"Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rableri’nden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkar edenler ise, 'Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?' derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz."
(Bakara Suresi, 26)
Hayvanların yaptıkları birçok iş ve hareket, mevcut zekalarıyla gerçekleştiremeyecekleri ölçüde akıl, bilgi, tecrübe ve uzmanlık gerektirir. Basit bir gözlem bile bütün bu üstün özelliklerin hayvanın kendisinden kaynaklanmadığını anlamak için yeterlidir. Binlerce kilometre öteye göç eden kuşların hatasız yön bulma yetenekleri, örümceklerin mimarlık harikası ağlar inşa etmesi, karınca kolonilerindeki mükemmel işbirliği ve görev dağılımları, binlerce arının birlikte yaptıkları mühendislik harikası petekler ve buna benzer sayısız örnek...
Bu hayvanların tüm bunları yapmalarını sağlayacak ne bir akılları ne de bir iradeleri yoktur. Ancak görünmeyen üstün bir akıl ve gücün bilinçli müdahalesi hem canlılar aleminde hem de kainat üzerinde her an kendini gösterir. Bu akıl ve gücün sahibinin kendisi gözle görülmese de mevcut olaylardaki her müdahalesi hiçbir şüpheye yer bırakmayacak derecede bu gücün varlığını kanıtlamaktadır.
Zaten bu noktanın farkında olan evrimci bilim adamları da canlıların başardığı işlerin çok ötesinde bir gücün açık müdahelesinin varlığını kabul ederler. Ancak çoğu bu güce; "içgüdü" adını verip konuyu kapatırlar. İçgüdü adını verdikleri gücün gerçek sahibini kabullenmek istemediklerinden, bu kaynağa da aynen içgüdü gibi uydurma bir ad takıp; "tabiat ana" derler. Ancak bugüne kadar hiçbir evrimci, içgüdü diye adlandırdıkları emrin canlı bedeninde verildiği yeri gösterebilmiş ya da "tabiat ana" dedikleri şeyi tanımlayabilmiş güya taş mı, ağaç mı, nehir mi, dağ mı, deniz mi, yoksa yıldız mı olduğunu açıklayabilmiş değildir.
Sonuç olarak evrimciler, Allah'ın varlığını inkar için "tabiat ana" adını taktıkları hayali bir ilah edinmişler ve gerçekte Allah'ın emir ve ilhamı ile gerçekleşen davranışlara da "içgüdü" adını takmışlardır. Allah Kuran'da şöyle buyurmaktadır:
Sizin Allah'tan başka taptıklarınız, Allah'ın kendileri hakkında hiç bir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir... (Yusuf Suresi, 40)
İşte evrimciler de aynı ayetteki gibi gerçekleri kabul etmeyerek, kendilerini çeşitli tevillerle kandırıp vicdanlarını rahatlatmaya çalışırlar. Allah'ın varlığını, yaratış gücünü çok açık şekilde görmelerine ragmen bu "gerçek"ten kaçar ve canlıların yaratılışlarındaki delilleri görmezden gelirler. Bu durumun sebebi Kuran'da şöyle açıklanır:
Ayetlerimiz (delillerimiz, mucizelerimiz) onlara, gözler önünde sergilenmiş olarak gelince dediler ki: "Bu, apaçık olan bir büyüdür." Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak.(Neml Suresi, 13-14)
Allah Kendi varlığının sayısız delilini tüm kainat üzerinde gözler önüne sermiştir. O kendi sonsuz aklını ve ilmini canlılık alemi üzerinde tecelli ettirir. Sonsuz rahmetiyle, en umulmadık, en aciz, hatta çoğu zaman bir beyne bile sahip olmayan canlılara akıl almaz işler yaptırır. Bunun bir sonucu olarak, kuşlardan sürüngenlere, balinalardan, böceklere kadar büyük küçük birçok canlı, insanları hayrete düşüren ve kendilerinden beklenmeyen hareket ve davranışlar sergilerler. Bu hareketlerin çoğu insanları şaşırtır. Birçoğunun karşısında (örneğin örümceğin çelikten daha sağlam bir ip üretmesi) kendini akıllı, bilgili, şuurlu gören insanoğlu bile yetersiz kalır, hatta bunların benzerini taklit etmeye dahi aklı ve teknolojisi yetmez.
İşte kitabımızın konusu olan sivrisinek de, birçok yönden insanları hayrete düşürecek davranışlar sergileyen canlılardan yalnızca birisidir. Hatta bu canlılardan en sık karşılaştığımız, varlığına en çok aşina olduğumuz ancak belki de en az dikkatimizi çekenler arasındadır.
Bu düşünüldüğünde akla hemen; "O halde, neden sivrisinek?" sorusu gelebilir. Allah bir ayette şöyle buyurmaktadır:
Şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkâr edenler ise, "Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?" derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz.(Bakara Suresi, 26)
Demek ki yapmamız gereken özellikle Allah'ın ayetlerde dikkat çektiği canlılar üzerinden kendimizi derin düşünmeye alıştırmak ve canlıların yaratılışlarındaki olağanüstülükleri iyi fark edebilmektir. Allah'ın yarattığı deliller üzerinde samimi olarak düşünmek bizim düşünce ufkumuzu açmaya vesile olacak ve Allah'ın sonsuz yaratma gücünü iyi kavramamızı sağlayacaktır.
... Bilmez misin ki Allah, gerçekten herşeye güç yetirendir. (Yine) Bilmez misin ki, gerçekten göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur. (Bakara Suresi, 106-107)
Kitapta zaman zaman karşınıza Allah'ın yaratmasındaki mükemmelliği vurgulamak için kullandığımız "tasarım" kelimesi çıkacak. Bu kelimenin hangi maksatla kullanıldığının doğru anlaşılması çok önemli. Allah'ın tüm evrende kusursuz bir tasarım yaratmış olması, Rabbimiz'in önce plan yaptığı daha sonra yarattığı anlamına gelmez. Bilinmelidir ki, yerlerin ve göklerin Rabbi olan Allah'ın yaratmak için herhangi bir 'tasarım' yapmaya ihtiyacı yoktur. Allah'ın tasarlaması ve yaratması aynı anda olur. Allah bu tür eksikliklerden münezzehtir. Allah'ın, bir şeyin ya da bir işin olmasını dilediğinde, onun olması için yalnızca "Ol!" demesi yeterlidir. Ayetlerde şöyle buyurulmaktadır:
Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri yalnızca:"Ol" demesidir; o da hemen oluverir.(Yasin Suresi, 82)
Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır. O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "Ol" der, o da hemen oluverir.(Bakara Suresi, 117)