İnsanların hidayetine vesile olan Allah'ın elçileri son derece hassas bir vicdana sahiptirler. Onlar, insanlara iyiliği emredip onları kötülükten men eden, üzerlerindeki bu şerefli sorumluluğu titizlikle yerine getiren çok kıymetli insanlardır. Allah'ın elçileri ulaşabildikleri tüm insanların ahiretlerinin kurtulması ve onların hidayet bulmalarına vesile olmak için çalışırlar. Onları içinde bulundukları gafletten uyandırmak ve Allah'ın razı olacağı umulan bir ahlaka iletmek isterler. Buna karşılık peygamberler bu şerefli mücadeleleri sırasında kimi zaman iman etmeyenlerin, münafıkların, müşriklerin tehditlerine, iftiralarına, sözlü ve fiili saldırılarına maruz kalmışlardır. Ancak bu koşullar altında dahi sabırla, güzellikle, iyilik ve tevazuyla tebliğ görevlerine devam etmişlerdir.
Peygamberimiz (sav) de tüm diğer peygamberler gibi insanlara tebliğ ettiği gerçeklerden dolayı türlü eziyetlere, iftiralara maruz kalmış, alaycı tavırlarla karşılaşmıştır. Birbirinden farklı pek çok iftira ile itham edilmiş ve uzun yıllar iman etmeyenlerin baskısı ve ölüm tehdidi altında yaşamıştır. Peygamberimiz (sav)'e itaat eden salih müminler de uzun süre boyunca içinde yaşadıkları toplum tarafından boykot edilmişlerdir. Elbette zorluk gibi görünen tüm bu olaylar, Peygamber Efendimiz (sav) ve onunla birlikte olan salih müminlerin dünyada ve ahirette güzel bir yaşama kavuşmalarına vesile olmuş şerefli olaylardır. Samimi olarak iman eden ve Rabbimiz'e tevekkül edenler, bunlar ve benzeri zorluklardan hiçbir zaman yılgınlığa kapılmaz, tam tersine zorlukları ve sıkıntıları Allah'a yakınlaşmaya ve O'nun rızasını kazanmaya bir yol olarak görürler.
De ki: "Size bir kötülük isteyecek olsa sizi Allah'tan koruyacak, veya size bir rahmet isteyecek olsa (buna engel olacak) kimdir?" |
Peygamber Efendimiz (sav) tebliğe başlamadan önce de, daha çok genç yaşlarından itibaren, "El emin" sıfatıyla nitelendirilmiş, güvenilirliğiyle tanınan bir insandı. Daha önce de belirttiğimiz gibi içinde yaşadığı toplumda insanlar ona herşeyi emanet edecek kadar güvenmişler, pek çok sorunun çözümünde kendisini hakem seçmişlerdir. Onun ahlakını, adaletini, hakkaniyetini her zaman övmüşlerdir. Peygamber Efendimiz (sav) yaptığı her işi, her zaman en iyi şekilde yerine getiren, çok akıllı ve ileriyi gören, basiret sahibi mübarek bir insan olduğundan, onun tüm bu seçkin özellikleri her görenin hemen dikkatini çekmiştir. Ancak Peygamberimiz (sav) çevresindekileri Allah'a iman etmeye ve putlara tapmaktan vazgeçmeye çağırmaya başlayınca, kendisinin üstün ahlakına şahit olmalarına rağmen iman etmeyenlerin en büyük hedefi haline gelmiştir.
Peygamber Efendimiz (sav) gibi Allah'ın diğer seçkin elçileri de peygamberlik görevlerini yapmaya başlayana kadar kendi kavimleri içinde sevilen ve sayılan insanlar olmuşlardır. Ancak elçilik göreviyle şereflendirilmelerinin ardından Allah'ın varlığını ve ahiret gününü inkar edenler ya da dünyevi kaygılar nedeniyle din ahlakına uymayanlar onlara cephe almıştır. Bu durum Kuran'da şöyle haber verilmektedir:
Dediler ki: "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." (Hud Suresi, 62)
Dediler ki: "Ey Şuayb, atalarımızın taptığı şeyleri bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor? Çünkü sen, gerçekte yumuşak huylu, aklı başında (reşid bir adam)sın." (Hud Suresi, 87)
(Hükümdar topladığı o kadınlara:) "Yusuf'un nefsinden murad almak istediğinizde sizin durumunuz neydi?" dedi. Onlar: "Allah için, haşa" dediler. "Biz ondan hiç bir kötülük görmedik." Aziz (Vezir)in de karısı dedi ki: "İşte şu anda gerçek orta yere çıktı; onun nefsinden ben murad almak istemiştim. O ise gerçekten doğruyu söylenlerdendir." (Yusuf Suresi, 51)
Peygamber Efendimiz (sav)'in hakka ve doğruya davetine karşılık kavminin tepkisi de, Allah'ın, "Onlar: "Ey kendisine kitap indirilen (Muhammed). Gerçekten sen cinlenmiş (bir deli)sin," dediler. "Eğer doğruyu söylüyor isen, bizlere melekleri getirmeli değil miydin?" (Hicr Suresi, 6-7) ayetlerinde bildirdiği gibi bu mübarek insana asılsız iftiralar atmak olmuştur. Peygamberimiz (sav)'in bu ayetlerde haber verilen iftiralar dışında, başka pekçok iftiraya maruz kaldığı, Kuran ayetlerinde bildirilmektedir. Peygamberimiz (sav) bu koşullar altında, iman etmeyenlerle olan fikri mücadelesine ve Kuran ahlakını anlatmaya devam etmiştir. Fakat tebliğ ettiği gerçekler, kavmin iman etmeyen kesiminde ve müşriklerinde kin ve öfke meydana getirmiştir. Allah'ın Kuran'da "alemlere rahmet" olarak zikrettiği (Enbiya Suresi, 107) Peygamberimiz (sav)'i insanlar, çok azı dışında, takdir edememişlerdir. Nitekim bir süre sonra Peygamberimiz (sav) yer değiştirerek Mekke'den ayrılıp Medine'ye hicret etmek zorunda kalmıştır.
Peygamberimiz (sav) tehlikeli ve müşrik bir kavmin içerisinde, bir yandan dini tebliğ etmiş, bir yandan iman ederek kendisine tabi olanları eğitmiş, diğer yandan da iman etmeyenlerle çetin bir mücadele yürütmüştür. Bu mücadele zaman zaman sıcak savaşa dönüşmüştür. Dönemin müşriklerinin yanı sıra inkarda direnen bazı Yahudiler de Peygamberimiz (sav)'e karşı düşmanca bir tutum içinde olmuşlardır. Hz. Muhammed (sav) onlarla da ilgilenmiştir. Yahudiler gibi bazı Hristiyanlar da Peygamberimiz (sav)'i hedef almış, sürekli zorluk çıkarmış, kendilerince kurdukları tuzaklarla ona zarar vermeye çalışmışlardır.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) bu kadar geniş bir alanda mücadele yürütürken bir yandan da münafıklar ona sinsice zarar vermeye çalışmışlardır. Münafıklar, inkarcılarla işbirliği yaparak onlara haber taşımış, gizliden gizliye Peygamberimiz (sav)'in aleyhinde türlü faaliyetler yürütmüşlerdir. İnkarcılar ve müşrikler gibi onların da asıl hedefi Peygamberimiz (sav) olmuştur. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e hased (çekememezlik) etmiş, kin ve öfke beslemişlerdir. Duydukları bu kine rağmen Peygamberimiz (sav)'in yakınına kadar girerek sohbetlerine katılmışlar, sinsice tavırlar sergilemişlerdir.
Münafıklar gibi, Peygamberimiz (sav)'in tebliğini dinleyenler arasında iman etmeyenler de vardır. Bu kişiler de diğerleri gibi Allah'ın kutlu elçisine rahatsızlık vermek için birçok eylemde bulunmuşlardır. Allah bir ayetinde, haince bakışlarıyla Peygamberimiz (sav)'e eziyet vermek isteyen bu kişileri şöyle haber vermektedir:
O inkar edenler, zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi. "O, gerçekten bir delidir" diyorlar. (Kalem Suresi, 51)
Buraya kadar anlatılanlarda görüldüğü gibi Peygamberimiz (sav) hem iman etmeyenlerin ölüm tehdidi altında, hem münafıkların arasında olmasına rağmen insanlara din ahlakını tebliğ etmiş, onların hidayetlerine vesile olmaya çalışmıştır. İman etmeyenlerin ileri gelenleri ise Allah'ın elçisini öldürmek için planlar kurmuş, tuzaklar hazırlamışlardır.
Rabbimiz'in en önemli mucizelerinden biri, Peygamber Efendimiz (sav)'in aleyhine kurulan bunca tuzağa ve hileye rağmen, sevgili Efendimiz (sav)'in hiçbir zarar görmeden mücadelesine devam etmesidir.
Bir Kuran ayetinde Rabbimiz, mübarek Peygamberimiz (sav)'e "kendisini insanlardan koruyacağını" vaat etmiştir:
... Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz, Allah, kafir olan bir topluluğu hidayete erdirmez. (Maide Suresi, 67)
Rabbimiz'in bu vaadi pek çok mucizeyle tecelli etmiş, inkarcı önde gelenler, müşrik ve münafıklar, Peygamberimiz (sav)'e karşı haksız bir kin ve öfke içinde olanlardan tek bir kişi bile, mucizevi şekilde ona zarar verememişlerdir. Hazırladıkları komplolar, kurdukları tuzaklar her seferinde bozulmuştur. Üstelik pek çok sıcak savaşta müşrikler ve inkarcılar Peygamber Efendimiz (sav)'le karşı karşıya gelmelerine rağmen Rabbimiz her zaman kendisini korumuş ve Peygamberimiz (sav) tebliğ görevine sonuna kadar devam etmiştir. Ona eziyet vermeye çalışanlar bununla hiçbir zaman amaçlarına ulaşamamış, aksine kendileri zillete düşerken, her geçen gün Peygamberimiz (sav)'in beden gücü, sağlığı, neşesi, nuru ve güzelliği daha da artmıştır. Allah Peygamberimiz (sav)'i rahmetiyle korumuş, ona hem fiziksel hem de manevi anlamda büyük bir güç ve heybet vermiştir. Kuşkusuz bu Peygamberimiz (sav) üzerinde tecelli eden büyük bir mucizedir. Kurdukları hileli düzenler, inkarcıların ve münafıkların kendi aleyhlerine dönerken, Peygamberimiz (sav) Allah'ın rahmeti ve koruması altında hiçbir zarara uğramadan mücadelesini sürdürmüştür. Mucize niteliğindeki bu gerçek Kuran'da bildirildiği gibi, Peygamber Efendimiz (sav)'den rivayet edilen hadislerde de yer almaktadır.
Peygamberimiz (sav)'in hakka ve doğruya olan daveti, haksızlık ve zulümden menfaat sağlayan, makam ve mevkilerini kaybetmekten korkan birtakım kimselerin, Efendimiz (sav) ve beraberindeki müminler aleyhinde çeşitli tuzaklar kurmalarına neden olmuştur. Çünkü Peygamberimiz (sav)'in anlattığı gerçekler onların sahip oldukları dünyevi menfaatlerin büyük çoğunluğunun bir anda değerini kaybetmesine neden oluyordu. Kibirli oldukları için de o zamana kadar taptıkları putlara bağlılıkta direniyorlar, inandıkları batıl değerlerden taviz vermek istemiyorlardı. Bunun yerine kendilerince Peygamberimiz (sav)'i ya dininden vazgeçirmek ya da öldürmek konusunda aralarında görüşüyorlardı. İman etmeyenlerin ve müşriklerin kurdukları bu planlar bir Kuran ayetinde şu şekilde haber verilmiştir:
Hani o inkar edenler, seni tutuklamak ya da öldürmek veya sürgün etmek amacıyla, tuzak kuruyorlardı. Onlar bu tuzağı tasarlıyorlarken, Allah da bir düzen (bir karşılık) kuruyordu. Allah, düzen kurucuların (tuzaklarına karşılık verenlerin) hayırlısıdır. (Enfal Suresi, 30)
Ama sizden kim Allah'a ve Resûlü'ne gönülden -itaat eder ve |
Ayet-i kerimede de buyrulduğu gibi, Rabbimiz düzen kurucuların en hayırlısıdır ve onların tüm tuzaklarından sevgili Peygamber Efendimiz (sav)'i koruyup temize çıkarmıştır. Allah'ın "... onların 'hileli düzenleri' size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz, Allah, yapmakta olduklarını kuşatandır." (Al-i İmran Suresi, 120) ayetinin bir hükmü olarak mucizevi şekilde Peygamberimiz (sav)'e de hiçbir zarar verememişlerdir.
Allah Peygamberimiz (sav)'e hiç kimsenin maddi ve manevi hiçbir şeyle kesin olarak zarar veremeyeceğini diğer ayetlerinde ise şöyle vaat etmiştir:
Eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti senin üzerinde olmasaydı, onlardan bir grup, seni de saptırmak için tasarı kurmuştu. Oysa onlar, ancak kendi nefislerini saptırırlar ve sana hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah, sana Kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediklerini öğretti. Allah'ın üzerinizdeki fazlı çok büyüktür. (Nisa Suresi, 113)
Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek olursan, sana hiçbir şeyle kesin olarak zarar veremezler. Aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz, Allah, adaletle hüküm yürütenleri sever. (Maide Suresi, 42)
Hadislerde Peygamberimiz (sav)'e, Kuran ahlakını tebliğ etmekten vazgeçmesi için, müşriklerin çeşitli yollara başvurduğu haber verilmiştir. Bunlardan biri de makam, mal, servet tekliflerinde bulunarak cahilce dünyevi çıkarlarla Peygamberimiz (sav)'i mücadelesinden vazgeçirmeye çalışmalarıdır. Bir Kuran ayetinde ise şöyle bildirilmektedir:
Onlar, senin kendilerine yaranmanı (uzlaşmanı) arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı. (Kalem Suresi, 9)
Maddi ve manevi her türlü teklife rağmen Peygamber Efendimiz (sav) Allah'ın ayetlerini anlatma konusunda son derece kararlı bir tutum içinde olmuş, aldığı yoğun tehditleri hiçbir zaman dikkate almamıştır. İbn-i Ebi Şeybe, Müsned'inde Mekkeli müşriklerden Utbe bin Rebia'nın Peygamberimiz (sav)'e yaptığı çirkin tekliflerini şöyle aktarmaktadır:
...Neden babalarımızın sapmış olduğunu söylüyorsun? Eğer önderlik istiyorsan sancaklarımızı sana bağlayalım ve seni başkan yapalım. Eğer mal ve para istiyorsan sana ve senden sonraki nesline yetecek kadar para toplayalım."48
Peygamberimiz (sav) Allah'ın rızasını herşeyden üstün tutan, Allah'ın rahmetini ve cennetini asıl karşılık olarak gören, çok güçlü imana sahip bir Müslümandır. Hiçbir dünyevi teklif, makam, para onu asla etkilemez. Zaten Allah böyle kutlu bir elçisi için dünyada da engin bir mülk ve fetih nasip etmiştir, Allah'ın ahiret hayatında hazırladığı karşılık ise hiç şüphesiz daha büyük olacaktır. Peygamberimiz (sav)'i hak davasından vazgeçirmek için pek çok düzen kuran müşriklerin ileri gelenleri, bu amaçlarına ulaşamayınca Peygamber Efendimiz (sav)'in aleyhinde onu sürgün etmek, tutuklamak en sonunda da öldürmek üzere hain planlar kurmaya başladılar. Bu yüzden aralarında sürekli Peygamber Efendimiz (sav)'in durumunu görüşüyorlardı. İslami kaynaklarda bu tarihi gerçek şöyle aktarılmaktadır:
İbni İshak'ın ifadesine göre; Kureyş kabilesi biraraya gelip Resulullah (sav) hakkında istişarede bulunup birbirine şöyle dediler: "Bu şahsın durumunun hangi raddeye geldiğini görüyorsunuz." Bunun üzerine müzakereye başladılar. İçlerinden biri: "Onu bir yere hapsedelim, kimse ile görüşmesine de meydan vermeyerek ölünceye kadar oradan çıkarmayalım! Kendisine ölmeyecek kadar yiyecek verelim!..."
Fakat bu teklif itirazlara uğradı. Böyle bir hareket kargaşalık çıkarabilirdi. Onlardan birisi: "Onu hapsetmeyelim, Onu Mekke'den çıkaralım..." dediyse de bu da uygun görülmedi. Çünkü: "Muhammed (sav) Arapların herhangi bir aşiretine gider, o güzel sözleriyle onları kendine ilhak ettirir, onları arkasından sürükler ve bizden intikam alır..." denildi. Bunun üzerine Ebu Cehil şöyle dedi: "Muhammed (sav)'i öldürmekten başka çare yok."49
Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resûlü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, herşeyi bilendir. |
Müşrikler ve iman etmeyenler bu hain planları uygulayabilecek hem maddi hem manevi imkanlara sahip olmalarına rağmen hiçbir zaman başarılı olamamışlardır. Çünkü Peygamber Efendimiz (sav) Yüce Allah'ın koruması altında hareket eden mübarek bir şahıstır. Hadislerde Peygamberimiz (sav)'in, kendisini öldürmek için tüm kabilelerden genç, güçlü ve silahlı kişilerin ayarlandığı anlatılmaktadır. Bu kişilerin yanı sıra Peygamberimiz (sav)'i kılıçla öldürmeye gelen çok sayıda gönüllü de vardır. Hadislerde bu kişilerin hep birlikte, aynı anda Hz. Muhammed (sav)'e saldırarak onu öldürmelerinin planlandığı aktarılır. Buna rağmen Peygamberimiz (sav)'in öldürülememesi, Allah'ın, iman etmeyenlerin ve müşriklerin tuzaklarını her defasında boşa çıkarması Peygamberimiz (sav)'in yaşadığı çok büyük mucizelerdendir.
Çok cesur ve yiğit bir insan olan Peygamberimiz (sav) sıcak savaşlara da bizzat katılmış, düşmanlarıyla birebir karşı karşıya gelmiştir. Savaşlarda en ön saflarda yer almasına rağmen yine öldürülememiş, Allah'tan bir mucize olarak hiçbir zarara uğramadan geriye dönmüştür. İnkarcılar savaş dışında kimi zaman ellerine başka fırsatlar geçse de yine bu mübarek insanı öldürememişlerdir. Peygamberimiz (sav)'in görevini tamamlamadan, hem de çok büyük tehlikelerle karşı karşıya kalmasına rağmen ölmemesi elbette çok büyük bir mucizedir.
Bu mucize ile ilgili olarak İbni Hanbel, Taberanî ve Ebu Nu'aym, Ca'de (ra)'dan şunu nakletmişlerdir:
Peygamber (sav)'i gördüm; Bir adam yanına getirilip: "Bu adam seni öldürmek istedi" denildi. Bunun üzerine Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: "Korkma! Korkma! İsteseydin bile, Allah seni bana musallat kılmazdı.50
Allah'ın koruması altında olduğunu bilen ve O'na tevekkül eden Peygamberimiz (sav)'in savaş meydanlarındaki korkusuzluğu tüm müminlerin örnek aldığı bir özelliğidir. Peygamberimiz (sav) Allah'tan başka hiç kimseden korkmayan, çok cesur, sabırlı bir insandır ve çok üstün bir ahlaka sahiptir. Kendisi fedakarlığıyla da tüm inananlar için en güzel örnektir. Onun fedakarane ve cefakarane tavrının en güzel örneklerinden biri, savaşta müminleri uygun yerlere yerleştirmek için erkenden kalkması ve evinden çıkmasıdır:
Hani sen, mü'minleri savaşmak için elverişli yerlere yerleştirmek için evinden erkenden ayrılmıştın. Allah işitendir, bilendir. (Al-i İmran Suresi, 121)
Peygamberimiz (sav) bizzat kendisi inkarcıların, müşrik ve münafıkların hedefi konumundayken ve hayati tehlike altındayken müminlerin güvenlik içinde olmalarına çok önem vermiştir. Müslümanları sürekli teşvik ederek, şevklerinin artmasına yine o vesile olmuştur.
İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, |
Tüm gücün sahibi olan Allah, Kuran'da, "...Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır: Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Fetih Suresi, 4) ayetiyle haber verdiği gibi yeryüzündeki tüm insanları da, orduları da kudreti altında tutandır. İman etmeyenler, Allah'ın sonsuz gücünü gereği gibi takdir edemedikleri için Peygamber Efendimiz (sav)'e ellerini uzatma cüretini göstermişlerdir. Bunun karşılığında Allah, iman etmeyenlerin Peygamberimiz (sav)'e kurdukları tuzakları bertaraf etmek için, Kuran'da, "Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır." (Al-i İmran Suresi, 54) ayetiyle haber verildiği gibi en kusursuz düzeni kurmuştur. İman etmeyenler kendilerinin de iyiliğine ve güzel ahlakına bizzat şahit oldukları Allah'ın elçisi Hz. Muhammed (sav)'e karşı gizlice planlar kurarlarken, Allah'ın onları işittiğinden ve gördüğünden habersiz bunu yapmışlardır. Böylece münafıklar ve ileri gelen inkarcılar asıl kendilerinin en büyük tuzağa düşeceklerini anlamamışlardır:
Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah Katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır. (İbrahim Suresi, 46)
Hadislerde, Peygamberimiz (sav)'in en büyük düşmanlarından biri olarak bilinen Ebu Cehil'in, Allah'ın elçisini öldürmek için sürekli fırsat kolladığı da rivayet edilmektedir. İmam Buhari, bu konuyla ilgili olarak İbni Abbas'tan şu bilgiyi nakletmiştir:
Ebu Cehil: "Eğer Muhammed (sav)'i Kabe'de namaz kılarken görürsem boynunu ezeceğim!" dedi. Bunun üzerine Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: "Eğer bunu yapsaydı, melekler gelip herkesin gözü önünde onu yakalayacaklardı."51
İbni İshak, Beyhaki ve Ebu Nuaym da İbni Abbas'tan şu bilgiyi nakletmişlerdir:
"...Resulullah (sav) secdeye varınca Ebu Cehil büyük bir taş alıp ona doğru yöneldi. Taşı atmak üzere yaklaşınca, korkudan rengi atmış, eli taşa yapışmış bir halde geri döndü. Korkusundan elindeki taşı başka bir yere fırlattı. Kureyşliler bunu görünce şöyle dediler: "Neyin var, ne oldu, anlat bakalım!" Şu cevabı verdi: "Ona yaklaştığımda, kocaman bir deve gördüm. Hayatımda başı ve boynu o kadar büyük olan başka bir deve görmemiştim. Eğer taşı atmaya yeltenseydim, deve beni azı dişleriyle paramparça ederdi. Bunun üzerine Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: "Onun gördüğü Cebrail (as)'dı. Bana yaklaşsaydı, Cebrail (as) onu tutup bir tarafa fırlatacaktı."52
Allah'ın inayeti (koruması) altındaki kutlu Peygamberimiz (sav), pek çok tuzakla karşı karşıya kalmasına rağmen her defasında Allah'ın vaadinin gerçekleştiğini görmüş, zor gibi görünen olayları Rabbimiz'in yarattığına ve O'nun her olayı en hayırlı şekilde sonuçlandıracağına iman etmiştir. Kendisi hiçbir zarara uğramadan tebliğine ve mücadelesine devam etmiş, her zaman Rabbimiz'e güvenip dayanmıştır. Peygamber Efendimiz (sav)'in derin tevekkülünün sonucunda Allah kendisini hep başarılı ve güçlü kılmıştır.
İslami ve tarihi kaynaklarda yer alan bilgilere göre, Resulullah (sav), evini peygamberliğinin 14. yılının 27. Safer gecesi terk etti ve Hz. Ebubekir'in evine geldi. Daha sonra Hz. Ebubekir ile birlikte Mekke'yi terk ettiler. Peygamberimiz (sav) müşriklerin kendisini ilk anda arayacakları yerin kuzeye doğru devam eden asıl Medine yolu olacağını biliyordu. Bu sebeple tamamen ters yönde bir yol tercih etti. Bu yol, Mekke'nin güneyindeki Yemen yolu idi. Bu yolda yaklaşık 5 mil (6 km) yürüyerek Sevr Dağı diye bilinen dağa geldi. Burası, tırmanması zor, tehlikeli, yüksek bir dağdı. Peygamberimiz (sav) yanındaki arkadaşı Hz. Ebubekir ile birlikte burada bir mağaraya gizlendi. Rivayet edildiğine göre, bu mağara Sevr dağındaki "Athal" adıyla bilinen mağaradır.53
Ey Peygamber, |
Bu arada Kureyşliler Peygamberimiz (sav)'i bulabilmek için bütün yolları kestiler ve silahlı adamlarla kontrol altına aldılar. Yayalar, süvariler ve iz sürücüler bölgeyi detaylı olarak taramaya başladılar. Dağlara, vadilere ve yokuşlara yayıldılar. Peygamberimiz (sav)'i arayan iz sürücüler mağaranın ağzına kadar geldiler. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) bu anda da Allah'a tam bir tevekkül içerisindeydi. Rabbimiz Kuran'da şöyle bildirmiştir:
Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiştir. Hani kafirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı… (Tevbe Suresi, 40)
Peygamberimiz (sav) Allah'ın ayetinde de bildirdiği gibi, Allah'a gönülden teslim olmuştur ve kaderine tam bir tevekkül içindedir. Rabbimiz de, Peygamber Efendimiz (sav)'in güzel ahlakına ve tevekkülüne karşılık onu yardımıyla desteklemiş, onun bedenine sağlık, güç, kalbine de huzur ve güven duygusu vermiştir.
Kimi insanlar böyle büyük bir zorluk ortamını, çok yüzeysel bir anlayışla ve o anın heyecanını hissetmeden değerlendirebilirler. Çünkü kendisi tehlikenin hedefi olmayan bir kişi bu ruh halini bilemez. Örneğin inkarcı düşmanları kendisini ararlarken bir mağarada hayati tehlike altında gizlenen Peygamberimiz (sav)'in dikkat ve teyakkuzu yaşanmadan bilinmez. Tüm iman edenlerin bu şartları çok detaylı olarak düşünmeleri, Peygamberimiz (sav)'in üstün fedakarlığını, sabrını ve dirayetini gereği gibi takdir edebilmeleri son derece önemlidir.
Fakat Peygamberimiz (sav) hayatı boyunca pek çok olayda olduğu gibi bunda da Allah'ın dilemesiyle mucizevi şekilde kurtulmuştur. Rivayetlere göre müşrikler takip sonucunda ulaştıkları mağaranın girişinde örümceğin ağ ördüğünü ve güvercinlerin de yuva yapıp yumurta bıraktıklarını gördüklerinde içeride kimsenin bulunmadığını düşünerek geri dönmüşlerdir. Gerçekten de bu şartlar düşünüldüğünde, mağaranın girişindeki örümcek ağının bozulmamış olması, içeride kimsenin olmadığına bir alamet olarak görülebilir. Çünkü mağaradan içeri girilmiş olsa bu ağ bozulmuş olacak ve örümcek de ağ örmeye devam etmeyecektir. Öte yandan güvercinin orada bulunması için de aynı durum geçerlidir. Kuşkusuz bu durum herşeye hakim ve kadir olan Allah'ın bir mucizesidir. Örümceğe mağaranın girişine ağ ördüren, güvercini orada sakin bir şekilde yerleştiren Allah'tır. Peygamberimiz (sav)'e ve mağarada beraber bulunduğu arkadaşına hiçbir şey olmaması, Allah'ın kendisini görünmeyen ordularla desteklemesi, kalbine güvenlik ve huzur duygusunu indirmesi elbette büyük mucizelerdir.
Onlara da kendi içlerinden: |
Tefsirlerde, Hz. Muhammed (sav)'in emrine verilen orduların melekler ordusu olduğu belirtilmiştir.54 Nitekim Tevbe Suresi'nin 40. ayetinin son bölümünde Allah "…O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkar edenlerin de kelimesini (inkar çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın kelimesi, Yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." buyurarak bu gerçeği bizlere bildirir. Celaleyn tefsirinde, bu ayette bildirilen mucizevi olaylar şöyle tefsir edilmiştir:
Eğer siz ona yani Hz. Peygamber (sav)'e yardım etmezseniz vaktiyle Allah ona yardım etti. Küfredenler onu Mekke'den çıkardıkları vakit, yani müşrikler Darunnedve'de toplanıp katlini yahut hapsini ya da sürgün edilmesini istediklerinde onu Mekke'den çıkmak zorunda bıraktıkları vakit ikinin ikincisi idi. Yani iki kişiden biri idi. Diğeri de Hz. Ebu Bekir idi. Burada ifade edilmek istenen mana şudur: Bu zor durumda Rasulü'ne yardım elini uzatan Allah, başka durumlarda da onu yardımsız bırakmaz. O vakit onlar Sevr dağında bulunan mağarada idiler. O vakit Peygamber (sav) müşriklerin ayaklarını görüp endişeye kapılan ve Hz. Peygamber (sav)'e: "Onlardan biri ayaklarının altından bakacak olsa, şüphesiz bizi görecek" diyen arkadaşına: Yani Hz. Ebu Bekir'e "Üzülme! Çünkü Allah yardımıyla bizimle beraberdir." diyordu. Nihayet Allah onun bir görüşe göre Hz. Peygamber (sav)'in bir görüşe göre de Hz. Ebu Bekir'in üzerine huzur ve sükunetini rahatlığını indirdi. Ve onu Yani Hz. Peygamber (sav)'i görmediğiniz askerlerle yani mağarada ve savaş meydanlarında bir takım melaike (melekler) ordularıyla kuvvetlendirdi. Böylece küfredenlerin kelimesini yani şirk davasını en alçak yani mağlub, Allah'ın kelimesini yani Kelime-i Şehadeti ise en yüksek yani üste çıkan ve galip yaptı. Allah mülkünde güçlüdür. Bütün işlerinde hikmet sahibidir.55
Rabbimiz Peygamberimiz (sav)'e çok sayıda mucizevi olayla yardım etmiş, kendisini meleklerle desteklemiş, kalbine huzur vermiş ve iman etmeyenlerin -o kadar çok sayıda, her taraftan kuşatmış olmalarına rağmen- ona zarar vermelerini engellemiştir. Esirgeyen, koruyan, gözeten Allah, yardım edenlerin en hayırlısı ve tüm gücün tek sahibidir.
Peygamber Efendimiz (sav) de her işinde Allah'ın yardımıyla başarıya ulaşmıştır. Allah Peygamberimiz (sav)'e olan yardımını ayetlerde şöyle haber vermiştir:
Onlar, seni aldatmak isterlerse, şüphesiz Allah sana yeter. O, seni yardımıyla ve mü'minlerle destekledi. (Enfal Suresi, 62)
…Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Allah, onun mevlasıdır; Cibril ve mü'minlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler. (Tahrim Suresi, 4)
…Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır. (Hac Suresi, 40)
Ve Allah, sana 'üstün ve onurlu' bir zaferle yardım etsin. (Fetih Suresi, 3)
Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah'tan 'yardım ve zafer (nusret)' ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele. (Saff Suresi, 13)
Peygamberimiz (sav)'in üstünlüğünü gereği gibi anlamayan inkarcılar, aslında, herşeyin tek hakimi Allah'ı gereği gibi takdir edememektedirler. Allah'ın inayeti altındaki Peygamber Efendimiz (sav)'i mağlup edebileceklerini düşünmeleri elbette onlar için büyük gaflettir. Çünkü onlar, sonu baştan belli, onların yenilgisiyle neticelenecek bir mücadelenin içine girmişlerdir. Allah bir ayette şöyle buyurur:
Allah, yazmıştır: "Andolsun, Ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. (Mücadele Suresi, 21)
Allah bir başka ayette ise, Peygamberimiz (sav)'e kimsenin zarar veremeyeceğini, Allah'ın, Cibril'in, meleklerin ve salih müminlerin onun dostu, yardımcısı, destekçisi olduğunu şöyle haber vermektedir:
Eğer sizler Allah'a tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalpleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Allah, onun mevlasıdır; Cibril ve mü'minlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler. (Tahrim Suresi, 4)
Kuran ahlakı Müslümanların savaştan ve her türlü çatışmadan kaçınmalarını, anlaşmazlıkları görüşme ve müzakerelerle gidermelerini, uzlaşmacı olmalarını gerektirir. Savaş, Kuran'a göre sadece zorunlu olduğunda başvurulacak ve mutlaka belirli insani ve ahlaki sınırlar içinde yürütülecek bir "istenmeyen zorunluluk"tur. Müminler yaşanan sorunlarda hep barışı ve uzlaşmayı tercih etmekle, ancak karşı taraftan bir saldırı gelmesi durumunda kendilerini savunmak amaçlı savaşmakla yükümlüdürler.
Bir ayette, yeryüzünde savaşları çıkaranların bozguncular olduğu, Allah'ın ise bozguncuları sevmediği şöyle açıklanır:
... Onlar ne zaman savaş amacıyla bir ateş alevlendirdilerse Allah onu söndürmüştür. Yeryüzünde bozgunculuğa çalışırlar. Allah ise bozguncuları sevmez. (Maide Suresi, 64)
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in hayatına baktığımızda da, savaşın ancak zorunlu hallerde ve savunma amaçlı olarak başvurulan bir yöntem olduğunu görebiliriz.
Kuran'ın Peygamberimiz (sav)'e vahyi tam 23 yıl sürdü. Bunun ilk 13 yılında Müslümanlar Mekke'deki putperest düzenin içinde azınlık olarak yaşadılar ve çok büyük baskılarla karşılaştılar. Pek çok Müslümana fiziksel işkenceler yapıldı, bazıları öldürüldü, çoğunun evi ve malları yağmalandı, sürekli hakaret ve tehditlerle karşılaştılar. Buna rağmen Müslümanlar şiddete başvurmadan yaşamaya devam ettiler ve putperestleri hep barışa çağırdılar. Sonunda putperestlerin baskıları dayanılmaz bir noktaya vardığında, Müslümanlar daha özgür ve dostane bir ortamın bulunduğu Yesrib (sonradan Medine) şehrine hicret ederek burada kendi yönetimlerini kurdular.
Ancak savaşın zorunlu olduğu hallerde de, Rabbimiz Peygamberimiz (sav)'i çeşitli mucizeleriyle destekledi. Bu mucizelerden biri Rabbimiz'in, meleklerini Peygamberimiz (sav)'in ve salih müminlerin yardımına göndermesidir.
Bir Kuran ayetinde, Müslümanlar güçsüz durumda görünmelerine rağmen, Rabbimiz'in onlara nasıl zafer ve başarı nasip ettiği, bunun müminlerin şükretmesi gereken bir nimet olduğu şu şekilde haber verilir:
Andolsun, siz güçsüz iken Allah size Bedir'de yardımıyla zafer verdi. Şu halde Allah'tan sakının, O'na şükredebilesiniz. (Al-i İmran Suresi, 123)
...Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz, Allah, kafir olan bir topluluğu hidayete erdirmez. |
Salih Müslümanlar sayıca müşriklerden çok az olmalarına rağmen çok büyük bir cesaret ve kararlılıkla Peygamberimiz (sav)'in arkasında savaşa girmişler ve Allah'ın desteğiyle mucizevi şekilde büyük zaferler kazanmışlardır. Kuran ayetlerinde Allah'ın meleklerle müminleri desteklediği ve Peygamber Efendimiz (sav)'in savaşta müminleri meleklerin yardımıyla müjdelediği şöyle haber verilir:
Sen mü'minlere: "Rabbinizin size meleklerden indirilmiş üç bin kişiyle yardım-iletmesi size yetmez mi?" diyordun.
Evet, eğer sabrederseniz, sakınırsanız ve onlar da aniden üstünüze çullanırlarsa, Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle yardım ulaştıracaktır.
Allah bunu (yardımı) size ancak bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla tatmin bulsun diye yaptı. 'Yardım ve zafer' (nusret) ancak üstün ve güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah'ın Katındandır.
(Ki bununla) İnkar edenlerin önde gelenlerinden bir kısmını kessin (helak etsin) ya da 'umutları suya düşmüşler olarak onları' tepesi aşağı getirsin de geri dönüp gitsinler.' (Al-i İmran Suresi, 124-127)
Allah, ayetlerde de buyurduğu gibi, meleklerin yardımını, inananlara bir müjde ve kalplere tatmin vesilesi olarak göndermiştir. Yoksa kuşkusuz Allah hiçbir sebebe ihtiyacı olmayandır. Dilediği takdirde iman etmeyenleri üzerlerine gönderdiği tek bir azap ile bozguna uğratır. Dilerse onları ve ordularını saniyeler, dakikalar içinde yerin dibine geçirir. Nitekim Kuran'da pek çok inkarcı kavmin hiç ummadıkları bir anda, ya tek bir ses, ya bir kasırga, ya da başka bir felaketle aniden helak oldukları, ya da altı üstüne gelecek şekilde yerin altına gömüldükleri bildirilmiştir. Allah elbette tüm bunlara güç yetirendir. Rabbimiz'in böyle şanlı ve mucizevi zaferler vermesi ise, Peygamberimiz (sav) ve beraberindeki müminler için büyük bir müjde olmuştur. Savaşta olan mucizeler ve Müslümanların cesareti pek çok tefsir alimi tarafından da anlatılmıştır. Büyük alim Ömer Nasuhi Bilmen, Müslümanların savaşları sırasında meydana gelen mucizeleri ve salih müminlerin cesaretini şöyle aktarmaktadır:
İslam ordusu Kureyş müşrikleri ile savaşı göze alarak Bedir kariyesine (zorlu alan) doğru yürüdü. Resulü Ekrem Efendimiz vuku bulacak savaşta düşmanlardan öldürülecek şahısların maktellerini (öldürüldükleri yerler) eshabına (yakınlarına) gösterdi, bilahara (sonra) da öyle vuku buldu (sonuçlandı), bu bir mucize idi. Nihayet Kureyş ordusu da gelip Bedir suyunu zaptetmiş bulundu. Fakat ertesi gün yağmur yağdı, Eshab-ı Kiram (sahabeler) bol bol suya kavuştular, bu yüzden olan sıkıntıları giderildi. Sonra meydan-ı harbe atıldılar, düşman kuvvetleri Müslümanların kuvvetlerinin üç mislinden ziyade (fazla) idi, yine de korkuyorlardı, savaş başladı. Müslümanlar, cihadın, şehadetin manevi kıymetini takdir ettikleri için biperva (korkusuz), kemali neş'e (tam bir neşe) ile cihada atılmışlardı. Bu esnada Hazreti Ömer'in azatlısı (hür bırakılmış) olan "Mehca" şehit düştü. Resuli Ekrem Efendimiz "Mehca seyyidüşşüheda"dır (şehitlerin efendisi) diye buyurdu.56
Resulü Ekrem Efendimiz, "Yarab! Bana vaat buyurduğun nusreti (zaferi) ihsan et" diye dua etmiş ve hafifçe bir uykuya dalmış ve hemen tebessüm ederek uyanmış, yanı başında bulunan Hazreti Ebu Bekir'e hitaben: Müjde ya Ebu Bekir! İşte Cibrili Emin ile sair melaike'i kiram (meleklerin büyük çoğunluğu) imdada geldiler, diye buyurmuştu. Sonra da zırhını giymiş ve çadırından dışarı çıkmıştı. Zaten adetleri fazla olan düşman ordusuna bazı Ürbanın da katılacağı şayi (duyulmuş) olmakla bundan bazı İslam mücahitleri endişeye düştüler. Bunun üzerine taraf-ı İlahi'den (Yüce Allah'ın Katından) melekler vasıtasıyla ehl-i İslam'a (Müslümanlara) yardım olunacağı tebşir edildi (müjdelendi). Rivayete nazaran (göre) o esnada gayet şiddetli bir rüzgar çıkıp göz gözü görmez olmuştu. Bu hal ise Hazreti Cibril ile sair (pek çoğu) meleklerin meydanı harbe gelmelerine bir nişane (işaret) imiş. O melekler ablak (beyaz) atlara binmiş, beyaz ve sarı insanlar suretinde görünmüşler ve Bedir harbine bilfiil iştirak (fiilen katılmışlardır) etmişlerdir.
Sen, O güçlü ve üstün, esirgeyici olan (Allah')a tevekkül et. |
Bu Bedir gazvesinde (seferinde) Müslümanlara evvela bin, sonra iki bin, daha sonra da iki bin melek imdada gelmişlerdir ki, mecmuu (toplamı), ayeti kerimede görüldüğü vechile (kadarıyla) beş bindir.57
Allah'ın melekleri, Peygamberimiz (sav)'in ve beraberindeki inananların yardımına vermesi başka ayetlerde şöyle haber verilmektedir:
Siz Rabbiniz'den yardım taleb ediyordunuz, O da: "Şüphesiz ben size birbiri ardınca bin melek ile yardım ediciyim" diye cevap vermişti.
Allah, bunu, yalnızca bir müjde ve kalplerinizin tatmin bulması için yapmıştı; (yoksa) Allah'ın Katından başkasında nusret (zafer ve yardım) yoktur. Hiç şüphesiz Allah üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Hani Kendisi'nden bir güvenlik olarak sizi bir uyuklama bürüyordu. Sizi kendisiyle tertemiz kılmak, sizden şeytanın pisliklerini gidermek, kalplerinizin üstünde (güven ve kararlılık duygusunu) pekiştirmek ve bununla ayaklarınızı (arz üzerinde) sağlamlaştırmak için size gökten su indiriyordu. (Enfal Suresi, 9-11)
İmam Sabuni'nin tefsirinde ise meleklerin yardımı şöyle tarif edilir:
Allah, "peşpeşe gelen bin melekle size yardım edeceğim" diyerek duasını kabul ettiğini bildirdi. Tefsirciler şöyle der: Hadiste bildirildiğine göre Cebrail beşyüz melek indirdi ve onlarla ordunun sağ kanadında savaştı. Mikail de beşyüz melek indirdi. Onlar da ordunun sol kanadında savaştı. Meleklerin, Bedir dışında herhangi savaşta savaştığı tesbit olunmamıştır. Diğer savaşlarda melekler, Müslümanların sayısını çok göstermek için inerlerdi, savaşmazlardı.
Allah'ın meleklerle size yardım etmesi, sadece size zaferi müjdelemek içindir. Bir de bu zaferle ruhlarınız sükunet bulsun diye yardım etti. Gerçekte zafer ancak, Yüce Allah'ın Katındandır. O'nun yardımına güvenin. Kendi kuvvetinize ve silahınıza güvenmeyin. Şüphesiz Allah galiptir, mağlup edilemez; hikmeti neyi gerektiriyorsa onu yapar.
Hatırlayın ki, Allah Kendi Katından bir güven olarak sizin uykunuzu getiriyordu. Bu, Rasulullah (sav)'in bir mucizesidir. Çünkü korku anında herkesi bir uyku basmıştı. Hz. Ali şöyle der: Bedir günü bizde Mikdat'tan başka at yoktu. Rasulullah (sav)'dan başka hepimizi uyur gördüm. İbn Kesir şöyle der: Mü'minlerin kalplerinin Allah'ın yardımı ile yatışıp emniyet içinde olmaları için, savaşın en şiddetli anında uyur gibi olmuşlardı. Üzerinize gökten yağmur yağdırıyordu. Bu da, Allah'ın saydığı başka bir nimettir. Olay şudur: Bedir savaşında Müslümanlar susuz kaldılar. Bunun üzerine Allah onların üzerine öyle bir yağmur yağdırdı ki, vadilerden su aktı.58
Allah'ın Peygamberimiz (sav)'in yanında mücadelelere katılan müminlerin kalplerini uzlaştırması da ayrı bir mucizedir. Farklı farklı kavimlerden, şehirlerden, topluluklardan, hatta birbirine düşman kabilelerden insanların aynı amaç uğruna, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için birarada hareket etmeleri Allah'ın dilemesiyle gerçekleşmiştir. Allah, pek çok ayette Peygamberimiz (sav)'i yardımıyla ve samimi müminlerin desteğiyle müjdelemiştir:
Onlar, seni aldatmak isterlerse, şüphesiz Allah sana yeter. O, seni yardımıyla ve mü'minlerle destekledi.
Ve onların kalplerini uzlaştırdı. Sen, yeryüzündekilerin tümünü harcasaydın bile, onların kalplerini uzlaştıramazdın. Ama Allah, aralarını bulup onları uzlaştırdı. Çünkü O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Ey Peygamber, sana ve seni izleyen mü'minlere Allah yeter. (Enfal Suresi, 62-64)
Allah'ın yardım ettiği Peygamberimiz (sav) ve müminler, ne kadar zayıf durumda olsalar da başarılı olmuşlar, sayıca fazla olan iman etmeyenlerin orduları karşısında galip gelmişlerdir. Mekkeli müşrikler, sahip oldukları teknik imkanlara ve kalabalık insan sayısına rağmen, görünüşte kesin galip gelmeleri gerekirken Allah'tan bir mucize olarak bozguna uğramışlardır.
Allah müminlere savaşlarda bir mucize daha yaşatmış, sabreden bir kişinin on kişiyi mağlup edeceğini müjdelemiştir:
Ey Peygamber, mü'minleri savaşa karşı hazırlayıp-teşvik et. Eğer içinizde sabreden yirmi (kişi) bulunursa, iki yüz (kişiyi) mağlub edebilirler. Ve eğer içinizden yüz (sabırlı kişi) bulunursa, kafirlerden binini yener. Çünkü onlar (gerçeği) kavramayan bir topluluktur.
Şimdi, Allah sizden (yükünüzü) hafifletti ve sizde bir za'f olduğunu bildi. Sizden yüz sabırlı (kişi) bulunursa, (onların) iki yüzünü bozguna uğratır; eğer sizden bin (kişi) olursa, Allah'ın izniyle (onların) iki binini yener. Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 65-66)
Allah bir başka ayette de Peygamberimiz (sav)'e ve müminlere yardım olarak görünmeyen ordularını indirdiğini ve onlarla inkarcı müşrikleri azablandırdığını haber vermektedir.
(Bundan) Sonra Allah, elçisi ile mü'minlerin üzerine 'güven duygusu ve huzur' indirdi, sizin görmediğiniz orduları indirdi ve inkar edenleri azablandırdı. Bu, inkarcıların cezasıdır. (Tevbe Suresi, 26)
Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah)a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. |
Allah Peygamber Efendimiz (sav)'e ve müminlere mucizelerle yardım ederken, inananlara yaptıkları zulüm ve eziyetlerden dolayı müşriklere de görülmemiş bir karşılık vermiştir. Müşrikler hiç ummadıkları şekilde Müslümanlara mağlup olmuşlardır.
İbn Kesir'in tefsirinde savaş zamanında yaşananlar şöyle rivayet edilir:
Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre, Allah Rasulü (sav): "Korku ile yardım olundum ve bana cevami'ul-Kerim (kerim olan şeylerin toplamı) verildi" buyurmuştur. Bu sebepledir ki Allah Teala: "Bilahere Allah; Rasulü ile müminlerin üzerine sükuneti indirmişti. Görmediğiniz orduları da indirmişti. Ve kafirleri azaba uğratmıştı. Kafirlerin cezası buydu." buyurmuştur.59
Diğer bir tefsirde, iman edenler sabrettikleri takdirde, iman etmeyenlerin hile ve tuzaklarının boşa çıkacağı ise şöyle açıklanmıştır:
Yüce Allah bizim dışımızdakilerin sırdaş edinilmesini yasakladıktan ve bunun sebeplerini beyan ettikten sonra, biz mümin kullarına, muttaki olup sabretmemiz halinde kafirlerin hile ve tuzaklarını boşa çıkaracağını vaat ediyor ve; birisi Uhud gününde öteki de Bedir gününde olmak üzere mümin kullarını veli edindiği iki durumu bizlere misal gösteriyor. Bu iki günde Yüce Allah müminlerin sabırları ve takvaları sebebiyle düşmanlarının tuzaklarını, hilelerini boşa çıkarmıştır. Yüce Allah'ın müminleri veli edindiğine, düşmanlarının da hile ve tuzaklarını –sabredip takva sahibi olmaları halinde– boşa çıkardığına iki örnek olarak bu iki olayın verilmiş olduğunun delili, bundan önceki ayet-i kerimede sabır ve takvanın zikredilmiş olmasıdır: "Sabreder ve sakınırsanız onların hilesi size hiçbir zarar veremez."60
Allah'tan bir mucize olarak, savaşlarda galip gelenler sayıca üstün olanlar değil, müminler olmuştur. Peygamberimiz (sav) beraberindeki müminlerle, Allah'ın verdiği akıl, feraset, basiret, güzel ahlak gibi nimetlerle daima inkar içindeki insanlara karşı başarı elde etmiştir. Ayrıca Allah, kimi zaman müminleri, iman etmeyenlerin gözünde sayıca ve kuvvetçe çok gösterdiğini ve bunun inkarcılarda yılgınlığa ve korkuya neden olduğunu da bildirmiştir. Allah bir ayette Peygamberimiz (sav) döneminde gerçekleşen bu mucizeyi şöyle bildirir:
Karşı karşıya gelen iki toplulukta, sizin için andolsun bir ayet (ibret) vardır. Bir topluluk, Allah yolunda çarpışıyordu, diğeri ise kafirdi ki göz görmesiyle karşılarındakini kendilerinin iki katı görüyorlardı. İşte Allah, dilediğini yardımıyla destekler. Şüphesiz bunda, basiret sahipleri için gerçekten bir ibret vardır. (Al-i İmran Suresi, 13)
Celaleyn tefisirinde, Al-i İmran Suresi'ndeki bu ayet şu şekilde açıklanmaktadır:
Şüphe yok ki sizin için savaş için Bedir'de karşılaşan iki fırkada bir ayet, ibret vardır. Bir fırka Allah yolunda, O'na itaatte savaşıyordu. Onlar Hz. Peygamber (sav) ve arkadaşları olup 313 kişiydiler ve onlarla beraber iki at, altı zırh, sekiz kılıç vardı. Ve çoğu da yaya idiler. Diğeri kafir idi. Onları, kafirleri kendilerinin yani (Müslümanlar) kendilerinin iki misli olarak kendilerinden daha çok olarak –ki kafirler 1000 kişi kadar idiler- göz görmesiyle, yani zahiri (dış) olan bir görmekle görüyorlardı. Ve Allah da Müslümanlara, az olmalarıyla beraber yardım etti. Allahu Teala ise, ona yardım etmeyi dilediği kimseyi yardımıyla te'yid eder, takviye eder. Şüphe yok ki bu zikir edilen şeyde basiret sahipleri için bir ibret vardır. Artık bununla ibret almayacak ve iman etmeyecek misiniz?61
İbn Kesir tefsirinde ise aynı ayet şöyle açıklanmıştır:
"Onlar, öbürlerinin kendilerinin iki katı olduklarını gözleriyle görüyorlardı." ayeti hakkında bazı alimler –İbn Cerir'in anlattığına göre- diyorlar ki: Müşrikler Bedr günü Müslümanların sayıca kendilerinin iki katı olduğunu görüyordu ki Cenab-ı Hak –onlara göre- bunu, Müslümanların müşriklere galib gelmelerinin sebebi kılmıştır. Şüphe yok ki burada bir tek yönden işkil (şüphe) vardır. Şöyle ki: Müşrikler o gün harbden önce Müslümanların sayısını tahmin için Ömer İbn Sa'd'ı göndermişler o da dönüp yaklaşık olarak 300 kişi olduklarını bildirmişti. Ki gerçekten Müslümanlar 310 şu kadar kişiydiler. Ama muharabe başlayınca Allah Müslümanlara meleklerden 1000'ini yardımcı göndermiştir.62
Kuran'ın pek çok ayetinde Allah'ın, korkup sakınan kullarına en zor ve sıkıntılı gibi görünen zamanlarda yardımını ulaştırdığı, hiçbir çözümün gözükmediği durumlarda bile muhakkak bir çıkış yolu göstereceği müjdelenmektedir:
…Kim Allah'tan korkup-sakınırsa, (Allah) ona bir çıkış yolu gösterir;
Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah'a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, Kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir... (Talak Suresi, 2-3)
Allah Kuran'da iman etmeyenlerin, müminleri, müminlerin de iman etmeyenleri kimi zaman gözlerinde sayıca olduğundan az gördüklerini bildirmiştir. Bu da Kuran'da Allah'ın müminlere yardımı ve mucizelerinden biri olarak bildirilmektedir. Allah'tan bir mucize olarak savaş sırasında iki ordunun birbirlerini az görmesinde pek çok hikmet vardır. Müslümanların kendilerinden sayıca çok olan müşrik ordusunu az sayıda görmeleri onlara büyük bir güç ve moral kaynağı olmuştur. İman etmeyenlerin ise zaten kendilerinden daha az sayıda olan Müslüman ordusunu daha da az görmeleri onları rehavete sürükleyerek, nasıl olsa galip geleceklerini düşündürtmüş olabilir. Hiç şüphesiz bu, Allah'ın açık bir mucizesidir. Sebepler çerçevesinde, hiçbir ordunun sayısı olduğundan daha az görünmez. Bir ordu yüz bin askerden oluşuyorsa, bu her yerden aynı gözükür. Kalabalık olan bir ordu, yukarıdan da, aşağıdan da, karşıdan da bakılsa kalabalık gözükecektir. Dolayısıyla ordu sayısının az görünmesi olağanüstü bir durumdur. Bu olayda yaşanan mucize Allah'ın Peygamberimiz (sav)'e ve Müslümanlara yardımının tecellilerinden biridir. Allah Enfal Suresi'ndeki ayetlerde Peygamberimiz (sav)'e ve müminlere yaptığı yardımı şöyle haber vermektedir:
Sir Edward Landseer'in, "Arap Çadırı" isimli, 1866 tarihli tablosu. |
Hani Allah, onları sana uykunda az gösteriyordu; eğer sana çok gösterseydi, gerçekten yılgınlığa kapılacaktınız ve iş konusunda gerçekten çekişmeye düşecektiniz. Ancak Allah esenlik (kurtuluş) bağışladı. Çünkü O, elbette sinelerin özünde saklı duranı bilendir.
Karşı karşıya geldiğinizde, Allah, 'olacağı olan işi gerçekleştirmek' için, onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Ve (bütün) işler Allah'a döndürülür. (Enfal Suresi, 43-44)
Sabuni'nin tefsirinde, Rabbimiz'in müminlere bu yardımı şöyle açıklanmaktadır:
Ey müminler topluluğu! Savaşta karşılaştığınız zamanı hatırlayın. O zaman, onlara karşı cesaretiniz artsın diye Allah, düşmanlarınızı gözünüzde az gösterdi. Sizi de onların gözüne az gösterdi ki, savaşa sizin için bir hazırlık yapmasınlar. Bu görme, uykuda değil uyanıklık halinde idi. İbn Mesud şöyle der: Bedir savaşında düşman bizim gözümüze o kadar az gösterildi ki, ben bir adama: "Ne dersin, onlar yüz kadar mı?" diye sordum. Bu, savaş başlamadan önceydi. Savaş başlayınca, Allah müminleri, kafirlerin gözüne çok gösterdi. Kafirler şaşırıp kaldılar ve korkuya kapıldılar. Güçleri kırıldı ve hesap etmedikleri şeyleri gördüler. Bu, Allah'ın bu savaştaki büyük mucizelerindendir. Allah bunu böyle yaptı. Kafirlere karşı müminlere cesaret verdi. Müminlere karşı da kafirlere cesaret verdi ki, savaş yapılsın ve Allah Kendi ordusuna yardım etsin, batılı ve ordusunu hezimete uğratsın, üstün olan Allah'ın kelimesi, alçak olan da kafirlerin kelimesi olsun. Bütün işler Allah'a döner. Allah, dilediği gibi o işlerde tasarrufta bulunur. Onun verdiği hükmü bozacak kimse yoktur. O hikmet sahibi ve Yücedir.63
İbn Kesir ise, Enfal Suresi'ndeki ayeti şöyle tefsir etmektedir:
... Allah Teala, her iki grubu birbirlerine karşı tahrik buyurmuş, hırsı artsın diye birini diğeri gözünde az göstermiştir. Bu karşı karşıya gelmeleri anında olmuştur. Harb kızışıp Allah Teala inananları peşpeşe gelen bin melekle destekleyince, kafirler güruhu (topluluğu) iman edenler grubunu kendilerinin iki misli görür olarak kalakaldı. Nitekim Allah Teala, bu hususta şöyle buyurmaktadır: "Karşılaşan iki topluluğun durumlarında sizin için ibret vardır. Biri Allah yolunda döğüşüyordu. Diğeri ise kafirdi. Onlar, öbürlerinin kendilerinin iki katı olduklarını gözleriyle görüyorlardı. Allah dilediğini yardımıyla destekler. Görebilenler için bunda ibret vardır." (Al-i İmran, 13)64
Peygamberimiz (sav) döneminde, Müslümanların yaşadığı mucizelerden biri de, kendilerine karşı insanlar toplandığı halde bundan korkmamaları ve çekinmemeleridir. Ayette, inkarcıların zarar vermek amacıyla güç sahibi pek çok insanı toplayarak, azınlık olan Müslümanları baskı altına almaya çalıştıklarına işaret edilmektedir. Böyle zor durumda müminler gönülden Allah'a yönelmiş, O'na tevekkül etmişlerdir. Böylece Allah'ın koruması ve desteği sayesinde kendilerine hiçbir zarar dokunmadan büyük nimetlerle geri dönmüşler, bolluk ve berekete kavuşmuşlardır.
Allah, yazmıştır: "Andolsun, ben galip geleceğim ve elçilerim de." Gerçekten Allah, en büyük kuvvet sahibidir, güçlü ve üstün olandır. |
Allah Kuran'da inananların içinde bulunduğu bu mucizevi durumu şöyle bildirmektedir:
Onlar, kendilerine insanlar: "Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir.
Bundan dolayı, kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan bir bolluk (fazl) ve Allah'tan bir nimetle geri döndüler. Onlar, Allah'ın rızasına uydular. Allah, büyük fazl (ve ihsan) sahibidir. (Al-i İmran Suresi, 173-174)
Allah'a tam olarak güvenen ve her zaman O'na teslim olan Peygamberimiz (sav) ve beraberindeki müminler her zaman Kuran ahlakına uygun yaşamışlar, yaptıkları her işte Allah'ın hoşnutluğunu hedeflemişlerdir. Bunun karşılığında da Allah'tan güvenlik ve huzur duygusuna kavuşmuşlar, en zor şartlarda bile büyük zenginlik ve ganimetler elde etmişler ve güzel bir hayat yaşamışlardır.
Siz Rabbinizden yardım taleb ediyordunuz, O da: |
www.islam.com.az
48. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 287
49. Siret Ansiklopedisi, Üçüncü Cilt, Sf 104
50. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 316
51. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 317
52. İmam Suyuti, Olağanüstü Yönleriyle Peygamberimiz (sav) el-Hasaisü'l-Kübra, Çeviri: Naim Erdoğan İz Yayıncılık, İstanbul, 2003, s. 317
53. Ömer Nasuhi Bilmen, Ku'ran-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, Bilmen Basım ve Yayınevi, İstanbul, 3. cilt, s. 1270
54. Şadi Eren, Kuran'da Gayb Bilgisi, Işık Yayınları, İzmir, 1995, s.183
55. Celaleyn Tefsiri Tercümesi, Tercüme: İbrahim Serdar, Yusuf Şensoy Fatih Enes Yayınevi, İstanbul, 1997, Cilt 2, s. 670
56. Ömer Nasuhi Bilmen, Ku'ran-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, Bilmen Basım ve Yayınevi, İstanbul, 1. Cilt, s. 450
57. Ömer Nasuhi Bilmen, Ku'ran-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri, Bilmen Basım ve Yayınevi, İstanbul, 1. Cilt, s. 451
58. Sabuni, Safvetüt Tefasir, Ensar Neşriyat, 2 cilt, s. 404
59. İbn Kesir, Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1991, 7. Cilt, s. 3447
60. Said Havva, El-Esas Fi't-Tefsir, Şamil Yayınevi, İstanbul, 1991, 2. Cilt, s. 444
61. Celaleyn Tefsiri Tercümesi, Tercüme: İbrahim Serdar, Yusuf Şensoy, Fatih Enes Yayınevi, İstanbul, 1997, 1. Cilt, s.187
62. İbn Kesir, Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1991, 3. Cilt, s.1187
63. Muhammed Ali Es-Sabuni, Safretü't Tefasir Tefsirlerin Özü, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1992, Cilt 2, s. 427
64. İbn Kesir, Hadislerle Kur'an-ı Kerim Tefsiri, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1991, 7. Cilt, s.3318