Bu makale, Harakah Daily'de, 27 Ocak 2014'te yayınlandı.
Güneydoğu Asya'nın Çinhindi bölgesinin en büyük ülkesi olan Myanmar'da 70 milyonun, sadece 3 milyonunu Müslüman nüfus oluşturuyor. Ancak buna rağmen Müslümanlara karşı ciddi bir vahşet uygulanıyor. Bu vahşetin ana kaynağı ise etnik ve dinsel ayrımcılık.
Müslümanlara yönelik zulmün baş destekçisi olarak görülen Myanmar Devlet Başkanı Thein Shein. |
Ülkede yaşayan yaklaşık 800.000 kadar Rohingya Müslümanı vatandaşlığa kabul edilmiyor. Bu insanlar, komşu ülke Bangladeş'ten gelen 'kaçak göçmenler' olarak görülüyor. Diğer yandan sınırdaki kıyı şeridinde yaşayan Rohingyaları Bangladeş yönetimi de ülkesine kabul etmiyor.
İki ülkenin de dışladığı Rohingya insanları, bu topraklarda 'ülkesiz insanlar' olarak yaşam mücadelesi veriyorlar. Nüfus cüzdanına, dolayısıyla herhangi bir vatandaşlık hakkına dahi sahip değiller. Varlıkları ispat edilemediği gibi, yoklukları da ispatlanamıyor.
Eğitim, sağlık gibi sosyal haklardan ve kamu hizmetlerinden yararlanamıyorlar, hastanelere kabul edilmiyorlar, devlet dairelerinde çalışamıyorlar. Eğitim imkanları olmadığı için okuma yazma bilmeyenlerin oranı %80. Çocuklarına doğum belgesi dahi alamıyorlar ve evlenme izinleri de yok. Mal, mülk, toprak sahibi olamıyorlar, betondan ev yapma izinleri yok, ancak bambu ya da ahşap veya balçıktan yapılmış evlerde yaşayabiliyorlar ki, bunlar da saldırılarda kolaylıkla tahrip oluyor.
1978'den bu yana Myanmar'da "yasa dışı göçmen" olarak görülen Rohingya halkına yönelik ciddi bir baskı ve zulüm politikası olduğu bilinen bir gerçek. Haziran 2012'den beri de bu uygulamalar şiddetlenmiş durumda. O günden bu yana, çoğu Arakan (Rakhine) eyaletinde yaşayan Müslümanlardan olmak üzere, 240 kişinin hayatını kaybettiği, 250 binden fazla kişinin yerinden olduğu belirtiliyor. Ancak geçtiğimiz günlerde Rohingya halkına yönelik yeni bir saldırı atağı daha başladı.
14 Ocak 2014'te Myanmar Askeri Kuvvetleri, Polis Kuvvetleri (Hlun Hteins) ve Rakhine teröristleri Arakan eyaletinde bulunan Ducharidan (Kilai-Daung) adlı Rohingyaların yaşadığı köye vahşi ve kanlı bir baskın gerçekleştirdiler. Görgü tanıkları bu saldırılarda yaklaşık 60 kişinin öldürüldüğünü, birçok masum köylünün tutuklandığını, kadın ve kızlara tecavüz edildiğini, 200 kadın, 6 erkek ve 5 çocuğun da kayıp olduğunu iddia ediyorlar. İnsan hakları örgütleri, Rohingya Müslümanlarının yaşadığı Ducharidan köyüne yapılan saldırıda yüzlerce kişinin de korkudan kaçarak bölgeyi terk etmek durumunda kaldığını bildirdiler. Şu anda, 340 barınak ve 4000 kişinin yaşadığı yerleşim alanı tamamen boşalmış durumda. Köy, yetkililer tarafından 'yasak bölge' ilan edildi ve dışarıdan gelen gözlemcilerin, gazetecilerin ve Rohingyaların köye girişleri yasaklandı.
Betondan ev yapma izinleri olmayan Rohingyaların yaşadıkları evler herhangi bir saldırıda ya da afette kolaylıkla tahrip olabilecek yapıda. |
İddialara göre olaylar, Duchiradan köyü yöneticisi Aung Zan Phyu tarafından Rohingya halkından sekiz kişinin öldürülmesiyle başladı. Köylülerin bu olaya şahit olması nedeniyle, suçu gizlemek isteyen köy yöneticisi köylüleri tutuklamaya çalıştı ve üzerlerine ateş açtı. Ayrıca olaylar sırasında köydeki genç kızlardan birine tecavüz edildi. Bu gelişmeler sebebiyle bölgede gerilim daha da arttı ve olay yerindeki polislerden biri köylüler tarafından öldürüldü. Ardından da Arakan (Rakhine) eyaletine bağlı Maungdaw bölgesi yetkilileri, güvenlik güçlerinin köylüler üzerine ateş açması emrini verdi. Görgü tanıkları, yetkililerin ölen köylülerin cesetlerini saklamaya çalıştıklarını söylüyorlar. 22 Ocak günü gelen haberlerde ise, Naypyidaw yönetiminin, Rohingya halkından olan 10 yaşın üzerindeki tüm erkekler için bir 'yakalama emri' çıkarttığı bildiriliyor. Bunun da masum halka karşı yeni bir soykırım dalgasının habercisi olduğu endişesi giderek büyüyor.
Ancak bu, Rohingyalara yönelik ilk katliam haberi değil. Rohingyaların esir alınarak insan ticaretinde kullanıldıklarına, çeşitli işkencelere maruz kalarak öldürüldüklerine, cesetlerinin kamyonlarla ormana taşındığına, parçalara ayrılarak kesilip oluk kenarlarına atıldığına, kadınlarına tecavüz edildiğine ve öldürülmeden önce göğüslerinin kesildiğine dair tanıklar olduğu anlatılıyor.
Uluslarası toplumun sessizliği, Rohingyalara yapılan zulümlerin devam etmesine sebep oluyor. |
Korku içindeki Rohingya halkının kendilerini korumak adına ne sığınabilecekleri bir kurum ne vatandaşlık hakları ne de hukuki hakları var. |
Rohingya halkı korku içinde. Ancak kendilerini korumak adına yapabilecek hiçbir şeyleri yok. Ne sığınabilecekleri bir kurum ne vatandaşlık hakları ne de hukuki hakları var. Dünyaya seslerini duyurabilecekleri en sıradan bir teknolojik imkandan dahi yoksunlar.
Diğer yandan Myanmar Hükümeti ise, BM İnsan Hakları Özel Raportörü Tomas Ojea Quintana'nın, 'olayların araştırılması' talebi üzerine, tüm bu olayları yalanladı ve bir polis memuru dışında Rohingya halkından ölen hiç kimse olmadığını belirtti. Arakan (Rakhine) Eyaleti Başbakanı Hla Maung Tin ise, dünya medyasını 'karalama kampanyası' yürütmekle suçladı. Tabi burada şunu tekrar hatırlatmak gerekir ki, vatandaş olarak kabul edilmedikleri için Rohingyaların nüfusa kayıtları zaten yok. Dolayısıyla ölseler de ortadan kaybolsalar da onların varlığını ya da yokluğunu ispat edecek resmi bir kayıt bulunmuyor. Bu nedenle iddialar doğruysa, görgü tanıklarının ifadeleri ve cesetlerin varlığı, olayların ispatlanabilmesindeki en önemli deliller. Fakat yetkililerin katliamlara ilişkin delilleri hızlı bir şekilde yok ettiği ve bu sebeple de dünyanın, yaşanan bu olaylara ilişkin kanıtlardan habersiz kaldığı bildiriliyor.
Evet Müslüman Rohingya halkı çok zor durumda. Bu insanların kurtuluşu içinse öncelikle Birleşmiş Milletler'in harekete geçmesi, Rohingya halkının tüm yaşama haklarını garanti altına alacak bir çalışma için gerekli adımları atması gerekiyor. Maungdaw bölgesindeki olayların daha da büyümesinin önlenmesi ve yapılan katliamların doğruluğunun tespit edilebilmesi için, deliller ortadan kaldırılmadan, bir an önce ülkeye uluslararası bir araştırma ekibinin gidip inceleme yürütmesi en aciliyetli konu.
Ardından abluka altına alınan köyden çıkarılan halkın, barınaklarına geri dönebilmeleri ve orada onlara güvenli bir ortam oluşturulması için kalıcı çözümler alınması gerekiyor. İşkencelerin, tecavüzlerin, yağmalamaların, haksız tutuklamaların, öldürmelerin durdurulması; bu hukuksuz uygulamaları yapanlar hakkında gerekli sorgulamaların ve kanuni işlemlerin yapılması; ve uluslararası medyanın, yaşananları olay yerinde incelemesine imkan sağlanması, atılması gereken başlıca adımlar.
Ardından da Rohingya halkının güvenliğinin sağlanması amacıyla Arakan (Rakhine) bölgesine Birleşmiş Milletler Barış Gücü gönderilmesi hayati önem taşıyor. Bundan sonra atılması gereken en önemli adım ise, Rohingya halkına vatandaşlık hakkı sağlanıp koruma altına alınabilmeleri için BM'in gerekli girişimlerde bulunması. Ülkedeki tüm diğer vatandaşlar gibi, eğitim, sağlık, ilaç ve tedavi imkanlarından, bütün kamusal haklardan yararlanıp onlar gibi tüm insani haklara sahip olabilmeleri için Myanmar hükümetiyle temasların kurulması gerekiyor.
Myanmar ve Bangladeş arasında sıkışıp kalan bu ülkesiz ve savunmasız halkın koruma altına alınması için gerekli adımları atmak elbette vicdan sahibi her insanın sorumluğudur. Dünyada barışı, güvenliği, temel insan hakları ve özgürlüklerini korumayı kendisine misyon edinmiş BM'in ise bu konuda öncü olması ve hiç vakit kaybetmeden harekete geçmesi son derece önemlidir.