Bu makale Burma Times haber sitesinde 10 Mayıs 2015 tarihinde, ayrıca News Rescue haber sitesinde 16 Haziran 2015 tarihinde yayınlanmıştır.
Tüm uluslar vatandaşlarına güvenlik içinde yaşama, evlenme, eğitim görme gibi haklar sağlar. Bunlar yasalarla da güvence altına alınmış o kadar doğal haklardır ki, yoklukları düşünülemez bile. Ne var ki yeryüzünde bu hakların hiçbirinden yararlanamayan insanlar da var, Arakanlı Müslüman kardeşlerimiz gibi.
Eski adı Burma olan Myanmar'da 1978'den beri Arakan Müslümanlarına karşı insanlık suçları işleniyor. Bu insanlar kendi ülkelerinde ağır işkencelere uğruyor, tecavüze maruz kalıyorlar. İbadetlerine izin verilmiyor, evlenemiyorlar, hatta birçoğunun kimliği bile olmuyor. Bu yüzden Arakanlılar ülkelerini terk etmek zorunda kalıyor. Bugün Pakistan'da 200 bin, Bangladeş'te 300 bin, Suudi Arabistan'da 500 bin, Malezya'da 13.600 ve Tayland'ta 3 bin Arakanlının yaşadığı tahmin ediliyor.
Aslında "yaşamaya çalışıyorlar" demek daha doğru bir terim, çünkü Arakanlı kardeşlerimizin sığındıkları bu ülkelerde de rahat, huzurlu ve güvende olduklarını söylemek pek mümkün değil. Örneğin 2009’da Tayland'da 9 kampa yerleştirilen yaklaşık 111 bin Arakanlı'ya işkence edilmiş, bu mazlum insanlar botlara bindirilerek açık denize terk edilmişlerdi. Denize bırakılan 5 bottan sadece birinin Endonezya makamlarınca bulunmasıyla bu vahşet ortaya çıktı. 1
Tayland bu tutumunu günümüzde de devam ettiriyor. 2015’in Ocak ayında, Tayland ve Malezya'dan bu konuda şok edici haberler geldi. Bangladeş ve Myanmar'dan teknelerle gelen 1000’in üzerindeki Arakanlı, Tayland güvenlik güçleri tarafından yeterli yiyecek ve suları olmadan açık denizde terk edildi.
Bu insanlık dışı uygulama, aslında uluslararası hukuka göre de bir suçtur. Uluslararası hukukta bir ülkenin, denizden gelen sığınmacıların kendi karasularına girmesini engelleme hakkı mevcuttur. Ancak bu hak, "sığınmacıların hayatının tehlikeye girmemesi" koşuluna bağlanmıştır. Ne var ki bu şart rahatlıkla ihlal edilebilmektedir. Arakanlı sığınmacılar haftalarca denizde sürüklenmiş, ardından 400 kadarı Hint donanması, 392'si Endonezya makamlarınca kurtarılabilmiştir. Geri kalanlar ise denizde hayatlarını kaybetmişlerdir.
Arakanlı müslümanlar mülteci kamplarında altyapı, hijyen, sağlık, eğitim, barınma, temiz su, gıda ve kıyafet gibi en temel insani ihtiyaçlardan bile mahrum şekilde yaşıyorlar. |
İltica ettikleri ülkelerde kalmayı başarabilen Arakan Müslümanları da aslında oldukça zorlu koşullarda yaşıyorlar. Çoğu, gayri resmi yollarla işçi olarak çalıştırılıyor ve birçoğu da insan tacirlerinin elinde kayboluyor. Resmi evrakları olmadığı için cezalandırılıyor, tutuklanıyor, gözaltına alınıyor, sürgün ediliyor ya da ülkelerine geri dönmeye zorlanıyorlar. Oysa BM öncülüğünde hazırlanan 1951 Mülteci Sözleşmesi 2 33. maddesi uyarınca uluslararası hukukta sığınmacıların iadesi kesin bir biçimde yasaklanmıştır. 3 Buna göre sığınmanın gerçekleştirildiği ülke kendi ulusal düzenlemeleri ne olursa olsun, sığınmacıları zulme uğrayacakları ülkeye iade etmemelidir.
Kimi İslam ülkelerinin de Arakanlılara karşı tutumları "dostane" olarak tanımlanamayacak durumda. Onlar da din kardeşlerini ülkelerinde istemiyor ve yardım elini uzatmıyorlar. Örneğin Suudi Arabistan'ın Mekke ve Cidde civarındaki hapishanelerinde yaşayan 3000 Arakanlı aile, evlerine geri dönmeye zorlanıyor. Bu hapishanelerde kadınlar ve çocuklarla, erkekler ayrı yerlerde tutuluyor, yani aileler parçalanıyor. Kadınlar eşleriyle sadece cep telefonları aracılığı ile bağlantı kurabiliyor.
Mekke-i Mükerreme şehri çevresindeki gecekondularda yaşayan yaklaşık 250.000 Arakanlı Müslüman ise hamallık, marangozluk, temizlik işçiliği veya şoförlük gibi vasıfsız işlerde çalıştırılıyorlar. Bazı aileler reşit olmayan kızlarını Suudi erkeklerle evlendiriyor. Fakat bu genç kızlar da, sosyal çevre içinde daima ikinci sınıf eş olarak görülüp aşağılanıyorlar. 4
Bangladeş'te de 300 bin dolayındaki Arakanlı, mülteci kamplarında altyapı, hijyen, sağlık, eğitim, barınma, temiz su, gıda ve kıyafet gibi temel insani ihtiyaçlardan bile mahrum şekilde yaşıyorlar. Arakanlılar bu zor koşullara dahi razı oldukları halde, Bangladeş makamlarınca, ülkelerine dönmeleri konusunda zorlanıyorlar.
Bangladeş, bu zavallı insanları ülkelerine geri göndermek için çeşitli fiziksel ve psikolojik baskılar da uyguluyor. Geri dönmek istemeyenler hapse atılmakla tehdit ediliyor, yiyecek karnelerine el konuluyor, kamptaki barınaklarına zarar veriliyor veya bu kişiler işkenceye maruz kalıyorlar. Kısacası Arakanlıların çaresizlikleri, haklarının istismar edilmesine neden oluyor.
Burada bir konunun hatırlatılmasında fayda var: Arakanlı sığınmacıları ülkelerine geri yollayan bu ülkeler, yoğun göçmen akışı nedeniyle birtakım sorunlarla karşı karşıya kalmış olabilirler. Ancak unutmamak gerekir ki, Arakanlı kardeşlerimiz de mecbur oldukları için kurtuluşu başka ülkelerde arıyorlar. Çaresizlik içinde sığındıkları bu ülkelerin onları tekrar geri göndermeleri ise, tam olarak onların ölüm fermanlarını imzalamak ve cinayete suç ortağı olmak anlamına geliyor. Bu insanlara sığınmacı oldukları için zulmetmek değil, tam tersine onların istedikleri ülkelere serbestçe girebilmelerini sağlamak; onlara rahat edebilecekleri, güven içinde çalışabilecekleri ve yaşayabilecekleri bir ortam hazırlamak gerekir. Allah Kuran'da her zaman adaletli olmayla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:
Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (Maide Suresi, 8)
Kamplarda yaşamlarını sürdürmeye çalışan, kaybedecek hiçbir şeyi olmayan binlerce Rohingya çocuktan biri. |
Arakan halkı yasadışı göçmenler değildir. Eziyet gören insanların ülkelerinden ayrılması, sığınma yeri araması, uluslararası hukuka göre de meşrudur. Bu nedenle sığındıkları ülkelerin onlara kapılarını açması, hem insanlık adına hem de uluslararası hukuka göre doğru ve meşrudur. Özellikle bu konuda Müslüman ülkeler çok daha duyarlı olmalıdırlar. Çünkü Allah Kuran‘da ‘Muhacirler'le, yani zalim yöneticilerin elinde zulüm gören savunmasız insanlarla karşı karşıya olduklarında Müslümanların nasıl bir tavır göstermeleri gerektiğini şöyle bildirir:
Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahip) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)
Ayette mazlum erkekler, kadınlar ve çocuklar söz konusu olduğunda, Müslümanların hemen yardıma koşmaları emredilir. Allah bu ayetiyle ırk, inanç, mezhep gibi, hiçbir ayrım gözetilmeden zulme uğratılan her topluma yardım etmeyi Müslümanlar üzerine bir sorumluluk kılmıştır. Kuran'da "yolda kalmış kişilere" yardım eli uzatılması da şöyle emredilmiştir:
Akrabaya hakkını ver, yoksula ve yolda kalmışa da... (İsra Suresi, 26)
Kuran ayetlerine göre, yolda kalmış kişiler yardım etmede öncelik verilmesi gereken bir gruptur. Mültecilik ise yolda kalmışlığın, yani evsiz, yiyeceksiz bir yolculuk halinin tam karşılığını oluşturmaktadır.
Diğer taraftan mülteci sorununun asıl kaynağı, Myanmar'da uzun süredir yaşanan zulümdür. Başta BM olmak üzere dünyadaki tüm insani yardım kuruluşlarının bu ülkede yaşanan insanlık dramına "Dur" demesi gerekir. Dünyanın gücü bu bir avuç mazlumu korumaya, Myanmar hükümetini ikna etmeye elbette ki yeter. Bunun için yapılması gereken, bazı kalplere yerleşen duyarsızlığın yerini vicdanın ve merhametin almasıdır.
1. http://edition.cnn.com/2009/WORLD/asiapcf/02/12/thailand.refugees.admission/index.html
2. BM üyelerinin imza koyduğu sözleşmenin tam adı Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi'dir
3. "Hiçbir taraf devlet; bir mülteciyi, ırkı, dinî, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehlike altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade (“refouler") etmeyecektir." (madde 33/1)
4. http://www.milligazette.com/news/11598-burmese-muslims-stateless-at-home-no-refuge-elsewhere