Bu makale, Burma Times'ta, 28 Şubat 2015'te yayınlandı.
Myanmar, dünyanın çatışmalar ve insani suçlarla adını duyuran bölgelerinden biri. Bu ülkeden gelen haberler, suların bir türlü durulmadığını ve bölgede hala büyük bir insanlık dramının yaşandığını gösteriyor. Burada yaşayan etnik gruplardan biri olan Arakan Müslümanlarına ya da diğer adıyla Rohingya halkına yönelik ciddi bir vahşet uygulanıyor. Bu vahşetin ana kaynağı ise etnik ve dinsel ayrımcılık. BM tarafından "eziyet gören dini azınlık" olarak kabul edilen Müslüman Rohingya halkı, 56 milyona yaklaşan Myanmar nüfusunun %4'ünü oluşturuyor.
Myanmar Devlet Başkanı Thein Sein |
Ülkenin batısındaki Arakan eyaletinde derme çatma kamplarda yaşayan bu halk şimdilerde yeni bir tartışma konusunun hedefi. Hükümetin, Müslüman Rohingya halkının, anayasal referandumda oy kullanmasına imkan sağlayan kararı, ülkede çoğunluk durumunda olan Budistlerin protesto gösterilerine neden oluyor. Çünkü Rohingya Müslümanları Myanmar vatandaşı sayılmıyor, bu nedenle oy vermeleri de istenmiyor. Rohingya halkı çok kötü koşullardaki kamplarda yaşıyor. Bunun sebebi ise kendi ülkelerinde mülteci konumunda olmaları.
Rohingya Müslümanları 1982'de kabul edilen yasa ile bir günde vatandaşlık haklarını tamamen kaybettiler. Bu insanlar, komşu ülke Bangladeş'ten gelen 'kaçak ya da yasa dışı göçmenler' olarak nitelendiriliyorlar. Myanmar'da milyonluk nüfusa sahipler ama kendi kimliklerini, yani 'Myanmar vatandaşı' olduklarını ispatlayamıyorlar. Aslında varlar; ama resmi olarak yoklar. Diğer yandan sınırdaki kıyı şeridinde yaşayan Rohingya Müslümanlarını da, Bangladeş yönetimi kendi vatandaşı olmadığı için ülkesine kabul etmiyor. İki ülkenin de dışladığı Rohingya halkı, 'ülkesiz insanlar' olarak yaşam mücadelesi veriyor. İki ülkenin de reddetmesi sebebiyle Rohingya halkı resmi bir nüfus cüzdanına, dolayısıyla herhangi bir vatandaşlık hakkına sahip olamıyor.
Myanmar dört yıl önce askeri yönetimden demokrasiye geçti. Şubat 2011'den beri iktidarda olan Devlet Başkanı Thein Sein yönetimindeki sivil hükümet, demokratikleşme yolunda bazı adımlar attı. Çok sayıda siyasi mahkumun serbest kalmasına, etnik gruplarla ateşkes imzalanmasına, basın özgürlüğünün genişletilmesine ve denetim yasalarının hafifletilmesine karşın, Myanmar hala Müslüman Rohingya halkına uygulanan insan hakları ihlalleri, dini azınlıklara uygulanan ayrımcılıklar ile dünya kamuoyunun dikkatini çekiyor.
Sivil hükümetin iktidara gelmesi Rohingya halkının yaşamında bir değişikliğe sebep olmadı. Yeni hükümet, din temelli çatışmalarda Müslümanların hayatını kaybetmesine, yüzlerce ev ve iş yerinin ateşe verilmesine ve bu çatışmalar nedeniyle 250 bin kişinin evlerini terk etmesine engel olamadı. Dahası Rohingya halkına, bir insanın en temel haklarından biri olan vatandaş olma hakkını tanımadı.
Vatansız ve sahipsiz olmanın acısını yaşayan Myanmar Müslümanları, bugün kendi evlerinde değil, Arakan eyaletinde tecrit kamplarına hapsedilmiş olarak yaşıyorlar. Eğitim, sağlık gibi sosyal haklardan ve kamu hizmetlerinden yararlanamıyorlar. Hasta oluyorlar ama hastanelere kabul edilmiyorlar, işsiz kalıyorlar ama devlet dairelerinde çalışamıyorlar. Eğitim imkanları olmadığı için okuma yazma bilmeyenlerin oranı %80. Çocuklarına doğum belgesi dahi alamıyorlar. Evlenme izinleri yok. Mal, mülk ve toprak sahibi olamıyorlar. Betondan ev yapma izinleri yok, ancak bambu ya da ahşap derme çatma barakalarda yaşayabiliyorlar, ki bunlar da saldırılarda kolaylıkla tahrip oluyor. Pek çok insanın farkına varmadığı, nimet olduğunu dahi düşünmediği vatandaşlık hakları, Rohingya halkı için şimdilik sadece bir hayal.
Elbette tüm bu uygulamalarla amaçlanan gerçekte bir etnik temizlik. Bu etnik temizliğin son uygulamalarından biri de Arakan Müslümanlarının vatandaş olma hakkını kazanabilmeleri için kendilerini 'Bengalli' olarak tanıtmaları şartı. Böylece Arakan Müslümanlarının kimliği yok edilmeye çalışılıyor. Bu kimliği kabul etmeyenler ise 'tecrit kamplarına' gönderilerek cezalandırılıyor.
Şimdilerde ise Myanmar hükümeti, göçmen sayılan 1,5 milyon Arakan Müslümanına geçici vatandaşlık hakkı tanıdığını bildirdi ve hazırlanan referandum yasasında oy kullanmaları hakkına izin verdi. Ne var ki bu da yine etnik temizlik amacı doğrultusunda hazırlanmış çok ince bir plandı. Çünkü aslında yine bu insanları vatandaş olarak tanımıyor, sadece göçmen sayılanlara verilen beyaz kart ile oy kullandırıyorlardı. Bu şekilde onlara göçmen olduklarını kabul ettirmeye çalışırken, dünyaya da 'Biz demokratik bir ülkeyiz' imajı verilmeye çalışılıyordu.
Dahası geçici olarak verilen bu hak bile, ülkede Müslüman halka karşı duyulan ayrımcılığı körüklemeye yetti. Myanmar'lı Budistler, Müslüman Arakanlıların geçici olsa bile oy kullanmalarına tepki gösterdi ve sokaklarda eylemlere başladılar. İşte tüm bunlar, Arakan Müslümanlarının hala hem şiddet olaylarına hem de yasal, ekonomik ve toplumsal ayrımcılığa maruz kaldıklarını açıkça ortaya koyuyor.
... Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir. Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter... |
Myanmar yönetimi, halkını ve Müslüman vatandaşlarını baskı altında tutmakla çok yanlış bir politika izliyor. Bir toplumda farklı ırk ve milletlerin bulunmasının amacı, çatışma ve savaş değil, kültürel bir zenginliktir. Bu çeşitlilik Allah'ın yaratışındaki bir güzelliktir. İslam dini ise zaten barış ve sevgi dinidir. Bu nedenle Myanmar'daki Müslüman kardeşlerimizin dindarlıkları, Kuran'a bağlılıkları, Peygamberimiz (sav)'e olan sadakatleri Myanmar için bir nimet ve güzelliktir. Müslüman olmak fedakarlığı, özveriyi, itidalli, dengeli, çalışkan, vatanına ve milletine bağlı olmayı gerektirir. Dolayısıyla bu kardeşlerimizin Myanmar devletine hiçbir zararları olmaz, tam tersine onlar itaatli ve saygılı tavırları ile ülkelerine destek olmuş olurlar. Bu nedenle Myanmar yönetiminin Müslümanlardan tedirgin olmasını gerektirecek bir durum yoktur.
Myanmar dünyanın modern ve demokratik ülkeleri arasında yer almak istiyorsa, hiçbir gücü olmayan, kimseye zarar vermeyen mazlum Müslümanları ezip baskı altına almak yerine, onları özgür vatandaşları olarak tanımalı, dinlerini ve hayatlarını özgürce yaşamalarına izin vermelidir. Myanmar 21. yüzyılın çağdaş devletlerinden biri olarak anılmak istiyorsa, baskı ve şiddet yerine demokrasi ve insan haklarını ön plana alan bir sistemi benimsemelidir. Tüm Myanmar halkının özlediği huzur ve istikrarın anahtarı budur.
"Myanmar'daki Müslümanlara uygulanan zulüm durmalı, bu konuda herkes yetkililere mektup yazsın." | |
Adnan Oktar: Bir izleyicimiz şöyle yazmış: "Adnan Oktar'ın Burma'daki kardeşlerimizin yaşadığı ağır zulme son verilmesi için bir çözüm aramak amacıyla General Than Shwe ya da Burma Myanmar cunta lideriyle bağlantıya geçmesi için istirham etmenizi büyük bir aciliyet ve endişeyle rica ediyorum." Burada elçilikleri var mı bunların Türkiye'de? Konuşmacı: "Bize yardım edin" diye pankart yazmışlar Hocam. Adnan Oktar: Bu vicdansızlığa son verilsin. Obama'yla da konuşmak lazım. Mektup yazın Obama'ya. Bu fotoğrafları gönderin... Obama'ya da, Avrupa Birliği'ne de, onlara da bu konuyu bir açıklayalım. Fotoğrafları da gönderin. Bu kanı kessinler, bunu durdursunlar... Konuşmacı: Ankara'da fahri konsoloslukları varmış. Adnan Oktar: İstirham ederek söylersiniz, "bu rezalet dursun" dersiniz. Herkes mektup yazsın, bizi seyredenler de. Birleşmiş Milletler'e, Amerika'ya, "bu zulüm dursun" desinler. Su gibi kan akıtılıyor. Obama'ya yazalım, Avrupa Birliği'ne yazalım. (26 Temmuz 2010, Adıyaman Asu TV ve HarunYahya.TV ) |