Hz. Nuh, Kuran'ın pek çok ayetinde kendisinden övgüyle bahsedilmiş bir peygamberdir:
Ey Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın çocukları! Şüphesiz o, şükreden bir kuldu. (İsra Suresi, 3)
Andolsun, Nuh Bize (dua edip) seslenmişti de, ne güzel icabet etmiştik. Onu ve ailesini, o büyük üzüntüden kurtarmıştık. Ve onun soyunu, (dünyada) onları da baki kıldık. Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. Alemler içinde selam olsun Nuh'a. (Saffat Suresi, 75-79)
Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti; (Al-i İmran Suresi, 33)
Şüphesiz, Biz Nuh'u; "Kavmini, onlara acı bir azap gelmeden evvel uyar" diye kendi kavmine (peygamber olarak) gönderdik. (Nuh Suresi, 1)
Allah Hz. Nuh'u kendi kavmine elçi olarak göndermiştir. Kavminden inkara sapmış önde gelenler, Hz. Nuh ve ona tabi olanları hak yoldan çevirmek için onlara tuzaklar kurmuş, çeşitli iftiralar atmış, onlarla alay etmeye kalkışmışlardır. Yaptıklarının karşılığı olarak Allah bu kavmi dünya hayatında büyük bir tufan ile cezalandırmıştır.
Allah korkusu taşımayan insanlar birbirlerine gerçek anlamda bir güven duymazlar. Çünkü böyle insanların oluşturduğu bir toplumda, kişinin kendisine en yakın bildiği insandan dahi her an bir kötülük görme ihtimali vardır. Herkes birbirine karşı son derece temkinli davranır, açık vermemeye çalışır. Bu nedenle insanlar arasında en çok istenilen şey güvenebilecekleri gerçek dostlara sahip olabilmektir.
Elçiler ise Allah korkuları nedeniyle son derece güvenilir bir karaktere sahiptirler. İnsanların, elçilerin güvenilir olduğunun farkına varmaları çok önemlidir ve bu yüzden elçiler bu özelliklerini, tebliğ yaparken özellikle vurgularlar.
Nuh kavmi de gönderilen (peygamber)leri yalanladı. Hani onlara kardeşleri Nuh: "Sakınmaz mısınız?" demişti. "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." (Şuara Suresi, 105-108)
Liderlik hırsı, mal mülk özlemi, itibar beklentisi gibi konular, insanları başkalarına güven duyma konusunda tereddütte bırakır.Hatta insanların herhangi bir menfaat karşılığı olmaksızın iyilikte bulunmayacakları düşünülür. Peygamberler ise karşılığı Allah'tan beklerler; insanlardan hiçbir istekleri olmadığını da özellikle vurgularlar. Hz. Nuh kavmine şöyle demiştir:
"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir." (Şuara Suresi, 109)
Eğer yüz çevirecek olursanız, ben sizden bir karşılık istemedim. Benim ecrim, yalnızca Allah'a aittir. Ve ben, Müslümanlardan olmakla emrolundum. (Yunus Suresi, 72)
Hz. Nuh kavmini, içinde bulundukları batıl sistemi bırakarak Allah'a kulluk etmeye davet etmiştir. Allah'tan başka bir ilah olmadığını, eğer dünyada iken bunu anlamazlarsa ileride azapla karşılaşacaklarını hatırlatmıştır. Bu şekilde onları uyarıp korkutmuş ve iman etmeleri için çeşitli şekillerde açıklamalarda bulunmuştur. Bu konuyla ilgili bazı ayetler şöyledir:
Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik. Böylece kavmine dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. Onun dışında sizin başka ilahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?" (Müminun Suresi, 23)
Andolsun, Biz Nuh'u kavmine gönderdik. (Onlara:) "Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıp-korkutucuyum. Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben size (gelecek olan) acı bir günün azabından korkarım" (dedi). (Hud Suresi 25-26)
Hz. Nuh, kavmine Allah'ın tek ilah olduğunu hatırlattıktan sonra, onları Allah'tan bağışlanma dilemeye davet etmiş, Allah'a yönelmeleri karşılığında Allah'ın onlara vereceği nimetleri şu şekilde müjdelemiştir:
"Bundan böyle" dedim. "Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır. (Öyle yapın ki,) Üzerinize gökten sağanak (bol miktarda yağmur) yağdırsın. Size mallar ve çocuklarla yardımda bulunsun. Size (ürün yüklü) bağlar-bahçeler versin, ırmaklar da versin." (Nuh Suresi 10-12)
Allah Kuran'da birçok ayette iman edenleri güzel bir hayat ile yaşatacağını vaat etmiştir. Bu sebeple elçiler kavimlerini Allah'a yönelmeye davet ederken, Allah'ın onlara nimetler vereceğini de bildirmişlerdir. Diğer taraftan ise Allah'ın verdiği nimetleri sayarak, insanların bunları anlamalarını, Allah'ın üzerlerindeki lütfunu ve merhametini görmelerini sağlamaya çalışmışlardır. Hz. Nuh kavmine şöyle hitap etmiştir:
"Size ne oluyor ki, Allah'tan bir vakarı ummuyorsunuz? Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır yaratmıştır. Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır? Ve ayı bunlar içinde bir nur kılmış, güneşi de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır. Allah, sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi. Sonra sizi yine oraya geri çevirecek ve sizi (diriltici) bir çıkarışla diriltip-çıkaracaktır. Allah, yeri sizin için bir yaygı kıldı. Öyle ki, onun içinde geniş yollarında gezip-dolaşırsınız, diye." (Nuh Suresi 13-20)
İman edenlerin yapması gereken de, peygamberler gibi Allah'ın nimetlerini anarak O'na şükretmek ve çevrelerindeki insanları şükredici olmaya çağırmaktır.
Dünya tarihi boyunca Allah'ın gönderdiği tüm elçilere birbirine benzer iftiralar atılmıştır. Bu, Allah'ın, her dönemde yaşayan elçilerinin karşılaştıkları hiç değişmeyen bir kanunudur.
Hz. Nuh'un kavmi de peygamberlerine itaat etme konusunda direnmiş ve kendilerince onu yıldırmak için birçok iftira atmışlardır. Bunlardan biri 'şaşırmış ve sapmışlık' iftirasıdır:
Kavmimin önde gelenleri: "Gerçekte biz seni açıkça bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' içinde görüyoruz" dediler. (Araf Suresi, 60)
Allah'ın elçilerinin en belirgin özelliklerinden biri, her ortamda sabır ve kararlılıklarını, üstün ahlaklarını korumaya devam etmeleridir. Karşılaştıkları zorluk ve iftiralar karşısında daima olgun ve mütevvekil bir tavır göstermişlerdir. Bu iftaraya karşı Hz. Nuh'un cevabı tüm müminler için örnektir.
O: "Ey kavmim, bende bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' yoktur; ama ben alemlerin Rabbinden bir elçiyim." dedi." Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. (Ayrıca) Size öğüt veriyor ve sizin bilmediklerinizi ben Allah'tan biliyorum." (Araf Suresi, 61-62)
Hz. Nuh kendisini yalancılıkla suçlayanlara ise şöyle cevap vermiştir:
Kavminden, ileri gelen inkârcılar: "Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine, biz sizi yalancılar sanıyoruz" dedi. Dedi ki: "Ey Kavmim, görüşünüz nedir söyleyin? Eğer ben "Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve Rabbim bana Kendi Katı'ndan bir rahmet vermiş de (bu,) sizin gözlerinizden saklı tutulmuşsa? Siz bunu istemiyorken biz sizi buna zorlayacak mıyız?" "Ey Kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrim, yalnızca Allah'a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklar. Ancak ben sizi, cahillik etmekte olan bir kavim görüyorum." (Hud Suresi, 27-29)
Tarih boyunca inkar edenler kendilerine gelen elçilere tabi olmamak için birçok bahaneler öne sürmüşlerdir. Resullerin malca kendilerinden üstün olmaları veya mucizeler getirmeleri gerektiğini ileri sürmüşler, hatta onların insan değil melek olmaları gerektiğini dahi iddia edebilmişlerdir. Hz. Nuh buna benzer beklentilere şöyle cevap vermiştir:
"Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum ve gözlerinizin aşağılık gördüklerine, Allah kesin olarak bir hayır vermez de demiyorum. Nefislerinde olanı Allah daha iyi bilir. Bu durumda (bunun aksini yaparsam) gerçekten o zaman zalimlerdenim (demek)dir." (Hud Suresi, 31)
Allah'ın görevlendirdiği elçilerin, malca, paraca üstün olmalarını, mucizeler göstermelerini beklemek inkarcıların klasik bir özelliğidir. Elçilerin üstün oldukları yön takvalarıdır. Bu insanlar hayatlarının her anında ve her davranışlarında Allah'a yöneldikleri, teslimiyet ve tevekkül gösterdikleri, sabırlarından hiçbir zaman ödün vermedikleri için üstündürler. Allah malı, makamı, parayı, ilmi ve dünyaya ait her türlü şeyi pek çok insana verebilir. Ancak bunlar birer üstünlük ölçüsü değil, yalnızca imtihan vesilesidirler. Bu tür dünyevi değerleri Allah Katı'nda bir üstünlük alameti olarak değerlendirmek ise ancak din ahlakından uzak yaşayan insanlara özgüdür.
Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah'tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki: "Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." Resulleri dedi ki: "Allah hakkında mı şüphe (ediyorsunuz)? O, gökleri ve yeri yaratandır; O, sizi, günahlarınızı bağışlamak için davet etmekte ve sizi adı konulmuş bir süreye kadar erteliyor." Dediler ki: "Siz, bizim benzerimiz olan birer beşerden başkası değilsiniz. Siz bizi, babalarımızın taptıklarından çevirip-engellemek istiyorsunuz, öyleyse bize apaçık bir delil getirin." Resulleri onlara dediler ki: "Doğrusu biz, sizin gibi yalnızca bir beşeriz, ancak Allah kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah'ın izni olmaksızın size bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değil. Mü'minler, ancak Allah'a tevekkül etmelidirler." (İbrahim Suresi, 9-11)
Hz. Nuh da diğer resuller gibi kavminin iman etmesi için her türlü yolu denemiştir. Onları açıkça dine davet ettiği gibi,onlara farklı yollarla da yanaşmaya çalışmış, ancak tüm çabasına rağmen kavmi inkarda ve azgınlıkta direnmiştir. Hz. Nuh, kavminin kendisine direnmesini şöyle anlatmıştır:
Dedi ki: "Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum. Fakat davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı. Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler. Sonra onları açıktan açığa davet ettim. Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim." (Nuh Suresi 5-9)
Hz. Nuh'un bu sözlerinden anlaşılacağı gibi, peygamberler durmaksızın insanları Allah'ın yoluna çağırmışlar, çeşitli metodlar geliştirerek insanların vicdanlarını harekete geçirmeye çalışmışlardır. İnsanlardan ne tepki gelirse gelsin kararlı davranmak, Allah'ın "iyiliği emredip kötülükten menetme" emrini mutlak surette yerine getirmek peygamberler gibi salih müminlerin de üzerine düşen önemli bir sorumluluktur:
Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Al-i İmran Suresi, 104)
Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü'minleri müjdele. (Tevbe Suresi, 112)
Dünya üzerinde var olan herşeyin sahibinin Allah olduğunu, Allah dilemedikten sonra kimsenin kendilerine bir zarar veya fayda sağlamaya güç yetiremeyeceğini bilen elçiler, kavimlerinin kendilerine yönelttikleri tehditlerden dolayı hiçbir zaman yılgınlık göstermemişlerdir. Karşılaştıkları her türlü zorlukta Allah'a dayanıp-güvenmişlerdir. Hz. Nuh da inkarcıların önde gelenlerine karşı cesurca bir mücadele vermiş, onların iftira ve saldırılarından asla yılmayacağını şöyle vurgulamıştır:
Onlara Nuh'un haberini oku. Hani kavmine demişti ki: "Ey kavmim, benim makamım ve Allah'ın ayetleriyle hatırlatmalarım eğer size ağır geliyorsa ben, şüphesiz Allah'a tevekkül etmişim. Artık siz ortaklarınızla toplanıp yapacağınız işi karara bağlayın da işiniz size örtülü kalmasın (veya tasa konusu olmasın), sonra hakkımdaki hükmünüzü -bana süre tanımaksızın- verin. (Yunus Suresi, 71)
Müminler de peygamberleri örnek alarak zorluklara karşı sabır gösterir, düşmanlarına karşı asla yılgınlık ve gevşeklik göstermezler. Allah'ın yardımının her an yanlarında olduğunu ve mutlak zaferin her zaman iman edenlere ait olduğunu bilirler. Çünkü bu garanti altına alınmıştır:
Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi, 139)
... Allah, kafirlere mü'minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez. (Nisa Suresi, 141)
Birçok kavim kendilerine gönderilen elçilere karşı geldikleri, elçilere ve iman edenlere karşı mücadele verdikleri için Allah'ın gönderdiği çeşitli azaplarla helak edilmiştir. Elçiler ise azap gelmeden önce kavimlerini uyarmışlar, onları Allah'ın yoluna uymaya çağırmışlardır. Hz. Nuh kavmini şu şekilde uyarmıştır:
Andolsun Biz Nuh'u kendi kavmine (toplumuna) gönderdik. Dedi ki:" Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben, sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım." (Araf Suresi, 59)
Allah Kuran'da birçok ayette iman edenlerle alay etmeye çalışan insanlardan bahseder. Ancak Allah tarih boyunca müminlerle alay etmeye kalkan insanları daha dünya hayatında iken kendileriyle alay edilecek konuma düşürmüştür. Bu insanların ahirette görecekleri aşağılanma ise çok daha büyük olacaktır. Allah Kuran'da bu insanlar cehennemde azap çekerken müminlerin de cennetten kendilerini seyrederek onlara güleceklerini bildirmiştir. (Mutaffifin Suresi, 34)
Hz. Nuh'un kavmi de, onu ve müminleri alaya almışlardır. Hz. Nuh'un kavmine verdiği cevap şu şekildedir:
... O: "Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz" dedi. "Artık, ilerde bileceksiniz. Aşağılatıcı azap kime gelecek ve sürekli azap kimin üstüne çökecek." (Hud Suresi, 38-39)
Hz. Nuh, -şu ana kadar ayetlerde gördüğümüz gibi- yaşamı boyunca kavmini uyarıp korkutmuş, onları Allah'ın azabına karşı uyarmıştır. Ancak tüm bunlara rağmen azgın kavmi inkar etmekte diretince Allah'a şöyle dua etmiştir:
Nuh "Rabbim, yeryüzünde kafirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma." dedi. "Çünkü Sen onları bırakacak olursan, Senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükten sınırı aşan (facir'den) kafirden başkasını doğurmazlar." (Nuh Suresi, 26-27)
Resulleri örnek alan müminlerin yapması gereken de budur: Din ahlakını her türlü imkanla, sözlü veya yazılı olarak anlatıp, Allah'ın varlığının her türlü delillerini onlara sunmak, ayrıca hesap gününün, cennetin, cehennemin yakınlığını tebliğ etmek… Ancak tüm bunlara rağmen inkar etmekte direnen insanlar olursa, müminler, bu kişileri cezalandırması için de Allah'a dua ederler. Ve Allah'ın dünyada ve ahirette sonsuz bir adaletle karşılık vereceğini bilirler.
İnkarları, alayları, saldırılarıyla azabı tam olarak hak eden kavmin üzerine Allah büyük bir bela göndermiş ve Hz. Nuh'u yalanlayanlar helak olmuşlardır. Hz. Nuh ile birlikte olan müminler ise gemiye binip azaptan kurtulmuşlardır. Helak olanlar arasında Hz. Nuh'un oğlu da vardır; babasının peygamber olması onu azaptan kurtarmamıştır.
Günümüzde bazı insanlar, kendileri dindar olmamalarına rağmen aile büyüklerinin, yakınlarının dindarlığı ile övünürler. "Babam hacı", "dedem büyük bir alim" gibi sözler sıklıkla duyulur. Oysa ahirette insan sadece kendi yaptıklarından, kendi üzerine yükletilenden sorumlu tutulacaktır. Yakınlarının meziyetleri, dindarlıkları kendisine hiçbir fayda sağlamayacaktır. Kuran'da bu durum şöyle bildirilmiştir:
Allah, inkâr edenlere, Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikahları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiçbir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: "Ateşe diğer girenlerle birlikte girin" denildi. (Tahrim Suresi, 10)
Hz. Nuh oğlunu kafirlerden olmaması için son ana kadar uyarmış ancak uyarmaları bir sonuç vermemiştir.
(Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: "Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kafirlerle birlikte olma.(Oğlu) Dedi ki: "Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur." Dedi ki: "Bugün Allah'ın emrinden, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur." Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu. (Hud Suresi, 42-43)
Hz. Nuh inkar edenlerin helak olması için dua ettiği gibi, inananların günahlarının bağışlanması için de dua etmiştir:
Rabbim, beni, annemi, babamı, mü'min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma. (Nuh Suresi, 28)
Peygamberin bu duası da tüm inananların örnek alması ve uygulaması gereken bir davranıştır. Allah'a iman eden insanlar birbirlerinin yegane dostları ve yardımcılarıdır. Bu yüzden birbirlerinin ahiretine yönelik dua etmeleri de bir iman alametidir.