Sıçrayan Örümceğin Özellikleri
Sizin yaratılışınızda ve türetip-yaydığı canlılarda kesin bilgiyle inanan bir kavim için ayetler vardır. (Casiye Suresi, 4)
| Papağanın canlı renkleri, kartalın keskin gözleri, şahinin ani vuruşu, impalanın muhteşem atlayışı... |
Sıçrayan örümcek pusuya yattığı yaprağın üzerinden atlayarak, avını havada yakalar. Hayvan, başarılı bir atlayış için en uygun açıyı hesaplamak, avının hızını ve uçuş yönünü de göz önünde bulundurmak zorundadır. Ayrıca bulunduğu mesafeden yere çakılmaması da gerekmektedir. Örümceğe bütün bu hesaplamaları nasıl yapacağını, kendini nasıl koruyacağını ilham eden, onu kusursuzca yaratmış olan Allah'tır. |
Kusursuz Bir Sıçrayış
Ağ kurup bekleyen birçok örümcek türünün aksine, sıçrayan örümcek avına kendisi saldırmayı tercih eder. Bu örümcek türünün avlanmasındaki dikkat çekici özellik ise sıçrayarak avına ulaşmasıdır. Örümcek öylesine ustaca bir sıçrayış yapar ki yarım metre ötesinden uçan bir böceği, sıçrayarak havada yakalayabilir.15
Örümcek, şaşırtıcı sıçrayışını, hidrolik basınç ilkelerine göre çalışan sekiz bacağı sayesinde yapar. Saldırı sonunda avının üzerine bir anda çökerek güçlü kıskaçlarını avına geçirir. Bu atlayış çoğu zaman bitkiler arasındaki karmaşık ortamlarda gerçekleşir. Örümcek, başarılı bir atlayış için en uygun açıyı hesaplamak, avının hızını ve uçuş yönünü de göz önünde bulundurmak zorundadır.
Daha da ilginç olan, avını yakaladıktan sonra örümceğin ölmekten nasıl kurtulduğudur. Örümcek ölebilir, çünkü avını yakalamak için atlarken doğal olarak kendini de boşluğa bırakmaktadır. Bu durumda bulunduğu yüksek mesafeden (çoğunlukla bir ağacın tepesindedir) yere çakılabilir. Ama örümcek böyle bir problemle karşılaşmaz. Çünkü sıçramadan hemen önce salgıladığı ve bulunduğu dala yapıştırdığı iplik onu yere düşmekten kurtarır, havada asılı kalmasını sağlar. Bu iplik, hem kendini, hem de yakaladığı avı taşıyabilecek kadar sağlamdır.
Sıçrayan örümcekler; avlarının yerini tam olarak belirlemelerini sağlayan gözlere, kusursuz bir sıçrayış yapmalarını sağlayan bacaklara sahip olarak Allah tarafından yaratılmışlardır. | Sıçrayan örümcekler kendilerinden büyük canlıları avlayacak kadar çevik yaratılmışlardır. |
Görev: Yerini Belirle ve Hedefe Kilitlen
Çok üstün bir sıçrama yeteneğine sahip olan bu örümcek türünün diğer fiziksel özellikleri de kusursuzdur. Sıçrayan örümceğin gözlerinden ikisi kafanın ortasından dürbün biçiminde ileri uzanmıştır. Bu iki büyük göz, yuvalarının içinde sağa-sola ve yukarı-aşağı doğru hareket edebilir. Yeşile ve ultraviyole dalgalarına duyarlı dört katlı retinası sayesinde örümceğin gözü yüksek netlikte görüntü sağlama özelliğine sahiptir. Kafanın yanındaki diğer dört göz ise görüntüyü aynı netlikte göremez, ancak çevresindeki türlü hareketi algılar. Bu sayede hayvan, arkasındaki bir avı veya düşmanı da rahatlıkla fark edebilir.
Buraya kadar sıçrayan örümcekle ilgili olarak verilen bilgileri düşünelim. Sıçrayan örümcek avını bir sıçrama ile yakalayabileceği kadar seri hareket edebilecek bir vücut yapısına sahiptir. Aynı şekilde gözleri de avını her yönden görmesini sağlar.
| Örümceğin gözlerinin ikisi kafanın ortasından ileri uzanmıştır. Bu iki büyük göz, yuvalarının içinde sağa-sola ve yukarı-aşağı hareket edebilir. Ultraviyole dalgalarına duyarlı dört katlı retina sayesinde yüksek netlikte görüntü sağlanır. Kafanın yanındaki diğer dört göz etraftaki her hareketi farkedebilir. Bu sayede, hayvan, arkasındaki bir avı veya düşmanı da rahatlıkla teşhis edebilir. |
Sıçrayan örümceğin gözlerinin birbirlerinden bağımsız görebilme yeteneği, cisimleri daha çabuk algılayabilmesini sağlar. Allah'ın üstün ilminin bir tecellisi olan bu özellik sıçrayan örümcekleri usta birer avcı yapar. Sağdaki resimlerde siyah göz kameraya, açık renkli göz ise başka bir noktaya bakmaktadır.
Elbette ki örümcek, böyle olmasının kendisi için daha faydalı olacağını düşünmüş de, kendine ilave gözler edinmemiştir. Ya da bu gözler tesadüfen ortaya çıkmamıştır. Hayvan tüm bu özelliklerle birlikte Allah tarafından yaratılmıştır. Tek bir gözün nasıl oluştuğunu açıklayamayan evrim teorisi sıçrayan örümceğin sekiz gözüne ve bu gözler arasındaki mükemmel koordinasyona hiçbir açıklama getirememektedir.
Her Yönden Kusursuz Bir Kamuflaj Tekniği
Sağ üstteki resimde ne gördüğünüz sorulsa, doğal olarak "yaprağın altında ve üstünde duran birkaç karınca" dersiniz. Oysa resimde yaprağın altındaki bekleyen bir karınca değildir. "Myrmachne" adlı bekleyen bir sıçrayan örümcek türüdür. Karınca ile sıçrayan örümceği ayırt etmenizi sağlayacak tek özellik bacak sayılarıdır. Çünkü örümcekler sekiz, karıncalar ise altı bacaklıdır.
Sıçrayan örümceklerin karınca taklitleri o kadar mükemmeldir ki kimi zaman başka cins sıçrayan örümcekler bile onları gerçekten karınca zannedip avlamaya çalışabilmektedir.
Resimdeki üç böcekten sadece yanlarda bulunan ikisi karınca, ortadaki ise bir sıçrayan örümcektir. Aralarındaki fark örümceklerin karıncalardan bir çift fazla bacaklarının bulunmasıdır.
Sıçrayan örümcek nasıl olup da karıncaları kandırmayı başarmaktadır? Çünkü sıçrayan örümcek sadece dış görünüş benzerliği ile yetinmemekte, davranışlarıyla da yaptığı taklidi desteklemektedir. Örneğin sıçrayan örümcek bacak sayısı farkını ortadan kaldırabilmek için, öndeki iki bacağını daha da öne uzatır ve havaya kaldırır. Bu durumda öndeki iki bacak tıpkı karıncanın antenlerine benzer bir görünüm alır. Bu noktada mutlaka durup düşünmek gerekmektedir. Çünkü bu, örümceğin sayı saymayı bilmesi demektir. Örümcek önce kendi bacaklarını sonra karıncanın bacaklarını saymış, daha sonra da karıncanın bacak sayısını kendi bacak sayısından çıkarmıştır. Aradaki farkı görünce de bunları yok etmesi gerektiğini anlamış ve fazla olan bacaklarına da son derece şuurlu bir hareketle anten görüntüsü vermiştir.
Bu arada unutulmaması gereken önemli noktalar vardır. Öncelikle örümcek karıncadan yapısal olarak tamamen farklı bir hayvandır. Örümceğin karınca gibi görünmesi için yalnızca bacaklarını havaya kaldırması yeterli değildir. Aynı zamanda hareketlerini, yani yürüyüşünü ve duruşunu da taklit etmesi gerekmektedir. Bunun için de örümcek kusursuz bir gözlem yapmalı ve bu gözlemini uygulayabilmek için de usta bir aktör gibi rol yapmalıdır.
Görüldüğü gibi örümcek düşünmekte, düşündüklerini uygulayabilmekte, bu uygulamaları yaparken de vücudunda gerekli yapısal değişiklikler gerçekleştirebilmekte, bundan başka taklit yeteneği de kullanmaktadır. Bütün bunları örümceğin yapamayacağını anlamak aklı olan ve düşünebilen her insan için son derece kolaydır. Öncelikle örümceğin düşünmesini sağlayacak özellikte bir beyni yoktur. Öyleyse örümceğin yeteneklerinin kaynağı nedir? Bu sorunun cevabını vermeden önce kamuflajın tam olması için gereken başka özellikleri de incelemekte fayda vardır.
| Örümcekler renklerini kullanarak da kamuflaj yaparlar. Bu sıçrayan örümcek türü zeminle aynı renk ve desende yaratılmıştır. Rengi nedeniyle kendisini fark edemeyen güvenin yanına kadar gelmesini bekler ve üzerine atlar. | |
Örümceğin yaptığı kamuflaj yalnızca bu sayılanlardan ibaret değildir. Hayvanın kendisini karınca gibi gösterecek göz motiflerine de ihtiyacı vardır. Çünkü kendi gözleri karıncanın gözleri gibi siyah, iri birer nokta şeklinde değildir. Ama örümcekte var olan bir özellik bu sorunu ortadan kaldırmıştır. Örümceğin başının yanında bulunan iki büyük siyah benek tıpkı karıncanın gözlerine benzer.
MENGENE GİBİ ÇENE Mopsus mormon adlı bu sıçrayan örümcek, kendinden 5 kat büyüklükteki bir avı rahatlıkla yakalayabilir. (üstte) Çünkü çok güçlü ve büyük çeneleri vardır. Örümcek oldukça iri olan siyah çenesini avlanmadığı zaman ağzının içine kıvırır, bu sayede rahat hareket edebilir. Mopsus güçlü çenesi sayesinde farelere, hatta yılanlara bile kafa tutabilen örümceklerdendir. | Yeni Zellanda'da yaşayan bu sıçrayan örümcek yassı vücudu sayesinde yaprakların arasında kolaylıkla kendini kamufle eder. (üstte) Portia diğer sıçrayan örümceklerden iki özelliği ile ayrılır. Bunlardan ilki; ağ örmesi, ikincisi ise bir canavarı andıran korkunç görüntüsü. Bu dış görünüş örümceğe, düşmanlarına karşı bir avantaj sağlar.(üstte) |
Durup düşünelim: Örümceğin başının iki yanındaki beneklerden haberdar olması mümkün değildir. Kaldı ki bir örümceğin bir şeyden haberdar olması ve buna göre şuurlu bir taktik geliştirmesi gibi bir durumdan söz etmek de hiç akılcı değildir. Öyleyse karınca ile beslenen ve karınca taklidi yapması gereken örümceğin, başının üzerindeki sahte gözler nasıl oluşmuştur? Örümcek nasıl olup da "öğrenme", "sayı sayma" ve "taklit etme" gibi yeteneklere sahip olmuştur? Eğer bu sahte gözler olmasa ne olurdu? O zaman örümcek ne kadar iyi bir karınca taklidi yapsa da karıncalar tarafından teşhis edilirdi. Eğer karıncalar tehlikeyi fark eder ve örümcekten önce davranırlarsa bu örümceğin sonu olurdu. Karıncalar güçlü çeneleri ile örümceği öldürürlerdi. Görüldüğü gibi örümceğin karınca taklidi yapmaya karar vermesi yetmemektedir. Aynı zamanda doğuştan sahte gözlere de sahip olmalıdır ki kamuflajı başarıya ulaşsın.
Bunlar örümceğin yaşamını devam ettirmesi için gerekli olan özelliklerden birkaç tanesidir. Bunlardan tek bir tanesinin eksikliği durumunda sıçrayan örümcek bir süre sonra ölecektir. Bu durumda örümceğin sahip olduğu özelliklerin tesadüfen ortaya çıktığını söylemek imkansızdır. Örümcek bu özelliklerin tümüne bir anda sahip olmuştur yani bir anda ortaya çıkmıştır. Allah her canlıyı kusursuz bir şekilde, ihtiyacı olacak her özellikle birlikte yaratmıştır.
Sıçrayan örümcekler zaman zaman birbirlerini de avlayabilirler. İlginç olan diğer örümcek türlerini taklit ederek bunu yapmalarıdır. Diğer sıçrayan örümceklerin yuvalarına sızıp onların yavrularını yiyen Phyaces comosus bu işi yaparken usta bir pandomimci gibi rol yapar. (üstte) Bundan başka Phyaces'in vücudu son derece kalın tüylerle kaplıdır. Bu da ona iyi bir savunma imkanı sağlar. Phyaces'ler birbirleriyle anlaşmazlığa düştükleri zamanlarda bacaklarını kaldırarak vücutlarının altındaki son derece parlak tüyleri gösterip karşısındakini ürkütmeye çalışırlar. Bu örümcek türüne sahip olduğu tüm özellikleri veren Allah'tır. Allah örneksiz yaratandır. Her türlü yaratmayı bilendir.
İki milimetre boyundaki Phyaces'in dış görünüşü bir pislik parçasına benzer. Örümcek bu benzerliğini kullanarak adeta bir gösteri sergiler. Rüzgarla savrulan bir pislik parçası taklidi yapan Phyaces, sabırla ve yavaş yavaş hedefindeki yuvaya yaklaşır. Phyaces, rolünü o kadar iyi yapar ki, yuvanın kapısında bekleyen anne örümcek hiç kuşkulanmaz. Yavrulara iyice yaklaşan örümcek, aniden saldırır ve yavruyu kaparak yemeyi başarır.
Güçlü bacakları ve yırtıcı çenesi Mopsus mormon'un kendisinden büyük avları bile rahatlıkla yakalayabilmesini sağlayan özelliklerindendir. Resimdeki örümcek, kendisinden oldukça büyük olan yusufçuk böceğinin en zayıf yeri olan boynuna atlayarak onu yakalamayı başarmıştır.
| Sıçrayan örümcekler avlanmada son derece başarılıdırlar. Öyle ki böcekler dünyasının en yırtıcısı olarak bilinen Mantisleri bile yakalayabilmektedirler. (solda) Elbetteki arada onların da Mantis'e av olmaları söz konusudur. (sağda). | |
Sustalı Çeneler
Mymarachne plataleoides örümceğinin erkeğinin son derece ilginç bir dış görünüşü vardır. Bu türün erkekleri uzun bir buruna sahiptir. Örümcek avlandığında ya da bir saldırıyla karşılaştığında, bu burun ikiye ayrılarak ucunda zehirli dişleri bulunan çenelere dönüşür. Son derece keskin ve sivri olan bu iki uzantıyı örümcek bir kılıç gibi kullanabilir.
Mymarachne plataleoides örümcekleri uzun burunlarını bir kılıç gibi kullanarak hemcinsleriyle savaşırlar. Bir saldırıyla karşılaştıklarında burunları ikiye ayrılarak zehirli dişleri ortaya çıkar. |
Sıçrayan Örümceğin Fedakarlığı
Sıçrayan örümcek yavrularını koruyabilmek için bir süre sırtında taşır.
Sıçrayan örümcek dünyaya yeni gelen yavrularını bir süre sırtında taşır. Bu sayede hem yavrularının ihtiyaçlarını kolayca karşılar, hem de onları daha iyi savunabilir. Düşmanlarına karşı acımasız bir ölüm makinesi olan örümcek, yavruları söz konusu olduğunda son derece şefkatli davranmaktadır. Bu evrimciler açısından pek çok soru işaretini beraberinde getiren bir durumdur. Çünkü evrimciler doğadaki canlılar arasında kıyasıya bir yaşam mücadelesi olduğunu ve bu mücadeleden yalnızca güçlü olanların galip çıktığını iddia etmektedirler. Ancak doğadaki canlılara baktığımızda evrimcilerin iddialarının aksine örneklerle karşılaşırız. Canlıların hem kendi türleri içinde hem de diğer canlılarla aralarında çok net fedakarlık örnekleri vardır. Bu durum doğayı incelerken, kendisini başka canlılar için feda eden, yavruları için ölümü göze alan hayvanlarla karşılaşan evrimcileri içinden çıkamadıkları bir çıkmaza sokmuştur. Bilimsel bir dergide bu çıkmaz şöyle tarif edilmektedir:
Sorun canlıların niye birbirlerine yardım ettikleridir. Darwin'in teorisine göre her canlı kendi varlığını sürdürmek ve üreyebilmek için bir savaş vermektedir. Başkalarına yardım etmek, o canlının sağ kalma olasılığını azaltacağına göre, uzun vadede evrimde bu davranışın elenmesi gerekirdi. Oysa canlıların özverili olabilecekleri gözlenmiştir.16
Anne hayvanlarda var olan yavru sevgisinin hiçbir evrim mekanizması ile açıklanmasının mümkün olmayacağı açıktır. Bu o kadar kesin bir gerçektir ki, Cemal Yıldırım gibi birçok evrimci de bunu itiraf etmek zorunda kalmışlardır:
Annenin yavru sevgisini, hiçbir ruhsal öğe içermeyen "kör" bir düzenekle (doğal seleksiyon) açıklamaya olanak var mıdır? Biyologların (bu arada Darwincilerin) bu tür sorulara doyurucu yanıtlar verdiklerini söylemek güçtür, kuşkusuz.17
Elbette ki şefkat, merhamet, koruma hissi gibi kavramları kör düzeneklerle açıklamak mümkün değildir. Çünkü hiçbir bilince ve akla sahip olmayan canlılara tüm davranışlarını ilham eden Allah'tır. Hiçbir canlının kendi kararıyla fedakarlık göstermesi, plan kurması ya da başka herhangi bir şey yapması mümkün değildir. Allah herşeyi kontrolü altında tutandır.
Her yavru örümcek doğar doğmaz ağ yapabilme yeteneğine sahiptir. Çünkü ağ üretmesini sağlayacak vücut yapısı, ağı nasıl öreceğine dair bilgi ve yetenekle birlikte yaratılmıştır. |