ait bu görüntüler silinir ama bunların her biri Allah'ın hafızasında kalır.
Allah'ın Muhsi ismi "Sonsuz da olsa her şeyin sayısını bilen" demektir. Allah bugüne kadar yeryüzünde var olmuş olan ve dalından düşen tüm yaprakların sayısını en iyi bilendir. Ayrıca bütün bitkilerin, bütün yaprakların, tüm çiçeklerin doğumlarından itibaren her anları, yavaş yavaş büyümeleri, gelişmeleri, kurumaları, dökülmeleri, üzerlerine konan böcekler, tozlar, her bir yaprağın üzerine düşen her yağmur damlası sonsuza dek kalmak üzere Allah'ın bilgisi dahilindedir. Bunlar diğer tüm canlıların yaşamlarındaki her an ile birlikte tek bir anda ve tek bir satıhta yaratılmışlardır. Bir bütün olarak şu anda, şimdi var edilmişlerdir. Dolayısıyla bir yaprak kuruyup düştüğünde aslında o ölmüş değildir yalnızca bizim hafızamızdan silinmiştir, oysa başka bir insanın hafızasında hala duruyor olabilir. Eğer Allah başka kişilerin hafızasında canlandırırsa, onlar bu yaprağı görmeye devam ederler.
Yağmur damlalarının oluşumundaki her aşama Allah'ın bilgisi dahilindedir. Allah her türlü yaratmayı bilendir.
Saksınızda yetiştirdiğiniz bir menekşe için de bu durum aynıdır. Menekşenizin ilk tomurcuk verdiği an da, ilk açış anı da, büyüyüp gelişmesi de, solup buruşması da Allah Katında bellidir. Aslında şu an hepsi birden olmaktadır. Diğer bir deyişle menekşe şimdi açmakta ama şimdi de solmaktadır. Menekşenin açmasıyla solması arasında bir zaman geçmesi söz konusu değildir. Zaman kavramı yalnızca bizim için geçerlidir, Allah'ın hafızası tüm zamanların üstündedir. Bu gerçeği hatırlayınca tekrar anlaşılmaktadır ki, yeryüzünde tarih boyunca var olmuş bütün menekşeler aslında aynı anda açmakta, aynı anda solmaktadır. Bütün yapraklar şu an çıkmış bütün yapraklar şu an dökülmüştür. Öyle ki bundan 1500 sene önce Afrika'daki bir ormanda bir ağacın kovuğunda yaşamış olan küçücük bir bitkinin bile hayatının her safhası Levh-i Mahfuz'da kayıtlıdır. Aynı şekilde bundan 14 yüzyıl önce Müslümanların Peygamberimiz (sav)'e altında biat ettikleri ağacın tohumdan ilk çıkışı, filizlerini toprağın üstüne doğru uzatışı, ardından kuruması da her anıyla şu an mevcuttur. Yeryüzündeki herhangi bir dağda büyüyen bir ottan, dünyanın herhangi bir çayırında yetişen tek bir çimene, çöldeki bir kaktüsten, varlığından kimsenin haberi olmadığı bir çalıya, buzların arasından çıkan bir kardelen çiçeğine veya asfaltın kenarında biten bir papatyaya kadar her bitkinin her anı Allah'ın hafızasında saklanmaktadır. Belki bu bitkinin varlığından yeryüzündeki hiçbir insanın haberi bile olmamış olabilir. Hatta hiçbir zaman olmayacak da olabilir. Fakat Allah elbette ki tüm bunlardan haberdardır:
Kıyamet saatinin ilmi O'na döndürülür. O'nun ilmi olmaksızın, hiçbir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. (Fussilet Suresi, 47)
Bir diğer ayette ise bu konu şöyle ifade edilmiştir:
Bu anlatılanların insanın zihninde daha iyi canlanabilmesi açısından, her zaman gördüğümüz meyvelerden de örnek verilebilir. Örneğin Afrika'daki bir muz ağacında yetişen bir muzun büyüklüğü, tadı, olgunluğu hepsi Allah Katında bellidir. Ne zaman toplanacağı, kim tarafından koparılacağı, ne zaman olgunlaşacağı ve ne zaman kararacağı, hangi sofraya konacağı, kimler tarafından yeneceği hepsi Allah Katında daha o muz ağacının tohumu toprağa girmeden bilinmektedir. Allah bu gerçeği bir ayetinde şöyle haber vermektedir:
Bu ağaçların kesim aşamalarında neler olacağı, kesimi kimlerin yapacağı, hangi evin yapımında kullanılacakları gibi tüm detaylar Allah Katında önceden belirlenmiştir.
Muzun daha dalından ilk çıktığı andan itibaren sofraya gidene kadar geçirdiği her aşama Allah Katında saklanmaktadır. Aslında o muzun dalından ilk çıktığı andan itibaren yenilene kadar çok süre geçmiş gibi gözükmektedir. Diğer bir deyişle muzun uzun bir ömrü olduğu düşünülmektedir. Bu meyve önce dalında olgunlaşmakta, sonra birisi tarafından toplanmakta, paketlenmekte, bekletilmekte, taşıtlara yüklenip uzun bir yolculuğa çıkmakta, belki okyanuslar aşarak bambaşka bir ülkeye gelmekte, orada da depolara konulup, satıcılara dağıtılmakta ve belki de yetiştiği yerden çok uzak bir ülkede onu satın alan bir kişinin ailesinin fertlerinden biri ya da misafiri tarafından yenmektedir. Ama baştan beri belirttiğimiz gibi bu bakış açısı yalnızca zamana ve mekana bağımlı kılınmış olan insan için geçerlidir. Allah Katında ise muzun bütün ömrü tek bir anda geçmektedir. Muz şu an yetişmekte ve şu an bir yerlerde birisi tarafından yenilmektedir. Aynı muz tanesi şu an dalından koparılmakta, şu an tırlara yüklenmektedir. Bir kez daha hatırlatmak gerekirse, o muzun hayatı ile sizin hayatınız ya da Sezar'ın hayatı veya Büyük İskender'in ya da Edison'un yaşamı aslında aynı an içinde yaşanmaktadır. Yeryüzündeki gelmiş geçmiş bütün meyvelerin bütün bitkilerin, bütün insanların, bütün hayvanların bilgisi Yüce Allah'ın hıfzındadır. Bu gerçekler samimi bir niyetle iyice, derinlemesine düşünülürse bunun ne kadar büyük bir olay olduğu anlaşılabilir.
Tek bir portakalın yaşam süresinin her saniyesi, kaderindeki her an, Allah Katında sonsuza kadar saklıdır.
Diğer önemli bir nokta ise bu meyvelerden hiçbirinin aslında çürümemesi, yok olmaması, solmaması, kaybolmamasıdır. Bir portakal düşünün; Akdeniz'in turunç bahçelerinde 50 yıl önce yetişmiş olsun. Bu portakalın ne zaman hangi ağaçtan, hatta o ağacın hangi dalından çıkacağı, ekşi mi tatlı mı olacağı, büyüklüğü, şekli, renginin tonu kim tarafından dalından toplanacağı, hangi depoda bekletileceği, hangi kamyona yükleneceği, kim tarafından taşınacağı, hangi manava gideceği, manavdan kim tarafından satın alınacağı, alındığı evde kim tarafından yeneceği o portakalın kaderindedir. Belki de meyve sepetinde unutulacak ve küflenecektir. An be an küflenme aşamaları, en son tamamen küflenip, bozulması ve ev sahibi tarafından bulunup, çöpe atılması da kaderindedir. İşte tek bir portakalın dahi ömrünün her saniyesi, kaderindeki her an Allah Katında sonsuza kadar vardır. Sonuç olarak o portakal Allah Katında ölmez, yok olmaz, sonsuza kadar ilk tomurcuklandığı, olgunlaştığı, çürümeye başladığı ve iyice bozulduğu her hali ile diri ve canlı olarak kalır. Çünkü Allah Hayy yani diri olandır. O'nun hafızasındaki her şey de Allah "Ol" dediği andan itibaren diridir.
Yeryüzündeki suların da tümü tek bir anda yani şu an akmaktadır. Tek bir su damlası dahi yok olmaz, sonsuza kadar Allah'ın hafızasında saklı kalır.
Buraya kadar anlatılan her şey akan sular için de geçerlidir. Nehirden, kaynaktan, çeşmeden, bir artezyen ya da çağlayandan akan suyun her damlasının da her anı Allah Katında saklanmaktadır. Akan suyun tek bir damlası dahi yok olmaz, kaybolmaz. Her damla sonsuza dek durur. Hiçbiri boşa gitmez. Aynı, canlılarda olduğu gibi onların da her anı, her hali Allah'ın hafızasında gizlidir. Evren var olalı beri yeryüzünde akmış olan, halen daha akan ve ileride de akacak olan tüm sular şu an akmaktadır. Diğer bir deyişle hepsi şimdi tek bir anda akmaktadır. Allah zamandan münezzehtir ve akan suların da öncesi ve sonrası yoktur. Evrendeki her olay gibi bu da tek bir anda olmaktadır. Sonsuzluğun içinde bir zaman vardır ve tüm olaylar bir anda olmaktadır.
300 yıl önce Mississipi'de bir anda akan suyla, 500 sene önce Ren nehrinde yine bir anda akan su ya da 200 yıl sonra Fırat'tan başka bir anda akacak su aslında eş zamanlı olarak tek bir anda akmaktadır. Hepsi şu an şu dakika akmaktadır. Hiçbirinde akan su yok olmaz, sonsuza kadar Allah Katında akmaya devam eder.
Her şeyin Allah'ın hafızasında saklı olması karşımıza çok önemli bir sırrı daha çıkarır: Bir olayda geriye doğru gidip o olayın ilk başlangıç anına ulaşmak da Allah'ın dilemesiyle son derece kolaydır. İnsanlar zamana bağımlı oldukları için böyle bir olay onlara uzak gelir oysa Allah Katında zaman yoktur, daha önce de belirttiğimiz gibi geçmiş ve gelecek tek bir andır. Tıpkı bir video kasetteki karelerin tek bir anda var olması gibi. Biz bir filmi seyrettikten sonra nasıl ki o filmi geriye doğru sarıp yeniden seyredebiliyorsak, bizim için geçmiş olayları Allah'ın dilemesiyle yeniden seyretmemiz mümkündür. Önemli olan Allah'ın o an bize o olaylara ait algıları tekrar hissettirmesidir. Allah için geçmiş bir olayı tekrar yaratmak son derece kolaydır.
Bu gerçekleri daha iyi kavrayabilmek açısından şöyle örneklendirebiliriz: Kuran'da bahsi geçen Sebe halkının ayette haber verildiği gibi,"Acı ılgınlı ve içinde az bir şey de sedir ağacı olan iki bahçeye dönüştürülmüş"(Sebe Suresi, 16) olan bahçeleri, şu an hala belaya uğramadan önceki haliyle Allah Katında durmaktadır. Veya bu bahçelerdeki ağaçların sonradan çürüyüp yok olması, bahçenin yıkılması da Allah'ın hafızasındadır. Bundan binlerce yıl önce dünyanın herhangi bir yerinde yemyeşil olan bir bahçenin daha sonra bir ekin tarlasına dönüştürülmesi, sonra o ekin tarlasının üzerine bir ev yapılması, ardından evin yıkılıp yerine bir atölye inşa edilmesi, yüzlerce sene sonra o atölyenin de yıkılıp bir mezarlık haline gelmesi ve en sonunda bugün bu alanın bir gecekondu mahallesi olarak kullanılması ve bu aşamaya kadar arada geçen tüm aşamalar sonsuza kadar Allah Katında durmaktadır. Allah'ın dilemesiyle şu an bu mekanın içinde bulunduğu andan geriye doğru giderek o bahçelerin ilk halini görmek de mümkündür.
Kuşkusuz evren yaratıldığı andan itibaren varlıkların ve olayların her anının Allah Katında saklı oluşu muazzam bir olaydır. Ve bu durum aslında inananlar için cennette büyük bir nimet haline gelmektedir. Çünkü insanlar gerek kendi geçmişlerini, gerekse tarihte geçmiş olayları merak ederek görmek isteyebilirler. Ve Allah'ın dilemesiyle cennette müminler için görmek istedikleri bu olayların tümü onlara gösterilebilir.
Bu mekanın 1000 yıl önceki hali de, 500 yıl önceki durumu da ve bundan sonra üzerine inşa edilecek tesisler de, aralarında zaman varmış gibi gözükse de, aslında tek bir anda mevcutturlar.
Örneğin insan evrenin ilk yaratıldığı Big Bang anını, galaksilerin ilk oluşumunu, ilk atomun oluşum aşamalarını, kendisinin anne karnında geçirdiği evreleri, tarihin herhangi bir döneminde yaşanmış bir olayı, okyanusların yüzlerce metre altında insanların asla ulaşmaya güç yetiremedikleri ortamlarda yaşayan canlıları, Titanic'in batışını, annesinin çocukluğunu, 3 nesil sonraki torununun yaşamını, geçmişte yaşadığı olayları, yıllar önce kaybettiği kedisini, çocukken yetiştirdiği bir bitkiyi görmek isteyebilir. Bunların her biri diğer bütün olaylar gibi Allah Katında tüm detaylarıyla muhafaza edilmektedir. İnsan bu şekilde neyi merak ederse Allah'ın dilemesiyle öğrenebilir ve görebilir ki bu insan için gerçekten de çok büyük bir nimettir.
Hiç kuşkusuz kitabın başından bu yana anlatılan konular son derece önemli ve çarpıcı gerçeklerdir. Konunun bizim açımızdan mühim olan yönü ise yaşadığımız her anın, yaptığımız her tavrın, söylediğimiz her sözün, aklımızdan geçen her düşüncenin, her niyetin Allah Katında aynen muhafaza ediliyor olmasıdır. Müminlerin bu büyük gerçeğin farkında oldukları Kuran'da, Hz. İsa (as)'ın söylediği haber verilen şu sözlerden de anlaşılmaktadır:
Bununla birlikte kişi Allah'ın istemediği bir tavırda bulunduğunda ya da Allah'ın yasaklarını çiğnediği takdirde hesap günü bu yaptıklarının hiçbirini inkar edemeyecek ve hatta yaptıklarını karşısında canlı bir şekilde görebilecektir. Hiçbir şey yok olmadığına, kaybolmadığına göre yapılan hatalar, kötülükler de aslında saklı durmaktadır. Bu nedenle inkar edenler, kendilerini kimsenin görmediğini, duymadığını sanarak rahatça Allah'ın sınırlarını çiğneyenler ya da Allah'ın hoşuna gitmeyecek tavırlarda bulunanlar ve kötü sözler söyleyenler büyük şaşkınlık yaşayacaklardır. Allah'ın her şey üzerinde şahit olduğuna bizzat kendileri şahitlik edeceklerdir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
Fakat Allah'tan uzak olan bu insanlar hesap günü yaptıkları her şeyi en ince detayına kadar gördüklerinde artık yapacak bir şeyleri kalmayacaktır. Çünkü o gün, Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi, bu insanlar çepeçevre kuşatılmışlardır:
Andolsun, senden önceki elçilerle de alay edildi, bunun üzerine Ben de o inkara sapanlara bir süre tanıdım, sonra onları (kıskıvrak) yakalayıverdim. İşte nasıldı sonuçlandırma? (Rad Suresi, 32) |
---|
Hesap günü geldiğinde inkar edenlerin, münafıklık yapanların, Allah'ın emirlerine çekinmeden baş kaldıranların hiç hesaba katmadıkları olaylar gerçekleşecek, Allah'ın insanların hafızasında tekrar diriltmesiyle, tüm yaptıkları gizli faaliyetler, herkesin önünde açığa çıkacaktır. Tıpkı ayette ifade edildiği gibi inkarcıların yaşamları boyunca alay ettikleri şey bu sefer kendilerini kuşatacaktır. İnkar edenler dünya hayatında kendilerine tanınan süre boyunca inananların Allah'a ve ahirete olan inançlarıyla alay etmişler, akıl erdiremedikleri için bu kesin gerçekleri "yanılgı" olarak yorumlamışlardır. Fakat onların "yanılgı" olduğunu iddia ederek alay ettikleri gerçekler aslında kendilerini hiç beklemedikleri yönden kuşatmıştır. Çünkü asıl yanılgıda olanlar kendileridir. Yaşamları boyunca işledikleri tüm kötülüklerin görüntüsü Allah'ın hıfzında yer almaktadır ve hesap günü bir bir önlerine dökülecektir. Bunları her inkar edişlerinde ise "sonsuza kilitlenen" bu olayları son derece canlı olarak karşılarında göreceklerdir. Böylelikle Allah'ın ilmiyle kuşatıldıklarını anlayacaklardır. Allah inkar edenlerin içinde bulundukları bu durumu şöyle bildirmiştir:
Mekke müşriklerinin Peygamberimiz (sav) döneminde yüklendikleri günahlar da, Hz. Nuh (as) peygamber dönemindeki inkarcıların yaptıkları da, Hz.İbrahim (as)'ı ateşe atanların işledikleri kötülükler de, Hz. Yusuf (as) peygamberi kuyuya bırakan kardeşlerinin yaptıkları da, Hz. Musa (as)'a eziyet eden bazı İsrailoğulları'nın azgınlıkları da tek bir istisna dahi olmadan Allah Katında saklanmaktadır. Hiçbiri unutulmuş ya da kaybolup gitmiş değildir. Hepsi en gizli, hatta belki hiçbir insanın şahit olmadığı ayrıntılarına kadar aynen saklanmaktadır. Bu gerçeğe Kuran'da da dikkat çekilmiştir:
Günümüzde yaşayan inkarcılar ya da münafık karakterliler için de aynı şey geçerlidir. Bu insanlar müminlerin ya da dinin aleyhinde yaptıkları sinsi planların gizli kalacağını, açığa çıkmayacağını, hesap günü karşılık görmeyeceğini sanmamalıdır. Yaptıkları en küçük bir kötülük, attıkları her iftira, söyledikleri her kelime şu an Allah Katında yazılıdır. Allah'ın o görüntüleri, onların hafızalarından almış olması onları yanıltmamalıdır. Kendileri bundan on yıl önce bir mümine attıkları bir iftirayı unutmuş olabilirler ama bu yaptıkları, tek bir harf eksik olmaksızın Allah'ın hafızasında vardır. Allah dilese bu olayları şu anda da insanların hafızalarında canlandırır. Ama bu gerçeği bilmeyen inkarcılar ayette ifade edildiği gibi "akıl erdirmeyen bir topluluk olmaları"(Maide Suresi, 58) nedeniyle Allah'ın kudretini kavrayamazlar. Fakat hesap günü geldiğinde gerçeği görecek ve telafisi mümkün olmayan bir utanç ve pişmanlık içine gireceklerdir.
Kavminin inkarcı önde gelenlerinin gösterdiği bu tip bir "akıl erdirmez" tutum karşısında Hz. Şuayb Peygamberin (as) Kuran'da verdiği bildirilen cevapta da aynı gerçek vardır:
Allah hesap gününü yarattığında, tüm inkarcıların yaptıklarının hesabını da çok hızlı görecektir. Bu bölüm boyunca anlatılan konu yani yaratılan her şeyin her anının sonsuza kadar saklandığı gerçeği bilindiğinde, Allah'ın tüm insanların hesabını tek bir anda ve çok hızlı bir şekilde göreceği de anlaşılmış olur. Ancak insanın bu anı uzak görmemesi çok önemlidir çünkü o an aslında şu andır. Yani insanlar dünyada Allah'a karşı işledikleri tüm suçların hesabını şu anda vermektedir. İnkar edenler yaptıklarının görülmeyeceğini, duyulmayacağını veya unutulacağını zannediyor olabilirler. Ama hesap günü büyük bir şaşkınlıkla karşılaşacaklardır:
SAYIN ADNAN OKTAR’IN
BAZI İNSANLARIN DÜNYAYA OLAN SEVGİLERİNİ ALLAH’A YÖNELTMELERİ KONUSUNDAKİ AÇIKLAMALARI
“Dünyaya aşık olduğu için insanlar ruh hastası oluyorlar, psikolojileri bozuluyor”
ALTUĞ BERKER: Bir soru daha var Hocam önümde. “Sayın Hocam dünyaya olan sevgimizi Allah’a yöneltmek nasıl olur? Hocam Allah için sevebilmek nasıl olur? Allah için sevebilmek için ne yapmamız gerekir? Allah’a deli aşık nasıl olabiliriz? Ne yapmamız gerekir?”
ADNAN OKTAR: Gerçekten de derin imanlı insan nadir oluyor dünyada. Azdır. Normal imanlı insan çok olur. İmansız da çok fazla olur. Dünyanın ne olduğunu bir kere insan iyi bilirse, konu hallolur. Ama bunu düşünmezse, gerçeği görmezse bu olmaz. Şimdi dünya ne? Ben bakıyorum; bir görüntü görüyorum. Elips şeklinde bir görüntü pırıl pırıl, aydınlık, renkli 3 boyutlu bir görüntü, sonra daha akılcı, daha bilimsel, mantıklı olaya baktığımda; beynimin içinde şu kadarcık yerde bu olayın olduğunu anlıyorum. Kardeşim, bir insanın hayatı beyninin içinde şu kadarcık yerde geçer de ve sadece görüntüden ibaret bir dünyası varsa nasıl dünyaya kendini böyle bağlar? Şunu çocuk olsa yapmaz. Bir de bu hayali bir konu da değil. İman etmeleri gereken, elle tutulan, elle tutulmayan gözle görülmeyen bir konu değil. Bu elle tutulan, gözle görülen, işitilen, bilinen bir açık gerçek. Bunu görürse bir insan, dünyadan geçer. Çünkü adamın evi dediği şey beyninin içindeki bir görüntü oluyor. Arabası, eşyaları beyninin içerisindeki bir görüntü olmuş oluyor. Dünyaya aşık olduğu için insanlar ruh hastası oluyorlar, psikolojileri bozuluyor. Mutsuz oluyorlar halbuki durumunu tam görse bir de bakacak ki; sadece şu kadarcık yerde oluşan bir görüntü var. O görüntüye bu kadar bağlanmış. O görüntüye o kadar bağlanacağına, o görüntüyü sana gösterene tam bağlansan. En doğrusu bu olur değil mi? En doğrusu demeyelim Allah affetsin, doğrusu bu olur. Şimdi görüntüyü gösteren sonsuz güce bağlanmak varken, “sadece bir görüntü görüyorum ama kim gösteriyorsa gösteriyor beni ilgilendirmez” diyorsa bir insan, bu normal bir hareket değildir. Aklı başında bir insan bunu yapmaz değil mi? Onun için aşık oldukları dünyanın özelliği nedir, bir ona bakacaklar. Günde 8 saat uyumamız gerekiyor. Değil mi? İnsanlar genelde 8 saat uyuyor. Günün neredeyse yarısı. İşte banyo yapıyor, elini yüzünü yıkıyor. Yemeğini yiyor falan yani bu günün yarısını aşıyor, geriye kalan kısmında da çalışıyor. Fakat bu beyninde ona bu şekilde gösteriliyor. Kişi buna razıysa, Allah onun devamını hayatında gösteriyor. Yine sürünme tarzında bir hayatı ona sonsuza kadar vermiş oluyor Cenab-ı Allah. Şimdi renkli bir görüntü var, ses var, duyma var, konuşma var, konuşmayı duyan biri var. Görüntüyü gören birisi var. Dokunma hissi var. Koklama hissi var. Beş duyuyla insan her şeyi anlıyor. Nefis bir gülü koklayabiliyor. Güzel bir yiyeceği tadabiliyor. Güzel bir müziği duyabiliyor. Görebiliyor, dokunabiliyor, mükemmel bir hayat yaşıyor, görüntü olarak. Ama bunların hepsi hislerden oluşuyor ve Allah bunu his olarak yaratıyor. “Bu bir gerçek mi?” diyoruz, “gerçek ama sen bunu anlatmasan daha iyi olur” diyor. Bak bu konuyu anlatmamı da istemiyorlar. “Bu bizi biraz ürkütüyor, korkutuyor” diyorlar. “İnsan o zaman biraz acayip oluyor” diyor; mesela “evim var” diyor , bakıyor beyninin içinde olduğunu görüyor, “evin pek bir anlamı kalmıyor benim için” diyor. “Okula gidiyorum” diyor, “bakıyorum okul beynimin içinde, üniversite imtihanları da, her şey de, öğretmenlerim de beynimin içinde yaratılıyor, onun da bir anlamı kalmıyor benim için” diyor. Dolarları, arabası bakıyor onlar da görüntü beyninin içerisinde. “O zaman pek zevkli olmuyor” diyor. Çünkü o, gözü metaya göre alıştığı için, Allah’ı unutmak ve maddeye dalmak istiyor. Allah da ona onun görüntü olduğunu gösterip, “bu görüntüyü yapan Benim” diyor. “Bana dikkatini ver” diyor Allah. O da diyor ki “Ya Rabbi sana dikkatimi vermeyeceğim. Senin yarattığın görüntüye dikkatimi vereceğim” diyor. Allah da “Ben senin canını yakacağım o zaman” diyor. Ondan sonra başlıyor bunalım, sıkıntı, üzüntü, gerilim değil mi?
Allah’ı bırakıp keyfinin peşine düşmeye kalktıkça canı gittikçe yanmaya başlar, gittikçe yanmaya başlar. Hatta Allah vermesin kendini öldürmek isteyecek dereceye gelir, öldürmeyle kurtulacağını zanneder halbuki o bir başlangıçtır. Asıl acının ve ızdırabın başlangıcıdır. Hani var ya böyle intihar eden tipler oluyor. Aklı gittiği için. Yapanları tenzih ederim de, sonsuza kadar kahredici bir azapla yaşıyorlar. Sonsuz ne demek biliyor musunuz? Yüz trilyon sene geçiyor. Kahredici azap katlanarak devam ediyor. Bir yüz trilyon daha geçiyor kahredici azap katlanarak devam ediyor. Allah’a meydan okumak haşa sonsuza kadar azapla karşılık alır. Kim yaparsa. Bu meydan okumanın karşılığı budur. Bunu da Allah insanlara gösteriyor. Ahirette, müminler onu görünce ibret alıyorlar: “Aman Ya Rabbi sana sığındık” diyorlar. Bu görüntüye aldanmak; akılcı bir bakın. Şu kadarcık bir yerde bir görüntü. Bir insanın olduğunu düşünün; siz şu kadarcık bir yerde görüntü oluştursanız orada da birisi olsa ve o görüntüye tamah etse ve başka da hiçbir şey düşünmüyor olsa, bu sizi çok kızdırmaz mı? Veyahut şöyle söyleyeyim. Biz bir misafir çağırıyoruz. Her türlü yiyecek var, çok lüks çok güzel yiyecekler hazırlandık, çok iyi ağırladık. Yemeği yedikten sonra adam kapıyı vurup çıkıyor. Sen diyorsun ki “Bu yemeği kim yaptı biliyor musun?” diyorsun. “Bana ne” diyor. “Yemeklerin çeşitlerine dikkat ettin mi”, “gördüm” diyor,“lezzetli miydi”, “lezzetliydi” diyor. “Seni buraya kim getirdi”, “o da beni ilgilendirmez” diyor, “yemeğin sahibi seni ilgilendirir mi”, “o da beni ilgilendirmez” diyor. Peki böyle bir durumda insanın kalbinde o insana karşı bir sevgi kalır mı?
ALTUĞ BERKER: Kalmaz tabii. (Sayın Adnan Oktar’ın HarunYahya.TV’deki canlı sohbeti, 4 Mart 2010)