İyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim'in dinine uyandan daha güzel din'li kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir. (Nisa Suresi, 125)
Hz. İbrahim Allah'ın, kendisini "dost edindiği" bir elçidir. Allah pek çok ayette Hz. İbrahim'in üstün ahlakını övmüştür. Müminlere güzel ahlakı ile örnek olan Hz. İbrahim Allah'a gönülden yönelip dönen, yumuşak huylu, Allah'a karşı içli, cesur, sözünde doğru bir insandır. Allah bir ayette Hz. İbrahim'in ahlakını şöyle tarif etmektedir:
Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi. O'nun nimetlerine şükrediciydi. (Allah) Onu seçti ve doğru yola iletti. Ve Biz ona dünyada bir güzellik verdik; şüphesiz o, ahirette de salih olanlardandır. (Nahl Suresi, 120-122)
Allah'ın üstün ahlakıyla övdüğü Hz. İbrahim kendi yaptıkları putlara tapan ve bu putlara tapma konusunda son derece kararlı ve ısrarlı olan bir kavme gönderilmiştir. Ve kavmini yalnızca Allah'a kulluk etmeye çağırmakla görevlendirilmiştir. Ancak kavminin insanları kendi dünyevi menfaatleriyle çatıştığını düşündükleri için hak dini kabul etmek istememiş, Hz. İbrahim'e bir tuzak kurarak onu öldürmeye kalkışmışlardır. Ancak Allah Hz. İbrahim'e kurulan tuzağı bozmuş, onu zalim kavminin elinden kurtarmıştır:
Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun." Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol." Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat Biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık. Onu ve Lut'u kurtarıp içinde, alemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık. Ona İshak'ı armağan ettik, üstüne de Yakub'u; her birini salihler kıldık. Ve onları, Kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar Bize ibadet edenlerdi. (Enbiya Suresi, 68-73)
Bu kıssada gördüğümüz gibi, Allah Hz. İbrahim'in samimiyetine karşılık olarak kavminin ona zulmetmesini engellemiştir. Bunun ardından ona tuzak kurmak isteyen kavmine azap vermiş, onları hüsrana uğratmıştır. Hz. İbrahim ve yanındaki müminleri ise eskisinden daha iyi bir yere yerleştirerek ve onlara bolluk, çeşitli nimetler vermiş üzerlerindeki rahmetini göstermiştir.
Hz. İbrahim müşrik bir kavmin içinde yaşamasına rağmen, kendisi Allah'ın bir ve tek ilah olduğunu vicdanı ile düşünerek kavramıştı. Ve yalnızca Allah'a iman etmiş ve O'na yönelmişti. Kuran'da Hz. İbrahim'in Allah'a kesin bilgi ile iman etmesinin nasıl gerçekleştiğini anlatan ayetler şu şekildedir:
Böylece İbrahim'e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için- göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk. Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: "Bu benim Rabbimdir." Fakat (yıldız) kayboluverince: "Ben kaybolup-gidenleri sevmem" demişti. Ardından ay'ı, (etrafa aydınlık saçarak) doğar görünce: "Bu benim Rabbim" demiş, fakat o da kayboluverince: "Andolsun" demişti, "Eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum." Sonra güneşi (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: "İşte bu benim rabbim, bu en büyük" demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: "Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım." (Enam Suresi, 75-78)
Elbette Hz. İbrahim'le ilgili bu kıssada müminler için önemli bir ders vardır. Bir insanın Allah'ın varlığını kavraması son derece kolaydır. İnsanın gözünü çevirdiği her yerde yaratılışın sayısız delili mevcuttur. Vicdanlı bir insan hiçbir şey bilmese de, kendisine hiçbir şey anlatılmasa da, yapacağı birkaç dakikalık samimi bir tefekkür ile evrenin bir Yaratıcısı olduğunu kolaylıkla görebilir. Ve Allah'ın gücünü, büyüklüğünü, herşeye hakim olduğunu anlayabilir. İşte bu yüzden vicdanı ile düşünen Hz. İbrahim kendisine belki de hiç anlatılmadığı halde samimi bir tefekkür sonucunda Allah'ın varlığını ve yüceliğini görmüştür. Ve kavmine onların şirk koşmakta oldukları sahte ilahlardan kopup ayrıldığını şöyle haber vermiştir:
Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim."(Enam Suresi, 79)
Daha ileriki bölümlerde de göreceğimiz gibi elçiler, gönderildikleri kavmi Allah'ın yoluna iletmek için her yolu denerler. Kavimlerine çok çeşitli örneklerle tebliğ yapan resuller, aynı konuyu insanları düşündürecek birbirinden farklı örneklerle anlatır, Allah'ın beğendiği ahlakı detaylı olarak tarif eder, insanları yaptıkları hak olmayan tavırlardan men eder, bu tavırların çirkinliğini ve bundan dolayı uğrayacakları kaybı anlatır, her yolu deneyerek bu insanlara doğruyu göstermeye ve vicdanlarını harekete geçirmeye çalışırlar.
Hz. İbrahim de ilk olarak, kavmini doğru yola çağırmış ve onlara putlarını bırakmalarını ve Allah'a yönelmelerini söylemiştir. Kuran'da pek çok ayette Hz. İbrahim'in babasına ve kavmine bu yönde yaptığı tebliğ anlatılır. Hz. İbrahim putlara tapan bu insanları bir olan Allah'a kulluk etmeye O'ndan korkup sakınmaya şöyle davet etmiştir:
İbrahim de; hani kavmine demişti ki: "Allah'a kulluk edin ve O'ndan sakının, eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Siz yalnızca Allah'tan başka birtakım putlara tapıyor ve birtakım yalanlar uyduruyorsunuz. Gerçek şu ki, sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın Katı'nda arayın, O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz." (Ankebut Suresi, 16-17)
Ayetlerde görüldüğü gibi Hz. İbrahim inkarcı kavmine Allah'ın gücünün üstünlüğünü çeşitli örneklerle anlatmıştır. Onların bu gerçeği kavrayabilmelerini sağlamak için kıyaslamalar yapmış, kendilerine herşeyi verenin Allah olduğunu hatırlatmış, onları Allah'a döndürülecekleri konusunda uyarmıştır. Hz. İbrahim tüm kavmi gibi yakınlarını da bu konuda uyarmıştır. Babası Azer'e hatalı bir tavır içinde olduğunu şöyle bildirmiştir:
Hani İbrahim, babası Azer'e (şöyle) demişti: "Sen putları ilahlar mı ediniyorsun? Doğrusu, ben seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum." (Enam Suresi, 74)
İnsanın en büyük düşmanı şeytandır. Allah ilk insan olan Hz. Adem'i yarattığında, şeytana Hz. Adem'e secde etmesini emretmiş, ancak şeytan büyüklenerek Allah'ın emrine karşı gelmiştir. Bunun üzerine Allah şeytanı lanetlemiş ve cennetten kovmuştur. Şeytan cennetten kovulduktan sonra insanları doğru yoldan saptırmak kastıyla, Allah'tan, kıyamete kadar kendisine izin vermesini istemiştir. Şeytanın amacı kendisinin cennetten kovulmasına sebep olarak gördüğü insanları, Allah'ın razı olacağı hak yoldan alıkoymak ve böylece onların da cehenneme gitmesini sağlamaktır.
Bu sebeple şeytan, Hz. Adem'den beri yaratılmış olan tüm insanlara çeşit çeşit oyunlarla yaklaşarak onları saptırmaya çalışır. Şeytanın sadece Allah'a kesin olarak iman eden ve tevekkül eden insanlara bir etkisi olmaz, ki Allah Kuran'da bize bu insanların sayısının az olacağını bildirmiştir. İşte bu sebeple Hz. İbrahim, Allah'ın yolundan uzaklaşmış olan babasını ve kavmini, şeytana uymamaları, kendisine tabi olmaları için uyarmış ve şöyle demiştir:
Babacığım, gerçek şu ki, bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım. Babacığım, şeytana kulluk etme, kuşkusuz şeytan, Rahman (olan Allah)a başkaldırandır. Babacığım, gerçekten ben, sana Rahman tarafından bir azabın dokunacağından korkuyorum, o zaman şeytanın velisi olursun." (Meryem Suresi, 43-45)
Müşrik toplumların en belirgin özelliklerinden biri Allah'tan başka varlıklara Allah'tan daha çok değer vermeleri ve bu varlıklardan Allah'tan korktuklarından daha çok korkmalarıdır. Bu kişilerin değer verdikleri varlıkları, yalnızca tahtadan ve taştan yapılan heykeller olarak düşünmemek gerekir.
Bir insanın başka bir insanı Allah'tan daha çok sevmesi, Allah'tan daha çok ona değer vermesi, Allah'ın rızası yerine onun hoşnutluğunu tercih etmesi veya Allah'tan korktuğundan daha çok o insandan korkması da birer müşrik özelliğidir. Nitekim Hz. İbrahim'in kavminde de, birtakım varlıkları Allah'tan daha çok seven, onlara Allah'tan daha çok değer veren kişiler vardır. Oysa kıyamet günü bu insanlar Allah'tan başka bir güç olmadığını anlayacak, Allah'tan daha çok değer verdikleri varlıkların ise aslında hiçbir şekilde değer verilmeye layık olmadıklarını, onların da Allah'ın gücü karşısında aciz kullar olduklarını göreceklerdir. Bu sebeple Hz. İbrahim kavmine, Allah'tan başka ilah edinmemelerini, aksi takdirde bu ilahlarla kıyamet günü lanetleşip, cehenneme atılacaklarını hatırlatmıştır:
(İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur." (Ankebut Suresi, 25)
Hz. İbrahim kavmine Allah'ın varlığını ve büyüklüğünü kavramaları için çeşitli örnekler vermiştir. Örneğin sadece zengin olduğu için büyüklenen, kendisine sahip olduklarını verenin Allah olduğunu unutan bir kişi, Hz. İbrahim ile Allah hakkında tartışmaya girmiştir. Hz. İbrahim bu kişiye hem kendi acizliğini hem de Allah'ın gücünü anlatmak için şöyle bir cevap vermiştir:
Allah, kendisine mülk verdi, diye Rabbi konusunda İbrahim'le tartışmaya gireni görmedin mi? Hani İbrahim: "Benim Rabbim diriltir ve öldürür" demişti; o da: "Ben de öldürür ve diriltirim" demişti. (O zaman) İbrahim: "Şüphe yok, Allah güneşi doğudan getirir, (hadi) sen de onu batıdan getir" deyince, o inkarcı böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. (Bakara Suresi, 258)
Görüldüğü gibi, Hz. İbrahim'in bu hikmetli ve akılcı anlatımı karşısında inkarcı kişinin söyleyecek bir sözü kalmamıştır. Müminlerin de Hz. İbrahim'i örnek almaları ve dini tebliğ ederken her zaman Allah'ın büyüklüğünü, sonsuz kudretini vurgulamaları, inkarcıların içinde bulundukları mantık bozukluğunu onlara açıklamaları yerinde olacaktır.
Hz. İbrahim'in ihlaslı ve samimi tebliğine rağmen putlarına ibadet etmekte ısrarlı davranan kavmi, hem onu doğru yoldan ayırmak hem de kendilerine yaptığı tebliği engellemek için Hz. İbrahim'le tartışmalara girmişlerdir. O zaman Hz. İbrahim kavmine, yalnızca Allah'tan korktuğunu, asıl güvenliğin ve kurtuluşun Allah'a teslim olmakta olduğunu tebliğ etmiştir:
... "O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda çekişip-tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin O'na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak Allah'ın benim hakkımda bir şey dilemesi başka. Rabbim, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?" "Hem siz, O'nun haklarında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah'a ortak koşmaktan korkmazken, ben nasıl sizin şirk koştuklarınızdan korkarım? Şu halde 'güvenlik içinde olmak bakımından' iki taraftan hangisi daha hak sahibidir? Eğer bilebilirseniz." İman edenler ve imanlarını zulümle karıştırmayanlar, işte güvenlik onlar içindir ve onlar hidayete ermişlerdir." (Enam Suresi, 80-82)
Dünya üzerinde var olan herşeyin sahibi Allah'tır. Allah'ın izni olmadan kimse kimseye ne bir iyilikte bulunabilir, ne de bir zarar verebilir. İnsanın kendisinden medet umarak dayanıp güvendiği güçler ancak Allah izin verirse kendisine bir yarar getirir. Gerçek bir kurtuluş ve güvenlik için insanın yapması gereken kendisini Allah'a teslim etmektir. Allah Kuran'da Kendisine yönelen kullarını koruyacağını bildirmiştir. İşte bundan dolayı Hz. İbrahim gibi tüm müminlerin de, Allah'a iman eden insanların güvenlik içinde olacağını bilmesi ve insanlara da bu gerçeği anlatması gerekir.
Her türlü tebliğe rağmen babası, Hz. İbrahim'e karşı gelmiş ve ona karşı düşmanca bir tutum göstererek şöyle demiştir:
... İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre benden uzaklaş, (bir yerlere) git. (Meryem Suresi, 46)
Ancak hiçbir durumda itidalini bozmayan Hz. İbrahim babasının tehditkar tavrına karşı son derece hürmetkar ve akılcı bir cevap vermiştir. Hz. İbrahim'in cevabı şöyledir:
(İbrahim): "Selam üzerine olsun, senin için Rabbimden bağışlanma dileyeceğim, çünkü, O, bana pek lütufkardır"dedi. "Sizden ve Allah'tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım." (Meryem Suresi, 47-48)
Hz. İbrahim kavmine, taptıkları ilahların müstakil bir güçleri olamayacağını, tek ilahın Allah olduğunu düşündürmek için onlara putları ile ilgili çeşitli sorular sormuştur. Bu tebliğ yöntemi, inanmayanların sistemlerinin çürüklüğüne kendilerinin şahit olması açısından çok önemlidir. Bu sayede Hz. İbrahim sorduğu sorularla kendi sistemlerinin ne kadar bozuk olduğunu bizzat kendilerine sözlü olarak ikrar ettirmiştir. Hz. İbrahim'in kavmi ile arasında geçen konuşmalardan birisi şu şekildedir:
Hani, babasına ve kavmine: "Siz neye kulluk ediyorsunuz?" demişti. Demişlerdi ki: "Putlara tapıyoruz, bunun için sürekli onların önünde bel büküp eğiliyoruz." Dedi ki: "Peki, dua ettiğiniz zaman onlar sizi işitiyorlar mı?" "Ya da size bir yararları veya zararları dokunuyor mu?" "Hayır" dediler. "Biz atalarımızı böyle yaparlarken bulduk." (İbrahim) Dedi ki: "Şimdi, neye tapmakta olduğunuzu gördünüz mü?" "Hem siz, hem de eski atalarınız?" (Şuara Suresi, 70-76)
Allah Kuran'da her insanın yaptığı hatayı bildiğini, yani her nefsin bahaneler öne sürerek düşünmek istemese bile gerçekte kendisine "basiret" olduğunu, kendisi için gerçek doğrunun veya yanlışın ne olduğunu bildiğini bildirmiştir. Allah'tan başka varlıklara tapan, onlardan medet uman bir insan da aslında vicdanlarıyla düşünse onların kendisine bir fayda vermeyeceğini hemen anlar. Allah'a ortak koştuğu varlıkların, dua ettiği zaman kendisini duymadığını, kendisine bir zarar ya da fayda vermeye malik olmadığının hemen fark eder. Ancak çeşitli duygusal sebeplerle yine de bu gerçekleri düşünmek istemeyebilir. Oysa bu, çok açık olan bir gerçektir.
Hz. İbrahim ise sorduğu sorularla insanların taptıkları varlıklar üzerinde düşünmelerini ve ne derece yanlış bir yolda olduklarını anlamalarını sağlamaya çalışmıştır.
Yine Hz. İbrahim kavmini taptıkları putları bırakmaları için uyarırken, onlara putların aslında müstakil güçleri olmayan "temsili birer heykel" ve "kendi yontmakta oldukları sahte ilahlar" olduklarını hatırlatmıştır. Hz. İbrahim'in kavmine, taptıkları sahte ilahları bırakarak gerçek ilahları olan Allah'a yönelmelerini anlatan ayetlerden bazıları şöyledir:
Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir? "Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler. Dedi ki: "Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz." 'Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?" "Hayır" dedi. "Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları Kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim." (Enbiya Suresi, 52-56)
Dedi ki: "Yontmakta olduğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? "Oysa sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır. (Saffat Suresi, 95-96)
Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi, birçok inkarcı kavim gibi Hz. İbrahim'in kavmi de gerçekte doğru olduğunu düşündükleri için değil, atalarından bu şekilde gördükleri için putlara tapıyorlardı. Yani bu batıl sistem geçmişte yaşayan insanların onlara bıraktığı kötü bir mirastı. İşte Hz. İbrahim onlara sürdüregeldikleri bu sistemin son derece yanlış ve kendilerine zarar getirici bir sistem olduğunu tüm detaylarıyla anlatmıştır. Ve onlara, taptıkları putların hiçbir güçleri olmadığını hatırlatmış, herşeyin Allah'ın kontrolünde olduğunu tebliğ etmiştir. Hz. İbrahim'in yukarıdaki ayetlerde bildirilen konuşmasının devamı şöyledir:
İşte bunlar, gerçekten benim düşmanımdır; yalnızca alemlerin Rabbi hariç" "Ki beni yaratan ve bana hidayet veren O'dur;" "Bana yediren ve içiren O'dur;" "Hastalandığım zaman bana şifa veren O'dur;" "Beni öldürecek, sonra diriltecek olan da O'dur," "Din (ceza) günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum da O'dur;" (Şuara Suresi, 77-82)
Her türlü çağrısına rağmen kavmi putlarına bağlılık konusunda ısrarlı davranınca Hz. İbrahim, onları düşünmeye zorlayacak ve böylece vicdanlarını harekete geçirecek yeni girişimlerde bulunmuştur. Bunun için kavminin putların yanından uzaklaşmasını beklemiş ve onlar gittikten sonra tüm putları kırmıştır. Ancak bunu yaparken, kavminin insanlarının ne derece büyük bir akılsızlık içinde olduklarını kendilerine göstermek için en büyük putu kırmamıştır. Kavmi "ilahlarımıza bunu sen mi yaptın?" (Enbiya Suresi, 62) diye sorduğunda ise onlara şöyle cevap vermiştir:
"Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin." (Enbiya Suresi, 63)
Hz. İbrahim'in, kavmini düşündürmek için izlediği bu taktikten sonra kavmin insanları vicdanlarına başvurup gerçekten büyük bir hata içinde olduklarını anlamışlardır. Ancak vicdanlarının kabul ettiği gerçek, menfaatleriyle, gelenekleriyle ve kurulu düzenleriyle çatıştığı için bu insanlar apaçık gördükleri gerçeği inkar etmişlerdir. Konu ile ilgili ayetler şöyledir:
Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; "Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)" dediler. Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin." Dedi ki: "O halde, Allah'ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?" "Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?" Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun." Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol." Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat Biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık. (Enbiya Suresi, 64-70)
Hz. İbrahim tek başına kavmine karşı verdiği cesur ve akılcı mücadele ile müminler için güzel bir örnek olmuştur. Kavmi tarafından ateşe atılmakla tehdit edildiği, kendisine çeşitli tuzaklar kurulduğu böyle zorlu bir anda da Allah'a olan tevekkül ve teslimiyetinden ödün vermeyen Hz. İbrahim'in, kavmine verdiği karşılık şöyle olmuştur:
(İbrahim) Dedi ki: "Şüphesiz ben, Rabbime gidiciyim; O, beni hidayete erdirecektir." (Saffat Suresi, 99)
Hz. İbrahim'in bu sözleri tüm müminlere önemli bir gerçeği hatırlatmaktadır. Tüm insanları yaratan Allah'tır. Ve tüm insanlar O'nun tesbit ettiği bir sürede ölüp yine Allah'a döneceklerdir. İşte "şüphesiz ben Rabbime gidiciyim" diyen Hz. İbrahim de bu sözü ile ölümün Allah'a dönüş olduğunu tüm kavmine hatırlatmıştır. O halde Müslümanların yapması gereken de, karşılaştıkları her olayda Allah'a olan sarsılmaz güvenlerini dile getirmek ve insanları da buna davet etmektir.
Hz. İbrahim hem kendi kavmine hem de kendisinden sonra gelen kavimlere üstün ahlakıyla örnek olmuştur. Allah iman edenler için Kendisine "arınmış bir kalp ile teslim olan" Hz. İbrahim'de ve onunla birlikte olan müminlerde birçok güzel örnekler olduğunu bildirmiştir:
İbrahim ve onunla birlikte olanlarda size güzel bir örnek vardır. Hani kendi kavimlerine demişlerdi ki: "Biz, sizlerden ve Allah'ın dışında taptıklarınızdan gerçekten uzağız. Sizi (artık) tanımayıp-inkar ettik. Sizinle aramızda, siz Allah'a bir olarak iman edinceye kadar ebedi bir düşmanlık ve bir kin başgöstermiştir." Ancak İbrahim'in babasına: "Sana bağışlanma dileyeceğim, ama Allah'tan gelecek herhangi bir şeye karşı senin için gücüm yetmez." demesi hariç. "Ey Rabbimiz, biz Sana tevekkül ettik ve 'içten sana yöneldik.' Dönüş sanadır." (Mümtehine Suresi, 4)
İyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hanif (tevhidi) olan İbrahim'in dinine uyandan daha güzel din'li kimdir? Allah, İbrahim'i dost edinmiştir. (Nisa Suresi, 125)
… Doğrusu İbrahim, çok duygulu, yumuşak huyluydu. (Tevbe Suresi, 114)
İbrahim, ne Yahudi idi, ne de Hıristiyandı: ancak, O hanif (muvahhid) bir Müslümandı, müşriklerden de değildi. (Al-i İmran Suresi, 67)
Gerçek şu ki, İbrahim (tek başına) bir ümmetti; Allah'a gönülden yönelip itaat eden bir muvahhiddi ve o müşriklerden değildi. O'nun nimetlerine şükrediciydi. (Allah) Onu seçti ve doğru yola iletti. Ve Biz ona dünyada bir güzellik verdik; şüphesiz o, ahirette de salih olanlardandır. (Nahl Suresi, 120-122)
Doğrusu İbrahim de onun (soyunun) bir kolundandır. Hani o, Rabbine arınmış (selim) bir kalp ile gelmişti. (Saffat Suresi, 83-84)
Kitap'ta İbrahim'i de zikret. Gerçekten o, doğruyu-söyleyen bir peygamberdi. (Meryem Suresi, 41)
Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah'a) yönelen biriydi. (Hud Suresi, 75)
Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. İbrahim'e selam olsun. Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. Şüphesiz o, Bizim mü'min olan kullarımızdandır. (Saffat Suresi, 108-111)
Kendi nefsini aşağılık kılandan başka, İbrahim'in dininden kim yüz çevirir? Andolsun, Biz onu dünyada seçtik, gerçekten ahirette de O salihlerdendir. Rabbi ona: "Teslim ol" dediğinde (O:) "Alemlerin Rabbine teslim oldum" demişti. (Bakara Suresi, 130-131)
Andolsun, bundan önce İbrahim'e rüşdünü vermiştik ve Biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik. (Enbiya Suresi, 51)