Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Rabbimiz Katında şerefli ve büyük makamı olan, mübarek bir insandır. Allah'ın alemlere üstün kılarak, kendisine itaat edilmesi için gönderdiği Peygamber Efendimiz (sav) insanların en güveniliri, dürüstlük örneği olup pek üstün bir ahlakın sahibidir. O, Allah'ın, takvası, üstün ahlakı, güzel huyuyla bütün insanlara örnek gösterdiği kutlu elçisidir. İnsanların mürşididir (ıslah edip yol gösteren). Yaşamı boyunca şefkatiyle, nezaketiyle, ince düşünceli, anlayışlı, tevekküllü, kararlı ve sabırlı tutumuyla tüm Müslümanlara yol göstermiştir. Peygamberimiz (sav) kendisinden sonraki bütün Müslüman alemine örnek olmuş çok hayırlı bir insandır.
Hz. Ali'nin torunlarından İbrahim b. Muhammed Peygamberimiz (sav)'i anlatırken şöyle rivayet etmiştir:
Dedem Hz. Ali, Peygamber Efendimiz (sav)'i anlatırken Onu şöyle tavsif (vasıflandırırdı) ederdi:
… O, insanların en cömert gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en mülayim ahlaklısı ve en arkadaş canlısı idi. Kendilerini ansızın görenler, O'nun heybeti karşısında çok şiddetli heyecanlanırlar; üstün vasıflarını bilerek sohbetinde bulunanlar ise, O'nu herşeyden çok severlerdi. O'nun üstünlüklerini ve güzelliklerini tanıtmaya çalışan kimse; Ben, gerek ondan önce, gerek ondan sonra, onun gibi birisini görmedim, demek suretiyle, O'nu tanıtma hususundaki aczini ve yetersizliğini itiraf ederdi. Allah'ın salat (Peygamberimiz (sav)'e yapılan dua, istiğfar, rahmet, namaz) ve selamı O'nun üzerine olsun.16
Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek düşkün, mü'minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir. |
Peygamberimiz (sav) yaşadığı toplum içinde el-emin (güvenilir) diye ünlenmiş, dürüstlüğü ve güvenilirliği üzerinde herkes ittifak etmiştir. Zaten Peygamber Efendimiz (sav)'in yüzü, her görenin dürüstlüğüne kesin kanaat getireceği gibi nurlu ve asildi. Vicdanının sesini dinleyerek, onunla konuşan, onun sohbetine katılan kim olursa olsun ondaki olağanüstülüğü anlamış, Peygamberliğine dair pek çok açık delil görmüştür. Aklı ve feraseti, sahip olduğu yüksek karakteri, kavmindeki müşriklerin bile aralarındaki anlaşmazlıklarını çözmesi için kendisine başvurmalarına sebep olmuştur. Sahabelerin sürekli şahit oldukları Peygamberimiz (sav)'in sahip olduğu üstün ahlak ve meziyetleri hakkında İbn-i Sad, İbn-i Asakir Davud b. Husayn'dan şu bilgileri nakletmiştir:
Hacer-i Esved taşı |
Allah Resulü, halkı arasında dürüstlük bakımından en üstünü, ahlak yönünden en güzeli, sosyallik yönünden en mükemmeli, komşuluk bakımından en cömerdi, yumuşaklık ve emanet bakımından en ilerisi, sözce en doğrusu, hayaya ve terbiyeye en çok önem veren olarak büyümüştür. Herkesle gayet iyi geçinmiştir. Bu sebeple O'na "el-Emin=Son derece doğru ve güvenilir" demişlerdir.17
İbn-i Sad, Rabi b. Hasyem'den de şöyle nakletmiştir:
İslam'dan önce cahiliye devrinde herkes -anlaşmazlıklarını çözmesi için- Allah Resulü'ne başvururdu.18
Yakub b. Süfyan ve Beyhaki, İbn-i Şihab'dan şunu naklettiler:
Kureyşliler Kabe'yi yeniden inşa ettikleri zaman, Hacer-i Esved'i yerine koymak hususunda ihtilafa düştüler. Her kabile kendisi koymak istedi. Sonra şöyle dediler: Şu yoldan ilk kim gelirse, onu aramızda hakem tayin edelim. İlk gelen, o zaman henüz delikanlı olan Hz. Muhammed (sav) oldu. Güvenilir siyer (Peygamberimiz (sav)'in ahlakı ve hayatını anlatan eserler) kaynaklarına göre yaşı otuz beş idi.) O'nu hakem yaptılar. O da "Bir yaygı getirin" dedi. Yaygı getirildi. "Şimdi taşı hep beraber ona koyun" dedi. Taş yaygıya konunca, "Haydi her kabilenin büyüğü gelsin ve yaygının bir ucundan tutsun" dedi. Bunun üzerine her kabileden biri gelip yaygının birer ucundan tuttu. Taşı bu şekilde yerine götürdüler. O da üste çıkıp onlardan aldığı taşı yerine yerleştirdi. Büyüdükçe herkesin saygı ve sevgisini çekti. Doğruluğu ile ün yaptığı için de kendisine "el-Emin=son derece güvenilir kişi" adını koydular. Bunlar, henüz kendisine vahiy gelmeden önceydi."19
Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır. |
Peygamberimiz (sav) hayatı boyunca insanlara hidayet rehberi olmuş, sahabeleri eğitmiş, müşriklerle de sürekli konuşarak onları doğru yola yöneltmek için mücadele etmiştir. Peygamberimiz (sav)'in eğitimi sonucunda çöl ortamında yaşayan, cahiliye ahlakına sahip insanlar, imanın nuruyla pırıl pırıl, güzel ahlaklı insanlar haline gelmişlerdir. Bu büyük bir mucizedir. Peygamberimiz (sav)'in üstün ahlakının yanı sıra hayatında da bu şekilde pek çok mucizevi özellik tecelli etmiştir. Bu mucizelere gerek sahabeler gerekse iman etmeyenlerden pek çok kimse bizzat şahit olmuşlardır. Peygamberimiz (sav)'in her biri bir diğerinden önemli olan mucizeleri vicdan sahibi tüm insanlar için hak delil niteliğindedir, iman ve hidayet vesilesidir.
Ve derlerdi ki: "Biz, ünlenmiş bir şair için ilahlarımızı terk mi edeceğiz?" |
23 sene fiili olarak mücadele içinde olmasına, zorlu savaşlara girmesine, karşısında inkarcıların en azgın ve öfkeli insanlarının bulunmasına ve her zaman en ön saflarda mücadele etmesine rağmen kendisine hiçbir şey olmaması ve öldürülememesi de Peygamberimiz (sav)'in mucizelerindendir. Çok yiğit bir insan olan Peygamberimiz (sav)'in olağanüstü kararlılığı da onunla beraber olan her Müslümanın şevkini artırmıştır. Düşmanlarının kalplerine Allah'ın korku salması ve her koşulda onu iman etmeyenlere karşı galip getirmesi de Peygamberimiz (sav)'in mucizelerindendir. Allah savaşlarda melekleriyle ve görünmez ordularla kendisine yardım etmiş, böylece Hz. Muhammed (sav) kendi ordusundan sayıca çok daha güçlü olan düşman ordularını darmadağın etmiştir. Ayetlerde bu mucizevi durum şöyle haber verilir:
Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanırlarsa, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır. Allah bunu (yardımı) size ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla tatmin bulsun diye yaptı. ‘Yardım ve zafer' (nusret) ancak üstün ve güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ın Katındandır. (Al-i İmran Suresi, 125-126)
Peygamberimiz (sav) en mükemmel şekilde İslam dinini tebliğ etmiş ve bunda çok kararlı davranmıştır; kendisine büyük eziyetler yapılmasına, din ahlakını anlatmaktan vazgeçmesi karşılığında kendisine çok fazla imkan sunulmuş olmasına rağmen teklif edilen herşeyi reddetmiştir. Allah'ın rızasını, İslam'ın ve Müslümanların menfaatini daima kararlılıkla üstün tutmuştur. En zorlu gibi gözüken durumlarda da Allah'ın yardımına kavuşacağını kuvvetle umut etmiş, Allah'ın, kendisini ve müminleri her zaman galip getireceğine inanmıştır. Nitekim her zaman Allah'ın koruması altında olmuş, iman etmeyenlerin azgınlıklarına ve saldırganlıklarına rağmen hiçbir zarara uğramadan yaşamıştır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in faziletlerini Allah, Kuran'da insanlara şöyle bildirmiştir:
Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır. Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin. (Kalem Suresi, 3-4)
Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür; (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir. Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir. Sizin sahibiniz bir deli değildir. Andolsun o (peygamber), onu apaçık bir ufukta görmüştür. O, gayb (haberlerin)e karşı (söylediklerinden dolayı) suçlanamaz. (Tekvir Suresi, 19-24)
Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür. Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz? |
Büyük İslam alimi İmam Gazali, Peygamber Efendimiz (sav)'in yüksek ahlakını, Tirmizi, Taberani, Buhari, Müslim, İmam Ahmed, Ebu Davud, İbni Mace gibi büyük hadis alimlerinden derlediği bilgilerle şöyle anlatmıştır:
Resulullah insanların en mülayim ahlaklısı, en yiğidi, en adili ve en namuslusu idi. O, insanların en cömerti idi. Allah'ın kendisine verdiklerinden hurma, arpa ne olursa olsun yalnız senelik yiyeceğini ayırırdı, geri kalanını Allah yolunda harcardı. Kendisinde bulunan bir şey istendiğinde verirdi.
O haya olarak da insanların en mükemmeliydi. Rabbi için kızar, şahsı için öfkelenmezdi. Kendisi veya sahabeleri zarar görse bile hakkı uygulardı.
Allah Resulü insanların en alçak gönüllüsü, en beliğ (Açık, düzgün, güzel, sanatla söz söyleyen) konuşanı, en güler yüzlüsüydü. Dünya işlerinden hiçbir şey kendisini endişeye düşürmezdi.
Medine'nin öbür ucundaki hastaları ziyarete gider, güzel kokudan hoşlanırdı. Fakirlerle oturur, yoksullarla yerdi. Herkese nezaketle davranırdı, kendisine özür beyan edenin özrünü kabul ederdi. Latife yapar idi, ama hakkı söylerdi.
Mübah oyunları gördüğünde men etmezdi, hanımlarıyla yarış yapardı. Zavallıları yoksulluklarından dolayı horlamaz, zengine de varlığından dolayı saygı göstermezdi, onu da bunu da Allah'a eşit olarak çağırırdı. Allah Teala üstün huyu ve mükemmel siyaseti onda birleştirmişti...
Allah Teala ahlakın bütün güzelliklerini, iyi yolları, öncekilerin ve sonrakilerin başlarından geçmiş ve geçecek hadiselerin haberlerini, ahirette kurtuluşa ve saadete erdirecek hususları, dünyada gıpta edilip peşinden gidilecek ve gidilmeyecek herşeyi ona öğretmişti.
Allah Teala, onun buyruklarına itaat ve hareketlerinde kendisinin izinden gitmeye bizleri muvaffak kılsın."20
Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Resûlü'nde güzel bir örnek vardır. |
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Tevrat ve İncil'de de geleceği bildirilen ümmi peygamberdir. Allah Peygamberimiz (sav)'e Kuran'ı vahyettiğinde kendisinin okuma yazması yoktu, yani ümmi idi. Hz. Muhammed (sav)'in bu özelliği kendisinin peygamberliğinin en önemli delillerinden biridir.
İman etmeyenler, Peygamber Efendimiz (sav)'in ümmiliğini bildikleri halde ona indirilen Kuran'ı kabul etmemişler ve hak kitabı kendisinin yazdığı iftirasını atmışlardır. Oysa iman etmeyenler, Peygamberimiz (sav)'i kendisine elçilik görevi verilmeden önce de tanımakta ve böyle bir ilme sahip olmadığını zaten çok iyi bilmekteydiler. Nitekim, Allah "Böylece sana emrimizden bir ruh vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak Biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz. Şüphesiz sen, dosdoğru olan bir yola yöneltip-iletiyorsun." (Şura Suresi, 52) ayetiyle bu gerçeği haber vermiştir. Bir başka ayette de şöyle buyurulur:
...Allah, sana Kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. Allah'ın üzerinizdeki fazlı çok büyüktür. (Nisa Suresi, 113)
Peygamber Efendimiz (sav) Kuran ayetlerini "Allah'tan aldığı vahiyle" insanlara bildirmiştir. Yaptığı tebliğlerde hep bu gerçeği dile getirmiş ve onlara kendisinin peygamberlikten önceki hayatına yıllarca şahitlik ettiklerini hatırlatmıştır:
Onların sana getirdikleri hiçbir örnek yoktur ki, Biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım. |
De ki: "Eğer Allah dileseydi, onu size okumazdım ve onu size bildirmezdi. Ben ondan önce sizin içinizde bir ömür sürdüm. Siz yine de akıl erdirmeyecek misiniz?" (Yunus Suresi, 16)
Peygamberimiz (sav) ümmi olmasına rağmen en mükemmel şekilde dini tebliğ etmiş, Tevrat ve İncil'in de ilmine vakıf olmuştur. Yüce Allah'ın Kuran'ı vahyetmesiyle diğer kutsal kitaplardan ve geçmiş toplumların durumlarından da bilgiler vermiştir.
Peygamberimiz (sav)'in hayatı boyunca daha pek çok harika olay tecelli etmiştir. İmam Gazali onun ümmi oluşundaki mucizevi delilleri şöyle anlatmıştır:
Cenab-ı Hak, o, mekteb ve medrese görmediği, ilimle mümarese (Alşma, alışkanlık, yatkınlık) ve teması olmadığı, kitab mütalea etmediği, ilim için hiçbir yolculuğa çıkmadığı, yetim, zaif sayıldığı ve cahil Arapların arasında bulunduğu halde Cenab-ı Hak bütün bunları kendisine ihsan etmiştir. Acaba durumu bu iken onun için ahlakların en güzelleri, edeblerin en yüceleri, mesela (eğer peygamber olmasa…) sadece fıkıh ilminin maslahatlarının marifeti ((islam hukukunun bilgisi) nereden ona verildi? Evet, -diğer ilimler hariç- sadece fıkıh ilminin yararlılıklarının bilinmesi medresesiz ve mektebsiz, ilim ve ilim erbabıyla (ehli ile) temas etmeksizin elde edilemez. Eğer ilahi bir takviye olmasa nereden geliyor?
Üstelik Allah'ın marifeti, Allah'ın meleklerinin marifeti, kitablarının marifeti ve peygamberliğin diğer özellikleri, eğer açık vahiy olmazsa, nereden ona bildirilmiş ve öğretilmiş olabilir? Beşer (insan) kudreti nereden başlı başına bunları elde edebilir? Eğer Hazreti Muhammed (sav)'in bu zahiri emirlerden başka hiçbir mucizesinin olmadığı farzedilse bile, bu emirlerin onun peygamberliğine delalet (işaret) etmeleri yeter de artar bile… Hazreti Muhammed'in alamet ve mucizelerinden öyleleri meydana gelmiştir ki, hiçbir ehl-i ilim, o meydana gelen mucizenin mucizeliğinde şek (şüphe, zan) ve şüphe etmez.21
Peygamberimiz (sav)'in ümmi oluşu onun peygamberliğinin en büyük delillerindendir. Kitap Ehlinin kesin olarak bildiği gibi Tevrat ve İncil'de geleceği vaat edilen elçinin okuma yazması yoktu. Ancak iman etmeyenler, Peygamberimiz (sav)'in Kuran'ı kendisinin yazdığı yalanını ortaya atıyorlardı. Oysa asıl yalan söyleyenin iman etmeyenler ve müşrikler olduğu açıktır. Doğru söylemeyen bir insanın sözlerinde muhakkak bir çelişki olacaktır. Birbirini tutmayan tarihler, anlatım şekilleri elbette konuşmalarında ortaya çıkacaktır. Peygamberimiz (sav) ise yaşadığı toplumun en dürüstü, en itidallisi, en güzel konuşanı, en hikmetli söze sahip olanı, en bilgili ve en görgülü insanıdır. Aklı ve ferasetiyle her insanın hayranlığını ve güvenini kazanacak kadar üstün bir insandır.
Peygamber Efendimiz (sav) Tevrat ve İncil'i okumadığı halde bu kitaplardaki hükümleri, anlatılanları bilmekteydi. Geçmiş toplulukların tarihine de vakıftı. Elbette bu, Allah'ın vahyi dışında asla mümkün olamayacak bir durumdu. Onu tanıyanların hepsi bunu biliyorlardı. Peygamberimiz (sav) daha önce herhangi bir okulda bir eğitim görmediği halde, onun sahip olduğu ilim ve anlattıkları bu mübarek insanın mucizevi yönlerindendir. Allah Ankebut Suresi'nde şöyle buyurur:
Bundan önce sen hiç kitap okuyan değildin ve onu sağ elinle de yazmıyordun. Böyle olsaydı, batılda olanlar kuşkuya kapılırlardı. (Ankebut Suresi, 48)
Ünlü tefsir ve İslam alimi Celaleyn bu ayeti şöyle tefsir etmektedir:
Sen bundan, yani Kuran'dan önce kitap okur değildin. Onu elinle de yazmadın öyle olsaydı, yani okur-yazar olsaydın, batılı savunanlar, hakkında şüpheye kapılırlardı, şüphe ederlerdi. Ve, "Tevrat'ta bize anlatılan Peygamber ümmi olup okuması ve yazması yoktur" derlerdi.22
Ancak herşey bu kadar açıkken iman etmeyenler, Peygamberimiz (sav)'e saldırmak için ona türlü iftiralarda bulunmuşlardır. Peygamberimiz (sav)'in kendileri gibi bir beşer olmasını öne sürmüş, onu kendilerince doğru söylememekle suçlamışlardır:
Onların kalpleri tutkuyla oyalanmadadır. Zulmedenler, gizlice fısıldaştılar: "Bu sizin benzeriniz olan bir beşer değil mi? Öyleyse, göz göre göre büyüye mi geleceksiniz?" Dedi ki: "Benim Rabbim, gökte ve yerde söylenen-sözü bilir; O, işitendir, bilendir." "Hayır" dediler. (Bunlar) Karmakarışık düşlerdir; hayır, onu kendisi uydurmuştur; hayır o bir şairdir... (Enbiya Suresi, 3-5)
Peygamberimiz (sav) Allah'tan yardım isteyen, O'ndan hidayet talep eden, O'na istiğfar eden, O'nun emrini yerine getiren bir kişidir. Nitekim kendisi de bu gerçeği yaptığı tebliğlerde açıkça dile getirmiştir. Allah Kuran'da şöyle bildirir:
Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, derler ki: "Bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir." De ki: "Benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem, gerçekten ben, büyük günün azabından korkarım." (Yunus Suresi, 15)
Siret Ansiklopedisi'nde Allah'ın Hz. Muhammed (sav)'e verdiği büyük ilmin onun elçiliğine nasıl delil olduğu şöyle anlatılmaktadır:
Hz. Muhammed (sav) bir ümmi idi; okuması, yazması yoktu. Aralarında doğup büyüdüğü aile fertleri, yakınları ve Mekke'liler, bütün hayatı boyunca ne bir kitaba el sürdüğünü, ne de elinin kalem tuttuğunu görmüşlerdi. Durum böyle iken kendisine vahyolunan ilim deryası Kur'an, başlı başına bir mucizedir. Zira bu kitapta geçmişteki bütün semavi kitapların ana konuları, geçmiş peygamberin kıssaları, dinler ve bunların getirdiği inançlar, eski tarih, medeniyet ve kültür ile iktisat, siyaset ve ahlak konusundaki bilgi hazineleri vardı. Halbuki, Hz. Muhammed (sav) bunlardan tamamıyla habersizdi. Kendisinin, ümmi olmasına rağmen böyle bir Kitap'la iman etmeyenlerin karşısına çıkması zaten peygamberliğinin en büyük deliliydi...23
Kuran'da Kitap Ehli olarak bildirilen Yahudi ve Hristiyanlar, bazı tahrif edilmiş inanış ve uygulamalara sahip olmakla beraber, Allah Katından indirilmiş hak dine uyan kimselerdir. Allah, Kuran-ı Kerim'in diğer İlahi kitapları doğrulayıcı son hak kitap olarak indirildiğini bildirmiştir:
Yanınızda olan (Tevrat)ı, doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur'an'a) iman edin; onu inkar edenlerin ilki siz olmayın ve ayetlerimizi az bir değer karşılığında değişmeyin. Ve yalnızca Benden korkun. (Bakara Suresi, 41)
Kuran'ın diğer ayetlerinde ise, İsrailoğulları'ndan birtakım bilgin kimselerin Kuran'ı bildikleri haber verilmiştir:
Ve hiç şüphesiz, o (Kur'an), geçmişlerin kitaplarında da vardır. İsrailoğulları bilginlerinin onu bilmesi onlar için bir delil (ayet) değil mi? (Şuara Suresi, 196-197)
Ünlü tefsir alimlerinden İmam Said Havva, el-Esas fi't-Tefsiri'nde Şuara Suresi'nin bu ayetlerini şöyle tefsir etmektedir:
"Şüphesiz ki o" Kur'an-ı Kerim, "daha öncekilerin kitaplarında da vardır." Yani önceki kitaplarda kendisinden söz edilmekte, veya onun ihtiva ettiği (içerdiği) manalar, önceki ümmetlerin peygamberlerinden nakledegeldikleri ve Yüce Allah'ın asıl şeklini indirdiği kitaplarında da bulunmaktadır. Semavi kitaplarda görüldüğü gibi.
... İsrailoğulları'nın insaflı ve adil alimleri, bu Kur'an-ı Kerim'in muhtevası içerisinde Tevrat'ın, Zebur'un ve İncil'in yer aldığını, onda bulunan her hususun Allah'tan gelmiş bir hak olduğunu, önceki kitapların müjdelediği kitabın ve son peygamberin bu olduğunu bilirler."24
Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür; |
Tevrat'ta geleceği bildirilen ümmi peygamberin özelliklerini bilen Yahudi alimler ve onların yanı sıra Hristiyanlar -her ne kadar içlerinde bu açık gerçeği kabul etmemekte direnenler olsa da-, Hz. Muhammed (sav)'i hemen tanımışlardır. Kuran'da da Kitap Ehlinin Peygamberimiz (sav)'i çocuklarını tanır gibi tanıyacakları, içlerinden bazılarının buna rağmen inkar edecekleri ve ona inanmayanların hüsrana uğrayacakları bildirilmektedir:
Kendilerine kitap verdiklerimiz, onu (peygamberi), çocuklarını tanır gibi tanırlar. Buna rağmen içlerinden bir bölümü, bildikleri halde gerçeği gizlerler. (Bakara Suresi 146)
Bizim kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu, çocuklarını tanır gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana uğratanlar; işte onlar inanmayanlardır. (Enam Suresi, 20)
Allah Bakara Suresi'nde İsrailloğulları'nı uyarmış, onlara Kuran'a iman etmelerini, hak olanı bildikleri halde bu gerçeği gizlememelerini emretmiştir:
Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi hatırlayın ve ahdime bağlı kalın, ki Ben de ahdinize bağlı kalayım. Ve yalnızca Benden korkun.
Yanınızda olan (Tevrat)ı, doğrulayıcı olarak indirdiğime (Kur'an'a) iman edin; onu inkar edenlerin ilki siz olmayın ve ayetlerimizi az bir değer karşılığında değişmeyin. Ve yalnızca Benden korkun.
Hakkı batıl ile örtmeyin ve hakkı gizlemeyin. (Kaldı ki) siz (gerçeği) biliyorsunuz. (Bakara Suresi, 40-42)
İsrailoğulları'na verilen nimetlerden ve onların Allah'a verdikleri ahidlerden, ümmi olan Peygamberimiz (sav)'in haberinin olması hiç şüphesiz Rabbimiz'in kendisine bunları bildirmesiyle mümkündür. Hz. Muhammed (sav) bu ayetleri onlara okuduğunda Yahudi ilim sahipleri de Peygamber Efendimiz (sav)'in geleceği beklenen kutlu elçi olduğunu görmüşlerdir. Peygamberimiz (sav)'in Allah'ın elçisi olduğuna ve doğruyu söylediğine Kitap Ehli de şahit olmuştur. O her özelliğiyle, yaşantısıyla ve ahlakıyla Allah'ın Tevrat ve İncil'de de geleceğini haber verdiği kutlu elçisidir. Kuran-ı Kerim'in bir ayetinde şöyle buyrulmaktadır:
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Araf Suresi, 157)
O (Kur'an), alemler için yalnızca bir zikirdir; |
Bu ayeti ünlü İslam alimi Ömer Nasuhi Bilmen şöyle tefsir etmektedir:
Bu ayeti kerime, dünyada ve ahirette de güzelliklere, sevaplara nail olacak kimselerin en güzide vasıflara haiz (sahip) olan Hatem-ul Enbiya (Peygamberlerin sonuncusu) Hazretlerine tabi olan zatlardan ibaret olduğunu şöylece bildirmektedir: (O kimseler ki,) Kendisine vahy-i İlahi ile kitab verilmiş olan (Resul'e, nebiyyi-ummi (ümmi olan nebi) olana) hiçbir kimseden birşey okuyup yazmamış olduğu halde mahza (yalnızca) ilham-ı İlahi ile kendisine evvelin ve ahirin ilimleri münkeşif (meydana çıkma, açılma) bulunan Hz. Muhammed Aleyhisselam'a (tabi olurlar) onun ümmetinden olmak şerefini kazanırlar. (O nebi ki) O Peygamber-i Alişan ki, (şan ve şerefi yüksek olan) -onu yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de- ismiyle, evsafı (vasıflarıyla) ile yazılmış bulurlar. bir vecihle (suretle) ki, onun o kitaplarda ismi ve evsafı yazılmış zattan ibaret olduğunda bir şüphe bulunamaz. Zaten o kitaplarda böyle yazılı olmasaydı Hazreti Muhammed Aleyhisselam bunu iddia ederek kendisinin tekzib edilmesine sebebiyet verir miydi? O öyle bir Peygamber-i Alişan'dır ki (Onlara) o imana davet ettiği kavimlere, bütün beşeriyete (maruf ile emreder) Allah Teala'nın emirlerine tazim edilmesini (hürmet edilmesini), güzel itikat ve ahlak ile ittisafı (özellik kazanma), mahlukata (varlıklara) şefkat gösterilmesini emir ve tavsiyede bulunur. (Ve onları münkerden nehy eyler)…25
Görüldüğü gibi, Peygamberimiz (sav)'in geleceğinin ve özelliklerinin Kitap Ehlinin kitaplarında bildirilmiş olması da alemlere üstün kılınmış bu mübarek zatın mucizelerinden bir diğeridir. Gördüklerini vicdanlarıyla değerlendiren sağduyulu, iman sahibi Kitap Ehli de bu apaçık gerçeği teyid etmişlerdir.
Allah hakkında yalan uydurup iftira edenlerin |
www.islam.com.az
16. Et-Tirmizi İmam Ebu İ'sa Muhammed, Şemail-i Şerife, 1. cilt, Hilal Yayınları, Ankara,1976, s. 18-19
17. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, 237
18. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, 238
19. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 237
20. İmam Gazali, İhya'u Ulum'id-din, 2. cilt, Çeviri: Dr. Sıtkı Gülle, Huzur Yayınevi, İstanbul 1998, s. 795-796
21. İmam-ı Gazali, İhya-ı Ulum'id-din, Tercüme eden: Ali Arslan, Arslan Yayınları, İst cilt: 5, s. 565
22. Celaleyn Tefsiri Tercümesi, Tercüme İbrahim Serdar, Yusuf Şensoy, Fatih Enes Yayınevi, İstanbul, 1997, 3. cilt, s. 1432-1433
23. Siret Ansiklopedisi, Hazırlayan: Afzalur Rahman- Londra Siret Vakfı Başkanı, s.162
24. Said Havva, El-Esas Fi't-Tefsir, Şamil Yayınevi, İst., 1991, 10. cilt, s. 332
25. Ömer Nasuhi Bilmen, Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, 2. Cilt, s. 1101, 1102