Sonuç

Her takva sahibi mümin "Ve onlar: "Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl," diyenlerdir." (Furkan Suresi, 74) ayetinin hükmü gereği, inananlara "önderlik yapmak" isteyebilir.

Bir şahıs Müslümanları birleştiriyorsa, onların başına geçerek, Allah'ın izni ile Müslümanları içine düştükleri sıkıntı ve zorluklardan kurtarıp, huzur, adalet, bolluk ve refaha kavuşturuyorsa bu kişiye ne dendiği önemli değildir. O şahsa ister bir lider, ister birleştirici densin, o Hz. Mehdi'nin en büyük alameti olan icraatı yapmış olacaktır. Bu nedenle, "sadece ona has olan icraatları kim yerine getirirse, Mehdi o kimsedir" şeklindeki yaklaşım ve hüsn-ü zan doğru olacaktır. Burada önemli olan, böyle tarihi ve mukaddes bir görevin yerine getirilmesidir. Dolayısıyla Müslümanlara Altınçağ'ı yaşatacak şahsın, -adı ne olursa olsun- Mehdi olması umut edilir ve Peygamberimiz (sav)'den 1400 yıl sonra bunları başaracak kişi için de "herhalde O'dur" diye düşünülebilir.

Bediüzzaman da eserlerinde, geleceği hadislerde net olarak açıklanan Hz. Mehdi'nin çıkışı, müjdelenmemiş olsaydı dahi, gelmesinin adetullaha (Allah'ın kainatta koyduğ u değişmez hükümlere) uygun olduğunu şu şekilde belirtmiştir:

Herşeye gücü yeten Allah, Hz. Mehdi ile İslam'ın üstündeki karanlığı dağıtabilir. Ve vaad etmiştir, vaadini elbette yapacaktır. Kudret-i İlahiye (Allah'ın gücü) noktasında gayet kolaydır. Eğer daire-i esbab (sebepler bazında) ve hikmet-i Rabbaniye (Allah'ın dilemesi) noktasında düşünülse, yine o kadar makul ve vukua (gerçekleşmeye) layıktır ki; eğer muhbir-i Sadık'tan (doğru sözlü olan Peygamber (sav)'den) rivayet olmazsa dahi, herhalde öyle olmak lazım gelir. Ve olacaktır diye ehl-i tefekkür (tefekkür ehli, alimler) hükmeder." (Mektubat, sf.411-412)

Ayrıca bu durum sadece Hz. Mehdi için değil, Hz. İsa için de geçerlidir. Hristiyanlık dinini hurafelerden arındırıp, özüne dönmesine vesile olan bir şahıs, aynı zamanda Hristiyanlığın Kuran'a tabi olmasına, iki dinin mensuplarının ittifaklarına vesile olsa ve anne babası da olmasa, bu şahsın da Hz. İsa olması umut edilir. Sonuç olarak bu mübarek şahıslar Allah'ın izni ile gelecek ve kaderlerinde olanı yaparak İslam ahlakının yeryüzüne hakim olmasına vesile olacaklardır.

Bediüzzaman da, Allah'ın bu adetullahını bilerek eserlerinde Hz. Mehdi'nin çıkışı ve İslam ahlakının dünya hakimiyetine vesile olması konusunda hiçbir şüphesi olmadığını ifade etmiş ve bu fikirlerini de en anlaşılır ve en hikmetli sözlerle tüm Müslümanların bilgisine sunmuştur. Bediüzzaman'ın son derece açık ve samimi ifadelerle ortaya koyduğu bu gerçekleri, hiçbir delil olmadan, sadece yorum, tevil ya da tefsir adı altında örtmeye çalışmak ve bu yolla 30-40 yıldan beri belki de binlerce insanın yanlış yönlendirilmesine neden olmak, elbette ki büyük bir sorumluluktur.

Dolayısıyla batın tefsirciliğinin, kitap boyunca anlatılan tüm bu yönleri dikkatle değerlendirilmeli ve Bediüzzaman'ın sözlerinin, gerçek anlamıyla tüm Müslümanlar tarafından anlaşılıp öğrenilebilmesinin yolu açılmalıdır. Allah'ın izniyle çok yakın bir gelecekte Bediüzzaman'ın bu müjdeleri gerçekleşecek; tüm dünya Hz. Mehdi'nin liderliği altında toplanacak, Kuran ahlakının yaşanmasıyla birlikte anarşi ve kargaşa ortamı son bulacak ve yeryüzüne huzur ve barış hakim olacaktır. Tüm İslam ümmetinin 1400 senedir beklediği bu tarihi şahsın gelişi, o güne kadar yanlış bir bakış açısıyla yapılan tüm tevil ve tefsirlerin geçersizliğini zaten açığa çıkaracak ve Bediüzzaman'ın sözlerinin hikmetini açıkça ortaya koyacaktır. Ancak asıl önemli olan, bu mübarek şahsın gelişi için tüm Müslümanlarla birlik olup en güzel hazırlığı yapabilmek; bu tarihi ve şerefli olayda Hz. İsa'nın ve Hz. Mehdi'nin destekçilerinden ve yardımcılarından olabilmektir. Allah'ın Kuran'daki hakimiyet vaadi ve Peygamberimiz (sav)'in müjdeleri gerçekleştiğinde, öncesinde bu gelişmelerden şüphe duyan kimselerden olmanın, kişiye dünyada ve ahirette sorumluluk yükleyebileceğinin ve mahcubiyet yaşamasına neden olabileceğinin de unutulmaması gerekmektedir.

Hz. İsa ve Hz. Mehdi'nin ahir zamanın beklenen kutlu şahısları oldukları anlaşıldığında, Allah'ın izniyle tüm dünya onları sevgiyle kucaklayacak, onları içtenlikle benimseyecek, onlara ve kendilerini çağırdıkları Kuran ahlakına tabi olacaklardır. Elbetteki bu olaylar gerçekleştiğinde de bu mübarek insanlara destek olabilmek çok büyük bir nimet ve güzelliktir. Ama unutulmamalıdır ki, asıl olarak bu şahısların gelişinden önce doğruyu savunarak onlar için hazırlık yapmak da Allah Katında üstün bir karşılık bulacak olabilir. Ahir zamanın bu tarihi şahıslarının en yakın yardımcılarından olabilmek için tüm Müslümanların birbirleriyle yarışmaları, aynı zamanda Kuran ahlakının da bir gereğidir. Allah Kuran'da Müslümanları yükümlü kıldığı hayırlarda yarışma ahlakını bizlere şöyle bildirmektedir:

Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri biraraya getirecektir. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir. (Bakara Suresi, 148)

 

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER
  • Giriş
  • Hicri 13. asrın büyük müceddidi; Bediüzzaman Said Nursi
  • Yanıltıcı bir akım ''Risale-i Nur'da batın tefsirciliği''
  • Batın tefsircileri Risale-i Nur'u nasıl yorumlamaktadırlar?
  • Batın tefsircileri Risale-i Nur'u nasıl yorumlamaktadırlar? - 2
  • Bediüzzaman'ın risalelerin tefsir edilmesine bakış açısı nedir?
  • Sonuç