Elbette ki din, Büyük Önder'in de dikkat çektiği gibi, demokrasinin ve milli bütünlüğümüzün vazgeçilmez bir parçasıdır. Bir milletin fertlerini bir arada tutan en güçlü bağ olan din; aile, ahlak ve devlet müesseselerinin de devamını sağlayan en önemli unsurdur.
Dinin var olmadığı veya dini değerlerin ortadan kalktığı bir toplumda, bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak aile, ahlak ve devlet kavramları da geçerliliğini yitirecek ve kısa süre içinde ortadan kalkacaktır. Böyle bir gelişme, ayrıca, tarihi ve kültürü ne kadar eskiye dayanırsa dayansın bir milleti birbirine bağlayan milli ve manevi tüm bağların parçalanmasını, anarşinin oluşmasını ve toplumun bölünmesini kaçınılmaz hale getirecektir. Bu gerçekleri çok iyi bilen Atatürk, toplumumuzun daha dindar olmasının ve dinini gereği gibi bilmesinin önemini sürekli vurgulamıştır. Kitap boyunca aktardığımız konuşmalarına, hayatı boyunca sergilediği tutum ve davranışlarına, karakter özelliklerine ve yakınlarının onun hakkında söylediklerine baktığımızda Atamızın, dinine gönülden bağlı samimi bir Müslüman olduğunu görürüz.
Gerçekte Atatürk hiçbir zaman dine karşı olmamıştır. Büyük Önder’in karakteri, yaşantısı, sözleri ve tavırları İslamiyet ile içiçedir. Bu kitapta çok önemli gerçekler gözler önüne serilmiştir. Atatürk'ün sahip olduğu dindarlık, milli ve manevi değerlere olan derin bağlılık ortaya konmuştur. Bu derece dindar, mukaddesata bu kadar yürekten bağlı olan, vatanı ve bayrağı uğruna tüm hayatını ortaya koyan, yaşamı boyunca milletinin mutluluğu için çalışan bir kişinin ahlak üstünlüğü aşikardır.
Atatürk, İslam ahlakını ve dinimizin vecibelerini daha aile ocağındayken öğrenmiş, tahsil yaşamı boyunca da bu bilgilerini geliştirmiştir. Büyük Önderimiz, müslüman ahlakının güzel bir örneği ve başarılı bir uygulayıcısıdır. İlk Türkçe Kuran meali de onun döneminde yayınlanmıştır. Türk insanının ihtiyaçlarını ve özelliklerini çok iyi bilen Atatürk, Türk Milletini dinin özüne yöneltmeyi amaçlamıştır.
Atatürk'ün bize bıraktığı bu miras, her konuda olduğu gibi, din ve laiklik konusunda da modern Türkiye için önemli bir yol göstericidir.
Atatürk, laikliği, din ve vicdan özgürlüğünün temeli olarak kabul etmiştir. Bize düşen görev, Atatürk'ün de yaptığı gibi, İslam'ı savunmak ve Allah'ın dinini insanlara öğretmektir.
Atatürk, 'gericilik' olarak tanımlanan tehlikenin dinin kendisinden değil, dine sokulan hurafelerden, batıl inanışlardan ve çarpık yorumlardan kaynaklandığını görmüş ve bunları dinden temizlemek için çaba göstermiştir.