Giriş

Sonsuzluk kelimesi sizin için ne ifade eder?

manzara, akan su

Sonsuz zaman deyince genellikle insanların aklına yüz bin yıl, bir milyon yıl ya da bir milyar yıl gibi rakamlar gelir. Bu sürelerin çok uzun olduğu, asla tükenmeyeceği düşünülür. Sonsuz uzaklık deyince de yine genellikle akıllara yüz bin ışık yılı, bir milyon ışık yılı ya da bir milyar ışık yılı gibi uzaklıklar gelir.

Oysa bunlar son derece sınırlı düşünceler ve kavramlardır. Şöyle bir örnekle sonsuzluğun ne derece olağanüstü bir büyüklük olduğunu vurgulayabiliriz: Yüz katrilyon insan olsa, tüm hayatları boyunca gece gündüz hiç durmadan sayı saysalar, üstelik yüz katrilyon yıl ömürleri olsa ve ömürleri boyunca başka hiçbir iş yapmadan bu işle uğraşsalar, yine de sonsuzluğa ulaşamazlar. Çünkü sonsuzluk, hiç bitmeyecek, başı ve sonu olmayan bir büyüklüğü ifade eder.

Allah öyle büyük bir ilme sahiptir ki insana göre "sonsuz" olan ve bu yüzden asla hesaplamaya güç yetiremeyeceği bu kavram, Allah'ın Katında sona ermiştir. Bizim için sonsuzluk asla ulaşılamayacak bir kavram gibi görünür ama aslında Allah Katında sonsuzluk tek bir andır

Elinizdeki kitapta sonsuzluk, zamansızlık, mekansızlık konularında hiçbir yerde bulamayacağınız açıklamaları görecek ve sonsuzluğun aslında başlamış olduğuna dair son derece önemli gerçeklerle karşılaşacaksınız. Böylece Allah'ın yüceliğini, büyüklüğünü ve yaratma sanatını bir kez daha takdir etme fırsatı bulacaksınız. İnsanların her zaman merak ettikleri; Allah'ın nerede olduğu, ölümün mahiyeti, öldükten sonra yeniden dirilme, insan için sonsuz bir yaşamın varlığı, tüm bunların ne zaman olacağı gibi pek çok sorunun da yanıtını bulacaksınız.

Ama tüm bunlara geçmeden önce, anlatılacak konuların rahatlıkla kavranabilmesi açısından, yaşadığımız dünyadaki "maddenin gerçek niteliği" ve "zamansızlık" konuları detaylı olarak incelenecektir.

 

Uyarı
Okuyacağınız bu kitap, hayatın
ÇOK ÖNEMLİ sırlarını içermektedir.
Maddesel dünyaya, zaman kavramına ve sonsuzluğa
bakış açınızı kökten değiştirecek olan bu konuları,
çok dikkatli bir biçimde ve sindirerek okumalısınız.
Burada anlatılacak olanlar yalnızca bir bakış açısı,
farklı bir yaklaşım veya herhangi bir felsefi düşünce değil;
dine inanan-inanmayan herkesin kabul edeceği,
bugün bilimin de kanıtladığı kesin gerçeklerdir.

Önemli Açıklama

Maddenin ardındaki sır konusu, bazı kişilerin itirazlarına neden olmaktadır. Sözkonusu kişiler, konunun özünü yanlış anladıkları için, bu konunun vahdet-i vücud öğretisi ile aynı olduğunu iddia etmektedirler.

Maddenin Ardındaki Sır Konusu, Vahdet-i Vücud Değildir

Öncelikle şunu belirtelim ki, bu eserlerin yazarı ehl-i sünnet inancına sıkı sıkıya bağlıdır ve vahdet-i vücud öğretisini savunmamaktadır. Ayrıca unutmamak gerekir ki, vahdet-i vücud öğretisi Muhyiddin İbn Arabî gibi çok büyük İslam alimleri tarafından savunulmuştur.

Vahdet-i vücud düşüncesini anlatan birçok önemli İslam aliminin, geçmişte, bu kitaplarda yer alan bazı konuları tefekkür ederek anlattıkları doğrudur. Ancak bu eserlerde anlatılanlar vahdet-i vücud düşüncesi ile aynı değildir.

Örneğin vahdet-i vücud düşüncesini savunanların bir kısmı yanlış fikirlere kapılarak, Kuran'a ve ehl-i sünnet inancına aykırı bazı iddialarda bulunmuşlar; örneğin Allah'ın yarattığı varlıkları tamamen yok saymışlardır. Oysa, maddenin ardındaki sır konusu anlatılırken kesinlikle böyle bir iddiada bulunulmamaktadır. Bu konu, Allah'ın tüm varlıkları yarattığını, ancak yarattığı varlıkların aslını Allah'ın gördüğünü, insanların ise bu varlıkların beyinlerinde oluşan görüntülerini görebildiklerini açıklamaktadır.

duyular

Bütün hayatımızı beynimizdeki elektrik sinyallerinin oluşturduğu bir dünyada yaşarız. Bu bir görüş veya varsayım değil, dünyayı nasıl algıladığımızla ilgili bilimsel bir açıklamadır.

Gördüğümüz tüm varlıklar, dağlar, ovalar, çiçekler, insanlar, denizler, kısacası gördüğümüz herşey, Allah'ın Kuran'da var olduğunu, yoktan var ettiğini belirttiği her varlık, yaratılmıştır ve vardır. Ancak, insanlar bu varlıkların dış dünyada var olan asıllarını duyu organları yoluyla göremez veya hissedemez veya duyamazlar. Gördükleri ve hissettikleri, bu varlıkların beyinlerindeki kopyalarıdır. Bu ilmi bir gerçektir ve bugün başta tıp fakülteleri olmak üzere tüm okullarda öğretilen bilimsel bir konudur. Örneğin şu anda bu yazıyı okuyan bir insan, bu yazının aslını göremez, bu yazının aslına dokunamaz. Bu yazının aslından gelen ışık, insanın gözündeki bazı hücreler tarafından elektrik sinyaline dönüştürülür. Bu elektrik sinyali, beynin arkasındaki görme merkezine giderek, bu merkezi uyarır. Ve insanın beyninin arkasında bu yazının görüntüsü oluşur. Yani siz şu anda gözünüzle, gözünüzün önündeki bir yazıyı okumuyorsunuz. Bu yazı sizin beyninizin arkasındaki görme merkezinde oluşuyor. Sizin okuduğunuz yazı, beyninizin arkasındaki “kopya yazı”dır. Bu yazının dış dünyada var olan aslını ise Allah görür.

Sonuç olarak, maddenin beynimizde oluşan bir hayal olması onu “yok” hale getirmez. Ancak bize, insanın muhatap olduğu maddenin mahiyeti hakkında bilgi verir, ki bu da maddenin aslı ile hiçbir insanın muhatap olamadığı gerçeğidir.

Dışarıda Madde Vardır, Ancak Biz Maddenin Aslına Ulaşamayız!

Madde hayaldir demek, madde yoktur demek değildir. Aksine biz görsek de görmesek de maddesel bir dünya vardır. Ancak biz bu dünyayı beynimizin içinde bir kopya -diğer bir deyişle algılarımızın yorumu olarak- görürüz. Dolayısıyla madde, bizim için hayaldir. Kaldı ki dışarıda maddenin varlığını, bizden başka gören varlıklar da vardır. Allah'ın melekleri, yazıcı olarak tayin ettiği elçileri de bu dünyaya şahitlik etmektedirler:

Onun sağında ve solunda oturan iki yazıcı kaydederlerken O, söz olarak (herhangi bir şey) söylemeyiversin, mutlaka yanında hazır bir gözetleyici vardır. (Kaf Suresi, 17-18)

Herşeyden önemlisi, en başta Allah herşeyi görmektedir. Bu dünyayı her türlü detayıyla Allah yaratmıştır ve Allah her haliyle görmektedir. Kuran ayetlerinde şöyle haber verilmektedir:

... Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görendir. (Bakara Suresi, 233)

De ki: “Benimle aranızda şahid olarak Allah yeter; kuşkusuz O, kullarından gerçeğiyle haberdardır, görendir.” (İsra Suresi, 96)

Ayrıca unutmamak gerekir ki, Allah tüm olayları “Levh-i Mahfuz” isimli kitapta kayıtlı tutmaktadır. Biz görmesek de bunların tamamı Levh-i Mahfuz'da vardır. Herşeyin, Allah'ın Katında, Levh-i Mahfuz olarak isimlendirilen “Ana Kitap”ta saklandığı şöyle bildirilmektedir:

Şüphesiz o, Bizim Katımızda olan Ana Kitap'tadır; çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur. (Zuhruf Suresi, 4)

... Katımızda (bütün bunları) saklayıp-koruyan bir kitap vardır. (Kaf Suresi, 4)

Gökte ve yerde gizli olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) olmasın. (Neml Suresi, 75 )

 

SAYIN ADNAN OKTAR’IN
MADDENİN GERÇEK MAHİYETİ HAKKINDAKİ AÇIKLAMALARI


“Madde dışarıda vardır ama dışarıdaki saydam olan,
simsiyah karanlık madde ile insanın bir bağlantısı olmaz”


ADNAN OKTAR: Bakın Müslümanların epey bir kısmı bu konudan çekiniyorlar. Madde insanların beyninde oluşuyor görüntü olarak Allah oluşturuyor. Dışarıda vardır ama dışarıdaki saydam olan, simsiyah karanlık olan madde ile insanın bir bağlantısı olmuyor. Onu Allah biliyor. Asıl gördükleri Allah’ın beyinlerinde yarattığı görüntüdür. O görüntü de Allah’ın meydana getirdiği hafif amperdeki bir elektrikle oluşuyor. Çok az bir amperdeki elektrikle, beynine gelen çok düşük volttaki bir elektrik beyninin içerisinde, şu kadarcık et parçasının içerisinde bütün bu alem oluşuyor. Ve adamlar konuşuyor, kavga ediyor. Elindeki çeki senedi yırtıyor birbirlerinin başına atıyor. Arbede çıkartıyorlar, kan gövdeyi götürüyor. Hepsi beyninin içinde oluşuyor. İnsanlar da rüyasında kavga ederler, olay çıkartırlar. Kaçar, kovalanır, hastaneye kalkar, bağırır, çağırır, ağlar. “Aman” der “kabusmuş” der, insanlar. Dünya da işte bir rüya yeridir. Öldüğümüzde biz yine bu rüyadan başka bir rüyaya geçmiş olacağız. İnsan rüyadan rüyaya geçer. Hatta “siz tabakadan tabakaya bindirileceksiniz” diyor Allah, ayet var “tabakadan tabakaya bindirileceksiniz”. Şeytandan Allah’a sığınırım.

Adnan Oktar (Harun Yahya)

Rüyadan rüyaya geçiyor insanlar, hatta uyandığında bak, diyor ki adam, ayet bu: “Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı?” diyor. Adam uyuduğu kanaatinde, uykudan kalktığı kanaatinde rüyadan kalktığı kanaatinde “Uyuyorduk biz” diyor, “Yattık kalktık burası neresi, nerdeyiz biz?” diyor, “Ne oldu böyle?” diyor. Aklına da gelmiyor öldüğü. Sonra çağırıcı çağırdığında herkes o tarafa koştuğunda cehennemin arazisine giriyorlar. “Eyvah bize” diyorlar “Bu din günü” diyorlar. “Öldük” diyorlar. “Öldük ve dirildik” diyorlar. “Şimdi anladık” diyorlar. “Eyvah” diyorlar, ayet var Kuran ayeti. “Bu din günü” diyorlar. Sonra da Allah’a diyorlar: “Ya Rabbi diyorlar, bizi geri gönder, biz anladık diyorlar, hata yaptık, eksikliklerimiz var, çok mükemmel olacağız” diyorlar. Allah diyor ki, “Dönseler yine ahlaksızlıklarına devam ederler” diyor Allah. Çünkü onlar kendilerini çok akıllı zannediyorlar. O görüntüyü bilerek döneceklerini zannediyorlar. Halbuki Allah onları unutturarak gönderir, gönderse bile, farz edelim gönderse. Gönderdiğinde ne diyecek biliyor musun? Hatta o hatırlasa, farz edelim onu hatırlasa bile, “Ya ne korkunç rüya gördüm arkadaşım” der. Ve eski azgınlığına bütün şiddeti ile devam edecektir. Rüyasında birçok dinsiz, cehenneme gittiğini görür. Etkileniyorlar mı? Yoo. Öldüğünü de görür rüyasında, etkilenmezler. Aynısıdır işte, yani o yine etkilenmez, yine kaldığı yerden devam eder. (Sayın Adnan Oktar’ın HarunYahya.tv’deki canlı sohbeti, 4 Mart 2010)

 

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER
  • Giriş
  • Uyarı
  • Maddenin gerçeği 2
  • Zamansızlık gerçeği
  • Sonsuzluk başlamış durumda
  • Sonsuzluk başlamış durumda 2
  • Sonuç
  • Darwinizm'in çöküşü