Gaybı yalnızca üstün güç sahibi olan Allah bilir. Geçmiş ve gelecek olan her olayın bilgisi tüm ayrıntısıyla Allah Katındadır. Bu gerçek Kuran'da şöyle haber verilir:
Gaybın anahtarları O'nun Katındadır, O'ndan başka hiç kimse gaybı bilmez. Karada ve denizde olanların tümünü O bilir, O, bilmeksizin bir yaprak dahi düşmez; yerin karanlıklarındaki bir tane, yaş ve kuru dışta olmamak üzere hepsi (ve herşey) apaçık bir kitaptadır. (Enam Suresi, 59)
Zamanı yaratan ve insanlara bu kavramı öğreten Allah'tır. Allah'ın Yüce Zatı zamandan münezzehtir. Dünya üzerindeki canlı veya cansız varlıklara ait tüm bilgiler geçmişleri ve gelecekleri ile Rabbimiz'in Katında saklı tutulmaktadır. Evrende ve diğer tüm alemlerde meydana gelen her olay Allah'ın bilgisi dahilinde ve kontrolü altındadır. O gizlinin gizlisini bilir. Peygamberimiz (sav) de gayba ancak Rabbimiz'in dilediği kadar vakıf (sahip) olabilmiş, elbette bu onun mucizelerinden biri olmuştur. Allah Kuran'da, elçilerinden seçtiklerine Kendi Katında saklı olan gayb bilgisinden verdiğini şöyle bildirmektedir:
O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.) Ancak elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici)ler dizer. (Cin Suresi, 26-27)
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de Allah'ın kendisine gayb bilgisi verdiği, Rabbimiz Katında çok seçkin bir elçidir. Kuran'da bildirildiği gibi, bu kişilerden biri Hz. Yusuf (as)'dır. Hz. Yusuf (as), zindanda iken, Allah'ın varlığının delillerini anlattığı iki arkadaşına şöyle demiştir:
Dedi ki: "Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terk ettim." (Yusuf Suresi, 37)
Bu, Allah'ın Hz. Yusuf (as)'a verdiği bir ilim ve mucizedir. Allah, Hz. Yusuf (as)'a rüyaları yorumlama ilmini de vermiştir. Hz. Yusuf (as) -Allah'ın dilemesi ile- gelecekte olacak bazı olayları görebilmektedir. Hz. Yusuf (as)'a verilen ilmin bir benzeri başka peygamberlere de verilmiştir. Kuran'da Hz. İsa (as)'ın da Rabbimiz'in izniyle bu ilme sahip olduğu haber verilmiştir. Ayette şu şekilde buyrulur:
İsrailoğulları'na elçi kılacak. (O, İsrailoğulları'na şöyle diyecek:) "Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır." (Al-i İmran Suresi, 49)
Ayette de buyrulduğu gibi Hz. İsa (as) da, insanların neler yediklerini ya da neler saklayıp biriktirdiklerini bilecek bir ilimle nimetlendirilmiştir. Hz. İsa (as)'ın kendisinden sonra gelecek ismi "Ahmet" olan bir elçiyi müjdelediği de Kuran'da haber verilmektedir. (Saff Suresi, 6) Rabbimiz Peygamber Efendimiz (sav)'e de gayba dair pek çok haber vermiştir. Peygamberimiz (sav) hem geçmişte meydana gelen ve kimsenin bilmediği olayları, hem de gelecekte gerçekleşecek olan birçok olayı Allah'ın bildirmesiyle öğrenmiştir. Bir ayette Allah bu gerçeği şöyle haber verir:
Bu, sana (ey Muhammed) vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar, (Yusuf'un kardeşleri) o hileli-düzeni kurarlarken, yapacakları işe topluca karar verdikleri zaman sen yanlarında değildin. (Yusuf Suresi, 102)
Peygamberimiz (sav) gaybi bilgiye kendisinden kaynaklanan bir özellik olarak sahip olmamıştır. Ancak Allah'ın dilediği kadarıyla gaybdan kendisine verdiği haberleri çevresindekilere tebliğ etmiştir. Herşeyi bilen Allah'ın elçisine verdiği bilgilerse geçmişte gerçekleşmiş ya da ileride kesin olarak gerçekleşecek olaylara işaret etmektedir. Bu da Peygamberimiz (sav)'in bildirdiği bu bilgilerin her birinin mucize niteliğinde olduğunu göstermektedir. Ancak Allah'ın bildirmesiyle bilinebilecek haberleri Peygamberimiz (sav) hayatı boyunca çok defa insanlara haber vermiştir. Hem geçmişle, hem içinde bulunduğu zamanla, hem de gelecekle ilgili bilgilere vakıf olması, Rabbimiz'den gayba dair bilgiler alması da peygamberliğinin delillerindendir. Allah'ın kendisine verdiği pek çok ilimle birlikte Peygamberimiz (sav)'in gösterdiği tevazu ve teslimiyet ise Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
De ki: "Allah'ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiç bir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. Ben, iman eden bir topluluk için, bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim." (Araf Suresi, 188)
Allah'ın kutlu peygamberi Hz. Muhammed (sav) hem Kuran ayetleriyle hem de özel olarak kendisine gelen vahiy sonucu, geçmişle, yaşadığı zamanla ve gelecekle ilgili bilgiler almıştır. Allah'ın dilemesiyle, birçok konuda kimsenin bilemeyeceği gayb bilgisine sahip olmuştur. Bu ilim vesilesiyle zorluk zamanlarında Müslümanları fetihle müjdelemiş, daha pek çok müjde vererek onların şevklerini artırmıştır. Peygamberimiz (sav)'in Müslümanlara önceden müjdesini verdiği bu olaylar birer mucize olarak ardı ardına gerçekleşmiştir.
Peygamberimiz (sav)'in 1400 yıl önce haber verdiği ve içinde bulunduğumuz dönem içinde gerçekleşmiş bulunan pek çok olay da vardır. Kütüb-ü Sitte muhaddisleri Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, Nesei, İbn-i Mace ve daha pek çok muhaddis Peygamberimiz (sav)'den rivayet edilen hadislerdeki gayb haberlerinin doğruluğu hakkında ittifak halindedirler. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav)'in haber verdiği gaybi bilgilerin tümü gerçekleşmiş ve gerçekleşmeye de devam etmekte, insanlar bu mucizelere şahit olmaktadırlar.
İman etmeyenler, Peygamberimiz (sav)'in kendisine vahyedilen Kuran'ı insanlara tebliğ etmeye başlamasından itibaren bu mübarek insanı doğru söylememekle itham etmişlerdir. Kendilerine getirdiği her bilgiye kuşkuyla yaklaşmış, ona inanmak istememişlerdir. Oysa Peygamberimiz (sav) dürüstlüğü ve güvenilirliği sadece yüzüne ve hayat şekline bakıldığında bile kolayca anlaşılan bir insandır. Hayatı boyunca herkesin ittifakla "El-emin" (güvenilir) diye nitelendirdiği ve bu hitapla çağırdığı bir insan olmasına rağmen onun çağırdığı hak yola uymamak için yalanlarına devam etmişlerdir.
Peygamberimiz (sav)'e birbirinden zalimce pek çok iftira atan inkarcılar, bir insanın hayatı boyunca her an doğru söylememesinin imkansız olduğunu gözardı etmişlerdir. Bir insanın ömrünün sonuna kadar kesintisiz olarak doğru söylememesi ve buna uygun yaşaması imkansızdır. Ayrıca Peygamber Efendimiz (sav) gece gündüz ibadet halinde olan, çok büyük fedakarlıklar yapmış, çok sabırlı, üstün ahlaklı, alemlere rahmet olan bir insandır. Çevresindeki herkesten daha az uyuyan, büyük bir cesaretle her savaşa çıkan, en ön saflarda çarpışan Peygamberimiz (sav) ölüm tehdidi altındayken de insanlara hak olan gerçekleri anlatmaya devam etmiştir.
Kuran ahlakını en güzel şekilde yaşayan ve müminlere örnek olan her zaman Peygamberimiz (sav) olmuştur. Mübarek Peygamberimiz (sav) insanlara infakı (sadaka) anlatmış, kendisi herşeyini infak etmiştir; canını ve malını, Allah rızasını kazanmak için ortaya koymuştur. Sabrı, fedakarlığı, gerçek sevgi ve dostluğu anlatmış, bu güzel ahlak özelliklerini olabilecek en ideal şekliyle yaşamıştır. Yine insanlara merhametli olmayı, affediciliği tavsiye etmiş, hayatı boyunca bunların da en kararlı uygulayıcısı ve savunucusu olmuştur. iman etmeyenlerin böyle kutlu bir peygambere iftira ederken şunları düşünmesi gerekirdi:
Bir yalanı ömür boyu hiç açık vermeden devam ettirmek insan fıtratının (doğasının) gücünün yeteceği birşey değildir. Birbiriyle uyum içinde binlerce ayetle çelişmeyecek şekilde yaşamak ve bütün ömrü boyunca bu ayetlere bağlı olarak yalan söylemek de bir insan için asla mümkün değildir. Ayrıca yalan söyleyen bir insan niçin bunları istikrarla hayatının sonuna kadar yapsın? İnsanların ahiretlerine, hidayetlerine vesile olabilmek için kendi hayatını niçin tehlikeye atsın? Ayrıca yalan söyleyen bir kişinin, söylediği herşeyin böylesine büyük bir hikmet taşıması mümkün müdür? Yine her söylediğinin edebi yönden de mükemmel olup, sayısal bazı şifreler taşıması ve 23 yıl boyunca söylediklerinin tamamının birbiri ile edebi, matematiksel, bilimsel uyum içinde olması, her birinin hikmetli olup, insanın vicdanen cevabını aradığı her soruya cevap vermesi, sosyal hayata dair tüm hükümleri içermesi ve eksiksiz olması mümkün müdür? Nitekim sözünde doğru olmayan birinin bir gün mutlaka birbirini tutmayan çelişkili ifadeler vermesi kaçınılmazdır. Oysa Peygamberimiz (sav)'in her söylediği doğru çıkmış, bunlara Müslümanlardan ve inkarcılardan pek çok insan şahit olmuştur.
Kuşkusuz tüm peygamberlere verilen mucizelerin her biri çok önemlidir. Fakat Peygamberimiz (sav)'in bazı mucizelerine büyük kitlelerin şahit olması, bu yönüyle onu diğer peygamberlerden farklı kılmaktadır. Örneğin Hz. İsa (as) ölen bir insanı dirilttiğinde veya bir hastayı iyileştirdiğinde sadece orada bulunanlar bu mucizelere şahit olmuş olabilirler. Veya Hz. Musa (as)'ın mucizelerine de sadece Firavun, kavmi ve İsrailoğulları şahit olmuş olabilir. (Doğrusunu Allah bilir) Peygamberimiz (sav) savaş olacağını, ardından fetih gerçekleşeceğini söylediğinde ise, buna ve sonrasında söz konusu savaşa şahit olan o kavmin tamamıdır. Bu mucizelere on binlerce, hatta yüz binlerce insan şahit olmaktadır.
MÖ 3.-5. yüzyıllara ait olan bu altın kabartma, Pers Krallarından Oxus'un hazinesinden bir parçadır. |
Kuran'da gelecek hakkında verilen haberlerden biri Rum Suresi'nin hemen başındaki ayetlerde yer alır. Bu ayetlerde Bizans İmparatorluğu'nun bir yenilgiye uğradığı, ama çok kısa bir zaman sonra tekrar galip geleceği şöyle bildirilmiştir:
Elif, Lam, Mim. Rum (orduları) yenilgiye uğradı. "Dünyanın en alçak yerinde". Ama onlar, yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. Üç ile dokuz yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah'ındır. Ve o gün müminler sevineceklerdir. (Rum Suresi, 1-4)
Bu ayetler, Hristiyan olan Bizanslıların, 613-614 yıllarında putperest bir toplum olan Persler karşısında çok ağır bir yenilgiye uğramasından yaklaşık 7 sene sonra, MS 620 civarında indirilmişti. Ayetlerde Bizans'ın çok yakında galip geleceği haber veriliyordu. Oysa o sırada Bizans o kadar büyük kayıplara uğramıştı ki, değil tekrar galip gelmesi, ayakta kalması bile imkansız görülüyordu. Persler Bizanslıları 613 yılında Antakya'da yenilgiye uğratarak; galibiyetlerini Şam, Kilikya, Tarsus, Ermenistan ve Kudüs'ü ele geçirmeleriyle sürdürmüşlerdi. Özellikle 614 yılında Kudüs'ün kaybedilmesi, Kutsal Mezar Kilisesi'nin tahrip edilmesi Bizanslılar için ağır bir darbe olmuştu.65
O dönemde yalnız Persler değil, Avarlar, Slavlar ve Lombardlar da Bizans Devleti'ne karşı büyük tehdit oluşturmaktaydı. Avarlar İstanbul önlerine kadar gelmişlerdi. Bizans Kralı Heraklius, ordunun masraflarını karşılayabilmek için kiliselerdeki altın ve gümüş süs eşyalarının eritilip paraya çevrilmesini emretmişti. Hatta bunlar da yetmeyince bronzdan heykeller bile para yapımı için eritilmeye başlanmıştı. Pek çok vali Kral Heraklius'a isyan etmiş, İmparatorluk parçalanma noktasına gelmişti. Önceden Bizans toprağı olan Mezopotamya, Kilikya, Suriye, Filistin, Mısır ve Ermenistan, putperest Perslerin işgali altına girmişti.66
Kısacası, herkes Bizans'ın yok olmasını bekliyordu. Ama tam bu dönemde, Rum Suresi'nin ilk ayetleri vahyedildi ve Bizans'ın dokuz yıl geçmeden yeniden galip geleceği haber verildi. Arap müşrikleri Kuran'da haber verilen bu zaferin, asla gerçekleşmeyeceğini düşünüyorlardı. Fakat Kuran'da bildirilen tüm haberler gibi bu da hiç kuşkusuz gerçekti. 622 yılında Heraklius Ermenistan'ı işgal edip Persleri yenerek çeşitli zaferler kazandı.67 627 yılının Aralık ayında, Bizans ve Pers İmparatorlukları arasında, Bağdat yakınında Dicle Nehri'nin 50 km. doğusunda bulunan Ninova harabeleri yakınında büyük bir savaş daha oldu. Bizans ordusu, Persleri burada da yenilgiye uğrattı. Birkaç ay sonra da Persler işgal ettikleri yerleri Bizans'a geri veren bir anlaşma imzalamak zorunda kaldılar.68
Rumların galibiyeti 630 yılında İmparator Heraklius'un Pers hükümdarı II. Khosrow'u yenilgiye uğratarak, Kudüs'ü geri alması ve Mezar Kilisesi'nin yeniden Hristiyanların kontrolüne girmesiyle tamamlanmış oldu.69
Allah sizi gayb üzerine muttali kılacak değildir. Ama Allah, elçilerinden dilediğini seçer. Öyleyse siz de Allah'a ve elçisine iman edin. Eğer iman eder ve sakınırsanız, sizin için büyük bir ecir vardır. |
Lut Gölü ya da diğer adıyla Ölü Deniz olarak bilinen bölge dünyanın en alçak noktasıdır. Bu, Kuran-ı Kerim'de asırlar öncesinden bildirilmiş bir bilgidir. İnsanlar bu bilgiyi ancak günümüz teknolojisinin sunduğu imkanları kullanarak öğrenebilmişlerdir. Rumların Kuran'da haber verilen galibiyeti 630 yılında İmparator Heraklius'un Pers hükümdarı II. Khosrow'u yenilgiye uğratarak, Kudüs'ü geri alması ve Mezar Kilisesi'nin yeniden Hristiyanların kontrolüne girmesiyle tamamlanmış oldu. |
Böylece Allah'ın Kuran'da bildirdiği ve Peygamberimiz (sav)'in insanlara tebliğ ettiği, "Rum'un zaferi", ayetteki "üç ile dokuz yıl içinde" ifadesiyle dikkat çekilen zaman aralığında, mucizevi bir şekilde gerçekleşmiş oldu.
Bu ayetlerde yer alan bir başka mucize de, o dönemde kimsenin tespit etmesinin mümkün olmadığı coğrafi bir gerçeğin haber verilmesidir.
Rum Suresi'nin 3. ayetinde, Rumlar'ın "Dünyanın en alçak yerinde" yenildikleri belirtilir. Arapçası "edna el-ard" olan bu ifade, bazı meallerde "yakın bir yer" olarak da tercüme edilir. Ancak bu tercüme, orijinal ifadenin tam karşılığı değil, mecazi bir yorumudur. "Edna" kelimesi Arapçada "alçak" demek olan "deni" kelimesinden türemiştir ve "en alçak" anlamına gelir. "Ard" ise yeryüzü demektir. Dolayısıyla "edna el-ard" ifadesi de "yeryüzünün en alçak yeri" manasına gelmektedir.
Bazı tefsirciler söz konusu bölgenin Araplara yakınlığını göz önünde bulundurarak kelimenin "en yakın" anlamını kullanmaktadırlar. Ancak kelimenin asıl anlamı, Kuran'ın indirildiği dönemde bilinmesi mümkün olmayan çok önemli bir jeolojik gerçeğe işaret etmektedir. Çünkü Dünyanın en alçak yerini araştırdığımızda, bu noktanın Bizanslıların 613-614 yıllarında yenilgiye uğradığı yerlerden biri olan Lut Gölü (Dead Sea) havzası olduğunu buluruz. Bu yenilginin en ağır darbesi, daha evvel de belirttiğimiz gibi, Hristiyanlığın sembolü olan Lut Gölü yakınlarındaki Kudüs'ün kaybıdır.
Lut çevresi ise deniz seviyesinden 399 metre aşağıdaki, yeryüzünün "en alçak" bölgesidir.70
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, Lut Gölü'nün rakımının, yalnızca modern çağdaki ölçümlerle tespit edilmiş olmasıdır. Daha önce hiç kimsenin Lut Gölü'nün Dünyanın en alçak bölgesi olduğunu bilmesi mümkün değildir. Ama bu bölge Kuran'da "yeryüzünün en alçak yeri" olarak tanımlanmıştır. Bu bilgi, Kuran'ın Allah'ın sözü olduğunun bir başka delilini oluşturmaktadır ve Allah'ın Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e nasip ettiği çok büyük bir mucizedir.
Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram'a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı. (Fetih Suresi, 27)
Peygamber Efendimiz (sav), Medine'de iken gördüğü bir rüyasında, müminlerin güven içinde Mescid-i Haram'a girdiklerini ve Kabe'yi tavaf ettiklerini görmüş ve müminleri bu haberle müjdelemişti. Çünkü, Mekke'den Medine'ye hicret eden müminler, o zamandan beri Mekke'ye gidemiyorlardı.
Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. |
Allah, Peygamberimiz (sav)'e Katından bir yardım ve destek olarak Fetih Suresi'nin 27. ayetini vahyetmiş ve rüyasının doğru olduğunu, eğer Allah dilerse müminlerin Mekke'ye girebileceklerini bildirmiştir. Gerçekten de, bir süre sonra, önce Hudeybiye Barışı ve ardından gelen Mekke'nin fethiyle, Müslümanlar aynı ayette bildirildiği gibi güven içinde Mescid-i Haram'a girmişlerdir. Böylece Allah, Peygamber Efendimiz (sav)'e ilham ettiği müjdenin gerçek olduğunu göstermiştir.
Buhari, Mekke'nin fethi ile ilgili olarak İbn-i Abbas'tan şöyle rivayet etmektedir:
İbnu Abbas: "Herhalde o Kuran'ı (tilavetini -okumasını, tebliğini ve mucibince –gerektiği gibi- amel etmeni) senin üzerine farz kılan (Allah), seni (yine) dönülecek yere döndürecektir..." (Kasas Suresi, 85) mealindeki ayette ifade edilen döndürülecek yerden maksadın Mekke olduğunu söylerdi."71
Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus vardır. Fetih Suresi'nin 27. ayetine dikkat edilirse, Mekke'nin fethinden önce gerçekleşecek bir başka fetihten daha söz edildiği görülecektir. Nitekim ayette haber verildiği gibi Müslümanlar, önce Yahudilerin elinde bulunan Hayber Kalesi'ni fethetmişler, daha sonra da Mekke'yi fethetmişlerdir.72 Ünlü Celaleyn tefsirinde, Fetih Suresi'nin 27. ayeti şöyle açıklanmaktadır:
Yemin olsun ki Allah, Peygamberine o rüyayı doğru gösterdi. Rasulullah (sav) Hudeybiye senesinde sefere çıkmazdan evvel rüyasında kendisini de, ashabını da emniyet içinde, başlarını traş ederek Mekke'ye girer görmüş, bunu ashabına haber vermişti. Onlar da sevinmişlerdi. Vakta ki maiyyetindekilerle (beraberindekilerle) birlikte çıktılar. Kafirler, kendilerini "Hudeybiye"de men edip döndüklerinde bu onlara çok ağır geldi. Bazı münafıklar ise şüpheye düştüler. Bu ayet o zaman inmiştir. "Yemin olsun ki inşaAllah Mescid-i Haram'a emniyet içinde başlarınızın saçlarının tümünü kazıtarak, (kiminiz) bir kısmını kısaltarak, asla korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah sulh konusunda fayda yönünden sizin bilmediğiniz şeyleri bildi de ondan önce yani Mekke'ye girmeden önce yakın bir fetih yaptı." Bu da Hayber'in fethi idi. Ve rüya ertesi sene tahakkuk etti (gerçekleşti).73
De ki: "Ben, sizin Allah'tan başka tapmakta olduklarınıza tapmaktan nehyedildim." De ki: "Ben sizin heva (istek ve tutku)larınıza uymam; yoksa bu durumda ben şaşırıp sapmış ve doğru yolu bulmamışlardan olurum."De ki: "Ben, gerçekten Rabbimden kesin bir belge üzerindeyim, siz ise onu yalanladınız. Sizin kendisine acele ettiğiniz (azap) yanımda değildir. Hüküm yalnızca Allah'ındır. O, doğru haberi verir ve O, ayırt edenlerin en hayırlısıdır." |
Peygamberimiz (sav) Hicret'in 8. yılında Mekke'ye girerek bu şehri fethetmiştir. Peygamber Efendimiz (sav) müminlere bu müjdeleri verdiğinde, mevcut durum bu yönde değildir. Hatta, koşullar tam aksini göstermekte, müşrikler müminleri kesinlikle Mekke'ye sokmamakta kararlı görünmektedirler. Bu ise, kalbinde hastalık olanların, Peygamber Efendimiz (sav)'in söylediklerine şüphe ile bakmalarına neden olmuştur. Ancak Peygamberimiz (sav) Allah'a güvenerek, insanların ne diyeceklerini hiç önemsemeden, Allah'ın kendisine bildirdiğine iman etmiş ve bunu insanlara açıklamıştır. Rabbimiz'in Peygamberimiz (sav)'e haber verdiği bu gayb haberinin gerçekleşmiş olması, milyonlarca insanın şahit olduğu çok büyük bir mucizedir.
Sizler Mısır'ı fethedeceksiniz. Orası (paraya) "kirat" denilen yerdir. Oranın halkına hayır tavsiye edin. Onların bir zimmet, bir de rahim (hakkı) vardır.74
Peygamber Efendimiz (sav) bu hadis-i şeriflerinde Mısır'ın fethedileceğini müjdelemektedir. Peygamberimiz (sav) bu müjdeyi verdiği sırada Mısır, Romalıların hakimiyeti altındaydı. Ayrıca, Müslümanların henüz çok büyük bir gücü bulunmamaktaydı. Ancak, Peygamber Efendimiz (sav)'in, bu sözleri gerçek olmuş, kendisinin vefatından çok zaman geçmeden, Hz. Ömer (ra)'in halifeliği sırasında, M.S. 641 yılında, Amr bin As komutasındaki Müslümanlar tarafından Mısır fethedilmiştir.75 Bu olay, Peygamber Efendimiz (sav)'in gerçekleşen gayb haberlerinden biridir.
Kisra ölünce, ondan başka Kisra yoktur. Kayser de öldü mü ondan sonra bir Kayser yoktur. Nefsimi kudret altında tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun, siz her ikisinin de hazinelerini Allah yolunda harcayacaksınız.76
Bu hadis-i şerifte geçen "Kisra" kelimesi, geçmişte İran kralları için kullanılan bir isimdir. Kayser sıfatı ise, Roma İmparatoru için kullanılmaktaydı. Peygamber Efendimiz (sav) hadis-i şerifinde, bu her iki kralın sahip olduğu hazinenin Müslümanlara kalacağını müjdelemiştir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, Peygamberimiz (sav)'in bu haberi müjdelediği dönemde Müslümanların askeri, ekonomik ve siyasi açıdan, henüz böyle büyük bir fetih yapmaya güçlerinin bulunmamasıdır. Ayrıca bu dönemde, İran ve Bizans İmparatorlukları da, en güçlü devletlerdi. Dolayısıyla, Peygamber Efendimiz (sav), bu iki fethi haber verdiğinde, siyasi ve askeri koşullar görünürde buna uygun değildi. Ancak, Peygamber Efendimiz (sav)'in haber verdiği bu olaylar aynen gerçekleşmiştir. Hz. Ömer zamanında İran fethedilmiş ve bu fetihle birlikte Kisraların saltanatı son bulmuştur.77
O dönemin Kayser'i olan Heraklius'un 641 yılında ölümünden önce, hazinelerinin Müslümanlara kalması Müslümanların, Raşid Halifeler döneminde Bizans Roma İmparatorluğu'na ait çok önemli merkezleri fethetmeleri ile başlamıştır. Hz. Ebu Bekir döneminden başlayarak, Kayser'in yönetimi altındaki Ürdün, Filistin, Şam, Kudüs, Suriye, Mısır gibi önemli merkezlerin tamamı fethedilmiştir. İstanbul'un, 1453 yılında Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmesi ve Roma İmparatorluğunun yıkılmasını takiben Kayser ünvanı da tarihe gömülmüştür.78 Böylece, Peygamberimiz (sav)'in döneminde siyasi ve ekonomik açıdan imkansız gibi görünen bu önemli fetihler, Allah'ın Hz. Muhammed (sav)'e verdiği birer mucize olarak gerçekleşmiştir.
Peygamber Efendimiz (sav), yaşamı boyunca pek çok hükümdar ve idareciye, elçiler ve mektuplar aracılığıyla tebliğ yapmış, onları hak ve doğru olana uymaya davet etmiştir. Tarih kaynaklarında yer aldığı gibi bazıları Peygamberimiz (sav)'in bu davetine hemen icabet ederken, bazıları da inkarlarında direnmişler, müşriklerle, münafıklarla ve diğer kafirlerle iş birliğine girişmişlerdir. Peygamberimiz (sav)'in İslam'a davet ettiği hükümdarlardan biri de dönemin İran Kisrası Perviz İbn-i Hürmüz'dür. Hz. Muhammed (sav), Abdullah bin Huzayfe'yi ona elçi olarak göndermiştir. Ancak İbn-i Hürmüz, Peygamberimiz (sav)'in tebliğinden yüzçevirmiş ve Müslümanlara karşı düşmanca bir tutum sergilemiştir. Peygamber Efendimiz (sav)'e iki elçi gönderip, Müslümanların kendisine teslim olmalarını söylemiştir. Peygamber Efendimiz (sav) ise bu iki elçiyi önce İslamiyet'e davet etmiştir. Daha sonra ise, iki elçiyi ertesi gün kendilerine kararını bildirmek üzere huzurundan çıkarmıştır.79 Ertesi gün Peygamber Efendimiz (sav) elçilere, Allah'ın kendisine bildirdiği şu haberi iletmiştir:
Yüce Allah Kisra'ya oğlu Şireveyh'i musallat kıldı. Şireveyh, onu şu ayda, şu gecede ve gecenin de şu saatinde öldürdü!80
Peygamber Efendimiz (sav) ayrıca onlara hitaben şöyle demiştir:
Bazan'a (Kisra'nın aracı olarak elçi göndermesini emrettiği vali) deyiniz ki: Benim dinim ve hakimiyetim, Kisra'nın mülk ve sanatının ulaştığı yere kadar ulaşacaktır. Yine ona deyiniz ki: Eğer sen Müslüman olursan, şu anda idare etmekte olduğun yerleri sana vereceğim, seni Ebnalardan (Güney Arabistan'a yerleşen İranlılar) meydana gelen kavme hükümdar yapacağım.81
Bunun üzerine elçiler Yemen'e dönerek Peygamberimiz (sav)'in tebliğini Vali Bazan'a aktardılar. Duyduklarından son derece etkilenen Bazan, bunu "Bu hükümdar sözü değildir. Öyle sanıyorum ki bu şahıs, dediği gibi bir peygamberdir"82 sözleriyle ifade etti. Sonra da adamlarına "Onu nasıl buldunuz?" diye sordu. Peygamberimiz (sav)'in heybetinden son derece etkilenen elçiler, "Biz, ondan daha heybetli, hiçbir şeyden korkmayan ve muhafızsız bulunan bir hükümdar görmedik. Mütevazi ve yaya olarak halk arasında yürüyordu" dediler.
Bazan, bir süre bekleyip Peygamber Efendimiz (sav)'in Kisra hakkında söylediklerinin doğru çıkıp çıkmayacağını görmek istedi. Böylece Peygamber Efendimiz (sav)'in Allah'ın elçisi olduğuna emin olacağını belirtti. Hadis ve tarih kaynaklarına göre, aradan kısa bir süre geçtikten sonra Kisra'nın oğlu Şivereyh'ten Bazan'a şöyle bir mektup geldi:
Ben Kisra'yı öldürdüm. Bu mektubum sana gelince, benim namıma, halkın biatını al, Kisra'nın sana yazmış olduğu zat hakkında da, yeni bir emrim gelinceye kadar bekle ve hiçbir teşebbüse geçme.83
Bazan ve adamları hesap edince, bu olayın tam Peygamberimiz (sav)'in belirttiği zamanda meydana geldiğini gördüler.84 Bazan bu büyük mucizeyi gördükten sonra iman etti ve Müslüman oldu. Onu, Yemen'de oturan Ebnaların Müslüman olması izledi.85 Bazan, Peygamber Efendimiz (sav)'in İran valilerinden imana gelen ilk kişi idi.86
Allah'ın Kuran'da bildirdiği mucize niteliğinde bir olay da Peygamberimiz (sav)'in eşlerinden birine verdiği bir sırla ilgilidir. Peygamberimiz (sav) hanımlarından birine gizli bir söz söylemiş, fakat hanıma bu gizli sözü saklamayıp başkasına haber verince Allah onun bu tavrını Peygamberimiz (sav)'e haber vermiştir. Peygamberimiz (sav) sır tutmayan eşine bunu bildiğini açıklayınca, eşi kendisine bunu kimden öğrendiğini sormuştur. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) bunu kendisine Allah'ın haber verdiğini açıklamıştır. Allah bu olayı Kuran'da şöyle bildirir:
Hani Peygamber, eşlerinden bazılarına gizli bir söz söylemişti. Derken o (eşlerinden biri), bunu haber verip Allah da ona bunu açığa vurunca, o da (Peygamber) bir kısmını açıklamış bir kısmını (söylemekten) vazgeçmişti. Sonunda haberi verince (eşi) demişti ki: "Bunu sana kim haber verdi?" O da: "Bana bilen, (herşeyden) haberdar olan (Allah) haber verdi" demişti. (Tahrim Suresi, 3)
Peygamberimiz (sav) Allah'ın kendisine lütfu sayesinde ilim sahibi bir insandır. Allah kendisine kimsenin bilmesinin mümkün olamayacağı haberleri bildirmektedir. Eşinin yaptığı hatayı kendisine açıklaması da bu mucizelerinden yalnızca bir tanesidir. Öte yandan Allah bazı Kuran ayetlerinde de Peygamberimiz (sav)'e insanların gizli yönleri, düşünceleri ve eylemleri ile ilgili olarak kendisinin bilmesi mümkün olmayan pek çok bilgi vermiştir. Bu bilgilerin yanı sıra Peygamberimiz (sav)'e, onlara karşı nasıl davranacağını ve neler söyleyeceğini de bildirmiştir. Bu ayetlerden bazıları şöyledir:
Sonra kederin ardından üzerinize bir güvenlik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin tümü Allah'ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti. (Bunu) Allah, sinelerinizdekini denemek ve kalplerinizde olanı arındırmak için (yaptı). Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir. (Al-i İmran Suresi, 154)
"Tamam-kabul" derler. Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar. Allah, karanlıklarda kurduklarını yazıyor. Sen de onlardan yüz çevir ve Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter. (Nisa Suresi, 81)
Bedevilerden geride bırakılanlar, sana diyecekler ki: "Bizi mallarımız ve ailelerimiz meşgul etti. Bundan dolayı bizim için mağfiret dile." Onlar, kalplerinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar. De ki: "Şimdi Allah, size bir zarar isteyecek ya da bir yarar dileyecek olsa, sizin için Allah'a karşı kim herhangi bir şeyle güç yetirebilir? Hayır, Allah yaptıklarınızı haber alandır." (Fetih Suresi, 11)
Zarar vermek, inkarı (pekiştirmek), mü'minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir.
Sen bunun (böyle bir mescidin) içinde hiç bir zaman durma. Daha ilk gününden takva temeli üzerine kurulan mescid, senin bunda (namaza ve diğer işlere) durmana daha uygundur. Onda, arınmayı içten-arzulayan adamlar vardır. Allah arınanları sever. (Tevbe Suresi, 107-108)
Ayetlerde Allah'ın Peygamberimiz (sav)'e vahyettiği birçok gayb haberi bildirilmektedir. Münafıkların yalanları, tuzakları, içlerinde gizledikleri, gerçek niyetleri Allah'tan bir mucize olarak Peygamberimiz (sav)'e haber verilmiştir. Peygamber Efendimiz (sav), Allah dilediği takdirde kendilerini olduklarından farklı gösteren münafıkları da yüzlerinden tanıyabilmiştir. Kuşkusuz bu büyük bir mucizedir. Hiç kimse pek çok ibadeti yerine getiren, Müslümanların tavır ve konuşmalarını aynısıyla taklit eden, kendisini Müslüman olarak tanıtan ve hatta Peygamberimiz (sav)'le birlikte savaşa çıkan bir kişinin aslında ikiyüzlü bir din düşmanı olduğunu anlayamaz. Peygamberimiz (sav)'in ise Allah'ın bildirmesiyle bu kişileri tanıdığına dair pek çok hadis sahabelerden rivayet edilmiştir. Allah Peygamberimiz (sav)in sahip olduğu bu ilmi Kuran'da şöyle bildirmektedir:
Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. Andolsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir. (Muhammed Suresi, 30)
Kuran'da Hz. İsa (as)'ın Allah'ın izniyle insanların "yediklerini ve biriktirdiklerini" haber verdiği (Al-i İmran Suresi, 49), Hz. Yusuf'un ise "bir yemek gelmeden onu haber vereceği" (Yusuf Suresi, 37) bildirmiştir. Bu mucizeler Allah'ın peygamberlerine olan bir lütfudur. Peygamberimiz (sav) de hadislerde haber verildiğine göre, Allah'tan bir mucize olarak kendisine daha soru sorulmadan ilgili kişiye cevap vermiş, insanların içlerinden geçirdiklerini bilmiştir. Örneğin hadislerde bildirildiğine göre Peygamberimiz (sav) ne zaman, nerelerin fethedileceğini sahabelere haber veriyordu.87 Yine hadislerde bildirildiğine göre Peygamber Efendimiz (sav), eve gelecek kişileri daha gelmeden evvel, odaya girecek olan kişileri daha odaya girmeden evvel bilirdi. Bir kişi bir yerden geç geldiğinde, geç kalma sebeplerini hemen o kişiye haber verirdi.88 Peygamberimiz (sav) ayrıca münafık zihniyetteki kişileri, Müslümanlara kötülük düşünen kişileri, içinden kötü fikirler geçirenleri hemen tanıyordu.89
Hadislerde bu mucizelerle ilgili yüzlerce örnek verilmektedir. Bir hadiste Peygamberimiz (sav) Ebu Süfyan'ın içinden geçirdiklerine bir cevap vermiş ve Ebu Süfyan bu durum karşısında bu mübarek insanın peygamberliğine şahitlik ettiğini söylemiştir:
Ebu Süfyan mescidin bir kenarında oturuyordu. Birgün Rasulullah (sav) elbisesine bürünerek evinden çıktı. Ebu Süfyan oturduğu yerden: "Acaba bu ne ile mağlub etti" dedi. Rasulullah (sav) Ebu Süfyan'ın yanına gelip eliyle onun sırtına vurdu ve: "Seni Allah ile mağlup ettim" dedi. Ebu Süfyan: "Senin Allah Rasulu olduğuna şahitlik ederim" dedi.90
Peygamber Efendimiz (sav)'in insanların içinden geçirdiklerini anlayıp, buna göre cevap vermesine bir örnek ise Vabısa ile ilgili olan hadistir:
Resulullah (sav)'e geldim. Niyetim iyilik ve günahtan ona sormadık bir şeyi bırakmamaktı. Etrafını Müslümanlardan bir cemaat çevirmişti, durmadan ona sorup fetva istiyorlardı. Onları yara yara ilerlemek istedim.
◉ Allah Resulünden uzak dur, ey Vabısa! dediler. Şöyle cevap verdim:
◉ Bırakın beni de ona iyice yaklaşayım! Kendine yakın olmak istediğim insanların en sevimlisidir o!
◉ "Bırakın Vabısa'yı!" buyurdu. İki veya üç kere de bana hitaben:
◉ "Ey Vabısa yaklaş!" dedi. Nihayet O'na yaklaşıp önünde oturdum. Bana şöyle buyurdu:
◉ "Ey Vabısa" sana ben mi haber vereyim, yoksa sen mi bana sorarsın!"
◉ Bilakis sen bana haber ver! dedim.
Şöyle buyurdu:
◉ İyilik ve günah hakkında sormak için geldin değil mi?
◉ Evet! dedim. Bunun üzerine parmaklarının uçlarını bir araya getirip onlarla göğsüme vurarak şöyle buyurdu:
"Ey Vabısa, kalbine danış, kendine danış! –iyilik, insanlar sana fetva verseler, fetva vermeseler de, kendi kalbinin yatıştığı şeydir; günah da, kalbi kazıyan (rahatsız eden) göğüste dolaşıp duran şeydir!"91
Hadiste de bildirildiği gibi, Rabbimiz'in bir lütfu olarak Peygamberimiz (sav) daha soru sorulmadan önce kendisine sorulacak soruları bilir ve onlara göre cevaplar verirdi. Peygamberimiz (sav)'in karşısındaki kişinin niyetini, düşüncesini anlamasına bir diğer örnek ise Ebu'd Derda'nın Müslüman olmasıyla ilgili olan hadistir:
Ebu'd Derda bir puta tapıyordu. Abdullah b. Revaha ile Ebu Seleme gidip o putu kırdılar. Ebu'd Derda gelip de putu o halde görünce şöyle demekten kendini alamadı: "Yazık sana, kendini savunamadın mı?"
Sonra Peygamber (sav)'e geldi. İbn-i Revaha yolda kendisini gördü ve şöyle dedi: "İşte Ebu'd Derda! Mutlaka bizi aramak için gelmiştir!" Allah Resulü (sav) de şöyle buyurdu: "Hayır! Müslüman olmak için geliyor. Rabbim Ebu'd Derda'nın Müslüman olacağını vaat etti."92
Yukarıda verdiğimiz tüm örnekler Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in Allah'ın dilemesiyle pek çok mucize gerçekleştirdiğini göstermektedir. Peygamberimiz (sav) üstün ahlakı, Allah korkusu, derin imanı, tevekkülü ve samimiyeti ile Müslümanlara çok güzel bir örnek olmuş, mucizeleriyle de iman edenlerin şevk ve heyecanlarının daha da güçlenmelerine vesile olmuştur.
Peygamberimiz (sav) Kendi Vefatını Sahabelere Haber Vermiştir
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in gaybe dair verdiği haberlerin hepsi zaman içinde doğrulanmıştır. Doğrulanan her gayb haberi bu mübarek insanın bir mucizesidir. Bu haberlerden biri de Peygamberimiz (sav)'in kendi vefatını haber vermesidir. Hadis-i şeriflerinde Peygamberimiz (sav) sahabeler arasında ilk kendisinin vefat edeceğini haber vermiştir:
Allah Resulü bize bakıp şöyle demişlerdir:
"En son ölenin ben olacağımı ileri sürüyorsanız. Dikkat edin! Ben, hepinizden önce öleceğim. Siz benden sonra öleceksiniz. 93
Peygamber (sav) bir gün çıkıp birine, ölüye dua eder gibi dua etti. Sonra dönüp minbere çıktı ve şöyle buyurdu:
"Şüphesiz –ahirete- sizden önce gidiciyim. Ben size tanıklık edeceğim. Vallahi şu anda havuzumu görür gibiyim. Yeryüzünün bütün anahtarları bana verildi. Vallahi, benden sonra şirke sapmanızdan korkmuyorum –çünkü sapmazsınız!- Ama –dünya malı için- birbirinizle yarışmanızdan korkuyorum!" 94
Peygamberimiz bir diğer hadislerinde kendisine vefat edeceğinin vahyedildiğini bildirmektedir:
"Allah Resulü (sav) gece vakti beni uyandırıp şöyle buyurdu:
"Ey Ebi Müveyhibe! Baki ehli için Allah'tan istiğfarda bulunmakla emrolundum!" Bunun üzerine onunla beraber çıktım. Baki'e gittik. Orada ellerini kaldırıp kabir ehli için istiğfarda bulundu. Sonra şöyle buyurdu: "Sizin yaşadıklarınız sonrakilere göre çok hafiftir. Fitneler onlara karanlık gecenin parçaları gibi gelecektir. Sonu başından daha kötü olacaktır. Ey Ebu Müveyhibe, bana yeryüzünün hazineleri ve orada ebedi kalma imkanı verildi. Sonra da cennet verildi. Bununla Allah'a kavuşmak arasında muhayyer (seçim yapma) kılındım. Ben de Allah'a kavuşmak arasında muhayyer kılındım. Ben de Allah'a kavuşmayı tercih ettim." Sonra oradan ayrıldı."95
Peygamberimiz (sav)kendi vefatı ile ilgili birçok detay haber vermiştir. Bu hadislerin her birinin Peygamberimiz (sav)'in söylediği şekilde gerçekleşmesi Allah'tan büyük bir mucizedir. Bu durum müminlerin de imanlarını kat kat artırmış, imanda daha da derinleşmelerine Allah'ın izniyle vesile olmuştur. Hadislerde Peygamber Efendimiz hangi gün vefat edeceğini de haber vermiştir:
... Ben Pazartesi günü doğdum. Vahiy Pazartesi günü geldi. Pazartesi günü hicret ettim ve Pazartesi günü öleceğim!"96
İbn-i Hanbel ve Beyhaki, İbn-i Abbas'dan naklederek şöyle demişlerdir:
"Peygamberimiz (sav) Pazartesi günü doğdu, Pazartesi günü peygamber oldu, Mekke'den muhacir olarak Pazartesi günü çıktı. Medine'ye Pazartesi günü girdi, Mekke Pazartesi günü fethedildi ve Pazartesi günü vefat etti."97
Peygamber Efendimiz (sav) bazı hadislerinde de vefat edeceği yeri bildirmiştir.
"Hicret edeceğim yer, -öldüğüm zaman gömülüp- yatacağım yer, Medine'dir!"98
Medine, hicret edeceğim yerdir. Orada öleceğim ve orada dirileceğim!"99
Peygamberimiz (sav)'in bildirdiklerinin aynı şekilde gerçekleşmesi Allah'ın büyük bir mucizesidir.
Peygamberimiz Sahabelerin Şehadetlerini Haber Vermiştir
Peygamberimiz (sav), Allah'ın bir mucizesi olarak, kendi vefatı gibi sahabelerin vefatlarını da gerçekleşmelerinden çok uzun zaman önce haber vermiştir. Bu hadislerde birçok sahabenin ölümleriyle ilgili detaylar bildirilmektedir. Bazı sahabelere şehit olacakları, nasıl bir yerde ölecekleri haber verilmiştir. Peygamberimiz (sav)'in bu gayb haberlerinin aynı şekilde gerçekleştiğine şahit olan müminler için bu çok büyük bir müjde olmuştur. Bu hadislerin her biri Allah'ın alemler üzerine seçip, üstün kıldığı Peygamberimiz (sav)'e Allah'ın nasip ettiği mucizelerdir:
Peygamberimiz (sav) Hz. Ömer’ in Şehadetini Haber Vermiştir
Ebu Ya'la, sahih bir senetle, Sehl b. Sa'd'dan naklederek şöyle demiştir: "Üstünde, Allah Resulü (sav), Ebu Bekir ve Ömer ve Osman'ın bulunduğu Uhud –dağı- sallandı ve Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: "Sallanma, sabit ve sakin ol ey Uhud! Üzerinde bir Peygamber, bir Sıddık ya da iki Şehid var!"100
Taberani, İbn-i Ömer (ra)'dan naklederek şöyle demiştir: Allah Resulü (sav) bir bahçedeydi. Ebu Bekir girmek için izin isteyince şöyle buyurdu: "Ona izin verin, onu cennetle müjdeleyin!" Sonra Ömer izin istedi. Bunun üzerine şöyle buyurdu: "Ona da izin verin, onu cennet ve şehitlikle müjdeleyin! Sonra Osman izin istedi. Şöyle buyurdu: "Ona izin verin ve hem cennet, hem de şehitlikle müjdeleyin"101
Hz. Osman’ ın Şehadetini Haber Vermiştir
Ebu Ya'la, müminlerin annesi Hafsa'dan naklederek şöyle demiştir:
"Allah Resulü (sav) Osman'a haber gönderip çağırttı ve şöyle buyurdu: "Öldürülüp şehit olacaksın! Sabret, Allah sana sabır versin.
Allah'ın sana on sene altı ay giydireceği –hilafet- gömleğini sakın çıkartma!" Dönüp giderken, Allah Resulü (sav) arkasından şöyle buyurdu: "Allah sana sabır versin. Oruçlu iken şehit edilip öleceksin. Orucunu benimle açacaksın!"102
Taberani el-Evsat'ta ve Beyhaki, Zeyd b. Erkam'dan naklederek şöyle demişlerdir: "Allah Resulü (sav) beni gönderirken şöyle buyurdu: "Haydi Ebu Bekir'e git, evinde elbisesini giyinmiş bir halde göreceksin. Ona cenneti müjdele! Sonra Ömer'e git! Onu da Seniyye tepesinde, bir merkep üzerine perçemi düşmüş halde göreceksin. Ona da cenneti müjdele! Ardından Osman'a git! Onu da çarşıda alışveriş yaparken bulacaksın. Ona zor bir imtihan geçirdikten sonra cenneti hak edeceğini müjdele!" Gittiğimde üçünü de Allah Resulü'nün buyurduğu şekilde buldum.103
Allah Resulü (sav)'in şöyle buyurduğunu duydum: Yanımda meleklerden biri varken Osman yanıma gelmişti. Melek şöyle dedi:
İşte halkının öldüreceği bir Şehit! Ondan biz bile haya ederiz.104
Hz. Ali’ nin Şehadetini Haber Vermiştir
Hakim –sahihtir kaydıyla- Ali'den naklederek şöyle demiştir:
Allah Resulü (sav), Ali'ye –yanaklarını göstererek- şöyle buyurdu:
"Buradan buradan darbe yiyeceksin, kanın sakalını bulayıncaya dek akacak!"105
Peygamber (sav) Ali'ye şöyle buyurdu: "İnsanların en kötüsü, -başını göstererek- burana vuracak. –Sakalını göstererek –Bu da kana bulanacak.106
Peygamber (sav) ile Ali'nin yanına girdik. Hastaydı. Ebu Bekir ve Ömer de oradaydı. Biri arkadaşına şöyle dedi: "Galiba ölecek!"
Allah Resulü (sav) de şöyle buyurdu: "O asla kendi kendine ölmeyecek. Öldürülecek..."107
Hz. Hüseyin’ in Şehadetini Haber Vermiştir
Allah Resulü (sav) bir gün uyuyordu. Elinde kırmızı bir toprak vardı." Ey Allah Resulü, bu toprak nedir? diye sordum. Buyurdu ki: Cebrail –Hüseyin'i kasdederek- onun Irak topraklarında öldürüleceğini söyledi. Bu toprak, oranın toprağıdır."108
"Hüseyin'i kastederek bu oğlum Kerbela denilen yerde öldürülecek. Onu orada gören ona yardım etsin!" Bunun üzerine Enes b. el Haris Kerbela'ya gitti. Hüseyin ile beraber orada öldürüldü.109
Peygamberimiz (sav)'in Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Hz. Hüseyin ile ilgili bildirdiği şehadet haberleri gerçekleşmiş ve Peygamberimiz (sav)'in ardından İslam dininin yayılmasında çok büyük bir sorumluluk üstlenen bu samimi Müslümanlar şehit edilmişlerdir. Bu mübarek Müslümanların şehadetleri ile Peygamberimiz (sav)'in verdiği gayb haberlerinin bir bölümü daha gerçekleşmiştir. Bunların her biri Allah'ın, mübarek elçisi Hz. Muhammed (sav)'e nasip ettiği birer mucizesidir.
Peygamberimiz (sav)’ in Ahir Zaman Alametleri Hakkında Bildirdikleri
Ahir zaman, kıyamet öncesinde dünya üzerinde yaşanacak olan bir dönemdir. Peygamberimiz (sav)'in, ahir zamanda gerçekleşecek olan olaylarla ilgili de pek çok haberi bize ulaşmıştır. Bu olayların, içinde bulunduğumuz dönemde birer birer gerçekleşiyor olması Peygamberimiz (sav)'in mucizelerinden biridir. Hz. Muhammed (sav) kendi yaşadığı dönemden 1400 yıl sonrasında meydana gelecek olayları, sanki o dönemi izlemiş gibi detaylı olarak anlatmıştır. Peygamberimiz (sav)'in gerçekleşeceğini bildirdiği ahir zaman alametlerinden bazıları aşağıda özet halinde açıklanmıştır.
İran-Irak Savaşı
Ahir zamanda meydana gelecek önemli bir savaş hadiste şöyle haber verilir:
Şevval ayında ayaklanma Zilkade'de harb konuşmaları, Zilhicce'de ise harb vaki olacak.110
1. Turkiye Gazetesi, 22. 01. 1987, 2. Turkiye Gazetesi, 22. 01. 1987,
3. Turkiye Gazetesi, 03. 08. 1988,Hadiste belirtilen Şevval, Zilkade ve Zilhicce ayları İran-Irak Savaşı'nın gelişim aşamalarıyla aynı tarihlere denk gelmektedir:
Şevval ayında ayaklanma...
İran Şahı'na karşı olan ilk ayaklanma bilindiği gibi hadiste belirtilen 5 Şevval 1398 (8 Eylül 1976)'de olmuştur.
Zilkade'de harp konuşmaları ve Zilhicce'de ise harp vaki olacak...
Hicri 1400 Zilhicce (1980 Ekim) ayında İran-Irak arasındaki savaş tam anlamıyla başlamıştı.
Bir başka hadiste de bu savaşın ayrıntıları şöyle tarif edilir:
Faris yönünden gelecek olan bir kavimdir ki, şöyle diyecekler: "Ey Araplar! Siz fazla taassuba kaçtınız! Siz bunlara gereği gibi hak tanımazsanız, sizinle hiç kimse birlik kurmayacaktır... Bir gün, onlara ve bir gün de sizlere verilsin, ve karşılıklı sözler tutulsun..." Onlar Mutıka çıkacaklar, Müslümanlar oradan aşağı yazıya inecekler... Müşrikler öbür yandaki (Rakabe) denilen bir simsiyah olan nehrin kenarında duracaklar... Aralarında savaş olacak: Her iki ordudan, Allah, zaferi kaldıracak… (Kıyamet Alametleri, s. 179)
◉ Faris yönünden gelecek olan : İran tarafından gelecek olan
◉ Faris : İran - İranlı
◉ Yazıya inecekler : Ovaya inecekler (Irak Ovası)
◉ Mutık : Yöredeki bir dağın adı
◉ Rakabe : Petrol kuyularının çok olduğu bölgedir.
"Ey Araplar! Siz fazla taassuba kaçtınız! Siz bunlara gereği gibi hak tanımazsanız, sizinle hiç kimse birlik kurmayacaktır…"
Hadisin bu bölümünde iki taraf arasında, ırkçılıktan kaynaklanan bir anlaşmazlığın olacağına dikkat çekiliyor olabilir. Bu anlaşmazlık sebebiyle, "Yazı"ya (yani Irak Ovası'na) inileceği ve savaşın başlayacağı anlaşılmaktadır.
Allah, her iki ordudan zaferi kaldıracak...
Bu hadisin de işaret ettiği gibi, İran-Irak Savaşı 8 yıl sürmüş ve binlerce kayıp verilmesine rağmen bir netice alınamamıştır. İki taraf da kesin bir üstünlük sağlayamamıştır.
Afganistan’ ın İşgali
Talikan'a (Afganistan'a) yazık oldu. Şüphesiz Allah Teala'nın orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır.111
1. Newsweek, 11.02.1980
Hadiste Afganistan'ın ahir zamanda işgal edileceğine işaret vardır. Gerçekten de Rusların Afganistan'ı işgali olan 1979 yılı Hicri 1400 yılına, diğer bir ifadeyle Hicri 14. yüzyılın başlangıcına denk gelmektedir.
Orada altın ve gümüş olmayan hazineleri vardır...
Rivayetin bu bölümünde de Afganistan'ın maddi zenginliklerine dikkat çekilmektedir. Bugün Afganistan'da çeşitli sebeplerle işletilmeye açılmamış büyük petrol yatakları, demir havzaları ve kömür madenleri tespit edilmiştir.
Fırat’ ın Suyunun Kesilmesi
Fırat Nehri'nin suyunun kesilip durdurulması da Peygamber Efendimiz (sav)'in haber verdiği ahir zaman alametlerindendir:
Fırat Nehri'nin suyu çekilerek altın hazinesini açıklaması zamanı yaklaşıyor. Her kim, o zaman orada bulunursa o hazineden bir şey almasın.112
Diğer hadislerde bu olayın ayrıntılarıyla ilgili önemli bilgiler verilmektedir:
Resulullah: Fırat Nehri altın bir d ağ üzerinden açılmadıkça kıyamet kopmayacaktır. İnsanlar onun için harb edecek ve her yüz kişiden doksan dokuzu öldürülecek, onlardan her adam, keşke kurtulan ben olsaydım, diyecektir buyurmuşlar.113
Resulullah şöyle buyurdu: Yakında Fırat Nehri altın hazinesini açığa çıkarır, kim buna hazır bulunursa, ondan bir şey almasın.114
Görüldüğü gibi ahir zamanın önemli bir alameti olan Fırat Nehri'nin suyunun durdurulması ve altın değerinde bir hazinenin ortaya çıkması pek çok büyük hadis kitabında yer almaktadır.
1. Hürriyet Daily, 04.11.1973, The Great Euphrates Came to a Halt Where it was Born
Şimdi yukarıda yer verdiğimiz hadislerde geçen bu konuyla ilgili önemli ifadeleri tek tek ele alarak inceleyelim:
Resulullah buyurdu ki: (1) Fırat Nehri'nin suyu çekilip (2) altından bir dağ meydana çıkmadıkça kıyamet kopmaz... (Riyazü's Salihin, 3/332)
(1) Fırat Nehri'nin suyunun çekilip...
Suyuti'nin kitabında bu hadis "suyun durdurulması" olarak geçmektedir. Gerçekten de Keban Barajı, Fırat Nehri'nin suyunu durdurarak kesmiştir.
(2) "Altın"dan bir dağ meydana çıkmadıkça...
Yapılan baraj sayesinde; elektriğin üretilmesi, toplanan suyun arazide kullanılarak toprağın veriminin artması ve ulaşım kolaylığının sağlanması gibi sebeplerle, buradaki topraklar "altın" gibi kıymetli hale gelmiştir.
Keban Barajı ve Fırat Nehri üzerine sonradan kurulan diğer barajlar, betondan dev birer dağı andırmaktadır. Bu barajlardan (hadis-i şerifteki benzetmeye göre dağdan) altın değerinde servet dökülmektedir. Dolayısıyla barajlar "altın bir dağ" özelliği kazanmaktadır. (Doğrusunu Allah bilir)
Peygamber Efendimiz (sav)'in ahir zamanda gelişecek olaylarla ilgili haber verdiği başka bilgiler de vardır. Bu bilgilerle ilgili detaylı bilgiler daha önce yayınlanmış olan, Hz. İsa'nın Geliş Alametleri, Ahir Zaman ve Dabbetü'l Arz, Kıyamet Alametleri gibi kitaplarımızda bulunmaktadır. Aşağıda ise bu alametler başlıklar halinde sıralanmıştır:
◉ Ramazan Ayı'nda Ay ve Güneş Tutulmaları
◉ Kuyruklu Yıldızın Doğması
◉ Kabe Baskını ve Kabe'de Kan Akıtılması
◉ Doğu Tarafından Bir Ateşin Görünmesi
◉ Güneş'ten Bir Alametin Belirmesi
◉ Yaygın Katliamların Meydana Gelmesi
◉ Şam ve Mısır Meliklerinin Öldürülmesi
◉ Mısırlıların Esir Alınması
◉ Şehirlerin Yok Olması
◉ Harap Olmuş Yerlerin İmarı
◉ Dördüncü Sulh ve Arap - İsrail Barışı
◉ Iraklıların Parası Kalmayacak
◉ Bağdat'ın Alevlerle Yok Edilmesi
◉ Irak ve Şam'a Ambargo
◉ Irak'ın Yeniden Yapılanması
◉ Şam'da Fitneler
◉ Şam, Irak, Arabistan'da Kargaşa
◉ Müslümanlarla Yahudilerin Savaşması
◉ Masum Çocukların Öldürülmesi
◉ Fitnelerin Çoğalması
◉ Haramların Helal Sayılması
◉ Allah'ın Açıkça İnkar Edilmesi
◉ Depremlerin Artması
◉ Ahlaki Çöküş
◉ Salgın Hastalıklar
◉ Çöllerin Yeşertilmesi
◉ Sahte Mesihlerin Ortaya Çıkışı
Yukarıda sadece bazılarını maddeleştirdiğimiz Peygamberimiz (sav)'in tüm bu hadislerdeki işaretleri, 1400 yıl içinde değişik zamanlarda ve dünyanın farklı farklı bölgelerinde tek tek de görünmüş olabilir, ancak Hicri 1400 yılından itibaren hepsi aynı dönem içinde, birbiri ardına gerçekleşmiştir. Bu da Peygamberimiz (sav)'in başka bir hadisindeki haberin gerçekleşmesi demektir:
"Kıyamet alametleri birbirini takiben meydana gelir. Bir dizideki boncukların art arda kopması gibi."115
İqtibaslar
65. http://en.wikipedia.org/wiki/Heraclius
66. Warren Treadgold, A History of the Byzantine State and Society, Stanford University Press, 1997, ss. 287-299.
67. http://fstav.freeservers.com/emperors/heraclius.html
68. Warren Treadgold, A History of the Byzantine State and Society, Stanford University Press, 1997, ss. 287-299.
69. http://web.genie.it/utenti/i/inanna/livello2-i/mediterraneo-1-i.htm; http://impearls.blogspot.com/2003_12_07_impearls_archive.html; http://en.wikipedia.org/wiki/Heraclius
70. World Book Encyclopedia, 2003, Contributor: Bernard Reich, Ph.D., Professor of Political Science and International Affairs, George Washington University.
71. Buhârî, Tefsir, Kasas Suresi 2, Kütüb-i Sitte- 729
72. İmam Taberi, Taberi Tefsiri, Cilt 5, Ümit Yayıncılık, İstanbul, s. 2276
73. Celâleyn Tefsiri Tercümesi, Tercüme: İbrahim Serdar, Yusuf Şensoy, Faith Enes Yayınevi, İstanbul, 1997, 3. Cilt, s. 1843
74. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, 15. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 420
75. H.U. Rahman, İslam Tarihi Kronolojisi, Birleşik Yayıncılık, İstanbul 1995, s. 70-71
76. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, 15. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 416
77. http://www.mustakiim.de/İslam/İslam%20Tarihi/bilgi5.htm
78. http://www.mustakiim.de/İslam/İslam%20Tarihi/bilgi5.htm
79. İbn'i Sad, Tabakat, 1:260; Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s. 223
80. Taberi, 1:260; Taberi, 3:91, İnsanü'l-Uyun, 3:292; Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s. 223
81. Taberi, 3/91; Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s.223-224
82. Taberi, 3/91; Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s.224
83. Taberi, 3/91; Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s.224
84. İbni Sa'd, Tabakat, 1:260; Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s.225
85. Taberi, 3/91; Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s.225
86. Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevanih-i Hülefa, 1:182; Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998,s.225
87. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 696-700)
88. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 688-689
89. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 689-691
90. Haris; İbn Hacer Askalani, Metalib-u Aliye 4, Tevhid Yayınları, 1996, 3839, s. 17)
91. İbn-i Kesir, Peygamberimiz (sav)'in Şemaili, Mucizeleri, Çelik Yayınevi, s. 361
92. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 680
93. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 1115
94. Buhari, Cenaiz/72, Menakıb/25; İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 1119
95. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 1118
96. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 1120
97. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 1120
98. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s.1120
99. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 1121
100. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 726
101. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 726
102. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 729
103. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 728
104. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 728
105. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 734
106. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 734
107. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 734
108. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 736
109. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 737
110. Kıyamet Alametleri, s. 166
111. Kitab-ul Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 59
112. Riyazü's Salihin, 3/332
113. Sahih-i Müslim, 11/320
114.Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 28
115. G.Ahmed Ziyaüddin, Ramuz El Hadis, 1. cilt, Gonca Yayınevi, İstanbul, 1997, 277/6