Önceki bölümlerde geçici dünyanın süsüne aldanan insanların tavırlarını, bunların sebeplerini ortaya koymuş, örnekler vererek inananlar ile inkar edenler arasındaki farklılıklara değinmiştik. Bu bölümde ise müminlerin sahip olduğu kavrayış gücünü ve yaşadıkları üstün ahlakı daha detaylı olarak anlatacağız.
İman edenler, dünya hayatının bir denemeden ibaret olduğunu, dünya nimetlerinin bu imtihanın gereği olarak insanlara çekici kılındığını bilirler. Tüm bu nimetlerin geçiciliğinin farkında olduklarından, asıl gerçek olan ebedi hayatlarına, cennete kavuşabilmek için çaba harcarlar. Rabbimiz, rahmeti dolayısıyla, ahiret için çaba harcayan kullarını dünya hayatının nimetlerinden de en güzel şekilde yararlandırır.
Allah Kuran'da insanlara nasıl bir yaşam sürmeleri ve nasıl bir ahlakta olmaları gerektiğini bildirmiştir. Kuran'ın "Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat Suresi, 56) ayetiyle bildirildiği üzere yaratılış amacının Allah'a kulluk etmek olduğunu kavrayan kimse, Kuran'ı ve sünneti rehber edinerek dünyada da ahirette de en doğru yola ulaşır. Dünya hayatındaki tüm imkanlarını Rabbimiz'i hoşnut kılmak ve O'nun hidayetine erişmek için kullanır. Bunun sonucunda Allah'ın beğendiği ahlakı kazanmış ve O'nun razı olacağı bir hayat yaşamış olur. Allah Kuran'da müminlerin bu ahlakını "Allah'a çağıran, salih amelde bulunan ve: "Gerçekten ben Müslümanlardanım" diyenden daha güzel sözlü kimdir?" (Fussilet Suresi, 33) sözleriyle övmüştür.
Müminler gösterdikleri bu üstün ahlak nedeniyle, inkar edenlerin sıkıntılı hayatlarının tam aksine çok güzel bir hayat yaşarlar. Yaptıkları her işten, ellerindeki her nimetten büyük zevk alır, Allah'ın karşılarına çıkardığı her olaydan hoşnut olurlar. Dünya hayatını böyle mutluluk içinde yaşamalarının yanı sıra güzel tavırlarıyla çevrelerindeki insanlar için de bir nimet olurlar. İnsanlara karşı son derece duyarlı, yardımsever ve şefkatli bir tavır içerisindedirler. Annelerine babalarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, ihtiyaç içerisinde olan kimselere yalnızca Allah'ın hoşnutluğunu isteyerek yardım ederler. Müminlerin bu özelliği Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
Sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: 'Hayır olarak infak edeceğiniz şey, anne-babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışadır. Hayır olarak her ne yaparsanız, Allah onu şüphesiz bilir.' (Bakara Suresi, 215)
... Hayır olarak her ne infak ederseniz, kendiniz içindir. Zaten siz, ancak Allah'ın hoşnutluğunu istemekten başka infak etmezsiniz. Hayırdan her ne infak ederseniz -haksızlığa (zulme) uğratılmaksızın- size eksiksizce ödenecektir. (Bakara Suresi, 272)
Kuran ahlakını yaşayan müminlerin güzel tavırları yaşamın her anına yansır. Günlük hayatlarında karşılaştıkları adaletsiz durumlarda da, yine bu ahlaka uygun şekilde hareket ederler. Kendi menfaatlerinin zedeleneceği durumlarda dahi, haktan ve doğru olandan yana tavır koyarlar.
Aynı şekilde ticarette de son derece dürüst davranırlar. Allah korkuları nedeniyle, "Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam tutun ve dosdoğru bir tartıyla tartın; bu, daha hayırlıdır ve sonuç bakımından daha güzeldir." (İsra Suresi, 35) ayetiyle bildirildiği şekilde davranır, Allah'ın sınırlarını korumada son derece titiz olurlar.
Allah korkusu ve ahiret inancı olmayan kimseler arasında, ticaret yaşamında ve kurulan ortaklıklarda tarafların birbirlerini aldatmaya, haksız çıkar sağlamaya yönelik tavırlarına rastlamak olağandır. Kuran'da Allah Hz. Davud (as)'a kendisine gelen davacılara: "... Doğrusu, (emek ve mali güçlerini) birleştirip katan (ortak)lardan çoğu, birbirlerine karşı tecavüz ederler; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. Onlar da ne kadar azdır..." (Sad Suresi, 24) şeklinde hitap ettiğini bildirmektedir. Bu ayetle inkar edenler arasında yaşanan bu güvensiz ve adaletsiz ortama dikkat çekilmiştir. İman edenlerin güzel davranışları, bulundukları her ortamda hemen fark edilir. Alçakgönüllü, bağışlayıcı ve hoşgörülü tavırları, kötülüklere iyilikle karşılık vermeleri müminlerin üstün ahlak özelliklerindendir. Allah, iman edenlerin kendilerine yapılan kötülüklere sabır ve iyilikle karşılık verdiklerini Kuran'da şöyle bildirmektedir:
İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa verilir ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. (Kasas Suresi, 54)
Kötülüğü en güzel olanla uzaklaştır; Biz, onların nitelendiregeldiklerini en iyi bileniz. (Müminun Suresi, 96)
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)
Müminler, olumsuz davranışlarla karşılaştıklarında affedici bir tavır gösterir, onlara örnek olacak, fayda sağlayacak, güzel ahlaka yöneltecek şekilde davranırlar. Allah Kuran'da razı olacağı bu ahlakı müminlere şöyle bildirmektedir:
Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam'a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. (Araf Suresi, 199)
Kötülüğün karşılığı, onun misli (benzeri) olan kötülüktür. Ama kim affeder ve ıslah ederse (dirliği kurup-sağlarsa) artık onun ecri Allah'a aittir. Gerçekten O, zalimleri sevmez. (Şura Suresi, 40)
Ahiret inancı olmayan insanlarda sıkça görülebilen alaycılık da müminlerin sakındıkları tavırlardandır. Allah'ın; "Ey iman edenler, bir kavim (bir başka) kavimle alay etmesin, belki kendilerinden daha hayırlıdırlar; kadınlar da kadınlarla (alay etmesin), belki kendilerinden daha hayırlıdırlar. Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi 'olmadık-kötü lakaplarla' çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir." (Hucurat Suresi, 11) ayeti gereği, nasıl bir durum söz konusu olursa olsun, hiç kimseye karşı böyle bir tavır sergilemezler.
Kuran ahlakının yaşandığı, Allah'tan korkan, ahireti düşünen ve kendilerine Rabbimiz'in rızasını kazanmayı amaç edinmiş kimselerden oluşan bir toplumda, huzurlu ve güvenli bir hayat hakim olur. İnsan fıtratına en uygun olan Kuran ahlakını kazanmış müminlerin tavırları herkes için güzel örnekler oluşturur. Bu tebliğ, -Allah'ın dilemesiyle- söz konusu kimselerin kalplerinin imana ısınmasına ve Kuran ahlakını benimsemelerine vesile olabilir.
Müminlerin böyle güzel bir ahlaka sahip olmalarını sağlayan en önemli sebeplerden biri Allah korkularıdır. Aynı zamanda da dünya hayatına Allah'ın emrettiği kadar değer vermeleri dolayısıyla hiçbir zaman hırs ve tutkuya kapılmazlar ve aşırı tavırlar göstermezler. Allah'ın hoşnut olacağını bildirdiği ahlakı en mükemmel şekilde yaşamak için gayret ederler. Allah'ın yeryüzünde yarattığı nimetlerin sadece denenmeleri için olduğunu, tüm bunların dünyanın sahte metaı olduğunu akıllarından çıkarmazlar. Bu kavrayışları sayesinde daima en güzel davranışları rahatlıkla sergileyebilirler.
İman edenler dünya hayatında sahip oldukları tüm nimetlerin gerçek sahibinin Allah olduğunu ve tüm bunları salih amellerde bulunabilmeleri için verdiğini bilirler. Bundan dolayı tüm imkanlarını Allah'a şükrederek ve O'nun rızası için kullanırlar. Rabbimiz, iman edenlerin şükredici tavırlarına karşılık olarak onların üzerindeki nimetini daha da artırarak mükafatlandıracağını müjdelemiştir:
Rabbiniz şöyle buyurmuştu: 'Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir.' (İbrahim Suresi, 7)
Dünya hayatının geçiciliğini kavrayan müminler için bu hayata ait hiçbir şey; ne sahip oldukları maddi imkanlar, ne işleri, ne eş-dostları onları Allah'ı anmaktan ve O'nun rızasını kazanacak işler yapmaktan alıkoyar. Allah müminlerin bu özelliklerini Nur Suresi'nde şöyle bildirmiştir:
(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah'ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden korkarlar. (Nur Suresi, 37)
İman eden bir kişi, Allah'tan başka bir İlah olmadığını, O'nun tüm varlıkların tek hakimi ve herşeyin üstünde, sonsuz güç sahibi olduğunu kavramıştır. Bu nedenle yalnızca Allah'tan korkar ve yalnızca O'nun rızasını hedefler. Yalnızca Allah'a ibadet eder, O'nun hükümlerini büyük bir titizlikle yerine getirir. Çünkü bilir ki bu hükümlerin her biri sayısız hikmetlerle doludur ve bunlara uymak kendisi için pek çok hayırlara vesile olacaktır.
İnsan ahirette Allah'ın farz kıldığı, 5 vakit namaz, oruç, tesettür gibi ibadetlerini yerine getirip getirmediği konusunda sorgulanacaktır. Örneğin 5 vakit namaz büyük bir titizlikle, hiç aksatmadan, tam vaktinde, büyük bir şevk ve huşu ile yerine getirilmesi gereken bir ibadettir. Resulullah Efendimiz (sav), namaz kılmamanın ya da namaz vaktini geçirmenin ne kadar tehlikeli olduğunu mübarek hadis-i şerifinde şöyle bildirmiştir:
İmam-i Sâfi ile Beyhakî'ye göre Peygamberimiz (sav): "Herhangi bir vakit namazı kılmaksızın vaktini geçirenler yuvası dağılmış, malını mülkünü elden kaçırmış gibidirler." buyuruyor. (Imam Gazali - Mükasefetü´l Kulub - Kalplerin Keşfi)
Müminler Allah'ın rızasını kazanmak, Rabbimiz'e olan teslimiyetlerini ve boyun eğiciliklerini göstermek için ibadetleri büyük bir fırsat olarak görürler.
Allah bu dünyada kendilerine ne kadar çok nimet ve imkan verirse versin, iman edenler için bunların hiçbiri Allah'ın rızasını kazanmaktan daha önemli değildir. Çünkü Kuran'da, "De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resulü'nden ve O'nun yolunda cehd etmekten (çaba harcamaktan) daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez." (Tevbe Suresi, 24) ayetinin hükmüne göre, bunun kendilerini dünyada ve ahirette hüsrana uğratacağının şuurundadırlar.
Yine Kuran'ın "Eğer insanlar (Allah'a karşı isyanda birleşip) tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman'ı (Allah'ı) inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık. Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar, Ve (daha nice) çekici-süsler (de verirdik). Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, Rabbinin Katında muttakiler içindir." (Zuhruf Suresi, 33-35) ayetleriyle hatırlatıldığı üzere, dünya nimetlerinin tüm ihtişamının gelip geçici olduğunu, iman edenler için Allah Katında nimetlerin en güzeli olduğunu bilirler.
Rabbimiz, dünya hayatının ahirete kıyasla sahteliğini kavrayarak yaşamlarını Allah'ın rızasını kazanmaya adayan kullarını eşsiz güzellikteki cennetle şöyle müjdelemektedir:
İşte bunların karşılığı, Rablerinden bağışlanma ve içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetlerdir. Yapıp-edenlere ne güzel bir karşılık. (Al-i İmran Suresi, 136)
Hiç şüphesiz Allah, müminlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Tevbe Suresi, 111)
Allah, Kuran ahlakına uygun bir hayat yaşayan müminlere dünyada ve ahirette güzel bir hayat yaşatacağını vaat etmiş; bunun büyük bir kurtuluş ve mutluluk olduğunu bildirmiştir:
Müjde, dünya hayatında ve ahirette onlarındır. Allah'ın sözleri için değişiklik yoktur. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur. (Yunus Suresi, 64)
... Kim Benim hidayetime uyarsa artık o şaşırıp sapmaz ve mutsuz olmaz. (Taha Suresi, 123)
Bu gerçeğin farkında olan müminler "Onlardan öylesi de vardır ki: 'Rabbimiz, bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik (ver) ve bizi ateşin azabından koru' der. İşte bunların kazandıklarına karşılık nasipleri vardır. Allah, hesabı pek seri görendir." (Bakara Suresi, 201-202) ayetleriyle bildirildiği gibi, dualarında Allah'tan kendilerini hem dünyada hem de ahirette mutlu kılmasını isterler.
Müminler, dünyada ve ahirette Allah'ın sonsuz adaleti ve merhametiyle huzurlu, mutlu ve rahat olurlar. Allah, sadece Kendisi'ni İlah edindikleri ve şirk koşmadan iman ettikleri için, iman eden kullarına böyle bir güzellik verir. Rabbimiz Kuran'da, kendileri için seçip beğendiği ahlakı yaşadıkları takdirde iman eden kullarını dünya hayatında da nimetlendireceğini ve onları korkularından sonra güvenliğe sevk edeceğini şöyle bildirmiştir:
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)
Bir başka ayette ise Allah'ın iman edenlere olan bu müjdesi şöyle bildirilmiştir:
(Allah'tan) Sakınanlara: 'Rabbiniz ne indirdi?' dendiğinde, 'Hayır' dediler. Bu dünyada güzel davranıfllarda bulunanlara güzellik vardır; ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu ne güzeldir. (Nahl Suresi, 30)