Bu makale, İran Daily gazetesinde 16 Kasım 2015 tarihinde,
Harakah Daily'de 7 Aralık 2015 tarihinde,
IRNA (İran Resmi Haber Ajansı)’da ise 17 Kasım 2015 tarihinde yayınlanmıştır.
Kitlesel mülteci akımı ve beraberinde baş gösteren zulüm ve vahşet son zamanlarda dünya gündeminin en dikkat çeken konuları arasında yer alıyor. Milyonlarca insanın karşı karşıya kaldığı acılar büyük bir insanlık dramına dönüşmüş durumda.
Myanmar'ın Arakan bölgesinde yaşayan Müslüman Rohingyalar kendi yurtlarında işkenceye maruz kalan, baskı gören, sürgün edilen çileli bir topluluk. 2012’den bu yana yüz binlerce Rohingya Müslümanı evini terk ederken, hayatını kaybedenlerin sayısı o günden bu yana binleri aştı. Geriye kalanlar ise derme çatma teknelerle okyanusa açılıyor, rüzgarın ve dalgaların gücüyle günlerce yolculuk ederek komşu bir ülkeye ulaşmaya çalışıyor.
Umuda yapılan bu yolculuklarda bugüne dek yüzlercesinin hayatını kaybettiği Rohingya mültecilerinin sıkıntıları, Malezya ve Endonezya'nın, bir yıllığına kendilerine kucak açmasıyla beraber bir nebze olsun hafifledi. Ancak asıl gereken, ASEAN, BM ve en başta da İslam aleminin mazlum Rohingya halkının kurtuluşu için kalıcı bir çözüm sağlaması. Bunun için de onları mülteci olmaya mecbur kılan koşulları ortadan kaldırmak için kararlı bir mücadele başlatmaları.
Macaristan parlamentosu sığınmacılara karşı öldürücü olmayan silahların kullanılmasına izin veren yasayı kabul ettikten sonra polis, sığınmacılara şiddet uygulamaktan çekinmiyor. |
Mülteci sorunu yalnızca Rohingyalarla sınırlı değil elbet. Dünyanın pek çok yerinde yaşanan savaş ve çatışmaların etkisiyle milyonlarca insan mülteci konumuna düştü. Evlerini barklarını, eşlerini, dostlarını, ailelerini, mallarını mülklerini geride bırakıp vatanlarından ayrılan ve yabancı ülkelere sığınan mültecilerin büyük bir kısmını ise Suriyeliler oluşturuyor.
Suriyeli mülteciler kendilerini kabul eden ülkelere ulaşmaya çalışırken bazı AB ülkelerinin insanlık onuruyla bağdaşmayan, ayrımcı ve acımasız engelleriyle karşılaşıyorlar. Bazı AB ülkelerinde mülteciler polis ve sahil güvenlik tarafından şiddet kullanılarak geri püskürtülüyor, "geri-itme" operasyonuna tabi tutuluyor, yani içinde bulundukları özel şartlar dikkate alınmadan toplu olarak sınır dışı ediliyorlar. Oysa çocuklar dahil tüm mültecilerin hayatını tehlikeye sokan bu uygulama tamamen hukuka aykırı.
Mültecilere karşı insan hakları değerleriyle tamamen çelişen tavırlar sergileyen AB ülkelerinden biri, sınırına zırhlı araçlar yerleştiren ve askerlerinin mültecilere karşı plastik mermi ve göz yaşartıcı gaz kullanmalarını serbest kılan Macaristan. Bir diğeri de, içlerinde bebek, çocuk, kadın ve yaşlıların bulunduğu yüzlerce mülteciyi biber gazıyla durdurmaya çalışan Slovenya. Bu ülkelerin aksine, 800.000, hatta daha fazla mülteciye kapılarını açacağını belirten Almanya, mülteciler konusunda vicdanlı bir davranış ortaya koyan güzel bir Avrupa ülkesi. Güzel ahlaklı bir millete ve barışçıl ve birleştirici bir ruha sahip olan, fedakarlığı ve yardımseverliği ile tüm dünyanın takdirini kazanan Türkiye ise, iki milyon Suriyeli mülteciyi ağırlaması ve onlara olan sıcak yaklaşım ve tavırlarıyla örnek alınması gereken başlıca ülke.
Avrupa'ya doğru Balkanlar'da ilerlemeye devam eden göçmen ve mülteciler, kötüleşen hava koşullarının da etkisiyle oldukça zor durumdalar. Pek çok Avrupa ülkesi ise bu yorgun ve bitap düşen, sefalet içindeki mazlumlara sınırlarını kapattı. |
Uluslararası iltica hukuku mülteciler arasında din, dil, cinsiyet ve ırk ayrımı yapmayı kesin olarak yasaklarken, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti'nin ülkeye kabul edecekleri göçmenleri dini kriterlere göre belirlemeleri ve yalnızca belli sayıda Hıristiyan Suriyeli sığınmacıyı almaları ise, insan hakları değerleriyle açıkça çelişen bir başka uygulama. Bu noktada demokrasiye ve insan haklarına verdiği değerle ve tüm inançlara eşit durmakla övünen Avrupa'nın üzerine düşen, AB'ne üye ülkelerin bencil ve dışlayıcı anlayışlarını bir an önce terk etmelerini sağlamaktır.
Avrupa şu gerçeği kabul etmelidir ki, mülteci meselesi bir güvenlik meselesi değil, insani bir meseledir. Sınırlara dikenli teller, duvarlar örerek, sınır bölgelerine mayın döşeyerek, zulümden kaçan zavallı insanları yeni bir zulümle karşı karşıya bırakarak, güvenli sığınma haklarını hukuk dışı yollarla ellerinden alarak bu mesele çözülmez. Çözüm ancak sevgiyle, insani bir yaklaşımla, sabırla, fedakarlıkla mümkündür. AB ülkeleri mültecilerin yaşama hakkına saygı göstererek, sevgi ve saygıyla onlara yaklaşmalıdır. Sevgi, saygı, şefkat ve merhamet oluştuktan sonra, mültecileri göçe zorlayan sebeplerin ortadan kaldırılması için gerekli siyasi ve diplomatik askeri adımlar hızla atılacaktır.
Binlerce mazlum açık denizlerde boğularak can verirken sınır nöbetini kimin tutacağını ya da göçün nasıl engelleneceğini tartışmak, insanlığa sığmayan önlemler alarak sınırları geçilemez hale getirmek, hiç şüphesiz Avrupa'ya tahmin etmediği kadar zarar verir; yüzünü karartır, maneviyatını alıp götürür. İnsanları ölüme terk edenler içten içe kendi yaşam sevinçlerini de yitirirler.
Avrupa, elini vicdanına koymalı, sınırlarını açarak, güvenli geçiş sağlayarak ve insan hakları ihlallerini durdurarak mülteci sorununa son vermelidir. Sığınma ve mültecilik hakkının bir insanlık hakkı olduğunu çok iyi bilen AB ülkeleri, bu hakkı kazanmış mültecilerin istedikleri ülkeye yerleşmelerini engelleyen yasal düzenlemeleri derhal kaldırmalıdır. Böylece mülteciler, bulundukları ülkelerde 1951 Cenevre Sözleşmesi uyarınca kendilerine tanınan tüm haklardan faydalanabilmelidirler. Öte yandan şu da bir gerçektir ki, yarım milyar nüfuslu AB birkaç milyon mülteciyi iyi bir planlama ile pekala tüm kıtaya dağıtabilir. Rahatlıkla onlara eğitim, meslek edinme ve küçük işletmeler açma gibi imkanlar sunabilir ve yaşama dahil olmalarını sağlayabilir.
Gazetelerden, televizyonlardan, internet üzerinden neredeyse her gün haberdar olduğumuz bu insanlık suçuna karşı sessiz kalmak, vicdanların kabul edeceği bir davranış değildir. Daha fazla zaman kaybetmeden mültecilerin yaşamlarını koruyacak acil bir eylem planı hazırlanması, insani yardım programlarının hayata geçirilmesi ve bu korkunç insanlık trajedisinin sona ermesi için gerekli tüm adımların atılması insanlığın gereğidir.
... «Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve |