Bu makale, Harakah Daily'de 14-17 Nisan 2014 tarihlerinde ve Burma Times'da 2 Haziran 2014'te yayınlandı.
Fransa'dan daha büyük bir alanı kaplayan Myanmar'ın küresel güçler için bir ilgi odağı olduğu bilinen bir gerçek. Dahası eski adıyla Burma olan Myanmar, Ortaçağda bile "Merkez" anlamına gelen adıyla, büyük bir Krallığın temsilcisiydi. Bundan yüzyıllar sonra da Myanmar, halen tam olarak keşfedilmemiş uçsuz bucaksız doğal zenginlikleriyle yine Asya'nın 'merkezi' olma özelliğini sürdürüyor.
Myanmar toprakları kalay, çinko, kurşun, tungsten, altın, gümüş gibi madenlerin yanı sıra petrol ve doğalgaz yatakları, mücevher, kereste, pirinç ve deniz ürünleri açısından da oldukça bereketli.
Ancak bütün bunlara rağmen Myanmar dünyanın en fakir ülkelerinden biri olarak biliniyor. Doğal zenginlikler yabancı devletler tarafından işletiliyor ve ülke içi karışıklıklar da bu fakirliği artırıyor. Topraklarındaki yer üstü ve yer altı zenginliklerini işleyecek teknolojiye ve imkanlara sahip olmaması bir yana; iç çatışmalar, demokrasinin yaşanmaması ve insan hakları ihlalleri de yine bu ülkenin fakirliğinin sebeplerinden.
Myanmar'ın stratejik önemi ise öncelikle Çin, Hindistan, Tayland, Bangladeş ve Laos gibi ülkelerin ortasında yer almasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla uluslararası ticaret açısından da çok büyük bir stratejik öneme sahip. Kuzeyi Himalayaların güney sırtları, doğusu tik ormanlarıyla kaplı dağ etekleri, batıda ve güneyde ise Bengal Körfezi ve Hint Okyanusu ile çevrelenmiş Birmanya yani Burma tarih boyunca çevresindeki ülkelerin de tarihini ve siyasetini şekillendirmiş bir ülke.
1. Hindistan | 4. Sittwe | 7. (Yunnan Eyaleti) | 10. Vietnam |
Arakan'daki Müslüman karşıtlığının önemli sebeplerinden biri, Arakan bölgesinin enerji yolu üzerinde olmasıdır. Bu bölge, Çin'in petrol ve doğal gaz ithalatı için ideal bir liman konumundadır. | |||
1947'ye kadar İngiliz sömürgesi altında olan Myanmar, bu tarihten sonra uzun yıllar askeri cunta altında varlığını sürdürdü ve bu dönemde kendini adeta dünyaya kapattı. Tüm Asya'da ilerlemeler yaşanırken, Myanmar kendi iç sorunlarına gömüldü. Dünya ise bu duruma, Myanmar'ı hem ekonomik hem de diplomatik açıdan izole ederek karşılık verdi.
Hindistan'a ve Hint Okyanusu'na güneyden bir çıkış arayışı içinde olan ve Myanmar ile ilişkilerini güçlendirmek için uzun yıllardır önemli bir çaba harcayan Çin ise, bu dönemde uluslararası toplumların Myanmar'dan uzak durmasını kendi stratejik çıkarlarından yana kullandı. Güney ve Batı Çin'i Hint Okyanusu'na bağlayacak karayolları, demiryolları, limanlar ve boru hatları inşa etmek için kolları sıvadı. Ancak Çin'in Myanmar'a yatırım yapma konusundaki tek motivasyonu ticari değildi. Çin aynı zamanda kendi güvenliğini korumak ve Çin'in bölgesel gücünü genişletmek açısından da Myanmar'ı hayati önem taşıyan bir ülke olarak görüyor.
İşte bu açıdan dikkate alınması gereken önemli bir nokta da Myanmar-Çin arasında imzalanan enerji anlaşmaları. Çin'in enerji açığı ve enerji yolları konusundaki hassasiyeti bilinen bir gerçek. Bu doğrultuda Myanmar, Çin'in enerji güvenliği açısından çok önemsediği bir ülke. Myanmar'nın offshore doğal gaz kaynakları, kalitesi düşük de olsa petrolü, Çin'in enerji kaynaklarını çeşitlendirme politikası çerçevesinde önemli yer tutuyor.
Bilindiği gibi Arakan eyaletinin başkenti Sittwe'nin (Akyab) 120 kilometre güneyinde bulunan liman şehri Kyaukpyu açıklarındaki deniz sahasında toplam 1.2 trilyon metreküplük doğalgaz ve yine bu bölgede 2,1 milyar varillik petrol rezervi tespit edildi. Çin buradaki petrol ve doğalgaz projelerine büyük yatırımlar yaptı. Bu bölgede yılda 12 milyar metreküp gaz ve 22 milyon ton petrolün Çin'e pompalanacağı, Myanmar sahili boyunca yer alan 2.402 kilometrelik iki ayrı boru hattı inşa edildi ve Ekim 2013'te bu boru hatları devreye girdi.
Dünyanın en büyük rezervlerinden biri olarak nitelendirilen, 5 bin 620 dönüm yer işgal eden boru hatları ve çevresi Myanmar hükümeti tarafından askeri bölge ilan edildi ve koruma altına alındı. Myanmar burada 13 bin 500 asker bulunduracak, boru hatlarının bulunduğu köyler ise boşaltılıp kamulaştırılacaktı.
Arakan'da Müslümanların yoğun olduğu eyalet başkenti Sittwe'den başlayan ve Yunnan eyaletinden Çin'e giren Çin-Myanmar doğal gaz ve petrol boru hatları Arakan sorununu değerlendirmede oldukça önemli. Biri Arakan eyaleti sahillerindeki Kyauk Phru yakınındaki limandan Çin'e ve diğeri de Sittwe limanından Hindistan'a ulaşan bu boru hattı sadece Myanmar'nın enerji kaynaklarını Çin'e taşımakla kalmıyor. Bu bölge aynı zamanda Sittwe'de yapılacak derin deniz limanı ile, Ortadoğu'dan Çin'e giden tankerlerin boşaltım yapabileceği bir liman haline getiriliyor. Burası, Çin'in Malaka Boğazına ve dolayısıyla Singapur ve Malezya'ya olan bağımlılığına alternatif olarak düşünülüyor.
İşte tüm bu stratejik bilgiler, Rakhine bölgesinin Çin'in enerji güvenliği açısından taşıdığı önemi ortaya koyuyor. Arakan Müslümanları ise, bölgenin olası bir istikrarsızlaştırıcı unsuru olarak görüldüğünden, Çin'in enerji güvenliği açısından da bir tehdit olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle de bölgeden sürülmelerine ya da ülkeyi terk etmelerine olumlu bakılıyor. Her ne kadar, bölgede süregelen zulüm politikası bir post-kolonyal ulusalcılık sorunu olsa da bu perspektifle bakıldığında aslında krizin son halinin daha çok bölgesel güç rekabetinin bir uzantısı olduğu ortaya çıkıyor.
İşte Arakan'da Müslümanların ciddi sıkıntılara maruz kalmalarının altında yatan en büyük nedenlerden biri de bu. Myanmarla ilgili atılan adımlarda, reel politik ve ekonomik çıkarlar kritik rol oynuyor. Bölgedeki çatışmaların arkasında Budistlerin toprak, Çinlilerin ise petrol ve gaz yatırımlarını güvence altına alma hesapları var. Bu nedenle de oradaki Müslümanların bölgeyi boşaltıp terk etmeleri için ciddi bir baskı politikası izleniyor. Yapılan saldırılara da bu sebeplerle gereken müdahalelerde bulunulmuyor.
Peki çözüm ne olabilir? Aslında orada yaşayan Müslüman halk ne Myanmar'ın Budist halkı ne de Çin'in enerji güvencesi açısından bir tehdit unsuru değil. Arakan Müslümanları barış yanlısı, mazlum bir halk. Tek istedikleri kendi topraklarında güvenlik içerisinde yaşamak ve ülkedeki vatandaşlık haklarından herkes gibi yararlanabilmek. Burada asıl görev ülke topraklarında birbirinden farklı onlarca etnik ve dini grubu barındıran Myanmar hükümetine düşüyor. Yapılacak olan, ülkedeki hak ve özgürlüklerin herkes için eşit olarak tesis edilmesini sağlamak, Arakan Müslümanlarına da bu güvenceyi vermektir. Bu demokratik adımlar atıldığı takdirde, Çin de, Burma hükümeti de, Arakan Müslümanları da rahat edecektir. Böyle kolay ve adil bir yol varken, zulüm ve baskı ile bölgede güvenliği ve istikrarı sağlamaya çalışmak ise, asıl zor ve en yanlış yoldur.
Dinleri, mezhepleri, kökenleri ne olursa olsun herhangi bir sebeple yeryüzünde zayıf düşmüş insanlara sahip çıkmak, onları korumak ve dünyadaki zulmün sona ermesi için gayret etmek bir insanlık görevidir. Tek yapılması gereken, ölüm korkusuyla yurtlarından çıkan ve güvenli bir barınak arayışında olan mazlum insanlara sevgi ve şefkatle kucak açmak, eldeki tüm imkanları onlarla paylaşmaktır. Başkalarının can güvenliği söz konusu olduğunda onların kurtuluşunu, onların rahatını kendi rahatından, kendi huzurundan evla görmek erdemli olmanın bir koşuludur. Dahası mültecilere sadece sınır kapılarını açmak değil, onları kendi evlerindeymiş gibi ağırlamak, rahat ettirmek de İslami ve ahlaki değerler çerçevesinde üzerimize düşen bir sorumluluktur.
Bu noktada hem devletler hem sivil toplum kuruluşları hem de dünya medyasına büyük bir görev düşmektedir. Mülteci meselesine insani bir mesele olarak bakıldığında, ait oldukları vatandan, evlerinden, ailelerinden, mallarından, mülklerinden ayrılmak zorunda kalan bu zavallı insanlara sevgi ve şefkat temelli bir yaklaşım benimsendiğinde sorunun kökten çözüleceğine şüphe yoktur. Unutulmamalıdır ki sevgi tüm zorlukların çözümüdür. Dünyanın dört bir yanında yardımlaşma ve fedakarlığı diriltecek bir sevgi kampanyası başlatmak, mülteci sorununu çözmede en önemli adım olacaktır.