Bu makale, Burma Times'ta, 15 Şubat 2015'te yayınlanmıştır.
Burma ya da yeni adıyla Myanmar dünyada çoğu kişinin adını çok az duyduğu küçük bir ülke. Ancak 678 km2'lik yüzölçümü ve yaklaşık 56 milyonluk nüfusu ile Myanmar, dünyada insan haklarının en fazla ihlal edildiği ülkeler arasında yer alıyor.
Nüfusunun büyük kısmı Budist olan Myanmar, dört yıl önce askeri yönetimden demokrasiye geçti. Ne var ki Müslüman Rohingya halkı, hükümetin uyguladığı baskı ve şiddet politikası nedeniyle ülkenin batısındaki Arakan eyaletinden kaçmak zorunda kalıyor.
Aslında, Rohingya halkının dünyada en çok zulme uğrayan topluluklardan biri olduğu tüm dünyada bilinen bir gerçek. 2014 yılı sonunda açıklanan rakamlara göre din temelli çatışmalarda 280 Müslüman yaşamını yitirmiş, 140 bin kişi de yerinden edilmiştir. Kendi vatanlarında istenmeyen bu insanlar, Burma vatandaşı olarak kabul edilmedikleri için, kendi ülkelerindeki eğitim, sağlık hizmetleri, evlenme ve seyahat gibi haklara dahi sahip değiller. İşte bu nedenle mülteci konumundaki 1 milyon 300 bin Rohingya Müslümanı, Arakan (Rakhine) eyaletinin başkenti Sittwe yakınlarında çağ dışı koşullara sahip, derme çatma kamplarda hayatlarını sürdürme çabasındalar. Bu kamplarda doğan ve yaşayan çocuklar ise, henüz çocukluklarını yaşayamadan pek çok sorunla mücadele etmek durumunda kalıyorlar.
Binlerce Rohingya Müslüman, Kutupalang geçici kampında, yıllardır son derece sağlıksız koşullar altında yaşam mücadelesi veriyor. |
Bambu ve kamıştan yapılmış derme çatma barakalardan oluşan 12 kampta, çoğu zaman aç, susuz olarak yaşayan ve hastalıklarla boğuşan Arakanlı çocuklar, ilaçsızlık ve sağlıktan yoksun koşullar nedeniyle zor günler geçiriyor. Bölgede tıbbi yardımın başlıca sağlayıcısı olan Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF) Örgütü'nün, faaliyetinin resmi olarak yasaklanması kamplarda koşulların giderek daha da kötüleşmesine neden oluyor. Yardım görevlilerinin bölgeden ayrılmasıyla, hiçbir sağlık hizmeti alamayan bölge halkının ve elbette çocukların durumu her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Arakan'daki (Rakhine) kamplarda yetersiz beslenme ve sağlık koşulları nedeniyle açlık ve hastalıkların giderek arttığı haberleri geliyor…
Arakanlı çocuklar ilkel koşullardaki bu kamplarda hayatta kalabilme mücadelesi veren anne babalarıyla birlikte, yaşamlarını sürdürebilme peşindeler.
En bilinen oyuncaklarla bile tanışmamış Rohingya çocuklar bir yandan çamurdan, poşetten, kutudan yaptıkları oyuncaklarıyla oynuyorlar bir yandan da kamplardaki korkunç koşullarda yaşam mücadelesi veriyorlar. |
Naylonla kapatılmış damlar altındaki, tek odalı derme çatma barakalarda güne uyanan çocuklar, her gün yenilerinin eklendiği kamp halkı arasında, yine de çocuklukları gereği her şeyden habersiz etrafa gülücükler dağıtıyorlar... En basit oyuncaklarla bile tanışmamış olan bu çocuklar çamurdan, poşetten, kutudan yaptıkları oyuncaklarıyla oynarken, yaşadıkları ağır yükün elbette farkında değiller.
Dahası bu çocukların karşılaştıkları zorluklar sadece yeme içme ve barınma sorunlarıyla sınırlı değil. Kamplardaki Müslümanlar sürekli olarak fanatik Budist çeteler tarafından rahatsız ediliyorlar ve hiçbir çocuğun maruz kalmaması gereken işkencelerin muhatabı oluyorlar. Radikal görüşlü Budist çeteler, Müslüman köylerine saldırıp, yağmaladıktan ve anne babaları sebepsiz yere tutukladıktan sonra çocuklara işkence yapıyorlar. Bu küçük canların, ellerini bacaklarının altından bağlayıp onları orada savunmasız bir şekilde bırakıp gidiyorlar. Çocuklar bu şekilde aç, susuz ve yarı çıplak bir şekilde, günlerce kendilerini kurtaracak birini bekliyorlar. Bazıları bu ağır işkenceye dayanamıyor ve küçük cansız bedenleri çamurlu toprağın üzerine düşüyor.
Dünyanın neresinde olursa olsun, bu duruma hiçbir anne babanın, hiçbir insanın sessiz kalmaması gerekir. İnsanlar rahat, sıcak, konforlu evinde huzur içinde oturup, çocuklarını hoşnut etmek için çabalarken, dünyanın uzak bir köşesinde yükselen bu çocuk feryatlarını duymazdan gelmemeli… Bir an için onların yerinde olduklarını düşünmeleri, bu umursamazlığı bozmak için yeterli. Hiç kimse çocuğu açken, hastalıktan titrerken, gözünün önünde işkenceye maruz kalırken, bu duruma karşı sessiz ve umarsız kalamaz. Onu kurtarmak için gerekirse kendi canını ortaya koyar. İşte bu nedenle Arakan'daki çocukların kendi çocuğu olmaması, onları hiç tanımamış olması, hiç kimseyi onlar için mücadele etmekten alıkoymamalı...
Dünyanın bu sevgisizlik ve merhametsizlik hastalığından bir an önce kurtulmaya ihtiyacı var. Egoizmin, nefretin ve çatışmaların ardında da hep yoğun bir sevgisizlik ve ilgisizlik olduğu görülüyor. Farklı ırk, mezhep ve inançtan oldukları için Myanmar'da yaşanan anlaşmazlıkların ve zulmün arkasında da yine aynı nedenler var. Dünya artık, sevgi ve adaletle hükmedecek, akan kanı durduracak, insanlara sevgiyi ve ilgiyi öğretecek, onları yönlendirip harekete geçirecek sevgi sahiplerini bekliyor. Allah en kısa zamanda insanlığı, sevginin hakim olduğu güzel günlere ulaştırsın.