Kitap boyunca anlatıldığı gibi kibirli insanların temel özelliği, yaratıldıklarını ve ölümlü olduklarını unutmaları, Allah'a karşı içinde bulundukları acizlik ve fakirliği hiç düşünmemeleridir. Bu insanlar, bulundukları ortam ve şartlar her ne olursa olsun boş bir gurura kapılacak sebepler bulabilirler: Evinin güzelliğinden ve içindeki eşyalardan, arabasının markasından ya da modelinden, kıyafetinin kalitesinden, saçının uzun ve gür oluşundan, gözünün renginden, boyunun uzunluğundan, fiziki güzelliğinden, mevkiinden, şöhretinden, soyadının ününden vs...
Ancak hiç düşünmezler ki, "her nefis ölümü tadıcıdır" (Al-i İmran Suresi, 185) ayetinde bildirildiği gibi, bir gün mutlaka toprağın altına gireceklerdir. Değer verdikleri herşey de kendilerinin ardından yok olup gidecektir; kıymet verdikleri bedenleri çürüyüp kemik haline gelecek, son model araba dedikleri metal yığınları birkaç on yıl sonra işe yaramaz hale gelip paslanacak, şöhretleri, mevkileri birkaç yıl sonra belki de kimse tarafından hatırlanmaz hale gelecektir. Hatta aradan 100 yıl geçtiğinde dünya üzerinde kendilerini tanıyan tek bir kişi dahi kalmayacaktır. Tüm bunları kavrayamamaları, üstelik bu konuları hiç düşünmemeleri, onların aslında ne kadar küçük düşüncelerinin olduğunun, daha doğrusu akledemez kişiler olduklarının açık bir göstergesidir.
Ancak akledemez olmak, büyük bir aldanış içinde olan bu kişiler için hafifletici bir sebep değildir. Çünkü Allah her insanı yaratmış ve ona iki yol, iki amaç sunmuştur; kişi Allah'a gönülden boyun eğici bir kul olarak hayatını sonsuz güzellik yeri olan cennet için çalışarak geçirebilir veya hevasını ilah edinerek Rabbimize karşı büyüklenebilir. Birincisinde Allah onun aklını artırır, ikincisinde ise aklını elinden alır. İblis'in yaptığı gibi kibirlenip direten insanlar her zaman ikinci yolu amaç olarak benimsemişlerdir. Üstelik her uyarıldıklarında da diretmelerini sürdürmüşler ve Allah'a baş kaldırmışlardır. Bu kişiler bir ayette şöyle tarif edilirler:
Enaniyetlerinden dolayı Allah'a karşı büyüklenen ve Kuran ayetlerinden yüz çeviren bu kişiler, tavırlarının karşılığını hem dünyada hem ahirette alırlar. Bu tavırları onlara hiçbir yarar sağlamadığı gibi ebedi olarak cehenneme sürülmelerine sebep olur:
O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp-toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kötü, yol bakımından sapmış olanlardır. (Furkan Suresi, 34)
Müminler ise birinci yolu kendilerine amaç edinmişlerdir. Allah'a karşı saygılı ve boyun eğici, diğer müminlere karşı da alçakgönüllüdürler. Çünkü Allah'ın sonsuz gücü karşısında kendi küçüklüklerinin ve acizliklerinin farkındadırlar. Aynı zamanda sahip oldukları zenginlik ve özellikleri de geçici bir süre denenmeleri için Allah'ın verdiğini bilirler. Bu imkanları, diğer insanlara karşı üstünlük aracı olarak kullanmazlar. Tevazulu insanlar hem kendi eksikliklerinin, ölümlü oluşlarının, hem de diğer insanların da kendileri gibi aciz birer kul olduklarının farkındadırlar. Allah Katında üstünlüğün takva ile olduğunu da bilirler. Bu nedenle başka hiçbir şeyi ölçü olarak kabul etmezler.
İşte bu kişiler Kuran'da bahsi geçen "temiz akıl sahipleri"dir. Allah onlara "doğruyu yanlıştan ayıran bir anlayış" vermiştir (Enfal Suresi, 29) ve bu anlayış ile dünya geçiminin çok kısa olduğunu, ahiret için, cennete kavuşmak için hazırlık yapmaları gerektiğini fark etmişlerdir. Dolayısıyla nefislerindeki büyüklenme arzusunu da tamamen engellemişler, şeytanın enaniyetinden arınmışlardır.
Kurtuluşun tek yolu da budur.
Bunun içinse tek çözüm vicdanı dinleyerek Allah'ın emirlerini yerine getirmektir. Aksi takdirde, yani bir insan vicdanına uymuyorsa veya onu yüzde yüz kullanmıyorsa, ölüm meleği ile karşılaştığı an, sonsuza kadar kurtulamayacağı bir pişmanlık ve ümitsizlik içine girecektir.